0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: Bilinç Gökten Düşmedi  (Okunma Sayısı: 2036 Kere Okundu.)
« : Ekim 21, 2008, 02:04:57 ÖS »
Avatar Yok

Asortik Hatun
*
Üye No : 3762
Nerden : İzmir
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 13388
Mesaj Sayısı : 22 841
Karizma = 58066




BİLİNÇ GÖKTEN DÜŞMEDİ Bilincimizin Evrimi
Hoimar von Ditfurth
Baskı: 1. baskı
Sayfa: 542

Dünyanın gelişme tarihiyle de özdeş olan evrensel gelişmenin karakteristik niteliği, doğa tarihinin süreci içinde kaçınılmaz biçimde, tabaka üstüne tabaka koyarak hep yeni bir şey doğurmak, ortaya koymak olmuştur. Aynen öyle, tabaka üstüne tabaka koyarak. Katman katman. Ve burada hiçbir şey “gökten düşmez”. Ne bilinç, ne ruh, ne zekâ...

İÇİNDEKİLER

* GİRİŞ: Bilinç Gökten Düşmedi
* İLK BASAMAK – BİYOLOJİK TEMEL
1. Beyin Sondajı Yapan Tekhücreliler
o Mikropların Koku Alma Duyusu
o Bir Paralitik (Beyin Felci Hastası) Hangi Nedenle Ölür?
2. Önceden Alınmış Biyolojik Kararlar
o Dış Dünya ile Organizma Arasına Sınır Koyma Yeteneği
o Olabildiğince Az Dış Dünya
o Tadı Güzel Olanın Çekiciliği
3. Ruhun Paleontolojisi
o Verimli Bir Bileşim
o Yaşayan Fosiller
4. Bilinçsiz Güvence
o Yeni Bir İnşa İlkesi ve Sonuçları
o Sinir Sisteminin Bulunuşu
o Küçük Organizmanın İçindeki Mükemmellik
5. Gelmekte Olanın İlk Belirtileri
o Sinir Ağları Programlar Depoluyor
o Dış Dünyanın Kopyaları
* İKİNCİ BASAMAK – DIŞ DÜNYAYA YÖNELİK PROGRAMLAR
1. Bir Hatanın Kariyeri
o Şahinler ve Civcivler
o Her Kusurun İki Yüzü Vardır
o Evrimin Stratejisi
2. Duyuların Yarışı
o Bitkilerin Gözleri Yoktur
o İşitmesini Beceremeyen Duyumsamak Zorundadır
o Nesne Özneye Dönüşüyor
3. Işık Alıcısından Görme Organına Doğru
o Öglena Başlangıcı Yapıyor
o Gözün Doğuşu
4. Görmeyen Gözler
o Astronotların Uzaydan Gördüğü Kamyonlar
o Ortalıkta Bir Görüntü Yoksa, Nedir Gördükleri?
o Söylediklerimiz Bizim İçin de Geçerli
5. Kalıtımla Devralınan Deneyimler
o Akım Düğmesine Basar Basmaz Devreye Giren Davranış Programları
o Güvenli Ama Özgürlükten Yoksun
o Bir Şeyi “Öğrenmenin&rdq

Giriş
Bilinç Gökten Düşmedi
Modern bilimin en can alıcı keşiflerinden biri, dünyanın (evrenin) kendini, bizim duyu ve bilinç yaşantımıza sunuşundaki istikrarın aldatıcı olduğunun keşfidir. Gerçekte bu istikrar (devamlılık), biz insanların nispeten kısa ömrüyle bağlantılı olarak ortaya çıkan optik bir yanılsamadan başka bir şey değildir. Evrende var olan her şeyin evrenin başlangıç noktası olarak kabul edebileceğimiz akıl almaz uzunluktaki bir gelişme sürecinin sonucunda ortaya çıktığını, yüzyılın sonuna doğru bu gelişmeyi de tersine takip edebilecek duruma gelerek öğrenmiş bulunuyoruz.
Bu noktadan önce ve onun başlangıcında neyin bulunduğu bize kapalı bir alanı oluşturuyor. Bu alan bilime kapalı. Niçin bir başlangıç olmuş olduğu sorusu da, cevabı verilemez bir soru. Ayrıca bu başlangıç maddesinin ilk yapısının nereden kaynaklandığı, nasıl bir özellik gösterdiği, hidrojen dediğimiz bu ilk maddenin neyin ürünü olduğu türünden sorular da, bu başlangıç alanının içinde kalmaktadır. Gelgelelim, bu başlangıçtan çıkmış her şey, doğabilimsel araştırmaların ilkece uzanabilecekleri, meşru bir alanın nesnesidir.
Bilimin ikinci keşfi ise, bu gelişmenin kesintisiz, kendi içinde kapalı ve tutarlı bir gelişme olduğunu göstermektedir. Eskiden sanılanın aksine, bir yanda, evrende gazların, nebulaların ve sabit yıldızların oluşturduğu “ölü”, cansız nesneler gelişirken, bu gelişmeden tamamen bağımsız bir yolda, gerek bizim –gerekse de başka– gezegenlerin üzerinde biyolojik bir evrim kendi başına yol almamıştır. Değişik doğabilimleri alanlarından gelen, gittikçe artan sayısız bulguların ve keşiflerin son yıllarda göz önüne serdikleri tablo bambaşka bir gerçekliği yansıtmaktadır.
Milyarlarca sabit yıldız kuşağının, öteki deyişle milyarlarca güneşin, birbirini izleyen gelişme süreçleri içinde, bizi kuşatan her şeyin temelini oluşturan 92 elementin doğup ortaya çıktığı gerçeğini bugün artık kavramaya başladık. Uzay fizikçileri ve kimyacılar, bu kozmik süreçte başlangıcın hidrojeninden çıkmış olan elementlerin birleşe birleşe, yapıları gittikçe karmaşıklaşan moleküllerin kaçınılmaz oluşumuna zemin hazırlamış olması gerektiği konusunda fikir birliği içindedirler. Modern radyoastronomi incelemelerinin gösterdiği gibi, bu süreç bugün uzayda hâlâ sürüp gitmektedir. Elementlerin moleküller oluşturma süreci o zamanlar –bizimki gibi– yerçekimine sahip gezegenlerin yüzeyinde alabildiğine hızlanmış olmalıdır.
Yeryüzündeki sürecin, elementlerden moleküllere, bunların birleşmesiyle de, bu birleşmeleri mümkün kılan aynı iç yasalar uyarınca, gelişmenin biyolojik aşamasının başlangıcını hazırlayacak bir karmaşıklık düzeyine ulaşmasının kaçınılmaz olduğu görüşüne karşı çıkan itirazları, biyokimyacılar ve evrim araştırmacıları, geçmiş yıllarda çok yönden çürütmeyi başardılar. Gerçi tek yönlü, dar perspektifli, eksik ya da istatistik karakterli karşı-argümanlar bugün bile hâlâ böyle bir gelişme anlayışına direnip durmaktadırlar, ama mevcut deneysel sonuçları ve gözlemleri ve bunların ilettikleri bilgileri öğrenmeye hazır kimse, maddenin, doğa yasalarının etkisi altında, sadece (cansız) güneş ve galaksi sistemlerini değil, canlı yapıları da ortaya koymak zorunda olduğunu kabul etmek zorundadır. Doğal yasaların ve maddenin niteliği göz önünde tutulduğunda, yeterli uzunlukta bir sürenin geçmesi koşuluyla, hayatın doğup ortaya çıkması, bir ihtimalden de öteye, bir zorunluluktu.
Bu kitapta, bu doğma zorunluluğunun tinsel dediğimiz, akıl, bilinç, duygu vb özelliklerimiz için de geçerli olduğu görüşü ileri sürülüp savunulacaktır. Günümüzdeki mevcut bilimsel birikimin bütün eksik ve boşluklarına, bilgimizin sınırlılığına rağmen, maddenin birinci kitapta(*) anlattığımız gelişme sürecinin akışı içinde, duyguları, duyu algılarını ve nihayet bir bilinci zorunlu olarak oluşturup meydana getirdiğini söylemeye yetecek kadar malzemeye sahibiz. Kimyasal bir evrimin ve bu aşamaya eklenen biyolojik bir evrimin gerçekliğini kabul eden ve bu gelişmeleri bir önkoşul olarak gören kimse, bu evrimin gittikçe daha karmaşık yapılara ve faaliyet biçimlerine doğru ilerlediğini de reddetmeyecektir; bu durumda psişik (mental, ruhsal, duygusal) fenomenlerin ortaya çıkması da biyolojik gelişmenin seyri ve gelişip durması sonucunda, kaçınılmaz, eninde sonunda gerçekleşmesi zorunlu bir olay olarak anlaşılmak durumundadır.
Böyle bir tezin ilk bakışta, böyle kısa bir giriş yazısıyla halledilmesi mümkün olamayacak kadar çok önyargı ve yanlış anlamaya yol açacağının farkındayım. Bunlardan sadece ikisini burada ele almak istiyorum. İlki “materyalizm” sözcüğüyle ilişkili bir yanlış anlaşılma. Ben burada “psişik” (mental, duygusal vb.) boyutu, doğa tarihinin evrim sürecinin içine çekip biyolojik gelişmeye ekliyorum. Bu anlayışımı “materyalist” diye mahkûm etmeye kalkanlar, Ernst Bloch’un “mankafa materyalizmi” tanımıyla alaya aldığı materyalizmi, itirazlarına dayanak yapmaktadırlar.
Doğabilimi düşüncesi içinde, materyalizmin bu ilkel çeşidinin bir süre büyük bir rol oynamış olduğu elbette inkâr edilemez. Ancak üç kuşak geride kalmış bir dönem için geçerlidir bu. En berbat aşamasında bile çok az materyalist temsilcinin içine düştüğü bu “kaba” materyalizmden ötürü doğabilimlerinin işlediği bu gençlik günahını bağışlamamız gerekiyor; dolayısıyla onu bugünkü doğabilimin karşısına bir suçlama olarak çıkartamayız. Ama asıl: Ben psişik gelişmeyi biyolojik alandan türetirken bu ilkel (materyalist) ideolojiyi kast ediyor değilim kesinlikle.
Psişik boyutun ortaya çıkışını kavramamız için, kimyasal ve biyolojik evrimin atlanmaz bir önkoşul olarak bilinmesi gerektiğini ileri sürerken, kendimizce nedenlerimiz bulunmaktadır. Çünkü, düşünce tarihinin kolayca kavrayabileceğimiz nedenlerinden ötürü, maddeyi, yüzyıllarca grotesk denecek ölçüde, tamamen hor gördüğümüzü unutmayalım. Üstelik bu yanlış anlayış ve tutum, dünyanın ve evreninin kavranmasına giden yolu da uzun süre tıkamıştır.
Maddeyi, materyalist bir inatla yanlış anlamakta ayak direten, bu kavramı ideolojik çağrışımların basıncı altından çekip alamayan kimse, modern doğabilimlerinin ortaya koyduğu bulgular karşısında daha baştan güçlüklerle karşılaşmaktan kurtulamayacağı gibi, en geç, kimyasal evrimden biyolojik evrim aşamasına geçiş noktasında “havlu atacaktır”. Ama öte yandan gelişmeyi, düşüncesinde başlangıç noktasına kadar geri götüren kimse de, yüzyıllardır maddeye ne büyük haksızlıklar edildiğini kavramakta gecikmeyecektir. Her şeyin kendisinden çıktığı başlangıç maddesi olarak görünen hidrojenin yapısı içinde, bizim gerçekliğimiz ötesinde bir yerlerde kendini hissettiren bir temel nedenin belirtilerini bulmadan edemeyecektir. Dizimizin birinci kitabında, kimyasal ve biyolojik evrimin özelliklerini açıklarken, bu ilk-neden sorununa da sık sık değinmiştik.
Evrimin seyri sırasında, biyolojik gelişmenin ruhsal-bilinçsel fenomenlerin ortaya çıkışını hazırladığı bir yerin (aşamanın) olmuş olması gerektiğini ileri sürmek, “biyolojici” bir anlayışa mı işarettir? Elbette, böyle bir noktadan sonra, ortaya nitelikçe yepyeni bir düzlemin çıktığını söylemeyip, ruhsal düzlemi, biyolojik düzlemin öylece devamı olarak alırsak, biyolojici bir anlayışın da sığlığına düşmüş oluruz. Biyolojici anlayışla hareket eden, ruhsal olanı biyolojik olandan gelerek açıklayabileceğini ve ruhsal süreçlerin, sadece, biyolojik süreçlerin, özellikle çok daha karmaşık bir biçimi olduğunu düşünen kimse, evrimin ne olduğunu anlamamış demektir.
Dünyanın gelişme tarihiyle de özdeş olan evrensel gelişmenin karakteristik niteliği, doğa tarihinin süreci içinde kaçınılmaz biçimde, tabaka üstüne tabaka koyarak hep yeni bir şey doğurmak, ortaya koymak olmuştur. Aynen öyle, tabaka üstüne tabaka koyarak. Katman katman. Ve burada hiçbir şey “gökten düşmez”. Ne bilinç, ne ruh, ne zekâ. Daha önceki hazırlıklar içinde var olmamış, hiç belirti vermemiş bir şeyin, birden öylece ortaya çıkması söz konusu değildir. Sürekli bir doğma süreci ve evrimin bitip tükenmeyen yaratma süreci içinde, yeni, eskinin bağrından türer. Moleküller birleşip, o zamana kadar görülmemiş yepyeni özelliklerle donanmış yeni moleküller ortaya koyarlar. Bunlar, daha önceden tahmin edilemeyecek imkânları beraberlerinde getirirler. İşte bu imkânlardan biri de, bu moleküllerden belli başlı bazılarının bir araya gelerek, kendi inşa kurallarını kendi içlerinde taşıyan yapılar oluşturmalarını sağlayan imkândı. Bu da, ilkece yepyeni bir fırsatı beraberinde getirdi. Kendi inşa kuralını içeren yapı, doğrudan kendini ikileştirebiliyordu; bu da gene, ölü maddeden kesintisiz ama uzun zamanlar alan bir süreç sonunda canlı maddeye, biyolojik dünyaya sıçramak anlamına gelmişti. Bütün bunları birinci kitabımızda ayrıntılarıyla gördük.
Durmadan yepyeni bir şeyler ortaya çıkmaktadır bu evrimde. Çıkmasaydı, bugün dünya bomboş olurdu. Ama yeni hep istisnasız, eskinin temelinde oluştu. Verilmiş olanın içinden çıktı, eskinin her basamaktaki dönüşümüyle, gündeme tırmandı. Her bir basamak, bir bakıma kendi içinde bir başlangıç ve de sondu. Evrimin her basamağı, görünürde kendi içinde kapalı, başı ve sonu olan bir aşama dilimi olarak, tamamlanmış ve kusursuz görünüyordu. Evrimin onca büyüleyici yanına rağmen, belki de en şaşırtıcı özelliği, bu basamaklardan her birinin, tamamlanmış, kusursuzlaşmış izlenimi vermesine rağmen, onlardan birinde takılıp kalmadan yoluna devam etmiş olmasıdır. Çünkü her basamak yeni bir imkân sunuyor, bu imkânlar da bir sonraki basamağın hazırlığı olarak, onu evrimin gündemine taşıyordu.
Bilincimiz, ruhumuz da bu gelişmeden çıkmıştır iddiası, kitabımızın temel tezini oluşturmaktadır. Başka nereden gelecekti ki zaten bunlar? Birinci kitabımızın sonunda şöyle bir değindiğimiz beyin sapı gelişmesinden, beynin bu en eski ve en ilkel bölgesinden başlayarak, ruhsal düzleme kadar uzanan yolu, eldeki bilimsel malzemeyle kurgulamak kitabımızın konusunu oluşturacaktır. Bu yolu boşluksuz, halkaları eksiksiz bir zincir olarak çizmemiz imkânsızdır. Biz ancak önemli gelişme çizgilerini, ana hatlarıyla göstereceğiz. Ancak işe önyargısız yaklaşmaya hazır olanların, bilincimizin doğuşunda işe doğal süreçlerin dışında bir müdahale bulunmadığını kavramalarına yetecek kadar da net olacaktır bu çizgiler.
Önemli bir noktaya daha işaret edelim: İlk bakışta, amaçlarımız bakımından, beynimizin sadece anatomik yapısını ve onun türeyiş öyküsünü izlemenin, evrimin biyolojik bir düzlemden psişik bir düzleme nasıl tırmandığını anlayabilmemiz için yeterli olduğunu sanabiliriz. Gerçi bu anatomik yapıyı, önemli bir kaynak olarak sık sık değerlendireceğiz, ama bunu dikkatle ve anatomik-fizyolojik yanı oldukça geri düzleme iterek yapacağız. Çünkü psişik olanın evrimini merkezi sinir sistemimizden türetmek isteyen kimse, sonuçtan nedeni türetmek isteyen, bu ikisini birbirine karıştıran kişinin açmazında debeleniyor demektir. Bilincin köklerinin, bilinçli düşünme, planlama, amaçlı faaliyet gibi psişik olguların, beyinden çok daha eski olduğunu unutmamalıyız.
Beynin, düşünmenin nedeni değil de aracı olduğunu kavrayamayan kimse, gelişmenin, bu kitabın sözünü edeceği adımını da güç anlayacaktır. Düşünmeyi “icat eden” (bulan), onu keşfeden beynimiz değildir, tam tersine bu faaliyet ilkece var olduğu için beyin ortaya çıkmıştır. Tıpkı ayaklarımızın yürümenin, gözlerimizin ışığın bulucusu olmaması gibi. Evrimde ayakların ortaya çıkması, karada daha hızlı hareket etme ihtiyacının sonucuydu. Gözlerin oluşmasının, yön bulmak için güneş ışığından yararlanma tepkisinin kaçınılmaz sonucu olması gibi.
Aynen bu ilişkilerde olduğu gibi, beynimizin her bir bölümü de, adım adım, basamak basamak, evrimin ulaşmış olduğu gelişmişlik aşamasında yeni ortaya koyduğu imkânlara verilmiş cevaplardır. Beynimizin, gerek işlevleri gerek yaşları bakımından birbirinden olağanüstü farklı üç ana bölümü, evrimin biyolojik düzlemden psişik düzleme yükselişini desteklemiş olan en önemli adımları yansıtırlar; ancak bu üç ana bölüm, bu gelişmenin sonucudurlar, nedeni değil.
Gerekli son bir açıklama daha: Psişik fenomene yaklaşabilmek için izlediğimiz doğa tarihi ve genetik gelişme yolu üzerinde, bilincin, ruhun, zekânın ve duygunun ne oldukları sorusuna bir cevap veremeyeceğimiz gün gibi aşikârdır. Çünkü psişik-bilinçsel boyut, en azından bu dünyada, şu anda, evrimin gelip gelebildiği en üst boyuttur. Dolayısıyla da evrimin öteki eski aşama ve basamaklarına (gene bilincimiz yardımıyla, dıştan, onların üstüne yükselerek bakabildiğimiz halde), psişik boyut bir bakıma, “dıştan” incelememize imkân olmayan biricik boyuttur. Çünkü elimizde bilincin kendisinden daha gelişmiş bir üst mersi bulunmamaktadır. Evrim kuramcılarının deyişiyle, ruhsal dediğimiz şeyi bir bütün olarak görüp kavrayabileceğimiz bir meta-düzlemden ne yazık ki yoksunuz.
Ama önümüzdeki gelişme yolunda bir şey iyice netleşmektedir. Psişik alana, sözcüğün düz anlamında “alttan” gelerek yaklaşırsak, yani yeryüzünde son birkaç milyar yılda biyolojik imkân ve ihtiyaçlardan adım adım psişik işlevlerin geliştiği yolu izlersek, bilincimizin de tarih içinde gelişen tabiatını bir anda kavrayabileceğiz. Bu dünyadaki (ve evrendeki) her şey gibi bilinç de bütün özellikleriyle birlikte, somut bir tarihin ürünüdür, kendisini doğurmuş olan belli başlı ve somut olayların toplam sonucudur. Gerek düşüncelerimiz gerek yaşantımız, gerekse de endişe ve beklentilerimiz, bu tarihin izlerini hâlâ taşımaktadırlar.

(*) Başlangıçta Hidrojen Vardı, H. von Ditfurth, çev: Veysel Atayman, Cumhuriyet Kitapları, 2007.


Link
WeBCaNaVaRi'na Üye Olmadan Link'leri ve Kod'ları Göremezsiniz.
Link'leri Görebilmek İçin. Üye Ol. veya Giriş Yap.
« Son Düzenleme: Haziran 15, 2010, 08:50:54 ÖS Gönderen : melek_03 »

WeBCaNaVaRi'na Üye Olmadan Link'leri ve Kod'ları Göremezsiniz.
Link'leri Görebilmek İçin. Üye Ol. veya Giriş Yap.
Üyelerimizden Destek Bekliyoruz.
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: Bilinç Gökten Düşmedi
« Posted on: Nisan 19, 2024, 01:54:02 ÖS »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: Bilinç Gökten Düşmedi e-book, Bilinç Gökten Düşmedi programı, Bilinç Gökten Düşmedi oyunları, Bilinç Gökten Düşmedi e-kitap, Bilinç Gökten Düşmedi download, Bilinç Gökten Düşmedi hikayeleri, Bilinç Gökten Düşmedi resimleri, Bilinç Gökten Düşmedi haberleri, Bilinç Gökten Düşmedi yükle, Bilinç Gökten Düşmedi videosu, Bilinç Gökten Düşmedi şarkı sözleri, Bilinç Gökten Düşmedi msn, Bilinç Gökten Düşmedi hileleri, Bilinç Gökten Düşmedi scripti, Bilinç Gökten Düşmedi filmi, Bilinç Gökten Düşmedi ödevleri, Bilinç Gökten Düşmedi yemek tarifleri, Bilinç Gökten Düşmedi driverları, Bilinç Gökten Düşmedi smf, Bilinç Gökten Düşmedi gsm
Yanıtla #1
« : Kasım 11, 2008, 10:51:07 ÖS »
Avatar Yok

By.TuRuT
*
Üye No : 773
Nerden : Rize
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 19239
Mesaj Sayısı : 48 228
Karizma = 65220


ellerine sağlık

İstek & Öneri ve Şikayetlerinizi: WeBCaNaVaRi'na Üye Olmadan Link'leri ve Kod'ları Göremezsiniz.
Link'leri Görebilmek İçin. Üye Ol. veya Giriş Yap.
Adresine İletebiliriniz.
Yanıtla #2
« : Kasım 22, 2008, 08:19:51 ÖS »

MaViSh
*
Üye No : 3490
Yaş : 32
Nerden : Rize
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 777
Mesaj Sayısı : 8 087
Karizma = 16200


paylaşım için sağol

Ne Ağlayacak Kadar Günahkarım...
Ne Göklere Çıkabilecek Kadar Masum...


Ne Geçmişte Yaşadıklarımdan Huzursuzum...
Ne Şu An Yaptıklarımdan Mutlu...


Sırlar İçinde Bir Dünyam Var Birde
Sen Varsın İçinde...


Ne Seni Kaybedecek Kadar Cesurum...
Ne De Seni Kazanacak Kadar Güçlü...
Yanıtla #3
« : Aralık 11, 2008, 11:17:34 ÖS »
Avatar Yok

By.CeZa
*
Üye No : 293
Nerden : İstanbul
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 12191
Mesaj Sayısı : 28 687
Karizma = 11179


emeğine sağlık.
Yanıtla #4
« : Haziran 15, 2010, 08:51:11 ÖS »

Anqel*
*
Üye No : 21465
Nerden : Yurt Dışı
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 5208
Mesaj Sayısı : 17 796
Karizma = 50130


Teşekkürler..

WebCanavari
Yanıtla #5
« : Haziran 15, 2010, 08:58:32 ÖS »
Avatar Yok

EyLüL_GüNeŞi_53
*
Üye No : 31909
Nerden : İstanbul
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 592
Mesaj Sayısı : 3 384
Karizma = 28063


Sağol..Emeğine sağlık

'' ../ben gittim bembeyaz uykusuzluktan
kasketimi eğip üstüne acılarımın...
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  


Benzer Konular
Konu Başlığı Başlatan Yanıtlar Görüntü Son Mesaj
Bilinç Kaybında (bayılmada) Ilkyardım
Sağlık
||TeXaS|| 1 1075 Son Mesaj Haziran 19, 2014, 05:45:10 ÖS
Gönderen : perihan58
Bilinç Ve Bilinç Altınızı Dengeleyerek Hayatınızı Değiştirin
Serbest Kürsü.
Mavi_Kiyamet 0 964 Son Mesaj Temmuz 05, 2012, 07:38:49 ÖS
Gönderen : Mavi_Kiyamet
Beden Ötesi Bilinç - Sandie Gustus
Kitaplar Hakkında Bilgi ve Özetler
sanane_61 0 625 Son Mesaj Nisan 02, 2014, 07:36:54 ÖS
Gönderen : sanane_61
Gökten Gelen - Addison Moore
Kitaplar Hakkında Bilgi ve Özetler
sanane_61 2 1249 Son Mesaj Kasım 04, 2014, 11:37:56 ÖS
Gönderen : erthira
Gökten Üç Aşk Düştü - Elif Batı Wibrew
Kitaplar Hakkında Bilgi ve Özetler
sanane_61 0 973 Son Mesaj Haziran 06, 2014, 11:04:43 ÖS
Gönderen : sanane_61


Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular