| 
								|  |  |  | 
 
 Bilimde ve Mekanda Gerileme Dönemi
 
 Her ne kadar, Kanuni Sultan Süleyman Han’ın dönemini Osmanlı
 Devleti’nin zirveye ulaştığı dönem olarak kabul edilse de, çoğu tarihçiler tarafından bu
 dönemin gerilemeye doğru yüz tuttuğu bir dönem olarak kabul edilir. Çünkü bu dönem artık
 Osmanlı Yüce Devleti’nin sınırları oldukça zorlanmış ve doğal coğrafi sınır hayli aşılmıştır.
 Gerek Arap yarımadası ve gerekse Kuzey Afrika, Osmanlı Coğrafyası ile hiçbir zaman bir
 bütünlük sağlayamamıştır. Öte yandan Balkanlar’da Tuna nehri, doğal bir coğrafi sınırı
 oluşturmaktadır. Osmanlı’nın Balkanlar’da doğal sınır olan Tuna’yı
 zorlaması ve nehrin öbür yakasına geçmek için göstermiş olduğu gayretler, Osmanlı
 Devleti’ne çok pahalıya mal olmuştur.
 
 Viyana kuşatmasındaki başarısızlık,
 coğrafyanın ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Kanuni Sultan Süleyman, 1529 yılında
 Viyana’yı kuşatmak üzere sefere çıkar. Ancak hava şartları göz önünde tutulmaz. Oysa
 mevsim, Balkanlarda yağmur mevsimidir. Buda ile viyana arasında bardak boşanırcasına yağan
 yağmur, yolları geçilemez hale getirir. Tam anlamıyla bataklığa dönüşen bölgede özellikle toplar
 taşınamaz. Buna rağmen Eylül sonlarında kuşatma başlatılır. Hava şartları iyice kötüleşmiş ve
 durmadan yağmur yağar. Yağışlar ile birlikte umulmadık derecede sert soğuklar yaşanır. Yağmur
 ve soğuk, Osmanlı ordusunu perişan eder. Bir taraftan yağmur ve soğuk, öte yandan açlık ve
 hastalıklar, ordunun moralini iyice bozar. Üç hafta süren kuşatma boyunca, gün geçtikçe
 şartlar kötüleşir. Padişah, tüm askeri birliklerini geri çekip, kuşatmayı yarıda keser ve böylece
 Viyana kuşatması başarısız sonuçlanır. Viyana, Osmanlı için bir hayal olarak kalır. Hatta bu
 başarısız kuşatma harekatı, Osmanlı Ordusu’nun moralini bozmuş ve fetih ruhunu
 zedelemiştir. Bir bakıma Osmanlı Devleti’nin, duraklama dönemine geçişi coğrafya tayin
 eder.
 
 Bu dönemi, Katip Çelebi (1609-1657), çok güzel tahlil eder. Katip Çelebi
 “Cihannüma” adlı eserinde coğrafya ilmi hakkında şu bilgileri verir;
 “Coğrafya fenninde yalnız ülkelerin ahvali yazılmayıp belki oralarda oturanların usul ve
 adetleri, devlet işlerinin nasıl yürütüldüğü ve divan ahvali birlikte beyan olunmak, bu fennin
 vazifesi olduğu cihetinden, tarihe üstünlüğü vardır ve tercih olunur.” Yine Kâtip Çelebi,
 “Tuhfetü’l-Kibâr fi esfaril Bihar”adlı eserinde de, Osmanlı
 Devleti’nin gerileme sebebini coğrafyaya bağlar ve coğrafya ilminin önemini ve gereğini
 şu şekilde vurgular;“Hafi olmaya ki, devlet işlerini üzerlerine almış olanlara bilinmesi
 lazım olan işlerden biri coğrafya fennidir. Bütün yeryüzü ahvalini bilmek kolay olmazsa, bari
 Osmanlı ülkesinin şekli ve etrafta sınırdaş olan memleketlerin tasviri bilinmek gerektir ki, bir yere
 sefer etmek ve asker göndermek lazım geldikte, ona göre tedarik oluna. Düşman vilayetine
 girmek ve sınır boylarını korumak tedbirlerini almak anında kolay olur. Bu babta fenden habersiz
 kimseler ile meşveret yetmez, yerli dahi olursa. Zira çok yerli vardır ki, kendi diyarını iyice bilip
 anlatmaktan acizdir. Ve bu ilmin lüzumuna şu delil yeter: Yerebatası küffar, ol ilimlere ehemmiyet
 ve değer vererek, Yeni Dünya’yı bulup Sind ve Hind limanlarına yayıldı. Venedik taifesi
 gibi bir hor hakir kavim ki, küffar hükümdarları arasında rütbesi duka payesinden ibarettir ve
 aralarında balıkçı unvanı ile meşhurdur, Osmanlı Devleti’ninboğazına gelip ve garba
 hükmeyleyen şanlı devlete karşı kodu...” Gerçekten de öyledir. Gerileme döneminde
 yapılan tüm savaşlarda coğrafya hep göz ardı edilmiştir.
 
 Gerileme ve
 Yıkılış’ta Coğrafya’nın Etkileri
 
 Osmanlı Devleti’nin Gerileme
 döneminde, coğrafi bilgi eksikliği, koskoca bir devletin yıkılışında önemli etkisi olmuştur.
 Gerileme döneminde yapılan tüm savaşlar incelendiğinde, bu etki açıkça görülmektedir.
 Sözgelimi Gerileme döneminde yapılan Kırım Savaşı’nın sonucunu da coğrafya tayin
 etmiştir. 14 Kasım 1854 tarihinde ansızın ortaya çıkan beklenmedik kasırga, İngiliz donanmasını
 darmadağın eder ve İngiliz donanmasının planı gerçekleşemez. Böylece Sivastopol’un
 kuşatılması gecikir. Ve savaşın gidişatı değişir.
 
 Çanakkale Savaşları, coğrafi bir
 yaklaşımla ele alındığında, coğrafyanın önemi açıkça görülür. Gerçekten bugün bile Gelibolu
 yarımadasını ve Çanakkale Boğazı’nı gezip gören bir insan, bölge topografyasının
 cazibesine kapılır. Savaşların geçtiği yarımadadaki önemli tepelerin hepsi, tatlı su kaynaklarının
 hemen tamamı, Türk askerlerinin kontrolü altında kalmıştır. Öte yandan boğazın topografik
 özelliği, düşman gemilerinin ilerlemesine engel olmuştur. Bölgeye hakim tepeler ve tatlı su
 kaynaklarının mevcudiyeti, Türk Ordusunu, düşman kuvvetlere karşı üstünlük sağlamıştır. Tüm
 bu coğrafi avantajlara ek olarak, iklim şartları da Türk tarafına avantaj sağlamıştır. Gelibolu
 yarımadasına yapılan çıkartma gecesi aniden çıkan fırtına, İngiliz kuvvetlerinin farklı bölgeden
 karaya çıkmasına yol açmış ve bu gelişme savaşın seyrini değiştirmiştir.
 
 Gerileme
 dönemindeki, coğrafi bilgi eksikliğine örnekler oldukça fazladır. Bunların içinde Sarıkamış
 Harekatı ve Yemen Savaşları en bariz olanlarıdır. Sarıkamış Harekatı’nda,
 Erzurum’da bulunan ordu komutanı tarafından Enver Paşa’ya, harekat
 mevsiminin bölge iklim şartlarına uygun olmadığı hatırlatılmış, ancak zafere bir an önce ulaşmayı
 düşleyen, sabırsız ve coğrafi bilgiden yoksun Enver Paşa, komutayı eline almış ve Aralık ayının
 son günlerinde harekatı başlatmıştır. Oysa Aralık ve Ocak aylarının, bölgede çok sert ve soğuk
 geçtiği bilinen bir gerçektir. Enver Paşa’nın bu gerçeği göz ardı etmesi, 90 bin Türk
 askerinin donarak şehit olmasına ve harekatın başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açmıştır. Bu
 yanılgı, gerçekten Osmanlı tarihinde yapılmış en büyük yanılgılardan birisidir ve Yüce Devletin
 tamamen yok olmasına yol açmıştır.
 
 Yemen Savaşları, Osmanlı tarihinde önemli bir
 yer tutar. Yemen Savaşları’nda Osmanlı Ordusu, İngiliz ve Arap kuvvetlerine değil,
 bölgenin ağır coğrafi şartlarına yenilmiştir. “Burası Huştur, Yolu Yokuştur. Giden
 gelmiyor, acep ne iştir.” türküsü, coğrafi şartların olumsuzluğunu açıkça ortaya koyar.
 Huş kasabasının (Muş değil, türkünün aslı ve Yemen coğrafyası incelendiğinde, Huş olduğu
 görülür), dik ve sarp yokuşu, bölgenin aşırı şekilde sıcak ve kurak oluşu, Osmanlı askerlerini
 çok zora sokmuştur. Olumsuz iklim ve topografik özellikler, Yemen’de 500 bine yakın
 Türk askerin şehit olmasına yol açmıştır. Peki, bu savaşlarda coğrafya, neden göz önünde
 tutulmamıştır? Bunun cevabı gerçekten açık ve nettir. Osmanlı Devleti’nin gerileme
 döneminde, “Yüce Devlet Olma Gururu” hep ön planda olmuştur. Öte yandan
 savaşların bir kısmı Osmanlı Devleti’nin isteği dışında başlatılmış, bir kısmında da
 acelecilik ve bilgisizlik yüzünden coğrafya saf dışı bırakılmıştır. Böylece Anadolu
 Coğrafyası’nın ortaya çıkardığı Yüce Osmanlı Devleti, coğrafi bilgisizlik ve olumsuzluklar
 yüzünden gerilemeye ve yıkılmaya mahkum edilmiştir. Ancak bu coğrafya, gelecek yüzyıllarda,
 büyük devlet çıkarma özelliğini korumaktadır.
 
 Not: Bu makalede yararlanılan
 kaynakların sayısı çok fazla olduğundan, burada verilmemiştir. Ancak bu konu ile ilgili ayrıntılı bir
 çalışma tarafımızdan yürütülmektedir. Çalışma kitap olarak yayınlandığında, yararlanılan
 kaynakların tümü verilecektir.
 |