0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: Babam Ve Ceviz Ağacı  (Okunma Sayısı: 885 Kere Okundu.)
« : Şubat 17, 2010, 12:20:09 ÖÖ »
Avatar Yok

By.TuRuT
*
Üye No : 773
Nerden : Rize
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 19239
Mesaj Sayısı : 48 228
Karizma = 65220


 Babam Ve Ceviz Ağacı

Nisan aynının sabah serinliği vardı havada. İstanbul’un betonla kaplanmış tepelerinin ardında yükselmeye başlayan güneşin yumuşak ışınları çok katlı binaları aşıp oturduğum camekânlı yazıhaneye henüz ulaşamamıştı, üşüyordum. Babam gelecek memleketten! Otobüs zamanından önce gelir, babam kaybolur korkusuyla bir saat önceden terminalde oturup beklemeye başladım.

Otobüsün perona kendinden önce giren sesiyle gazete sayfaları arasında gezinen bakışlarımı kaldırdım. Dışarı çıktım. Babamı bir an önce görme isteğiyle otobüsün etrafında dolanarak oturduğu yeri buldum. Yaşlı ve yorgun bedenini usulca kaldırdığını görünce rahatladım. Sağ salim gelmişti, babam! Orta kapıdan, son basamağı inerken kendisine uzanan elin kime ait olduğunu görmek için basamaklara diktiği gözlerini kaldırdığında fark etti beni. Yüzüne kocama bir gülüş yapıştı. Öpüştük, birbirimize sarılınca ceketine sinmiş toprak kokusunu çektim içime, doyasıya.

Yol boyunca sigara içmeyen babamın, eve gitmeden önce bir yerlere oturarak demli bir sabah çayıyla sigara içme teklifini kabul ettim. Bagajdan çantasını aldıktan sonra kol kola girdik, yürüyerek otogarın dışındaki bir sabahçı kahvesine gidip oturduk. İki çay söyledim. Bir müddet konuşmadan birbirimize baktık, uzun zamandır görüşmemenin verdiği özlemle karışık bir burukluk vardı bakışlarımızda.

Garson, çaylarımızı masaya bıraktığında, babam, nikotinden sararmış hünerli parmaklarıyla kalem gibi düzgün ve kusursuz sardığı sigarasını yaktı. Akrabalardan getirdiği selamlarla kimin, nasıl olduğu ve ne yaptığı hakkında verdiği haberlerle başladı sohbetimiz. Babamın, o an aklına gelmeyenleri de ben sordum; ama arkadaşları arasında adı geçmeyen, ölüm haberlerini önceden ağabeyimden duyduklarımı sormuyordum. Hasta olan arkadaşlarının hastalığından söz ediyordu en çok. Müslüm Amcanın hastalığını sorduğumda sustu, yüzü sarardı, hemen konuyu değiştirdim. Ahmet Dayımın nasıl olduğunu sordum. Yüzüne yayılan gülümsemeyle yeniden başladı konuşmaya. Dayımın, tarlasının tapusunu göstererek banka kredisiyle aldığı traktörün, çift sürerken dörtlü pullukla toprağın içine nasıl gömüldüğünü anlattı. Kabinliymiş, iş yaparken saat gibi sessiz çalışıyormuş. Tüm bunları anlatırken bir çocuk gibi heyecanlanıyordu.

Ablamın küçük kızının okuldaki başarısını anlattı sonra. “Büyüyünce, ne olacaksın?” sorusuna, “Dayım gibi, öğretmen olacağım,” derken takındığı çalımlı tavırlarından bahsetti yeğenimin. Okuma bayramına aileden, yalnız babam katılmış. Hele kırmızı kurdelesini taktığı ilk günden beri sürekli babama bir şeyler okuduğunu duyduğumda içim sızladı. Dizlerimi kanattığım, briketlerle örülü çocukluğumun bahçesinde oynadığım oyunlarda yorgun düşünce, Cevizim’in dibine oturarak okuduğum kitaplar geldi aklıma. Her okuduğum kitabın kahramanı olur, Cevizim’le konuşurdum. Cevizim’le konuştuğum gibi kimseyle rahat konuşmadım. Cevizim’in dinlediği kadar kimse dinlemedi beni. Cevizim’in gölgesinde, sıcak yaz günlerinde içine daldığım derin ve rahat uykularımın tadını hiçbir zaman yakalayamadım.

Düşüncelerimin memlekete gittiğini fark eden babamın, yüzüme değen nasırlı elleriyle kendime geldim, gülümseyerek gözlerinin içine baktım yeniden. Yeğenim okuldan çıkar çıkmaz babamın yanına geliyormuş, benim, Cevizim’in yanına geldiğim gibi. Babam da bu durumdan oldukça hoşnut, yalnızlığını yeğenimle gideriyormuş. Güzel haberleri anlatırken yeniden yaşıyormuş gibi mutlu oluyordu, aklına gelen kötü olaylarda gülüşü gölgelenip, hatları keskinleşiyordu. Üzüntüsü bakışlarına siniyordu babamın. Derinlere, çok uzaklara gidiyordu, parlayan gözlerindeki ışıltı, anam aklına geldiğinde olduğu gibi, yüzünün kıvrımlarında sönüyordu adeta.

Babamdaki çocuk yanı görünce, içimizdeki çocukla büyüdüğümüzü düşündüm. İçimizdeki çocuğun bizden uzaklaştığını fark ettiğimiz yaşlılığımızda her şeyi boş verip özgürce çocukluğumuza dönüyoruz sanki.

Tarlada işlerin nasıl gittiğini sordum, çiftçiliğin de bitmek üzere olduğunu söyledi, içli bir nefes çekerek sigarasından. Bütün gün tarlada çalışıp, bin bir zorlukla elde ettikleri mahsulün getirisi ancak borçlarını kapatabiliyormuş. Neden çalıştıklarını anlayamıyorlar, hükümetin çıkardığı her yeni yasayı tedirginlikle bekliyorlarmış. Tütünden başka mahsul vermeyen bir tarlada tütünün de yasaklanmasından söz ederken, biten sigarasını küllüğe bastırıp duyulur duyulmaz bir sesle konuşmasına devam etti:

“Şimdi her şey bir adım ötemizde görünüyor, ama ihtiyacımız olana ne emeğimiz ne de paramız yetiyor. Her yeni gün eskiyi aratarak geliyor. Körfez Savaşı’ndan önce bir kamyonumuz vardı. Irak’tan ham petrol taşıyorduk, işler iyiydi. Sonra, borçla bir tane kamyon daha aldık. İkisini çalıştırarak yeni aldığımızın taksitlerini öderiz diyorduk; ama hayallerimiz kısa sürdü. Savaşın başlamasıyla kamyonlar sırtlarındaki tankerlerle evin önünde yarı fiyatına bile alıcı bulamadan bağlı kaldılar. Borçlarımız faizleriyle katlanarak arttı, kamyonlarla birlikte elimizde avucumuzda ne var ne yok satıp ancak kurtulabildik borçtan. Sen, o zamanı iyi hatırlamazsın. Körfez Savaşı, açlıkla savaştığımız bir dönem başlattı, oğlum. Her şeyimiz bir göz kırpımlık zamanda, ne olduğunu anlayamadan yok oldu. Tüm birikimimizin erimesine, eli kolu bağlı, seyirci kaldık. Irak sınır kapısının kapanmasıyla, bizim gibi binlerce insanın ekmek kapısı da kapandı. Şimdi Irak’ta gene savaş başladı. Önceki savaştan bu yana karın tokluğuna ortakçılıkla ekip biçtiğimiz tarlalarda, bu savaşta kaybedecek kadar birikimimiz olmadı, ama geçen seferkinden daha endişeliyim. Sizin önünüzde uzun bir ömür var, geleceğiniz başkalarının ipoteği altında, dayının tarlalarının tapusunun bankanın kasalarında rehin yatması gibi.” dedi. Tüm geçmişi gelip sırtına binmişti bir anda, yorgunluğu yüzüne yansıyordu. Babamı daha fazla yormamak için, elinden tuttum:

“Hadi artık, kalkalım.” dedim.

Ne durakta otobüs beklerken ne de bir saatlik yolculuğumuz boyunca hiç konuşmadı, babam. Şehrin tüm kirliliğine rağmen yaşamaya çalışan zayıf, kuru ve rengini kaybetmiş ağaçların yanından hızla geçerken Cevizim’in, buralarda yaşamadığı için şanslı olduğunu düşündüm.

Babam evde bir-iki saat yorgunluk attıktan sonra, öğlene doğru kalktı.

Televizyonda haberlerin arasına giren reklamları fırsat bilerek babama sordum:

“Baba, Cevizim nasıl?” Babamın eli, önünde duran tütün tabakasına uzandı. Soruma hemen cevap vermedi, bir an beni duymadığını sandım. Yüzüne bakarak ne düşündüğünü anlamaya çalıştım. Sorumun yanıtını geciktiren bu kısa suskunluk, bana çok uzun geldi. Sardığı sigarasını ağzına götürmeden önce bıyıklarını düzeltti, yaktı sigarasını. Bakışlarını yerden kaldırmadan sigarasının dumanından etkilenen gözlerini kırpıştırarak konuşmaya başladı:

“Çok önceydi, kirada oturuyorduk. Birikmişimiz, bir arsa alıp evin temelini atacak kadardı. Aradan epey zaman geçti, evin duvarlarını yükseltmiştik; ama üstünü kapatmaya paramız çıkışmamıştı. Bir öğle vakti eve geldim, annen yoktu evde, ağabeyine sordum, yeni evin yanına gittiğini söyledi. Kalktım, ben de gittim. Merak etmiştim. Eve vardığımda anneni, henüz bahçe duvarı örülmemiş yeni evimizin önünde çömelmiş, bir şeylerle uğraşırken gördüm. Meraklandım, adımlarımı hızlandırdım. O kadar yanına yaklaşmama rağmen beni fark etmedi. Ne yaptığını anlamaya çalışırken bir ceviz fidanı diktiğini gördüm. Sinirlendim; ama annenin saf bakışları karşısında kızgınlığım bir anda geçti. Beni sevmediğini düşündüm. Sonra ben de yanına çömeldim, diktiği fidanın etrafını taşlarla örmesine yardım ettim. Ona tek söylediğim, bekleseydin, beraber dikerdik, oldu.” dedi buğulanan gözlerini iyice kısarak, sanki o günleri hatırlamak için hafızasıyla kavga ediyormuşçasına bir süre ara verdi konuşmasına. Meraklanmıştım anneme neden kızdığına. Babam:

“Gençlere ceviz ağacı diktirilmez, büyüklerimiz, ‘Ceviz ağacı diken genç, ağacın meyvesini yiyemeden ölür,’ derlerdi, annen bunu bildiği halde dikti o ağacı. O gün içimde taşıdığım acı, yıllar sonra annenin benden önce bu dünyayı terk edip, beni bir başıma bırakmasıyla ortaya çıktı. O ağaç annenden bana kalan en büyük hediyedir. Artık, günlerim ağacın gölgesinde oturarak, torunumun bana okuduklarını dinleyerek geçiyor.” dedi. Cevizim’i en az benim kadar seven birilerinin daha olduğunu bilmek mutlu etti beni.

Babam bugün gitti.

Cevizim’in kollarında salıncak kuran çocuklara, altında demli çayın sıcaklığını paylaşan ihtiyarlara, gölgesinde yorgunluk atan işçilere, dallarında öten kuşlara, yapraklarını okşayan rüzgâra, Cevizim’i ayakta tutan toprağa, hayat veren suya selam gönderdim, babamla.

Kadir Işık
Babam Ve Ceviz Ağacı

İstek & Öneri ve Şikayetlerinizi: WeBCaNaVaRi'na Üye Olmadan Link'leri ve Kod'ları Göremezsiniz.
Link'leri Görebilmek İçin. Üye Ol. veya Giriş Yap.
Adresine İletebiliriniz.
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: Babam Ve Ceviz Ağacı
« Posted on: Nisan 20, 2024, 05:06:28 ÖS »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: Babam Ve Ceviz Ağacı e-book, Babam Ve Ceviz Ağacı programı, Babam Ve Ceviz Ağacı oyunları, Babam Ve Ceviz Ağacı e-kitap, Babam Ve Ceviz Ağacı download, Babam Ve Ceviz Ağacı hikayeleri, Babam Ve Ceviz Ağacı resimleri, Babam Ve Ceviz Ağacı haberleri, Babam Ve Ceviz Ağacı yükle, Babam Ve Ceviz Ağacı videosu, Babam Ve Ceviz Ağacı şarkı sözleri, Babam Ve Ceviz Ağacı msn, Babam Ve Ceviz Ağacı hileleri, Babam Ve Ceviz Ağacı scripti, Babam Ve Ceviz Ağacı filmi, Babam Ve Ceviz Ağacı ödevleri, Babam Ve Ceviz Ağacı yemek tarifleri, Babam Ve Ceviz Ağacı driverları, Babam Ve Ceviz Ağacı smf, Babam Ve Ceviz Ağacı gsm
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  



Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular