|
|
|
Gündüz güneş, Gece ay, Işık gibi hep aydınlatan, Bir babam vardı benim...
Daha on sekizinde Gözü yaşlı, çaresiz Bırakıp gittiyse de beni Babamdı o benim.
Daha tam keşfedemediğim, Tanımadığım dünyanın Fatih'i idi... Düşünsenize sizin de Fatih'iniz, Babanız değil miydi?
Babamdı o benim, Suçsuz yere aldığım ilk cezada, Panter gibi önümde yürüyen, Küçük oğlu için hesap soran, güven veren...
Yavrusuna gölge olan, Gökyüzünden torununu seyreden, Sesimi yükseltecek olsam kızıma, Rüyalarımda hesap soran...
Gündüz güneş, Gece ay, Işık gibi hep aydınlatan, Bir babam vardı benim...
Yirmi üç sene geçse de aradan, Gençlik arkadaşlarından dinlerken onu, Yine, kocaman işaret parmağını tutuyormuşum gibi Yüreğimde bir daha tadamayacağım dokunuşu...
Çenemden tutup her sabah, Ama her sabah, saçımı tarayışı Nizamım diye kucaklayışı, Ve o güzel gözlerindeki derin hüzün...
Belki de görüyordur, Dışarı nasıl baktığımı her yağmurda. Onu anıyorum her defasında, Bahtsız adamdı, benim babam diyorum.
Uzaklardasın biliyorum, Yine de her gece Göz kırpıyorum gökyüzüne... Gecenin sessizliğinde seni anıyorum. İki kadeh duruyor önümde, şerefe babacığım...
Nizamettin Doğru
|