Arşiv Anasayfa İslam
Sayfalar: 1
El Kârda Gönül Yarda By: Musty19o5 Date: January 11, 2009, 09:05:14 PM
Sevdiği eşi ve işi bulunan kişi dünya cennetine girmiş demektir.

İnsan, beden ve ruhtan ibarettir. Beden maddi gıdalar, ruh manevi gıdalar ister. Bu da, maddi ve manevi meşguliyetlerin bir birini gölgelemeden sürdürülmesi demektir. Böylece maddi imkânları da, manevi imkânları da hazırlamak, şerefli bir vazife olarak karşımıza çıkmaktadır. "El kârda, gönül yarda" formülü bu sorumluluğun veciz bir ifadesidir. Fiziğimizle madde dünyasında üretim yaparken, gönlümüz Arş-ı Alâ meydanlarında cevelân etmelidir. İki besleyici damarın hiç birinden mahrum kalınmamalıdır.

Bir üçüncü damar daha vardır ki, o da ilim ve fikir damarıdır. Akli ve kültürel boyutumuz yani.

Mesut bir hayatta, sevgi unsuru hep öne çıkmış olmalı diye düşünüyorum. "Hayatta öfkenin, kin ve nefretin hiç yeri yoktur" diye düşünmüyorum. Belki bu duyguların aşılmasından söz edilebilir. "Büyük balık küçük balığı yutar", "hak kuvvetlinindir" anlayışı, bir hayat felsefesi olarak benimsenmişse bu, ister istemez kin ve nefret üretecektir. Sadece melekler dünyasında yaşıyor olsaydık elbette hep sevgi ilkesiyle yürürdük. Neylersin ki, "küresel lânet" göz açtırmıyor; çocuk, çiçek ne varsa biçiyor, kadın kız demiyor, yapacağını yapıyor. Böyle bir dünyada bizler "sevelim sevilelim" türküsü çağırıp duramayız. Bizim dünyamızda Mevlânâ'lara, Yunus'lara ihtiyaç olduğu gibi Selahaddin-i Eyyübi'lere, şanı büyük Osman Paşalara da ihtiyaç vardır.

"Sevgi, dünyamızın ikinci güneşidir." Yolumuz onunla aydınlandığı gibi nice güzellikler de ondan doğar. Saadetimizin temelinde sevgi yatar.

Hayatın varını yoğunu fazla ciddiye almamak, kaşlarımızı çatmak için nice sebepler varken bile tebessüm edebilmek, saadetimizin bir başka şartıdır. Tolstoy diyor ki; "Bende olanlara seviniyorum, olmayanları kafama takmıyorum, saadetim belki de bundan ileri geliyor.

Hayatta bazı insanların neşesini hep muhafaza ettiğini görüyoruz. Bu bir yaratılış da olabilir. Bu durum şükür halinin bir alt basamağıdır. Her şeyi lüzumundan fazla ciddiye almak ise gerginliğe ve isyana açılır. Çevresini kırıp-döken geçimsiz bir insan haline getirebilir sahibini. Kırıp dökmeden yaşanabilecek bir hayatı kıra-döke yaşamanın kimseye bir faydası olmaz herhalde.

Yaptığı işi severek yapma, bir diğer saadet kaynağıdır. Sevdiği eşi ve işi bulunan kişi dünya cennetine girmiş demektir.

Saadetimizin kaynaklarından biri de "an bu an dem bu dem" sırrına ermektir. Dikkatini geçmişe ve geleceğe dağıtıp "hazır anı" ihmal etmek olur şey değildir. Hüner, içinde bulunduğu anı, en güzel şekilde yaşayıp değerlendirmektir. Kişi, devamlı ve düzenli bir çalışma temposu tutturup, asla gelecek endişesi çekmemelidir. Bu endişe lüzumsuz bir endişedir.

Yanlış anlamayalım; "uzağı düşünmeyen, üzüntüye yakındır" Bu doğru bir tespittir. Bizim kastettiğimiz, geleceği düşünüp plânlamamak değil, kaygısını çekmektir. Tevekkül, bir manada insanı gelecek endişesinden kurtarmak içindir.

Acı-tatlı nice günler yaşadığımız ölümlü dünyada, güzel bir hayat yaşayıp mesut olmak başarılabilecek bir iştir. Kolay değildir ama, imkânsız da değildir.

Gelimli - gidimli dünyada hayatımızı güzelleştire güzelleştire, saadetler ve sefalar yaşaya yaşaya ömrümüzü tamamlasak... Kara günlerimizi "vardır bir hikmeti, günahlarımıza kefarettir, derecemizin yükselmesine vesiledir, bir kara buluttur, geçer gider" anlayışıyla geçiştirebilsek.

Ve kaçınılmaz gün geldiğinde, hayır dualarla uğurlanıp, güle güle gitsek... diye içimden geçiyor.

Ve mahşer sabahında neşe içinde mezarımızdan doğrulsak diye...


SiteMap - İmode - Wap2