Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi...36 By: Hipokondriyak Date: October 31, 2008, 10:36:12 AM 068-KALEM SURESİ
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
[068.001] Nûn, Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun. [068.002] Sen, Rabbinin nimetiyle bir mecnun değilsin. [068.003] Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır. [068.004] Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin. [068.005] Artık yakında göreceksin ve onlar da görmüş olacaklar. [068.006] Sizden hanginiz 'fitneye tutulup-çıldırdığını.' [068.007] Elbette senin Rabbin, kimin kendi yolundan şaşırıp-saptığını daha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bilendir. [068.008] Şu halde yalanlayanlara itaat etme. [068.009] Onlar, senin kendilerine yaranıp-onlarla uzlaşmanı arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp-uzlaşacaklardı. [068.010] Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edipduran, aşağılık, [068.011] Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan) . [068.012] Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkâr, [068.013] Zorba-saygısız, sonra da kulağı kesik, [068.014] Mal (servet) ve çocuklar sahibi oldu diye, [068.015] Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: «(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır» diyen. [068.016] Yakında biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız. [068.017] Gerçek şu ki, biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi. [068.018] (Bu konuda) Hiç bir istisna da yapmıyorlardı. [068.019] Fakat onlar, uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp-gelen bir bela onun üstünü sarıp-kuşatıverdi. [068.020] Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup-kapkara kesildi. [068.021] Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler. [068.022] «Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkın-çıkın.» [068.023] Derken, aralarında fısıldaşarak çıkıp-gittiler: [068.024] «Bugün sakın oraya hiç bir yoksul girip de karşınıza çıkmasın.» [068.025] (Yoksulları) Engellemeğe güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler. [068.026] Ama onu görünce: «Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmış» dediler. [068.027] «Hayır, biz (her şeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık.» [068.028] (İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: «Ben size dememiş miydim? (Allah'ı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?» [068.029] Dediler ki: «Rabbimiz, seni tesbih eder-yüceltiriz; gerçekten bizler zalim olanlarmışız.» [068.030] Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamağa başladılar: [068.031] «Yazıklar bize, gerçekten bizler azgınmışız» dediler. [068.032] «Belki Rabbimiz, onun yerine ondan daha hayırlısını verir; şüphesiz biz, yalnızca Rabbimize rağbet eden kimseleriz.» [068.033] İşte azab böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; onlar bir bilseler. [068.034] Şüphe yok, muttaki olanlar için Rableri katında nimetlerle donatılmış cennetler vardır. [068.035] Öyleyse, Müslümanları suçlu-günahkâr olanlar gibi (eşit) kılar mıyız? [068.036] Siz ne oluyor? Siz nasıl hüküm veriyorsunuz? [068.037] Yoksa sizin (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var? [068.038] İçinde, siz neyi seçip-beğenirseniz, mutlaka sizin olacak, diye. [068.039] Yoksa sizin için üzerimizde kıyamete kadar sürüp gidecek bir yemin mi var ki siz ne hüküm verirseniz o, mutlaka sizin kalacak, diye. [068.040] Onlara sor: «Onlardan hanginiz bunun savunuculuğunu yapacak?» [068.041] Yoksa onların ortakları mı var? Şu halde eğer doğru sözlü kimselerse, ortaklarını da getirsinler. [068.042] Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler. [068.043] Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük,' kendilerine de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi. [068.044] Artık bu sözü yalan sayanı sen bana bırak. Biz onları, bilmeyecekleri bir yönden derece derece (günahla yükletip azaba) yaklaştıracağız. [068.045] Ben, onlara süre tanıyorum. Hiç şüphesiz benim düzenim (cezalandırmam) sapasağlamdır. [068.046] Yoksa sen, onlardan bir ücret mi istiyorsun ki, onlar, haksız bir borçtan dolayı ağır bir yük altında kalmışlar? [068.047] Yoksa gayb (görünmeyenin bilgisi) onların yanında mıdır ki, kendileri yazıp duruyorlar? [068.048] Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu. [068.049] Eğer Rabbinden bir nimet ona ulaşıp-yetişmeseydi, mutlaka kendisi yerilmiş ve çıplak bir durumda (karaya) atılmış olacaktı. [068.050] Fakat Rabbi onu seçti ve onu salih olanlardan kıldı. [068.051] O küfretmekte olanlar, zikri (Kur'an'ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle yıkıp-devireceklerdi. «O, gerçekten bir delidir» diyorlar. [068.052] Oysa o (Kur'an), alemlere bir zikr (öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref) den başka bir şey değildir.
069-HAKKA SURESİ
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
[069.001] 'Elbette gerçekleşecek olan' (kıyamet), [069.002] Nedir o 'muhakkak gerçekleşecek olan?' [069.003] O gerçekleşecek olanı (kıyameti) sana bildiren nedir? [069.004] Semûd ve Ad (toplumları), 'mutlaka patlak verecek kıyameti yalan saydılar. [069.005] Bu nedenle Semûd (halkı) korkunç bir sesle helak edildi. [069.006] Ad (halkın) a gelince; onlar da, uğultulu yüklü, azgın bir kasırga ile helak edildiler. [069.007] (Allah) Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin onların üzerine musallat etti. Öyle ki, o kavmi, orada sanki içi kof hurma kütükleriymiş gibi onların çarpılıp yere yıkıldığını görürsün. [069.008] Şimdi onlardan hiç arta kalan (bir şey) görüyor musun? [069.009] Firavun (kavmi), ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı da hep) o hata ile (tarih sahnesine) geldiler. [069.010] Böylece Rablerinin elçisine isyan ettiler. Bu yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı. [069.011] Gerçek şu ki, su taştığı zaman, o gemide biz sizi taşıdık: [069.012] Öyle ki, onu sizlere bir ibret (hatırlatma ve öğüt) kılalım. 'Gerçeği belleyip kavrayabilen' kullar da onu belleyip-kavrasın. [069.013] Artık sur'a tek bir üfürülüşle üfürüleceği, [069.014] Yeryüzü ve dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından da tek bir çarpma ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman. [069.015] İşte o gün, vakıa (bir gerçek olan kıyamet) artık vuku bulmuş (gerçekleşmiş) tur. [069.016] Gök de yarılıp-çatlamıştır: artık o gün, 'sarkmış-za'fa uğramıştır.' [069.017] Melek(ler) ise, onun çevresi üzerindedir. O gün, Rabbinin arşını onların da üstünde sekiz (melek) taşır. [069.018] Siz o gün arzolunursunuz; sizden yana hiç bir gizli (şey), gizli kalmaz. [069.019] Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: «Alın, kitabımı okuyun.» [069.020] «Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış (anlamış) tım.» [069.021] Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir. [069.022] Yüksek bir cennette. [069.023] Devşirilecek (meyve ve eşsiz ürün) leri pek yakındır. [069.024] «Geride kalan günlerde, 'peşin olarak sunduklarınıza karşılık olmak üzere,' afiyetle yiyin ve için.» [069.025] Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: «Bana keşke kitabım verilmeseydi.» [069.026] «Hesabımı da hiç bilmeseydim.» [069.027] «Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi. [069.028] «Malım bana hiç bir yarar sağlayamadı.» [069.029] «Güç ve kudretim de yok olup gitti.» [069.030] (Allah buyruk verir «Onu tutuklayın, hemen bağlayıverin.» [069.031] «Sonra onu çılgın alevlerin içine atın.» [069.032] «Daha sonra onu, uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire vurup gönderin.» [069.033] «Çünkü, o, büyük olan Allah'a iman etmiyordu.» [069.034] «Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı.» [069.035] «Bundan dolayı bugün, kendisine hiç bir sıcak dost yoktur.» [069.036] «İrin ve kan karışmadan başka bir yemek yoktur.» [069.037] «Bunu da, hata edenlerden başkası yemez.» [069.038] Hayır; gördüklerinize yemin ederim, [069.039] Görmediklerinize de. [069.040] Hiç şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür. [069.041] O, bir şairin sözü değildir. Ne kadar az inaniyorsunuz? [069.042] Bir kâhinin de sözü değildir. Ne kadar az öğüt alıp-düşünüyorsunuz? [069.043] Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir. [069.044] Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı, [069.045] Muhakkak onun sağ elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik. [069.046] Sonra onun can damarını elbette keserdik. [069.047] O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı. [069.048] Çünkü o (Kur'an, Allah'tan sakınan) muttakiler için bir öğüttür. [069.049] Elbette biz, içinizde yalanlayanların bulunduğunu biliyoruz. [069.050] Gerçekten o (Kur'an), kafirler için (kahırlı) bir hasrettir. [069.051] Ve şüphesiz o, kesin bir gerçektir (hakku'l-yakin). [069.052] Öyleyse, büyük Rabbini ismiyle tesbih et. 070-MEARİC SURESİ
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
[070.001] İstekte bulunan biri, (muhakkak) gerçekleşecek olan bir azabı istedi. [070.002] Kafirler için olan, bu (azabı) geri çevirecek kimse yoktur. [070.003] (Bu azab) Yüce makamlar sahibi olan Allah'tandır. [070.004] Melekler ve ruh (Cebrail) O'nun huzuruna bir günde çıkarlar ki onun miktarı elli bin yıldır. [070.005] Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret. [070.006] Çünkü gerçekten onlar, bunu uzak görmektedirler. [070.007] Biz ise, onu pek yakın görmekteyiz. [070.008] (O azab geleceği) O gün gök, erimiş gümüş gibi olur. [070.009] Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak. [070.010] (Böyle bir günde) Hiç bir yakın dost bir yakın-dostu sormaz. [070.011] Onlar birbirlerine gösterirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabını karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; [070.012] Kendi eşini ve kardeşini, [070.013] Ve onu barındıran aşiretini (soyunun hepsini) de; [070.014] Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de) ; sonra bir kurtulsa. [070.015] Hayır; (böyle fidyeler kabul edilmez.) Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir: [070.016] Başın derisini kavurup-soyar. [070.017] Yüz çevirip arkasını döneni çağırır-durur. [070.018] (Durmaksızın mal ve servet) Toplayıp bir yerde (üstüste) yığmakta olanı. [070.019] Gerçek şu ki, insan, 'bencil ve haris' olarak yaratıldı. [070.020] Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar. [070.021] Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder) . [070.022] Ancak namaz kılanlar hariç; [070.023] Ki onlar, namazlarında süreklidirler. [070.024] Ve onların mallarında belirli bir hak vardır. [070.025] Yoksul ve yoksun olan(lar) için. [070.026] Onlar, din gününü de tasdik etmektedirler. [070.027] Onlar, Rablerinin azabına karşı (daimi) bir korku duymaktadırlar. [070.028] Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz. [070.029] Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar: [070.030] Ancak kendi eşleri ya da sağ-ellerinin malik olduğu başka; çünkü onlar (bunlardan dolayı) kınanmazlar. [070.031] Fakat bunun ötesini arayanlar, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir. [070.032] (Bir de) Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyyen) riayet edenlerdir. [070.033] Şahidliklerinde de dosdoğru davrananlardır. [070.034] Namazlarını (titizlikle) koruyanlardır. [070.035] İşte onlar, cennetler içinde ağırlananlardır. [070.036] Şimdi küfretmekte olanlara ne oluyor ki, boyunlarını sana uzatıp koşuyorlar. [070.037] Sağ yandan ve sol yandan bölükler halinde. [070.038] Onlardan her biri, nimetlerle donatılmış cennete gireceğini mi umuyor (tamah ediyor) ? [070.039] Hayır, doğrusu biz onları bildikleri şeyden yarattık. [070.040] Artık, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim; biz gerçekten güç yetirenleriz; [070.041] Onların yerine kendilerinden daha hayırlılarını getirip-değiştirmeğe. Üstelik bizim önümüze geçilemez. [070.042] Şu halde sen, kendilerine vadedilen (azab) günlerine kavuşuncaya kadar onları bırak; dalıp-oynasınlar, oyalansınlar. [070.043] Kabirlerinden koşarcasına çıkacakları gün, sanki onlar dikili birşeye yönelmişler gibidirler. [070.044] Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük,' yüzlerini de bir zillet sarıp-kaplamış; işte bu, kendilerine vadedilmekte olan (kıyamet ve azab) günüdür. 071-NUH SURESİ
BİSMİLLAHİRRAHMNİRRAHİM
[071.001] Hiç şüphesiz, biz Nuh'u; «Kavmini, onlara acı bir azab gelmeden evvel uyarıp-korkut» diye kendi kavmine (peygamber olarak) gönderdik. [071.002] O da dedi ki: «Ey Kavmim, gerçek şu ki, ben size (gönderilmiş) apaçık bir uyarıcı-korkutucuyum.» [071.003] «Allah'a kulluk edin, O'ndan korkup-sakının ve bana itaat edin.» [071.004] «Ki günahlarınızı bağışlasın ve sizi adı konulmuş bir ecele kadar ertelesin. Elbette Allah'ın eceli geldiği zaman, o ertelenmez. Bir bilmiş olsaydınız. [071.005] Dedi ki: «Rabbim, gerçekten ben kavmimi gece ve gündüz davet edip-durdum.» [071.006] «Fakat benim davet etmem, bir kaçıştan başkasını arttırmadı.» [071.007] «Doğrusu ben, senin onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler.» [071.008] «Sonra ben onları açıktan açığa da davet ettim.» [071.009] «Daha sonra (davamı) onlara açıkça ilan ettim ve kendilerine gizli gizli yollarla yanaşmak istedim.» [071.010] «Bundan böyle» dedim. «Rabbinizden mağfiret isteyin çünkü gerçekten O, çok bağışlayandır. [071.011] «(Öyle yapı ki,) Üzerinize gökten sağanak (bol miktarda yağmur) yağdırsın.» [071.012] «Size mallar ve çocuklarla yardımda bulunsun. Size (ürün yüklü) bağlar-bahçeler versin, ırmaklar da versin.» [071.013] «Size ne oluyor ki, Allah'tan bir vekarı ummuyorsunuz?» [071.014] «Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır yaratmıştır.» [071.015] «Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır?» [071.016] «Ve ayı da bunlar içinde bir nur kılmış, güneşi de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır.» [071.017] «Allah, sizi yerden bir bitki (gibi) bitirdi.» [071.018] «Sonra sizi yine oraya geri çevirecek ve sizi (diriltici) bir çıkarışla diriltip-çıkaracaktır.» [071.019] «Allah, yeri sizin için bir yaygı kıldı.» [071.020] «Öyle ki, onun içinde geniş yollarında gezip-dolaşırsınız, diye.» [071.021] Nuh: «Rabbim, gerçekten onlar bana isyan ettiler; mal ve çocukları kendisine ziyandan başka bir şeyi arttırmayan kimselere uydular.» [071.022] «Ve büyük büyük hileli-düzenler kurdular.» [071.023] «Ve dediler ki: -Kendi ilahlarınızı bırakmayın; bırakmayın ne Vedd'i, ne Suva'ı, ne Yeğus'u, ne Ye'ûk'u ve ne de Nesr'i.» [071.024] «Böylece onlar, çoğu kimseyi şaşırtıp-saptırdılar. Sen de o zalimlere sapıklıktan başkasını arttırma.» [071.025] Bunlar, hataları dolayısıyla suda boğuldular, sonra ateşe sokuldular. O zaman da Allah'ın dışında hiç bir yardımcı bulamadılar. [071.026] Nuh «Rabbim, yer yüzünde kafirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma.» dedi. [071.027] «Çünkü sen onları bırakacak olursan, senin kullarını şaşırtıp-saptırırlar ve onlar, kötülükte sınırı aşan (facir'den) kafirden başkasını doğurmazlar.» [071.028] «Rabbim, beni, annemi-babamı, mü'min olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalim olanlara da yıkımdan başkasını arttırma» 072-CİN SURESİ
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
[072.001] De ki: «Bana gerçekten şu vahyolundu: «Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: -Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik. [072.002] «O (Kur'an), 'gerçeğe ve doğruya' yöneltip-iletiyor. Bu yüzden biz ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız.» [072.003] Elbette, bizim Rabbimizin şanı yücedir. O, ne eş edinmiştir, ne de bir çocuk. [072.004] «Doğrusu şu: Bizim düşük akıllı-beyinsizlerimiz. Allah'a karşı 'gerçek dışı bir sürü saçma şeyler' söylemişler.» [072.005] «Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah'a karşı asla yalan söylemiyeceklerini sanmıştık.» [072.006] «Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı.» [072.007] «Ve onlar, sizin de sandığınız gibi Allah'ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı.» [072.008] «Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk.» [072.009] «Oysa gerçekten biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur. [072.010] «Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri kendileri için (doğru olana iletici) bir hayır mi diledi?» [072.011] «Gerçek şu ki, bizden salih olanlar da vardır ve bizden bunun dışında (ya da aşağısında) olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz.» [072.012] «Biz şüphesiz, Allah'ı yeryüzünde asla aciz bırakamıyacağımızı, kaçmak suretiyle de onu hiç bir şekilde aciz bırakamıyacağımızı anladık.» [072.013] «Elbette biz, o yol gösterici (Kur'an'ı) işitince, ona iman ettik. Artık kim Rabbine iman ederse, o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından.» [072.014] «Ve elbette bizden Müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah'a) teslim olanlar, artık onlar 'gerçeği ve doğruyu' araştırıp-bulanlardır.» [072.015] Zulmedenler ise, onlar da cehennem için odun olmuşlardır. [072.016] Eğer onlar (insanlar ve cinler), yol üzerinde 'dosdoğru bir istikamet tuttursalardı', mutlaka biz onlara bol miktarda su içirir (tükenmez bir rızık ve nimet verir) dik. [072.017] Ki, kendilerini bununla denemek için. Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, (Allah,) onu 'gittikçe şiddetli artan' bir azaba sürükler. [072.018] Şüphesiz mescidler, (yalnızca) Allah'a aittir. Öyleyse, Allah ile beraber başka hiç bir şeye (ve kimseye) kulluk etmeyin (dua etmeyin, tapmayın) . [072.019] Şu bir gerçek ki, Allah'ın kulu (olan Muhammed,) O'na dua (ibadet ve kulluk) için kalktığında, onlar (müşrikler,) neredeyse çevresinde keçeleşeceklerdi. [072.020] De ki: «Ben gerçekten, yalnızca Rabbime dua ediyorum ve O'na hiç kimseyi (ve hiç bir şeyi) ortak koşmuyorum.» [072.021] De ki: «Doğrusu ben, sizin için ne bir zarar, ne de bir yarar (irşad) sağlayabilirim.» [072.022] De ki: «Muhakkak beni Allah'tan (gelebilecek bir azaba karşı) hiç kimse asla kurtaramaz ve O'nun dışında asla bir sığınak da bulamam.» [072.023] «(Benim görevim,) Yalnızca Allah'tan olanı ve O'nun gönderdiklerini tebliğ etmektir. Kim Allah'a ve O'nun Resulüne isyan ederse, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere onun için cehennem ateşi vardır. [072.024] Sonunda onlar, kendilerine vadedileni gördükleri zaman, yardımcı olmak bakımından kim daha zayıfmış ve sayı bakımından kim daha azmış artık öğrenmiş olacaklardır.» [072.025] De ki: «Bilmiyorum, size vadedilen (kıyamet ve azab) yakın mı, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koymuştur?» [072.026] O, gaybi bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz) . [072.027] Ancak elçileri (peygamberleri) içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına izleyici (gözetleyici) ler dizer. [072.028] Öyle ki onların, Rablerinden gelen risaleti (insanlara gönderilenleri) tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah,) Onların nezdinde olanları sarıp-kuşatmış ve her şeyi sayı olarak da sayıp-tesbit etmiştir.Ynt: Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi...36 By: [--mavish--] Date: December 25, 2008, 05:15:54 PM teşekküler paylaşım için