Arşiv Anasayfa Kur'an-ı Kerim.
Sayfalar: 1
Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 31 By: Hipokondriyak Date: October 31, 2008, 10:29:07 AM
050-KAF SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[050.001] Kâf. 'Şerefli üstün' Kur'an'a andolsun.
[050.002] Hayır, onlara kendilerinden bir uyarıcı-korkutucunun gelmesine şaştılar da, o kâfirler: «Bu şaşılacak bir şey» dediler.
[050.003] «Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (yeniden diriltilecekmişiz) ? Bu uzak bir dönüş (iddiasıdır) .»
[050.004] Doğrusu biz, yerin onlardan ne eksilttiğini bilmişizdir. Katımızda (bütün bunları) saklayıp-koruyan bir kitap vardır.
[050.005] Hayır, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar, derin bir sarsıntı içinde bulunuyorlar.
[050.006] Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Biz, onu nasıl bina ettik ve onu nasıl süsledik? Onun hiç bir çatlağı yok.
[050.007] Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda 'göz alıcı ve iç açıcı' her çiftten (nice bitkiler) bitirdik.
[050.008] (Bunlar,) 'İçten Allah'a yönelen' her kul için 'hikmetle bakan bir iç göz' ve bir zikirdir.
[050.009] Ve gökten mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirdik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik,
[050.010] Ve birbiri üstünde dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları da.
[050.011] Kullara rızık olmak üzere. Ve onunla (o suyla) ölü bir şehri dirilttik. İşte (ölümden sonra) dirilip-çıkarılma da böyledir.
[050.012] Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud (kavmi) de yalanladı.
[050.013] Ad, Firavun ve Lût'un kardeşleri,
[050.014] Eyke'liler ve Tübba kavmi de yalanladı. Bunların hepsi (kendilerine gönderilen) peygamberleri yalanladılar. Bu yüzden tehdidim (azabım) (onlara) hak oldu.
[050.015] Ya, biz ilk yaratılışta güçsüz mü düştük? Hayır, onlar 'karmaşık bir kuşku' içindedirler.
[050.016] Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.
[050.017] Onun sağında ve solunda oturan 'iki tesbit edici ve yazıcı' tesbit edip yazarlarken,
[050.018] O, söz olarak (herhangi bir şey) söylemeyiversin, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici vardır.
[050.019] O ölüm sarhoşluğu, bir gerçek olarak gelip de, (insana) «İşte bu, senin yan çizip-kaçmakta olduğun şeydir» (denildiği zaman da) .
[050.020] Sur'a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.
[050.021] (Artık) Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir.
[050.022] «Andolsun, sen bundan bir gaflet içindeydin; işte biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün oldukça keskindir.»
[050.023] Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek) dedi ki: «İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey.»
[050.024] (Allah şöyle buyurur) Cehenneme atın son derece inatçı olan her nankör (kâfir) ü
[050.025] Hayra engel olan saldırgan şüpheciyi;
[050.026] Ki o, Allah'la beraber başka bir ilah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın.
[050.027] Onun yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki: «Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırdım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık içindeydi.»
[050.028] (Allah buyurur «Benim huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce 'kesin bir uyarı' göndermiştim.»
[050.029] «Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve ben kullara zulmedici değilim.»
[050.030] O gün cehenneme diyeceğiz: «Doldun mu?» O da: «Daha fazlası var mı?» diyecek.
[050.031] Cennet de, muttakiler için, uzakta değildir, (o gün) yakınlaştırılmıştır.
[050.032] Bu, size vadolunandır; (gönülden Allah'a) yönelip-dönen, (İslâm'ın hükümlerini) koruyan.
[050.033] Görmediği halde Rahman'a karşı 'içi titreyerek korku duyan ve 'içten Allah'a yönelmiş' bir kalb ile gelen içindir.
[050.034] «Ona 'esenlik ve barış (selam) la' girin. Bu, ebedilik günüdür.»
[050.035] Orda diledikleri her şey onlarındır; katımızda daha fazlası da var.
[050.036] Biz bunlardan önce nice kuşakları yıkıma uğrattık ki onlar, zorbaca yakalamak (yakıp-yıkmak, baskı ve şiddetle yönetmek, sindirmek) bakımından kendilerinden daha üstündüler; şehirlerde (yerin üstünü altına getirip, sayısız kazı, inşaat ve araştırmalarla her yanı) delik-deşik etmişlerdi. (Ama) kaçacak bir yer var mı?
[050.037] Hiç şüphesiz, bunda, kalbi olan ya da bir şahid olarak kulak veren kimse için elbette bir öğüt (zikir) vardır.
[050.038] Andolsun, biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık; bize hiç bir yorgunluk da dokunmadı.
[050.039] Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et.
[050.040] Gecenin bir bölümünde ve secdelerin arkasında da O'nu tesbih et.
[050.041] Çağırıcının, yakın bir yerden çağrıda bulunacağı güne kulak ver;
[050.042] O gün, o çığlığı bir gerçek (hak) olarak işitirler. İşte bu, (dirilip kabirlerden) çıkış günüdür.
[050.043] Gerçek şu ki, dirilten ve öldüren biziz, biz. Ve dönüş de bizedir.
[050.044] O gün yer, onlardan çatlayıp-ayrılır da (onlar,) hızla koşarlar. İşte bu, bize göre oldukça-kolay olan bir haşir (sizi bir arada toplama) dır.
[050.045] Biz onların neler söylemekte olduklarını daha iyi biliriz ve sen onların üzerinde bir zorba da değilsin; şu halde, benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver.
051-ZARİYAT SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[051.001] Tozu dumana katıp savuran (rüzgâr) lara.
[051.002] Derken, ağır yük taşıyan (bulut) lara.
[051.003] Sonra kolaylıkla akıp gidenlere,
[051.004] Sonra iş(ler) i taksim edenlere andolsun.
[051.005] Size va'dedilmekte olan, hiç tartışmasız doğrudur.
[051.006] Şüphesiz (din) hesap ve ceza da mutlaka gerçekleşecektir.
[051.007] 'Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış' göğe andolsun;
[051.008] Siz, gerçekten birbirini tutmaz bir söz (çelişkili ve aykırı görüşler) içindesiniz.
[051.009] Ondan çevrilen çevrilir,
[051.010] Kahrolsun, o 'zan ve tahminle yalan söyleyenler';
[051.011] Ki onlar, 'bilgisizliğin kuşatması' içinde habersizdirler.
[051.012] «Hesap ve ceza (din) günü ne zaman?» diye sorarlar.
[051.013] O gün onlar, ateşin üstünde tutulup-eritilecekler.
[051.014] «Tadın fitnenizi. Bu, sizin pek acele isteyip durduğunuz şeydir.»
[051.015] Şüphesiz muttaki olanlar, cennetlerde ve pınarlardadırlar;
[051.016] Rablerinin kendilerine verdiğini alanlar olarak. Çünkü onlar, bundan önce ihsanda (güzel davranışta) bulunanlardı.
[051.017] Gece-boyunca da pek az uyurlardı.
[051.018] Onlar, seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi.
[051.019] Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardı.
[051.020] Yeryüzünde kesin bir bilgiyle inanacak olanlar için ayetler vardır.
[051.021] Ve kendi nefislerinizde de. Yine de görmüyor musunuz?
[051.022] Gökte rızkınız vardır ve size va'dolunmakta olan da.
[051.023] İşte, göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, hiç tartışmasız, o (size va'dedilen) sizin (kendi aranızda) konuştuklarınız kadar, kuşkusu olmayan kesin bir gerçektir.
[051.024] (Ey Nebi!) Sana İbrahim'in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi?
[051.025] Hani, onun yanına girdiklerinde: «Selam» demişlerdi. O da: «Selam» demişti. «(Haklarında bilgim olmayan) Yabancı bir topluluk.»
[051.026] Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi.
[051.027] Derken onlara yaklaştırıp (önlerine sürdü) ; «Yemez misiniz?» dedi.
[051.028] (Onlar yemeyince) Bunun üzerine onlardan içine bir tür korku düştü. «Korkma» dediler ve ona bilgin bir erkek çocuk müjdesini verdiler.
[051.029] Böylece karısı çığlıklar kopararak geldi ve yüzüne vurarak: «Kısır, yaşlı bir kadın (mı doğum yapacakmış) ? dedi.
[051.030] Dediler ki: «Öyle. (Bunu) Senin Rabbin buyurdu. Çünkü O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir.»
[051.031] (İbrahim) Dedi ki: «Şu halde sizin asıl isteğiniz nedir, ey elçiler?»
[051.032] Dediler ki: «Gerçek şu ki biz, suçlu-günahkâr bir kavme gönderildik.»
[051.033] «Üzerlerine çamurdan (iyice sertleşip kaskatı kesilmiş) taşlar yağdırmak için.»
[051.034] «(Ki bu taşların her biri,) Rabbinin katında ölçüyü taşıranlar için (herkese ayrı ayrı) işaretlenmiştir.»
[051.035] Bu arada, mü'minlerden orda kim varsa çıkardık.
[051.036] Ne var ki, orda müslümanlardan olan bir evden başkasını da bulmadık.
[051.037] Ve orada, acıklı bir azabdan korkanlar için bir ayet bıraktık.
[051.038] Musa (olayın) da da (düşündürücü ayetler vardır) . Hani biz onu açık bir delille Firavun'a göndermiştik;
[051.039] Fakat o, 'bütün kişisel ve askeri gücüyle' yüz çevirdi ve: «(Bu,) Ya bir büyücü veya bir delidir» dedi.
[051.040] Bunun üzerine, biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) 'kınanacak işler yapıp-durmaktaydı'.
[051.041] Ad (kavmin) de de (ayetler vardır) . Hani onların üzerine de köklerini kesen (akîm) bir rüzgâr gönderdik.
[051.042] Üzerinden geçtiği her şeyi (olduğu gibi) bırakmıyor, mutlaka onu çürütüp-kül gibi dağıtıyordu.
[051.043] Semud (kavmin) de de (ayetler vardır) . Hani onlara: «Belli bir süreye kadar metalanıp-yararlanın» denmişti.
[051.044] Ancak Rablerinin emrine baş kaldırdılar; böylece bakıp-dururlarken, onları yıldırım çarpıp-yakaladı.
[051.045] Artık ne ayağa kalkmaya güç yetirebildiler, ne de yardım bulabildiler.
[051.046] Bundan önce Nuh kavmini de (yıkıma uğrattık) . Çünkü onlar, fasık olan bir kavim idi.
[051.047] Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz biz, (onu) genişletici olanlarız.
[051.048] Yeri de biz döşeyip-yaydık; ne güzel döşeyici olanlar(ız) .
[051.049] Ve biz, her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.
[051.050] Öyleyse, Allah'a doğru (yönelip, şirkten ve bozulmalardan) kaçın. Gerçekten ben sizi, O'ndan yana açıkça uyarıp-korkutmakta olanım.
[051.051] Allah ile beraber başka bir ilah(ı ortak) kılmayın. Gerçekten ben sizi, O'ndan yana açıkça uyarıp-korkutmakta olanım.
[051.052] İşte böyle; onlardan öncekiler de herhangi bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onlar da: «Büyücü veya cinlenmiş» demişlerdir.
[051.053] Onlar bunu (tarih boyunca) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır; onlar, 'azgın ve taşkın (tağiy) ' bir kavimdirler.
[051.054] Öyleyse sen, onlardan yüz çevir; artık sen, kınanacak değilsin.
[051.055] Sen öğüt verip-hatırlat; çünkü gerçekten öğütle-hatırlatma, mü'minlere yarar sağlar.
[051.056] Ben, cinleri de, insanları da, yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.
[051.057] Ben, onlardan bir rızık istemiyorum ve ben, onların beni doyurup-beslemelerini de istemiyorum.
[051.058] Hiç şüphesiz, rızık veren, O, metin kuvvet sahibi olan Allah'tır.
[051.059] Artık gerçekten, zulmedenler için, (geçmişteki) arkadaşlarının günahlarına benzer bir günah vardır. Şu halde acele etmesinler.
[051.060] Kendilerine va'dedilen o (azab) günlerinden dolayı vay o küfretmekte olanlara.
052-TUR SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[052.001] Tûr'a andolsun,
[052.002] Satır (satır) dizili kitaba,
[052.003] Yayılmış ince deri üzerine;
[052.004] Ma'mur eve,
[052.005] Yükseltilmiş tavana,
[052.006] Kabarıp, tutuşan denize,
[052.007] Şüphesiz senin Rabbinin azabı kesin olarak gerçekleşecek olandır;
[052.008] Onu uzaklaştırıp-engel olacak yoktur.
[052.009] O gün gök, sarsılıp çalkalanır.
[052.010] Ve dağlar bir yürüyüş(le yerlerinden oynayıp) yürür.
[052.011] İşte o gün, yalanlayanların vay haline.
[052.012] Ki onlar, 'daldıkları saçma bir uğraşı' içinde oynayıp-oyalananlardır.
[052.013] Cehennem ateşine, 'küçültücü bir sürüklenme ile' sürüklenecekleri gün;
[052.014] (Onlara şöyle denir «İşte sizin yalanlamakta olduğunuz ateş budur.»
[052.015] «Bu da bir büyü mü, yoksa siz mi görmüyorsunuz.»
[052.016] «Girin ona; artık ister sabredip-dayanın, ister sabretmeyin. Sizin için birdir. Siz ancak, yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz.»
[052.017] Hiç şüphesiz muttakiler, cennetlerde ve nimet içindedirler;
[052.018] Rablerinin kendilerine verdikleriyle 'sevinçli ve mutludurlar.' Rableri, kendilerini 'çılgınca yanan cehennemin' azabından korumuştur.
[052.019] «Yapmakta olduklarınızdan dolayı afiyetle yiyin ve için.»
[052.020] Özenle dizilmiş tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Ve biz onları iri-ceylan gözlü hurilerle evlendirmişiz.
[052.021] İman edenler ve soyları da kendilerini imanda izleyenler (var ya) ; biz onların soylarını da kendilerine katıp-eklemişiz. Onların amellerinden hiç bir şeyi eksiltmedik. Her kişi, kendi kazanmakta olduğuna karşılık bir rehindir.
[052.022] Onlarla, istek duyup-arzuladıkları meyvelerden ve etten de bol bol verdik.
[052.023] Orada bir kadeh kapışır-çekişirler ki, onda, ne 'boş ve saçma bir söz', ne de bir günaha sokma yoktur.
[052.024] Kendileri için (görevlendirilmiş hizmetçi) civanlar, etrafında dönüp dolaşırlar; sanki (her biri) 'sedefte saklı inci gibi tertemiz, pırıl pırıl.'
[052.025] Kimi kimine dönüp sorarlar;
[052.026] Dediler ki: «Biz doğrusu daha önce, ailemiz (yakın akrabalarımız) içinde endişe edip-korkanlardık.»
[052.027] «Şimdi Allah, bize lütufta bulundu ve bizi, 'hücrelere kadar işleyen kavurucu' azabdan korudu.»
[052.028] «Hiç şüphesiz, biz bundan önce O'na dua (kulluk) ederdik. Gerçekten O, iyiliği bol, esirgemesi çok olanın ta kendisidir.»
[052.029] Şu halde sen, öğüt verip-hatırlat; çünkü sen, Rabbinin nimetiyle ne bir kâhinsin, ne de bir mecnun.
[052.030] Yoksa onlar: «Bir şairdir, biz ona zamanın felâketlerini gözlüyoruz» mu diyorlar?
[052.031] De ki: «Siz gözetleyip-durun; çünkü ben de sizinle birlikte gözetleyenlerdenim.»
[052.032] Yoksa bunu kendilerine saçma-akılları mı emretmektedir? Yoksa kendileri azgın bir kavim midir?
[052.033] Yoksa: «Onu kendisi uydurup-söyledi» mi diyorlar? Hayır, onlar iman etmiyorlar.
[052.034] Şu halde, eğer doğru sözlüler iseler, onun benzeri bir söz getirsinler.
[052.035] Yoksa onlar, hiç bir şey olmaksızın mı yaratıldılar? Yoksa yaratıcılar kendileri mi?
[052.036] Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır; onlar, kesin bir bilgiyle inanmıyorlar.
[052.037] Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Yoksa üstün güç (her şeyin denetim ve yönetim) sahipleri kendileri midir?
[052.038] Yoksa onların bir merdivenleri mi var (ki) onunla (yükselip en yüce makamda konuşulanları) dinliyorlar? Öyleyse, dinleyenleri açık bir delil getirsin.
[052.039] Yoksa kızlar O'nundur da erkek-çocuklar sizin mi?
[052.040] Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun ki, haksız bir borçtan dolayı onlar, ağır bir yük altındadırlar?
[052.041] Yoksa gayb (bilgisi) onların katında mıdır, böylece onlar yazıp duruyorlar?
[052.042] Yoksa hileli-bir düzen mi kurmak istiyorlar? Fakat o küfretmekte olanlar, kendileri hileli-düzene düşecek olanlardır.
[052.043] Yoksa onların, Allah'ın dışında başka bir ilahları mı var? Allah, onların şirk koşmakta olduklarından yücedir.
[052.044] Eğer gökten bir parçanın düşmekte olduğunu görseler bile. «Üst üste katlanıp-yığılmış bir buluttur.» derler.
[052.045] Öyleyse sen onları kendisinde (en dayanılmaz azabla) çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar bırak.
[052.046] O gün, ne hileli-düzenleri kendilerine herhangi bir şeyle yarar sağlayacak, ne de kendileri yardım görecekler.
[052.047] Hiç şüphe yok, zulmetmekte olanlara, bundan önce de bir azab vardır; ancak onların çoğu bilmiyorlar.
[052.048] Artık sen, Rabbinin hükmüne sabret; çünkü gerçekten sen, bizim gözlerimizin önündesin. Ve her kalkışında da Rabbini hamd ile tesbih et,
[052.049] Gecenin bir bölümünde ve yıldızların batışının ardında da O'nu tesbih et.

Ynt: Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 31 By: [--mavish--] Date: December 25, 2008, 05:38:47 PM
teşekküler

SiteMap - İmode - Wap2