Arşiv Anasayfa Kur'an-ı Kerim.
Sayfalar: 1
Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 29 By: Hipokondriyak Date: October 31, 2008, 10:26:56 AM
044-DUHAN SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[044.001] Hâ, Mîm.
[044.002] Apaçık olan Kitaba andolsun;
[044.003] Gerçekten biz onu mübarek bir gecede indirdik, gerçekten biz uyarıp-korkutanlarız.
[044.004] Ki onda (O gecede) her hikmetli iş ayrılır,
[044.005] Katımızdan bir emir ile; doğrusu biz, (insanlara elçi) gönderenleriz,
[044.006] Rabbinden bir rahmet olarak. Şüphesiz O, işitendir, bilendir.
[044.007] Eğer kesin bir bilgiyle inanıyorsanız (Allah), göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların Rabbidir.
[044.008] O'ndan başka ilah yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir ve geçmiş atalarınızın da Rabbidir.
[044.009] Hayır, onlar şüphe içindedirler; oynayıp-oyalanıyorlar.
[044.010] Öyleyse sen, göğün açıkça bir duman getireceği günü gözle;
[044.011] (Bu duman) İnsanları sarıp-kuşatıverir. İşte bu, acıklı bir azabtır.
[044.012] «Rabbimiz, azabı üstümüzden açıp-gider; çünkü biz (artık) iman edicileriz.»
[044.013] Onlar için öğüt alıp-düşünmek nerede? Onlara, açıklayan bir peygamber gelmişti.
[044.014] Sonra, ondan yüz çevirdiler ve dediler ki: «(Bu,) Öğretilmiştir, bir delidir.»
[044.015] Biz sizden bu azabı biraz açıp-gidereceğiz; (ama yine) dönecek olanlarsınız siz.
[044.016] Büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, elbette biz intikam alacağız.
[044.017] Andolsun, biz kendilerinden önce, Firavun'un kavmini de denemeden geçirdik ve onlara kerîm bir peygamber gelmişti:
[044.018] Dedi ki: «Allah'ın kullarını bana teslim edin; gerçekten ben sizin için güvenilir bir peygamberim» (demişti) .
[044.019] «Allah'a karşı büyüklenmeyin; hiç şüphesiz ben size apaçık, bir delil getirmekteyim.»
[044.020] «Ve doğrusu ben, sizin beni taşa tutmanızdan benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan (Allah) a sığındım.»
[044.021] «Eğer siz bana iman etmiyorsanız, bu durumda benden kopup-ayrılın.»
[044.022] Sonunda Rabbine: «Gerçekten bunlar, suçlu-günahkâr bir kavimdirler» diye dua etti.
[044.023] (Allah da «Öyleyse, kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, muhakkak takip edilmiş olacaksınız.» (diye duasını kabul edip cevap verdi) .
[044.024] «Denizi durgun ve açık bırak. Çünkü onlar, suda boğulacak bir ordudur.»
[044.025] Onlar nice bahçeler ve pınarlar terketmişlerdi;
[044.026] (Nice) Ekinler, güzel konaklar.
[044.027] Ve kendilerinde 'sevinç ve mutluluk içinde' yaşadıkları nimetler.
[044.028] İşte böyle; biz bunları başka bir kavime miras olarak verdik.
[044.029] Onlar için ne gök, ne yer ağlamadı ve onlar (azabı) ertelenenler de olmadı.
[044.030] Andolsun, biz İsrailoğullarını o alçaltıcı azabtan kurtardık,
[044.031] Firavun'dan. Çünkü o, ölçüyü taşıran bir mütekebbirdi.
[044.032] Andolsun, biz onları bir ilim üzere alemlere karşı üstün kıldık.
[044.033] Ve onlara, her birinde açık birer imtihan bulunan ayetler verdik.
[044.034] Herhalde bunlar da diyorlar ki:
[044.035] «(Bütün her şey) Bizim yalnızca ilk ölümümüzdür; biz yeniden diriltilip-kaldırılacak değiliz.»
[044.036] «Eğer(bu söylediklerinizde) doğru sözlüyseniz, şu halde atalarımızı getirin bakalım.»
[044.037] Onlar mı hayırlı, yoksa Tübba' kavmi ve onlardan öncekiler mi? Biz onları yıkıma uğrattık. Çünkü onlar, suçlu-günahkârdı.
[044.038] Biz, bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık;
[044.039] Biz onları yalnızca hak ile yarattık. Ancak onların çoğu bilmezler.
[044.040] Şüphesiz o (hakkı batıldan, haklıyı haksızdan) ayırma günü, onların hepsinin (hesaba çekilecekleri) vakitleridir;
[044.041] O gün, bir dost, dosttan herhangi bir şeyle yarar sağlayamaz. Ve onlara yardım da edilmez.
[044.042] Ancak Allah'ın rahmet ettiği başka. Hiç şüphesiz O, üstün ve güçlü olandır, esirgeyendir.
[044.043] Doğrusu, o zakkum ağacı;
[044.044] Günahkâr olanın yemeğidir.
[044.045] Pota gibi; karınlarda kaynar-durur;
[044.046] Kaynar-suyun kaynaması gibi.
[044.047] «Onu tutun da cehennemin orta yerine sürükleyin;»
[044.048] «Sonra kaynar suyun azabından başının üstüne dökün;»
[044.049] «(Azabı) Tad; çünkü sen, (kendince) üstün, onurluydun.»
[044.050] «Gerçekten bu, sizin kuşkuya kapılmakta olduğunuz şeydir.»
[044.051] Muttakilere gelince; muhakkak onlar, güvenli bir makamdadırlar.
[044.052] Cennetlerde ve pınarlarda,
[044.053] Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler, karşılıklı olarak (otururlar) .
[044.054] İşte böyle; ve biz onları sim-siyah iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir.
[044.055] Orda, güvenlik içinde her türlü meyveyi istemektedirler;
[044.056] Orda, ilk ölümün dışında başka ölüm tadmazlar. Ve (Allah da) onları cehennem azabından korumuştur;
[044.057] Senin Rabbinden bir fazl ve (lütuf) olarak. İşte büyük 'mutluluk ve kurtuluş' budur.
[044.058] Belki onlar öğüt alıp-düşünürler diye, biz onu (Kur'an'ı), senin dilinle kolaylaştırdık.
[044.059] Öyleyse sen gözleyip-bekle; gerçekten onlar da gözleyip-beklemekte olanlardır.
045-CASİYE SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



[045.001] Hâ, Mîm.
[045.002] Kitabın indirilmesi, üstün ve güçlü olan, hüküm ve hikmet sahibi Allah'tandır.
[045.003] Şüphesiz, mü'minler için göklerde ve yerde ayetler vardır.
[045.004] Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda da kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır.
[045.005] Gece ile gündüzün ardarda gelişinde (veya aykırılığında), Allah'ın gökten rızık indirip onunla ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve rüzgârları (belli bir düzen içinde) yöneltmesinde aklını kullanabilen bir kavim için ayetler vardır.
[045.006] İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; sana bunları hak olmak üzere okumaktayız. Öyleyse onlar, Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi söze iman edecekler?
[045.007] Gerçeği sürekli ters yüz eden, günaha düşkün olan herkesin vay haline.
[045.008] Kendisine Allah'ın ayetleri okunurken işitir, sonra müstekbirce (inatla büyüklük taslayarak) sanki onları işitmemiş gibi ısrar eder. Artık sen onu acı bir azabla müjdele.
[045.009] Ayetlerimizden bir şey öğrendiği zaman, onu alay konusu edinir. İşte onlar için aşağılatıcı bir azab vardır.
[045.010] Arkalarından cehennem (onları izlemektedir) . Kazanmakta oldukları şeyler, onlara hiç bir yarar sağlamaz; Allah'tan başka edinmekte oldukları veliler de. Onlar için büyük bir azab vardır.
[045.011] İşte bu (Kur'an) bir hidayettir. Rablerinin ayetlerini inkâr edenler ise, onlar için, (en) iğrenç olanından acı bir azab vardır.
[045.012] Allah; kendi emriyle onda gemiler akıp gitsin ve O'nun fazlından ararsınız diye, sizin için denize boyun eğdirdi. Umulur ki şükredersiniz.
[045.013] Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
[045.014] İman edenlere de ki: Allah'ın, gelecek azab gününden korkmayanları (şimdilik) bağışlasınlar ki Allah onların yaptıklarını cezalandırsın.
[045.015] Kim salih bir amelde bulunursa, kendi lehinedir, kim de kötülük yaparsa, artık o da kendi aleyhinedir. Sonra siz Rabbinize döndürüleceksiniz.
[045.016] Andolsun, biz İsrailoğullarına Kitap, hüküm ve peygamberlik verdik, onları temiz ve güzel şeylerden rızıklandırdık ve onları alemlere karşı üstün kıldık.
[045.017] Ve onlara bu emirden açık belgeler verdik. Fakat onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki 'hakka tecavüz ve azgınlıktan' dolayı ihtilafa düştüler. Şüphesiz senin Rabbin, hakkında ihtilafa düştükleri şeyde kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
[045.018] Sonra seni de bu emirden bir şeriat üzerinde kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin heva (istek ve tutku) larına uyma.
[045.019] Çünkü onlar, Allah'tan (gelecek) hiç bir şeyi senden savamazlar. Hiç şüphesiz zalimler, birbirlerinin velisidirler. Allah ise, muttakilerin velisidir.
[045.020] Bu (Kur'an), insanlar için basiret (nuruyla Allah'a yönelten ayet) lerdir, kesin bilgiyle inanan bir kavim için de bir hidayet ve bir rahmettir.
[045.021] Yoksa kötülüklere batıp-yara alanlar, kendilerini iman edip salih amellerde bulunanlar gibi kılacağımızı mı sandılar? Hayatları ve ölümleri de bir mi (olacak) ? Ne kötü hüküm veriyorlar.
[045.022] Allah, gökleri ve yeri hak olarak yarattı; öyle ki, her nefis kazanmakta olduklarıyla karşılık görsün. Onlara zulmedilmez.
[045.023] Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbi üzerine mühür vurduğu ve gözü üstüne de bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz?
[045.024] Dediler ki: «(Bütün olup biten,) Bu dünya hayatımızdan başkası değildir, ölürüz ve diriliriz; bizi 'kesintisi olmayan zaman' (dehrin akışın) dan başkası yıkıma (helake) uğratmıyor.» Oysa onların bununla ilgili hiç bir bilgileri yoktur; onlar, yalnızca zannediyorlar.
[045.025] Onlara açık belgeler olarak ayetlerimiz okunduğu zaman, onların (sözde savunma) delilleri: «Eğer doğru sözlüler iseniz, atalarımızı (diriltip) getirin» demekten başkası değildir.
[045.026] De ki: «Allah sizi diriltiyor, sonra sizi öldürüyor, sonra da kendisinde hiç bir kuşku olmayan kıyamet günü O sizi bir araya getirip-toplayacaktır. Ancak insanların çoğu bilmezler.»
[045.027] Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kıyamet-saatinin kopacağı gün, (işte) o gün, batılda olanlar hüsrana uğrayacaklardır.
[045.028] O gün sen, her ümmeti diz üstü çökmüş (veya toplanmış) olarak görürsün. Her ümmet, kendi kıtabına çağrılır. «Bugün yapmakta olduklarınızla karşılık göreceksiniz.»
[045.029] «Bu bizim kitabımızdır; sizin aleyhinizde hak ile konuşuyor. Gerçekten biz, sizin yapmakta olduklarınızı yazıyorduk.»
[045.030] Artık iman edip salih amellerde bulunanlara gelince; Rableri onları kendi rahmetine sokar. İşte apaçık olan 'büyük mutluluk ve kurtuluş' budur.
[045.031] İnkâr edenlere gelince; «Size karşı ayetlerim okunduğunda büyüklük taslayan (müstekbir olan) lar ve suçlu-günahkâr bir kavim olanlar sizler değil miydiniz?»
[045.032] «Gerçekten Allah'ın va'di haktır, kıyamet-saatinde hiç bir kuşku yoktur» denildiği zaman, siz: «Kıyamet-saati de neymiş, biz bilmiyoruz; biz yalnızca bir zan (ve tahmin) da bulunup zannediyoruz; biz, kesin bir bilgiyle inanmakta olanlar değiliz» demiştiniz.
[045.033] Onların yapmakta oldukları şeylerin kötülüğü kendileri için açığa çıktı ve kendisini alay konusu edindikleri de onları sarıp-kuşattı.
[045.034] Denildi ki: «Bugününüzle karşılaşmayı unuttuğunuz gibi, biz de sizi bugün unutuyoruz. Barınma yeriniz ateştir. Ve sizin için hiç bir yardımcı yoktur.»
[045.035] «Bunun nedeni de şudur: _ Çünkü siz Allah'ın ayetlerini alay konusu edindiniz; dünya hayatı da sizi aldattı.» Böylece ne ordan (ateşten) çıkarılırlar, ne de (Allah'tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilir.
[045.036] Şu halde hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi olan Allah'ındır.
[045.037] Göklerde ve yerde büyüklük O'nundur. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
046-AHKAF SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[046.001] Hâ, Mîm.
[046.002] Kitabın indirilmesi, üstün ve güçlü olan, hüküm ve hikmet sahibi Allah'tandır.
[046.003] Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları ancak hak ve adı konulmuş bir ecel (belli bir süre) olarak yarattık. Küfredenler ise, uyarılıp-korkutuldukları şeyden yüz çevirmekte olanlardır.
[046.004] De ki: «Gördünüz mü-haber verin; Allah'tan başka tapmakta olduklarınız, yerden neyi yaratmışlar, bana gösterin? Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var? Eğer doğru sözlüler iseniz, bundan önce bir kitap ya da ilim kalıntısı (veya bir eser) varsa, bana getirin.»
[046.005] Allah'ı bırakıp kıyamet gününe kadar kendisine icabet etmeyecek olan şeylere tapmakta olandan daha sapık kimdir? Oysa onlar, bunların tapmalarından habersizdirler.
[046.006] İnsanlar (bir araya getirilip) haşrolunduğu zaman, (Allah'tan başka taptıkları) onlara düşman kesilirler ve onların (kendilerine) ibadet etmelerini de tanımazlar.
[046.007] Onlara açık belgeler olarak ayetlerimiz okunduğu zaman, o küfredenler kendilerine gelmiş olan hak için dediler ki: «Bu, apaçık bir büyüdür.»
[046.008] Yoksa: «Kendisi onu uydurdu» mu diyorlar? De ki: «Eğer onu ben uydurdumsa, bu durumda siz, Allah'tan bana (gelecek) olan hiç bir şeye (karşı) malik olamazsınız. Sizin kendisi (Kur'an) hakkında, ne taşkınlıklar yapmakta olduğunuzu O daha iyi bilendir. Benimle sizin aranızda şahid olarak O yeter. O, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.»
[046.009] De ki: «Ben peygamberlerden bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilemiyorum. Ben, yalnızca bana vahyedilmekte olana uymaktayım ve ben, apaçık bir uyarıcı-korkutucudan başkası değilim.»
[046.010] De ki: «Gördünüz mü-haber verin; eğer (bu Kur'an,) Allah katından ise, siz de ona (karşı) küfretmişseniz ve İsrailoğullarından bir şahid de bunun bir benzerine şahidlik edip iman etmişse ve siz de büyüklük taslamışsanız (bunun sonucu ne olacak) ? Şüphesiz Allah, zalim olan bir kavmi hidayete erdirmez.»
[046.011] Küfretmekte olanlar, iman etmekte olanlar için dedi ki: «Eğer O (Kur'an veya iman) hayırlı bir şey olsaydı, ona bizden önce koşup-yetişemezlerdi.» Oysa onlar, onunla hidayete ermediklerinden: «Bu, eski bir yalandır» diyecekler.
[046.012] Bundan önce de, bir rehber (imam) ve bir rahmet olarak Musa'nın kitabı var. Bu da, zulmedenleri uyarıp-korkutmak ve ihsanda bulunanlara bir müjde olmak üzere, (kendinden önceki kitapları) doğrulayıcı ve Arapça bir dil ile olan bir kitaptır.
[046.013] Şüphesiz: «Bizim Rabbimiz Allah'tır» deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu) ; artık onlar için korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.
[046.014] İşte onlar, cennet halkıdır; yapmakta olduklarına karşılık olmak üzere, içinde ebedi olarak kalıcıdırlar.
[046.015] Biz insana, 'anne ve babasına' iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın) a ulaşınca, dedi ki: «Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda da salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip sana yöneldim ve gerçekten ben müslümanlardanım.»
[046.016] İşte bunlar; yapmakta olduklarının en güzelini kabul ederiz ve kötülüklerinden geçeriz; (bunlar) cennet halkı içindedirler. (İşte bu,) Onlara va'dolunan dosdoğru bir vaaddir.
[046.017] O kimse ki, anne ve babasına: «Öf size, benden önce nice kuşaklar gelip geçmişken, beni (diriltilip) çıkarılacağımla mı tehdit ediyorsunuz?» dedi. O ikisi (anne ve babası) ise, Allah'a yakararak: «Yazıklar sana, iman et, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır.» (derler; fakat) O: «Bu, geçmişlerin masallarından başkası değildir» der.
[046.018] İşte bunlar, cinlerden ve insanlardan kendilerinden evvel gelip-geçmiş ümmetler içinde, (azab) sözü üzerlerine hak olmuş kimselerdir. Gerçekten onlar, ziyana uğrayanlardır.
[046.019] Her biri için yapmakta olduklarından dolayı dereceler vardır; öyle ki amelleri kendilerine eksiksizce ödensin ve onlar zulme de uğratılmazlar.
[046.020] Küfredenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir «Siz dünya hayatınızda bütün 'güzellikleriniz ve zevklerinizi' tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbârınız) ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azab ile cezalandırılacaksınız.»
[046.021] Âd'ın kardeşini hatırla; onun önünden ve ardından nice uyarıcı-korkutucular gelip geçmişti; hani o, Ahkaf'taki kavmini: «Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım» diye uyarıp-korkutmuştu.
[046.022] Dediler ki: «Sen, bizi ilahlarımızdan çevirmek için mi bize geldin? Şu halde eğer doğru söylüyorsan, tehdit ettiğin şeyi, bize getir.»
[046.023] Dedi ki: «İlim ancak Allah katındadır. Ben size gönderildiğim şeyi tebliğ ediyorum; ancak sizi cahillik etmekte olan bir kavim olarak görüyorum.
[046.024] Derken, onu (azabı) vadilerine doğru yönelerek gelen bir bulut şeklinde gördükleri zaman, «Bu bize yağmur yağdıracak olan bir buluttur» dediler. Hayır, o, kendisi için acele ettiğiniz şeydir. Bir rüzgâr; onda acıklı bir azab vardır.
[046.025] Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir eder. Böylece meskenlerinden başka, hiç bir şey(leri) görünemez duruma düştüler. İşte biz, suçlu-günahkâr bir kavmi böyle cezalandırırız.
[046.026] Andolsun, biz onları, sizleri kendisinde yerleşik kılmadığımız yerlerde (size vermediğimiz güç ve iktidar imkânlarıyla) yerleşik kıldık ve onlara işitme, görme (duygularını) ve gönüller verdik. Ancak ne işitme, ne görme (duyuları) ve ne gönülleri kendilerine herhangi bir şey sağlamadı; Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlardı. Alay konusu edindikleri şey, onları sarıp-kuşattı.
[046.027] Andolsun, biz çevrenizde bulunan şehirlerden (birçoğunu) yıkıma uğrattık ve belki dönerler diye ayetleri çeşitli şekillerde açıkladık.
[046.028] Bu durumda, Allah'ı bırakıp yakınlık (sağlamak) için edindikleri ilahlar, onlara yardım etselerdi ya. Hayır, onlar, kendilerinden kaybolup gittiler. Bu (edindikleri ilahlar ve onlara yükledikleri), onların yalanları ve uydurmakta olduklarıdır.

[046.029] Hani cinlerden birkaçını, Kur'an dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, dediler ki: «Kulak verin;» sonra (dinleme işi) bitirilince de kendi kavimlerine (birer) uyarıcı-korkutucular olarak döndüler.
[046.030] Dediler ki: «Ey Kavmimiz, gerçekten biz, Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekileri de doğrulayan bir kitap dinledik; hakka ve dosdoğru olan yola yöneltip-iletmektedir.»
[046.031] «Ey Kavmimiz, Allah'a davet edene icabet edin ve ona iman edin; günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi acıklı bir azabtan korusun.»
[046.032] «Kim Allah'a davet edene icabet etmezse, artık o, yeryüzünde (Allah'ı aciz bırakacak değildir ve onun O'ndan başka) velileri de yoktur. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.»
[046.033] Onlar görmüyorlar mı ki, gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan (Allah), ölüler de diriltmeye güç yetirir. Hayır; gerçekten O, her şeye güç yetirendir.
[046.034] Küfredenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir «Bu gerçek değil miymiş?» Onlar: «Rabbimize and olsun, evet (öyledir) « derler. (Allah da «Öyleyse küfretmekte olduklarınızdan dolayı azabı tadın» dedi.
[046.035] Artık sen sabret; peygamberlerden azim sahiplerinin sabrettikleri gibi, onlar için de acele etme. Onlar, tehdit edildikleri şeyi (azabı) gördükleri gün, sanki kendileri gündüzün yalnızca bir saati kadar yaşamışlar. (Bu,) Bir tebliğdir. Artık fasık olan bir kavimden başkası yıkıma uğratılır mı?

Ynt: Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 29 By: [--mavish--] Date: December 25, 2008, 05:42:14 PM
teşekküler
Ynt: Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 29 By: -LoSS AnGeL- Date: March 08, 2009, 06:03:43 PM
Paylaşım için sağol
Ynt: Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 29 By: Baby_Teen Date: July 04, 2009, 09:56:49 PM
teşekkürler...

SiteMap - İmode - Wap2