Arşiv Anasayfa Kur'an-ı Kerim.
Sayfalar: 1
Kura'an'ın Türkçesi (meal) Mevdudi... 23 By: Hipokondriyak Date: October 31, 2008, 10:21:33 AM
025-FURKAN SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[025.001] Ne mübarektir, Furkan'ı alemler için uyarıcı-korkutucu olsun diye kuluna parça parça indiren .
[025.002] Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir, O'na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir.
[025.003] O'nun dışında, hiç bir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-yaymaya güçleri yetmeyen birtakım ilahlar edindiler.
[025.004] Küfre sapanlar dediler ki: «Bu (Kur'an), olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır, onu kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur.» Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler.
[025.005] Ve dediler ki: «(Bu,) Geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır.»
[025.006] De ki: «Onu, göklerde ve yerde gizli olanı bilmekte olan (Allah) indirmiştir. Kuşkusuz O, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.»
[025.007] Dediler ki: «Bu peygambere ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte uyarıp-korkutucu olacak bir melek de indirilmesi gerekmez miydi?»
[025.008] «Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması veya ondan yemekte olduğu bir bahçesi olması (gerekmez miydi) ?» Zulmedenler dedi ki: «Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş bir adama uymaktasınız.»
[025.009] Bir bakıver; senin için nasıl örnekler verdiler de böyle saptılar. Artık onlar hiç bir yol da bulamazlar.
[025.010] Dilediği takdirde, sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar akan cennetler veren ve senin için köşkler kılan (Allah) ne yücedir.
[025.011] Hayır, onlar kıyamet-saatini yalanladılar; biz kıyamet saatini yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık.
[025.012] (Ateş,) Onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar bunun gazablı öfkesini ve uğultusunu işitirler.
[025.013] Elleri boyunlarına bağlı olarak, onun sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip-çağırırlar.
[025.014] Bugün bir yok oluşu çağırmayın, birçok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın.
[025.015] De ki: «Bu mu daha hayırlı, yoksa takva sahiplerine va'dedilen ebedi cennet mi? Ki onlar için bir mükâfat ve son duraktır.»
[025.016] «İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her istedikleri onlarındır; bu, Rabbinin üzerinde istenen bir vaaddir.»
[025.017] Onları ve Allah'tan başka taptıklarını bir araya getirip toplayacağı ve: «Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yolu sapıttılar» diyeceği gün;
[025.018] Derler ki: «Sen yücesin; senin dışında başka veliler edinmemiz bize yakışmaz, ancak onları ve atalarını sen meta verip-yararlandırdın, öyle ki (senin) zikri(ni) unuttular ve böylece yıkıma uğrayan bir kavim oldular.»
[025.019] «İşte (ilahlarınız) sizin söylemekte olduklarınızı yalanladılar; bundan böyle (azabı) ne geri çevirmeye gücünüz yetebilir, ne de bir yardıma. Sizden kim zulmederse, ona büyük bir azab taddırırız.»
[025.020] Senden önce gönderdiklerimizden, gerçekten yemek yiyen ve pazarlarada gezen (peygamber) lerden başkasını göndermiş değiliz. Biz, sizin bir, kısmınızı bir kısmı için deneme (fitne konusu) yaptık. Sabredecek misiniz? Senin Rabbin görendir.
[025.021] Bize kavuşmayı ummayanlar, dediler ki: «Bize meleklerin indirilmesi ya da Rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?» Andolsun, onlar kendi nefislerinde büyüklüğe kapıldılar ve büyük bir azgınlıkla baş kaldırdılar.
[025.022] Melekleri görecekleri gün, suçlu-günahkârlara bir müjde yoktur. Ve o gün (melekler onlara) derler ki: «(Size sevinçli haber) Yasaktır, yasak.»
[025.023] Onların yapmakta oldukları her işin önüne geçtik, böylece onu savurulmuş toz zerreleri kılıverdik.
[025.024] O gün, cennet halkının kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer çok daha güzeldir.
[025.025] Göğün bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün;
[025.026] İşte o gün, gerçek mülk, Rahman (olan Allah) ındır. Küfredenler için de oldukça zorlu bir gündür.
[025.027] O gün, zulme sapan, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: «Ah keşke, peygamberle birlikte bir yol edinmiş olsaydım,»
[025.028] «Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim.»
[025.029] «Çünkü o, gerçekten bana gelmiş bulunduktan sonra beni zikirden (Kur'an'dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı 'yapayalnız ve yardımsız' bırakandır.»
[025.030] Ve peygmber dedi ki: «Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar.»
[025.031] İşte böyle; biz, her peygambere suçlu-günahkârlardan biri düşman kıldık. Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
[025.032] Küfredenler dediler ki: «Kur'an ona tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?» Biz onunla senin kalbini sağlamlaştırıp-pekiştirmek için onu böylece (ayet ayet indirdik) ve onu 'belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup' okuduk.
[025.033] Onların sana getirdikleri hiç bir örnek yoktur ki, biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım.
[025.034] O yüzükoyun cehenneme doğru sürülüp-toplanacak olanlar; işte onlar, yer bakımından çok kötü, yol bakımından da sapık olanlardır.
[025.035] Andolsun, biz Musa'ya kitabı verdik ve onunla birlikte kardeşi Harun'u yardımcı kıldık.
[025.036] Böylece onlara: «Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin» dedik; sonunda onları (Firavun ve çevresini) kökünden darmadağın ettik.
[025.037] Nuh'un kavmi de, peygamberleri yalanladıklarında onları suda boğduk ve insanlar için bir ayet kıldık. Biz zulme sapanlara acıklı bir azab hazırlamışız.
[025.038] Ad'ı, Semud'u, Ress halkını ve bunlar arasında birçok kuşakları da (yok ettik) .
[025.039] Biz (onlardan) her birine örnekler verdik ve her birini darmadağın edip mahvettik.
[025.040] Andolsun, onlar üstüne felâket yağmuru yağdırılmış bulunan o ülkeye uğramışlardır; yine de onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilmeyi ummuyorlardı.
[025.041] Seni gördükleri zaman, seni yalnızca alay konusu edinmektedirler: «Allah'ın, peygamber olarak gönderdiği bu mu?»
[025.042] «Eğer biz onlara karşı kararlılık göstermeseydik, neredeyse bizi ilahlarımızdan saptırmış olacaktı.» Azabı görecekleri zaman, kim yol bakımından daha sapıkmış, onlar öğreneceklerdir.
[025.043] Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?
[025.044] Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha da şaşkın (ve aşağı) dırlar.
[025.045] Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra biz güneşi ona bir delil kılmışızdır.
[025.046] Sonra da onu tutup kendimize ağır ağır çekmişizdir.
[025.047] O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı) kılandır.
[025.048] Ve kendi rahmetinin önünde rüzgârları müjdeciler olarak gönderen de O'dur. Biz, gökten tertemiz su indirmiş bulunmaktayız.
[025.049] Onunla ölü bir beldeyi (toprağı) canlandırmak ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan birçoğunu onunla sulamak için.
[025.050] Andolsun bunu, onların arasında öğüt alıp-düşünsünler diye çeşitli biçimlerde açıkladık. Ama insanların çoğu nankörlük edip ayak direttiler.
[025.051] Eğer dilemiş olsaydık, her kasabaya da bir uyarıcı-korkutucu gönderirdik.
[025.052] Öyleyse kâfirlere itaat etme ve onlara (Kur'an'la) büyük bir cihad ver.
[025.053] İki denizi (birbirine) salıp katan O'dur; bu, tatlı, susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını önleyen) bir engel (berzah) ve aşılmayan bir sınır koymuştur.
[025.054] Ve insanı bir sudan yaratıp onu, neseb ve sihr (iyyet sahibi) kılan O'dur. Senin Rabbin güç yetirendir.
[025.055] Allah'ın bırakıp kendilerine yarar da, zarar da sağlayamayacak şeylere ibadet etmektedirler. Kâfir, (asıl) kendi Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır.
[025.056] Biz seni yalnızca bir müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik.
[025.057] De ki: «Ben buna karşılık, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen (insanlar olmanız) dışında sizden bir ücret istemiyorum.»
[025.058] Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah) a tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması yeter.
[025.059] O, gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakilerini altı günde yaratan ve sonra da arşa istiva edendir. Rahman (olan Allah) dır. Bunu (bundan) haberi olana sor.
[025.060] Onlara: «Rahman (olan Allah) a secde edin» denildiği zaman, «Rahman da neymiş? Biz senin bize emrettiğine mi secde edecek mişiz?» derler ve (bu,) onların nefretini arttırıverir.
[025.061] Gökte burçlar kılan, onların içinde bir aydınlık ve nurlu bir ay vareden (Allah) ne yücedir.
[025.062] O, gece ile gündüzü birbiri ardınca kılandır; öğüt alıp-düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için.
[025.063] O Rahman (olan Allah) ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendilerine muhatap oldukları zaman da «Selam» derler.
[025.064] Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyama durarak gecelerler.
[025.065] Onlar: «Rabbimiz, cehennem azabını bizden geri çevir; gerçek şu ki, onun azabı ödenmesi kaçınılmaz bir borç (veya sürekli bir acıdır) derler.
[025.066] «Şüphesiz o, ne kötü bir karargâh ve ne kötü bir konaklama yeridir.»
[025.067] Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne de kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta bir yol olur.
[025.068] Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilâh'a tapmazlar. Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa 'ağır bir ceza ile' karşılaşır.
[025.069] Kıyamet günü, azab ona kat kat arttırılır ve o içinde aşağılanmış olarak temelli kalır.
[025.070] Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını, Allah iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
[025.071] Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah'a döner.
[025.072] Ki onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir.
[025.073] Onlar, kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onun üstünde sağır ve körler olarak kapanıp kalmayanlardır.
[025.074] Ve onlar: «Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, gözün aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine önder kıl,» diyenlerdir.
[025.075] İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar.
[025.076] Orda ebedi olarak kalıcıdırlar; o, ne güzel bir karargâh ve ne güzel bir konaklama yeridir.
[025.077] De ki: «Sizin duanız olmasaydı, Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır.»
026-ŞUARA SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[026.001] Tâ, Sîn, Mîm.
[026.002] Bunlar, apaçık olan Kitabın ayetleridir.
[026.003] Onlar mü'min olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?)
[026.004] Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilmiş kalıverir.
[026.005] Onlara Rahman (olan Allah) dan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler.
[026.006] Gerçekten yalanladılar; fakat, alay konusu edinmekte oldukları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir.
[026.007] Yeryüzüne bir bakmadılar mı ki, biz onda her güzel (kerim) çiftten nice ürünler bitirdik.
[026.008] Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır; ancak onların çoğu mü'min değildirler.
[026.009] Hiç şüphe yok, senin Rabbin, gerçekten O, üstün ve güçlü olandır, merhamet sahibi olandır.
[026.010] Hani senin Rabbin, Musa'ya seslenmişti: «Zulmetmekte olan kavime git;»
[026.011] «Firavun'un kavmine. Hâlâ sakınmıyorlar mı?»
[026.012] Dedi ki: «Rabbim, kuşkusuz ben, onların beni yalanlamalarından korkmaktayım.»
[026.013] Göğsüm sıkışmakta, dilim dönmemektedir; bundan dolayı Harun'a da (elçilik görevini bildirmesi için Cibril'i) gönder.»
[026.014] «Üstelik, onların bana karşı (davasını savunacakları bir cinayet) suçu(m) var; bundan dolayı beni öldürmelerinden de korkmaktayım.»
[026.015] (Allah «Hayır,» dedi. «İkiniz de ayetlerimle gidin, hiç şüphesiz sizinle birlikteyiz (ve) işitmekteyiz.»
[026.016] «Gecikmeksizin Firavun'a giderek deyin ki: -Gerçekten biz, âlemlerin Rabbi'nin elçisiyiz,»
[026.017] «İsrailoğullarını bizimle birlikte göndermen için (sana geldik) .»
[026.018] (Gittiler ve Firavun Dedi ki: «Biz seni içimizde daha çocukkken yetiştirip-büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?»
[026.019] «Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin.»
[026.020] (Musa) Dedi ki: «Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım.»
[026.021] «Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım; sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni peygamberlerden kıldı.»
[026.022] «Bana karşı lütuf-dediğin nimet de, İsrailoğullarını köle kılmandan dolayıdır.»
[026.023] Firavun dedi ki: «Âlemlerin Rabbi nedir?»
[026.024] Dedi ki: «Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan her şeyin Rabbidir. Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir) .»
[026.025] Çevresindekilere dedi ki: «işitiyor musunuz?»
[026.026] (Musa Dedi ki: «O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir.»
[026.027] (Firavun) Dedi ki: «Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir.»
[026.028] «Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan her şeyin de Rabbidir» dedi (Musa) .
[026.029] (Firavun) Dedi ki: «Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım.»
[026.030] (Musa) Dedi ki: «Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?»
[026.031] (Firavun) Dedi ki: «Eğer doğru sözlülerden isen, onu getir.»
[026.032] Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi.
[026.033] Elini de çekip çıkardı, bir de (ne görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanıvermiş.'
[026.034] (Firavun) Çevresindeki önde gelenlere: «Bu dedi». «Doğrusu bilgin bir büyücüdür.»
[026.035] «Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?»
[026.036] Dediler ki: «Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder,»
[026.037] «Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler.»
[026.038] Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde bir araya getirildi.
[026.039] Ve insanlara da: «Siz de toplanıyor musunuz? dendi.»
[026.040] «Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız.»
[026.041] Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a: «Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten değil mi?» dediler.
[026.042] «Evet» dedi. «Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan da olacaksınız»
[026.043] Musa onlara dedi ki: «Atacağınızı atın.»
[026.044] Onlar da, iplerini ve asalarını atıverdiler ve: «Firavun'un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz» dediler.
[026.045] Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor.
[026.046] Anında büyücüler secdeye kapandılar.
[026.047] (Ve «Alemlerin Rabbine iman ettik» dediler.
[026.048] «Musa'nın ve Harun'un Rabbine.»
[026.049] (Firavun) Dedi ki: «Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Hiç tartışmasız, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım.»
[026.050] «Hiç zararı yok» dediler. «Çünkü biz gerçekten Rabbimize dönücüleriz.»
[026.051] «Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimizin bizim hatalarımızı bağışlayacağını ummaktayız.»
[026.052] Musa'ya da: «Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz» diye vahyettik.
[026.053] Bunun üzerine Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
[026.054] «Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;»
[026.055] «Ve şüphesiz bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler.»
[026.056] «Biz ise uyanık bir toplumuz» (dedi) .
[026.057] Böylelikle biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık;
[026.058] Hazinelerden ve soylu makam(lar) dan da.
[026.059] İşte böyle; bunlara İsrailoğullarını mirasçı kıldık.
[026.060] Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.
[026.061] İki topluluk birbirini gördükleri zaman, Musa'nın adamları: «Gerçekten yakalandık» dediler.
[026.062] (Musa «Hayır» dedi. «Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir.»
[026.063] Bunun üzerine Musa'ya: «Asanla denize vur» diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
[026.064] Ötekileri de buraya yaklaştırdık.
[026.065] Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.
[026.066] Sonra ötekilerini suda boğduk.
[026.067] Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
[026.068] Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
[026.069] Onlara İbrahim'in haberini de aktarıp-oku:
[026.070] Hani, babasına ve kavmine: «Siz neye kulluk ediyorsunuz?» demişti.
[026.071] Demişlerdi ki: «Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz.»
[026.072] Dedi ki: «Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?»
[026.073] «Ya da size bir yararları dokunuyor mu veya zararları?»
[026.074] «Hayır» dediler. «Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk.»
[026.075] (İbrahim) Dedi ki: «Şimdi, neye tapmakta olduklarınızı gördünüz mü?»
[026.076] «Hem siz, hem de eski atalarınız?»
[026.077] «İşte bunlar, gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca alemlerin Rabbi hariç»
[026.078] «Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur;»
[026.079] «Bana yediren ve içiren O'dur;»
[026.080] «Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur;»
[026.081] «Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur;»
[026.082] «Din (Ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını ummakta olduğum da O'dur;»
[026.083] «Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni salih olanlara kat;»
[026.084] «Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver.»
[026.085] «Beni nimetlerle-donatılmış cennetin mirasçılarından kıl,»
[026.086] «Babamı da bağışla, çünkü o şaşırıp-sapanlardandır.»
[026.087] «Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün küçük düşürme,»
[026.088] «Malın da, çocukarın da bir yarar sağlayamadığı günde.»
[026.089] «Ancak Allah'a selim bir kalp ile gelenler başka.»
[026.090] (O gün) Cennet takva sahiplerine yaklaştırılır.
[026.091] Cehennem de azgınlar için sergilenir.
[026.092] Ve onlara: «Tapınmakta olduklarınız nerede?» denilir.
[026.093] «Allah'ın dışında olan (ilah) lar; size yardımları dokunuyor mu, veya kendilerine yardımları oluyor mu?
[026.094] Artık onlar ve azgınlar onun içine dökülüverilmiştir.
[026.095] Ve İblis'in bütün orduları da.
[026.096] Orada birbirleriyle çekişip-tartışarak derler ki:
[026.097] «Andolsun Allah'a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz,»
[026.098] «Çünkü sizi (yalancı olanları) alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk.
[026.099] «Bizi suçlu-günahkârlardan başka saptıran da olmadı.»
[026.100] «Artık bizim için ne bir şefaatçi var,»
[026.101] «Ne de candan-yakın bir dost.»
[026.102] «Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik.»
[026.103] Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
[026.104] Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
[026.105] Nuh kavmi de gönderilen (peygamberler) leri yalanladı.
[026.106] Hani onlara kardeşleri Nuh: «Sakınmaz mısınız?» demişti.
[026.107] «Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.»
[026.108] «Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.»
[026.109] «Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir.»
[026.110] «Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.»
[026.111] Dediler ki: «Sana, sıradan aşağılık insanlar uymuşken inanır mıyız?»
[026.112] De ki: «Onların yapmakta oldukları hakkında benim bilgim yoktur.»
[026.113] «Onların hesabı yalnızca Rabbime aittir, eğer şuurundaysanız (anlarsınız.)»
[026.114] «Ve ben mü'min olanları kovacak değilim.»
[026.115] «Ben, yalnızca apaçık bir uyarıcı-korkutucuyum.»
[026.116] Dediler ki: «Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten taşa tutulanlardan olacaksın.»
[026.117] De ki: «Rabbim, şüphesiz kavmim beni yalanladı.»
[026.118] «Bundan böyle, benimle onların arasını açık bir hükümle ayır ve beni ve benimle birlikte olan mü'minleri kurtar.»
[026.119] Bunun üzerine, onu ve onunla birlikte olanları (insan ve hayvanlarla) yüklü gemi içinde kurtardık.
[026.120] Sonra bunun ardından geride kalanları da suda-boğduk.
[026.121] Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
[026.122] Ve hiç şüphe yok senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
[026.123] Âd (kavmi) de gönderilen (peygamber) leri yalanladı.
[026.124] Hani onlara kardeşleri Hûd: «Sakınmaz mısınız?» demişti.
[026.125] «Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.»
[026.126] «Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.»
[026.127] «Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir.»
[026.128] «Siz, her yüksekçe yere bir anıt inşa edip (yararsız bir şeyle) oyalanıp eğleniyor musunuz?»
[026.129] «Ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları mı ediniyorsunuz?»
[026.130] «Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?»
[026.131] «Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.»
[026.132] «Bilmekte olduğunuz şeylerle size yardım edenden korkup-sakının,»
[026.133] «Size hayvanlar, çocuklar (vererek) yardım etti.»
[026.134] «Bahçeler ve pınarlar da.»
[026.135] «Doğrusu, ben sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım.»
[026.136] Dediler ki: «Bizim için farketmez; öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da.»
[026.137] «Bu, geçmiştekilerin geleneksel tutumundan başkası değildir.»
[026.138] «Ve biz azab görecek de değiliz.»
[026.139] Böylelikle onu yalanladılar, biz de onları yıkıma uğrattık. Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
[026.140] Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
[026.141] Semud (kavmi) de, gönderilen (peygamber) leri yalanladı.
[026.142] Hani onlara kardeşleri Salih: «Sakınmaz mısınız? demişti.
[026.143] «Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.»
[026.144] «Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.»
[026.145] «Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum;»
[026.146] «Siz burada güvenlik içinde mi bırakılacaksınız?»
[026.147] «Bahçelerin, pınarların içinde.»
[026.148] «Ekinler ve yumuşak tomurcuklu can alıcı hurmalıklar arasında?»
[026.149] «Dağlardan da ustalıkla zevkli evler yontuyorsunuz?»
[026.150] «Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.»
[026.151] «Ve ölçüsüzce davrananların emrine de itaat etmiyin.»
[026.152] «Ki onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmakta ve dirlik-düzenlik kurmamaktadırlar (ıslah etmemektedirler) .»
[026.153] Dediler ki: «Sen ancak büyülenmişlerdensin.»
[026.154] «Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası da değilsin; eğer doğru sözlülerden isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir-görelim.»
[026.155] Dedi ki: «İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün su içme hakkı da sizindir.»
[026.156] «Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar.»
[026.157] «Sonunda onu (yine de) kestiler, ancak pişman oldular.»
[026.158] Böylece azab da onları yakaladı. Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
[026.159] Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
[026.160] Lût (kavmi) de, gönderilen (peygamber) leri yalanladı.
[026.161] Hani onlara kardeşleri Lût: «Sakınmaz mısınız?» demişti.
[026.162] «Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.»
[026.163] «Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.»
[026.164] «Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir.»
[026.165] «Siz insanlardan (cinsel arzuyla sadece) erkeklere mi gidiyorsunuz?
[026.166] «Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz.»
[026.167] Dediler ki: «Ey Lût, eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (burdan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın.»
[026.168] Dedi ki: «Gerçekten ben, sizin bu yapmakta olduğunuza öfke ile karşı olanlardanım.»
[026.169] «Rabbim, beni ve ailemi bunların yapmakta olduklarından kurtar.»
[026.170] Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.
[026.171] Yalnızca geri kalanlar içinde bir kocakarı hariç.
[026.172] Sonra geride kalanları yerle bir ettik.
[026.173] Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kadar da kötü.
[026.174] Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
[026.175] Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır esirgeyendir.
[026.176] Eyke halkı da, gönderilen (peygamber) leri yalanladı.
[026.177] Hani onlara Şuayb: «Sakınmaz mısınız?» demişti.
[026.178] «Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.»
[026.179] «Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.»
[026.180] «Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir.»
[026.181] «Ölçüyü tam tutun ve eksiltenlerden olmayın.»
[026.182] «Dosdoğru olan terazi ile tartın.»
[026.183] «İnsanların eşyasını değerden düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.»
[026.184] «Sizi ve önceki yaratılmışları yaratandan korkup-sakının.»
[026.185] Dediler ki: «Sen ancak büyülenmişlerdensin.»
[026.186] «Sen, yalnızca benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin ve biz senin gerçekte yalancılardan olduğunu sanmaktayız.»
[026.187] «Eğer doğru sözlülerden isen, bu durumda gökten üstümüze bir parça düşürüver.»
[026.188] Dedi ki: «Rabbim, yapmakta olduklarınızı daha iyi bilmektedir.
[026.189] Sonunda onu yalanladılar, böylece onları o gölgelik-gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı.
[026.190] Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
[026.191] Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
[026.192] Gerçekten o (Kur'an), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir.
[026.193] Onu Rulu'l-Emin indirdi.
[026.194] Uyarıcı-korkutuculardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir) .
[026.195] Apaçık Arapça bir dille.
[026.196] Ve hiç şüphesiz, o (Kur'an), geçmişlerin kitaplarında da vardır.
[026.197] İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için ispatlayıcı bir delil (ayet) değil mi?
[026.198] Onu Arapça bilmeyen birine de indirmiş olsaydık,
[026.199] Böylece onlara karşı onu okusaydı, yine ona iman edecek değillerdi.
[026.200] Biz onu, suçlu-günahkârların kalbine işte böyle geçirip-yürüttük.
[026.201] Onlar, o pek acıklı azabı görünceye kadar ona inanmazlar.
[026.202] Artık o (azab), kendileri şuurunda olmadan onlara apansız gelecektir.
[026.203] Derler ki: «Bize bir süre tanınır mı?»
[026.204] Onlar, yine de azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar?
[026.205] Gördün mü; biz onları yıllarca yararlandırsak,
[026.206] Sonra kendilerine va'dolunan (azab günü) geliverse,
[026.207] Onların 'meta ile yararlandıkları' şey, kendilerini (görecekleri azabtan) bağımsız kılamaz.
[026.208] Kendisi için bir uyarıcı-korkutucu olmaksızın, biz hiç bir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz.
[026.209] (Onlara) Hatırlatma (yapılmıştır) ; biz zulmedenler değiliz.
[026.210] Onu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmiş değildir,
[026.211] Bu, onlara yaraşmaz ve güç de yetiremezler.
[026.212] Çünkü onlar, (vahyedileni) işitmekten kesin olarak uzak tutulmuşlardır.
[026.213] Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarıp-yakarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun.
[026.214] (Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyarıp-korkut.
[026.215] Ve mü'minlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger.
[026.216] Eğer sana isyan edecek olurlarsa, artık de ki: «Gerçekten ben, sizin yapmakta olduklarınızdan uzağım.»
[026.217] Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olan (Allah') a tevekkül et.
[026.218] O, kıyam ettiğin zaman seni görmektedir.
[026.219] Secde edenler arasında dönüp dolaşmanı da.
[026.220] Hiç şüphe yok, O, işitendir, bilendir.
[026.221] Şeytanların kimlere inmekta olduklarını size haber vereyim mi?
[026.222] Onlar, 'gerçeği ters yüz eden,' günaha düşkün olan her yalancıya inerler.
[026.223] Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve çoğu yalan söylemektedirler.
[026.224] Şairler ise; gerçekten onlara da azgın-sapıklar uyar.
[026.225] Görmedin mi; onlar, her bir vadide vehmedip durmaktadırlar;
[026.226] Ve gerçekten onlar, yapmayacakları şeyleri söylemektedirler.
[026.227] Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar ve Allah'ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar (veya öçlerini alanlar) başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp-devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.
027-NEML SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[027.001] Tâ,sîn. Bunlar, Kur'an'ın ve apaçık olan Kitabın ayetleridir.
[027.002] Mü'minler için bir hidayet ve bir müjdedir.
[027.003] Ki onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve onlar, ahirete kesin bilgiyle iman edenlerdir.
[027.004] Ahirete inanmayanlara gelince; biz onlara kendi yapmakta olduklarını süsleyivermişiz; böylece onlar, 'körlük içinde şaşkınca dolaşmaktadırlar.'
[027.005] İşte onlar; en kötü azab onlarındır ve onlar ahirette de en büyük kayba uğrayanlardır.
[027.006] Hiç şüphesiz, bu Kur'an, sana, hüküm ve hikmet sahibi olan, (ve her şeyi gerçeğiyle) bilen (Allah'ın) katından ilka edilmektedir.
[027.007] Hani Musa ailesine: «Şüphesiz ben bir ateş gördüm» demişti. «Size ondan ya bir haber getireceğim veya ısınmanız için bir kor ateş getireceğim.»
[027.008] Oraya gittiğinde, kendisine seslenildi: «Ateş (yerin) de olanlar da, çevresinde bulunanlar da kutlu kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah yücedir.
[027.009] «Ey Musa, gerçekten ben, güçlü ve üstün, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ım.»
[027.010] «Asanı bırak;» (Bıraktı ve) onun çevik bir yılan gibi hareket etmekte olduğunu görünce, geriye doğru kaçtı ve arkasına bakmadı. «Ey Musa, korkma; şüphesiz ben(im) ; Benim yanımda peygamberler korkmaz.»
[027.011] «Ancak zulmeden başka. Sonra kötülüğün ardından iyiliğe çevirirse, artık şüphesiz Ben, bağışlayanım, esirgeyenim.»
[027.012] «Ve elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıkıversin, (bu,) Firavun ve kavmine olan dokuz ayet (mucize) içinde(n biri) dir. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdir.»
[027.013] Ayetlerimiz onlara, gözler önünde sergilenmiş olarak gelince dediler ki: «Bu, apaçık olan bir büyüdür.»
[027.014] Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkâr ettiler. Artık sen, bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak.
[027.015] Andolsun, biz Davud'a ve Süleyman'a bir ilim verdik: «Bizi inanmış kullarından birçoğuna göre üstün kılan Allah'a hamdolsun» dediler.
[027.016] Süleyman, Davud'a mirasçı oldu ve dedi ki: «Ey insanlar, bize kuşların konuşma-dili öğretildi ve bize her şeyden (bol bir nimet) verildi. Hiç şüphesiz bu, apaçık olan bir üstünlüktür.»
[027.017] Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı.
[027.018] Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki: «Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıp-geçmesin.»
[027.019] (Süleyman) Onun bu sözü üzerine gülerek tebessüm etti ve dedi ki: «Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat.»
[027.020] Ve kuşları denetledikten sonra dedi ki: «Hüdhüd'ü neden göremiyorum, yoksa kaybolanlardan mı oldu?»
[027.021] «Onu gerçekten şiddetli bir azabla azablandıracağım, ya da onu boğazlayacağım veya o, bana apaçık olan ispatlayıcı bir delil getirmelidir.»
[027.022] Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki: «Senin (bilgi gücünle) kuşatıp öğrenemediğin şeyi, ben kuşatıp öğrendim ve sana Saba'dan kesin bir haber getirdim.»
[027.023] «Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona her şeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var.»
[027.024] «Onu ve kavmini, Allah'ı bırakıp da güneşe secde etmektelerken buldum, onlara şeytan yapmakta olduklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar.»
[027.025] «Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi de, açığa vurduklarınızı da bilmekte olan Allah'a secde etmesinler diye (yapmaktadırlar) .»
[027.026] «O Allah, «O'ndan başka ilah yoktur, büyük Arş'ın da Rabbidir.»
[027.027] (Süleyman «Durup bekleyeceğiz, doğruyu mu söyledin, yoksa yalancılardan mı oldun?» dedi.
[027.028] «Bu mektubumla git, onu kendilerine bırak, sonra onlardan (biraz) uzaklaş, böylelikle bir bakıver, neye başvuracaklar?»
[027.029] (Hüdhüd'ün mektubu götürüp bırakmasından sonra Saba melikesi Belkıs Dedi ki: «Ey önde gelenler, gerçekten bana oldukça önemli bir mektup bırakıldı.»
[027.030] «Gerçek şu ki, bu, Süleyman'dandır ve 'Şüphesiz Rahman Rahim Olan Allah'ın Adıyla' (başlamakta) dır.»
[027.031] (İçinde de «Bana karşı büyüklük göstermeyin ve bana müslüman olmuşlar olarak gelin» diye (yazılmaktadır) .
[027.032] Dedi ki: «Ey önde gelenler, bu işimde bana görüş belirtin, siz (her şeye) şahidlik etmedikçe ben hiç bir işte kesin (karar veren biri) değilim.»
[027.033] Dediler ki: «Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız, iş konusunda karar senindir, artık sen bak, neyi emredersen (biz uygularız)
[027.034] Dedi ki: «Gerçekten hükümdarlar, bir ülkeye girdikleri zaman, orasını bozguna uğratırlar ve halkından onur sahibi olanları hor ve aşağılık kılarlar; işte onlar, böyle yaparlar.»
[027.035] «Ben onlara bir hediye göndereyim de, bir bakayım elçiler neyle dönerler.»
[027.036] (Elçi hediyelerle) Süleyman'a geldiği zaman: «Sizler bana mal ile yardımda mı bulunmak istiyorsunuz? Allah'ın bana vermekte olduğu, size verdiğinden daha hayırlıdır; hayır, siz, hediyenizle sevinip öğünebilirsiniz» dedi.
[027.037] «Sen onlara dön, biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onlar için karşı koymak mümkün değil ve biz onları ordan horlanmış-aşağılanmış ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarırız.»
[027.038] (Elçinin gitmesinden sonra Süleyman «Ey önde gelenler, onlar bana teslim olmuş (müslüman) lar olarak gelmeden önce, sizden kim onun tahtını bana getirebilir?» dedi.
[027.039] Cinlerden ifrit: «Sen daha makamından kalkmadan önce, ben onu sana getirebilirim, ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahibim.» dedi.
[027.040] Kendi yanında kitaptan ilmi olan biri, dedi ki: «Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim.» Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: «Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti) . Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim de nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (kimseye ve hiç bir şeye karşı ihtiyacı olmayan) dır, Kerim olandır.
[027.041] Dedi ki: «Onun tahtını değişikliğe uğratın, bir bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa bulmayanlardan mı olacak?»
[027.042] Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: «Senin tahtın böyle mi?» denildi. Dedi ki: «Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz müslüman olmuştuk.»
[027.043] Allah'tan başka tapmakta olduğu şeyler onu (müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekte o, küfre sapan bir kavimdendir.
[027.044] Ona: «Köşke gir» denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman Dedi ki: «Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zeminidir.» Dedi ki: «Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman'la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum.»
[027.045] Andolsun, biz Semud (kavmine de) kardeşleri Salih'i: «Yalnızca Allah'a kulluk edin» diye (demek üzere) gönderdik. Bir de ne görsün, onlar birbirlerine düşman kesilmiş iki gruptur.
[027.046] Dedi ki: «Ey kavmim, neden iyilikten önce, kötülük konusunda acele davranıyorsunuz? Allah'tan bağışlanma dilemeniz gerekmez mi? Umulur ki esirgenirsiniz»
[027.047] Dediler ki: «Senin ve seninle birlikte olanlar yüzünden uğursuzluğa uğradık.» Dedi ki: «Sizin uğursuzluğunuz (başınıza gelenler) Allah katında (yazılı) dır. Hayır, siz denenmekte olan bir kavimsiniz.»
[027.048] Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik-düzenlik bırakmıyorlardı.
[027.049] Kendi aralarında Allah adına and içerek, dediler ki: «Gece mutlaka ona ve ailesine bir baskın düzenleyelim, sonra velisine: Ailesinin yok oluşuna biz şahid olmadık ve gerçekten bizler doğruyu söyleyenleriz, diyelim.»
[027.050] Onlar, hileli bir düzen kurdu, biz de (onların hilesine karşı) onların farkında olmadığı bir düzen kurduk.
[027.051] Artık sen, onların kurdukları hileli-düzenin uğradığı sona bir bak; biz, onları ve kavimlerini topluca yerle bir ettik.
[027.052] İşte, zulmetmeleri dolayısıyla enkaza dönüşmüş ıpıssız evleri. Hiç şüphe yok, bilmekte olan bir kavim için bunda bir ayet vardır.
[027.053] İman edenleri ve korkup-sakınanları da kurtardık.
[027.054] Lût da; hani kavmine demişti ki: «Siz, açıkça gördüğünüz halde, yine de o çirkin utanmazlığı yapacak mısınız?»
[027.055] «Siz gerçekten, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Hayır, siz (yaptığı şeyi) bilmeyen bir kavimsiniz.»
[027.056] Onun kavminin cevabı: «Lût ailesini şehrinizden sürüp çıkarın. Temiz kalmak isteyen insanlarmış» demekten başka olmadı.
[027.057] Biz de, onu ve ailesini kurtardık, yalnızca karısı hariç; onu geride (azab içinde kalanlar arasında) takdir ettik.
[027.058] Ve onlar üzerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılıp korkutulanların yağmuru ne kadar kötüdür.
[027.059] De ki: «Hamd Allah'ındır ve selam O'nun seçtiği kullarının üzerinedir. Allah mı daha hayırlı yoksa onların ortak koşmakta oldukları mı?»
[027.060] (Onlar mı) Yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitiriverdik, sizin içinse onun bir ağacını bitirmek, (bile) mümkün değildir. Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır, onlar sapıklıkta devam etmekte olan bir kavimdir.
[027.061] Ya da yeryüzünü bir karar yeri kılan, onun arasında ırmaklar var eden ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir ara-engel (haciz) koyan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır, onların çoğu bilmiyorlar.
[027.062] Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne kadar da az öğüt-alıp düşünüyorsunuz.
[027.063] Ya da karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjde vericiler olarak gönderen mi? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Allah, onların şirk koşmakta olduklarından yücedir.
[027.064] Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onunla iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: «Eğer doğru söyleyenler iseniz, kesin-kanıt (burhan) ınızı getiriniz.»
[027.065] De ki: «Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka kimse bilmez. onlar ne zaman dirileceklerinin şuuruna varmıyorlar.»
[027.066] Hayır, onların ahiret konusundaki bilgileri 'ard arda toplanıp pekiştirildi,' hayır, onlar bundan bir kuşku içindedirler; hayır, onlar bundan yana kördürler.
[027.067] Küfre sapanlar dedi ki: «Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra mı, gerçekten biz mi dirilip-çıkartılacakmışız.»
[027.068] «Andolsun, bu (azab ve dirilme tehdidi), bize ve daha önce atalarımıza va'dolunmuştur. Bu, olsa olsa geçmişlerin uydurma-masallarından başkası değildir.»
[027.069] De ki: «Yeryüzünde gezip dolaşın da, suçlu-günahkârların nasıl bir sona uğradıkların bir görün»
[027.070] Sen, onlara karşı hüzne kapılma ve onların kurmakta oldukları tuzaklardan dolayı da sıkıntı içinde olma.
[027.071] Derler ki: «Eğer doğruyu söyleyenler iseniz, bu va'dolunan (azab) ne zaman?»
[027.072] De ki: «Belki de acele etmekte olduğunuzun (azabın) bir kısmı size yetişmiştir bile.»
[027.073] Hiç şüphesiz, senin Rabbin, insanlara karşı büyük lütuf (fazl) sahibidir, ancak insanların çoğu şükretmiyorlar.
[027.074] Ve şüphesiz, senin Rabbin, onların sinelerinin gizli tutmakta olduklarını da, açığa vurduklarını da kesin olarak bilmektedir.
[027.075] Gökte ve yerde gizli olan hiç bir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) olmasın.
[027.076] Gerçek şu ki, bu Kur'an, İsrailoğullarına hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin birçoğunu aktarıp-anlatmaktadır.
[027.077] Ve gerçekten o, mü'minler için bir hidayet ve bir rahmettir.
[027.078] Şüphesiz senin Rabbin, onların arasında kendi hükmünü verecektir. O, güçlü ve üstün olandır, bilendir.
[027.079] Sen, artık Allah'a tevekkül et; çünkü sen apaçık olan hak üzerindesin.
[027.080] Çünkü gerçekten sen, ölülere (söz) dinletemezsin ve arkasını dönüp kaçmakta olan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin.
[027.081] Ve sen, körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici de değilsin; sen ancak, ayetlerimize iman edenlere (söz) dinletebilirsin, işte müslüman olanlar bunlardır.
[027.082] O söz, kendi başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.
[027.083] Ve her ümmetten ayetlerimizi yalan sayanlardan bir grup toplayacağımız gün, artık onlar 'tutuklanıp (azab yerine) dağıtılırlar.'
[027.084] Nihayet geldikleri zaman, (Allah) der ki: «Siz benim ayetlerimi, bilgi bakımından kavramadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa ne yapıyordunuz?»
[027.085] Zulmetmelerine karşılık, söz, kendi aleyhlerine gelmiş bulunmaktadır; artık onlar, konuşmazlar da.
[027.086] Görmediler mi, biz geceyi onda sükûn bulmaları için, gündüzü de aydınlık (la görsünler) diye yarattık. Şüphesiz, iman etmekte olan bir kavim için bunda ayetler vardır.
[027.087] Sûr'a üfürüleceği gün, Allah'ın dilediği kimseler dışında, göklerde ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır; ve onların her biri 'boyun bükmüş' olarak O'na gelmişlerdir.
[027.088] Dağları görürsün de, onları donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. Her şeyi 'sapasağlam ve yerli yerinde yapan' Allah'ın sanatı (yapısı) dır (bu) . Hiç şüphe yok O, işlemekte olduklarınızdan haberi olandır.
[027.089] Kim bir iyilikle gelirse, artık kendisine ondan daha hayırlısı vardır ve onlar, o günün korkusuna karşı güvenlik içindedirler.
[027.090] Kim de bir kötülükle gelirse, artık onlar da ateşe yüzükoyun atılır (ve onlara «Yapmakta olduklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılıyorsunuz?» (denir) .
[027.091] (De ki «Ben, ancak bu şehrin Rabbine ibadet etmekle emrolundum ki, O, burasını kutlu ve saygıdeğer kıldı. Her şey O'nundur. Ve müslümanlardan olmakla emrolundum.»
[027.092] «Ve Kur'an'ı okumakla da (emrolundum) . Artık kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete gelmiştir; kim de sapacak olursa, sen de, de ki: «Ben yalnızca uyarıcı-korkutuculardanım.»
[027.093] Ve de ki: «Allah'a hamdolsun, O size ayetlerini gösterecektir, siz de onları bilip-tanıyacaksınız.» Senin Rabbin, yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.


SiteMap - İmode - Wap2