Arşiv Anasayfa Kitaplar Hakkında Bilgi ve Özetler
Sayfalar: 1
Aralık Roman - Gökçen Yılmaztürk By: Ziz!LiTa Date: August 16, 2008, 09:47:42 PM
Aralık Roman



Yazarı: Gökçen Yılmaztürk
Yayınevi: İnkılap Kitabevi
Basım Tarihi: Haziran 2004
Sayfa Sayısı: 240








KİTAP HAKKINDA
"- Gerçekten ilginç bir rüya. İnsanın psikanalist olası geliyor. Fakat biz doktorlar rolümüzü fazla abartmamalıyz. Anlamadığım şey bu rüyanızın konuyla ne ilgisi var.
- Konu mu hangi konu?
- Romanımızın konusu.
- Romanda geçen bir roman bu. Dünyada konu yoktur. Verilmiş nesnelerle bir dünya kurmaya çalışıyorum o kadar. Çünkü "zaman oynayan dama taşı süren bir çocuktur: Bir çocuğun hakan oyunu!" Hayat felsefeyi aşar.
- İyi ama yazının kalıcılığına inandığınızı söylediniz okurlarınıza. Bunun hesabını verin.
- Yazının kalıcı olduğu doğru. Fakat yazı evren denen bu açık yapıtın okurlar tarafından yeniden inşa edilebilmesi için bir araç yalnızca. Ancak kapıyı aralayabilir ama açamaz. Abartmamak gerek."

"Aralık Roman" Gökçen Yılmaztürk'ün ilk romanı. Diğer romanlardan farkı hiç bitmiyor olması. Her sayfada yeniden başlıyor daima aralık: Karakter yazar kurgu dil varlık hiçlik kimlik delilik yanılsama imkansızlık aşk...
İstediğiniz yerden girin.





İNCELEME
"Yazmak yeryüzündeki en somut özgürlük eylemidir. Toplumun kuralları yazarlardan bu nedenle korkar. Çünkü dünyanın düzenini kaleminin ucunda tutar yazarlar. Bir harf hareketiyle yerinden oynatabilirsiniz dünyayı. Bir kalem hareketiyle cennetiniz cinnetiniz olabilir. Olanaklı bütün dünyalar dilde saklıdır çünkü."

Bölünmüş Kimlikler
Yazının bütün olanaklılığı içinde felsefenin en temel sorunlarından birini 'varoluş'u bir roman biçimine büründürerek anlatan 'Aralık Roman'da şizofreniye benzer bir bölünmeyle kimliği ikiye bölünen kahramanın bir yanı Emil Ajar'dır öteki yanı ise adıyla anılan demografik kimliğidir. Bu bölünme onun yaşamında o kadar belirgindir ki sadece kendisi değil hayatındaki en yakın kişi olan sevgilisi bile bu bölünmeyi kanıksar ve bir süre sonra kahramanımızın Ajar olan yanına âşık olur. Romanın kahramanı bütün gerçekliği yazı ile hayat arasında bölünmüş çaresiz bir adamdır ve roman boyunca başkasının hayatını yazamayacak kadar kendi kalmaya çabalar. Yazarın bölünmüş kimlik olarak Emil Ajar'ı seçmiş olmasının da belirgin bir nedeni vardır böylece Romain Gary ve Emil Ajar bölünmüşlüğü romanın satır aralarına girmiş bir izlek olarak roman boyunca okura aktarılır.
Olaylar varlık sorununu somutlaştırmak için bir araç olarak kullanılmıştır sadece. Bu nedenle olayların hangi sırayla gerçekleştiğinin hatta ne olduğunun pek bir önemi yoktur. Romanın kahramanı olan aynı zamanda romanın anlatıcısı olan -roman boyunca bu romanı yazdığını da söyleyen kişi varlık üzerine düşünen ve kendisi ile kendisi dışında kalan toplamın (kahramanın kimliğini zorla kabul ettiren demografik yanı ve Emile Ajar olan yanı dışında kalan bütün varlıklar) ilişkilerini var olma varoluşun görüntüleri izleri üzerinden sorgulayan kişidir. Varlığını kabul ettirmek için herkesten farklı yöntemlere ihtiyacı vardır: Çünkü onun için varlık ile yokluk arasındaki fark yaşam ve ölüm arasında sıkışıp kalmamıştır. "Bir ada sahip olmak nedir ki demografik bir varoluş biçimidir o kadar."

Roman içinde Roman
Okuru okuduklarının bir parçası kılan yazar -aynı zamanda romanın kahramanı olan yazar da- evrenin bir açık yapıt olarak okurlar tarafından roman aracılığıyla yeniden inşa edildiğini bilir ve okura bir kapı aralamak ister: "Bu satırları okumakla ortak olacaksınız evrensel suça ve bu satırların arasında karşılaşacağınız yüzümü çarmıha gererek temize çıkacaksınız. İşlediğiniz ve sonra sisteme mal etmeye çalıştığınız her suçla birlikte bir sayfa daha eklemiş olacaksınız bu romana. Ey okur! Sen var oldukça bitmeyecek bu roman. Çünkü ben senin kendinden kurtulmak için duyduğun yoksunluğum."
'Aralık Roman'ın konusu nedir sorusuna kitabın içinden yanıt vermek gerekecek: "Romanda geçen bir roman bu." 'Aralık Roman' yazmak üzerine bir roman. Ve bütün roman boyunca insan neden yazar sorusuna yanıt bulmaya çalışıyor: "Yazmak için çok bekledim. Yazmaktan başka çarem kalmayıncaya kadar bekledim durdum... Sıkı bir şeyler yazmak için yazmaktan başka çaresi kalmamalı insanın."
Romanın ilk sayfasından sonuna kadar bir romanın yazımına dahil oluyorsunuz; yazarın yetkinliği tam da bu noktada devreye giriyor anlatılanların gerçekte olup olmadığı ile romanın içinde gerçekleşip gerçekleşmediğini kavramak mümkün değil. Böylece okur sürekli olarak metnin içine giriyor ve sürekli dışında kalıyor. Bölünmüşlüğün tüm boyutlarında yaşayan kahraman bize parçası olduğumuz ya da olmamız gereken bir roman sunuyor; olayların mantıksal dizilişi kronolojisi hatta gerçekliği bile akla uymuyor bu nedenle. İleriye ve geriye gidişler yazarın sürekli bir oyun kurduğunun göstergesi olarak okurun zihnini açık tutmasını sağlıyor.
Romanda aslolan var olmak ya da yok olmak. Ve bunlar kişinin kendi evreninde oluşturacağı açılımlar ile ortaya çıkacak ve sorgulanacak kavramlar. 'Aralık Roman' insana ait en temel sorunun peşinden gittiği için olsa gerek zamansız bir roman. Bugüne ait olmadığı gibi düne ya da yarına da ait değil. Aradan uzun yıllar geçse de tekrar okunabilecek ve üzerinde uzun uzun düşünülebilecek bir yapıya sahip. Bütün bunların yazarı olan Gökçen Yılmaztürk'e gelince felsefenin temel taşlarından biri olan varoluş sorununu varlığından bile emin olmadığımız bir kahramanın öyküsüyle bize anlatmayı hem de çok iyi anlatmayı başarmış. "Bize var olduğumuzu durmadan hatırlatan mülkiyet duygusundan başka bir şey değildir. Sahip olduğumuz şeyler aracılığıyla var olduğumuzu biliriz. Bu maddi de olabilir manevi de. Duygularımızı ya da malımızı korumak için yalan söylediğimizde aslında korumaya çalıştığımız şey varoluşumuzdur" cümleleri tam da varlık ve yokluk arasında okur olarak nasıl durduğumuzu sorgulamamız için yazılmış gibidir.

İyi Bir İlk Roman
Uzun zamandır roman ile ilgilenen biri olarak -özellikle de ilk romanlarla-romanın yükselen edebî tür olarak kazandığı değer ile toplumumuzun giderek ifşa etmeye duyduğu merak arasında büyük benzerlik bulduğumu belirtmeliyim. Ancak romanın bir iç dökümü olduğunu sanan yazar ve okurun edebiyatın var olma nedenlerini göz ardı ettiğini de eklemem gerekiyor. Son bir yıl içinde yazarlarının kendi hikâyelerini anlattıkları pek çok romanla karşılaştık. Hatta bu yazarların bir kısmı romanlarıyla yetinmeyip ardından yaptıkları söyleşilerle de hayatlarını ifşa ettiklerine 'Biri Bizi Gözetliyor' yarışmasını kolayca benimseyen Türk halkına en mahrem şeylerini bile anlatmaktan sakınmadıklarına tanık olduk. Anlatılan şeyin değil de anlatma biçiminin edebî olduğu gerçeğini günümüz okurunun unutmuş ya da hiç öğrenmemiş olabileceğini hatırlayarak söylüyorum: 'Aralık Roman' yukarıda anlattığım biçimlerde varlığını ortaya koyan ilk romanlardan bambaşka bir kaygıyla ve anlatımla yazılmış edebiyatı yaşamın içine dahil ederken ya da yaşamı edebiyata katarken kurmacasını anlatımının önüne geçirmemiş söz yerindeyse edebiyatını olaylara araç kılmamış ya da başka bir deyişle olayları edebiyatın önünde görmemiş bir roman. Bu özelliği nedeniyle de 'Aralık Roman'ı okura birkaç cümle ile anlatmak pek mümkün değil zaten iyi romanları birkaç cümle ile anlatmak mümkün müdür ?
Romanda insanı derinden çarpan cümlelerin damağımızda ve zihnimizde şiir lezzeti bıraktığını Türkçe’nin bütün kullanım gücünün yazarın dilinde canlandığını anlattıklarının zorluğunu bile bu sayede kolayca unutturduğunu söylemeden geçmemek gerek. Yazarın edebiyatla kurduğu sahici bağ yazınsal varoluşunun ustalarına gösterdiği saygı satır aralarında okuru hazırola geçiriyor. Bütün bu ustalar ve onların metinleri romanın içinde varlığını hissettirirken yazarını yok etmiyor ve onu ustalarına yakın bir yere taşıyor. Bugünün post modern metin oluşturma yöntemlerine yüz vermeyen Gökçen Yılmaztürk kendine özgü anlatımı ve kurmacasıyla zaman içinde kendi okurunu yaratacak bir yazar olarak edebiyata olan güvenimizi arttırıyor. Üstelik bütün bunları o kadar mütevazı bir biçimde yapıyor ki insan romanı bitirdiğinde şaşkınlığını anlatacak basitlikte bir cümle kurmak için çok çaba sarf etmek zorunda kalıyor: "Ey okur! Seninle asansörde mahsur kalmış iki yabancı gibiyiz. Dışarıdaki dünyanın devinimi dışında kalan bir noktaya sıkışmış geometrik bir bütünüz belki. Senin son sayfaya gelmenle birlikte asansörde bir titreme başlayacak ve son satırı okuyup bitirdiğinde açılan kapıdan çıkıp gideceksin. Kader bağımızı koparan bu devinim sonunda dönüp arkana baktığında benim neden dışarı çıkmadığımı soracaksın kendine. Ve o zaman anlayacaksın ki ben yalnızca bir asansör görevlisiyim. Taşıdığı her kişiyle birlikte asansörde kalmaya mahkum sıradan bir görevli. O kadar."
Yazan : Sevengül Sönmez
A. Ömer Türkeş


Link

   

Ynt: Aralık Roman - Gökçen Yılmaztürk By: melek_03 Date: June 19, 2010, 09:09:20 PM
Teşekkür ettim paylaşıma..
Ynt: Aralık Roman - Gökçen Yılmaztürk By: TwiLight Date: June 19, 2010, 09:51:37 PM
Teşekkürler

SiteMap - İmode - Wap2