Arşiv Anasayfa Kitaplar Hakkında Bilgi ve Özetler
Sayfalar: 1
Vasfi Mahir’in Unutulmaz Baudelaire Çevirisi By: By.CeZa Date: August 12, 2008, 07:06:36 PM
İpekten dokunuşlar... Bir sevgilinin elinden alınmışçasına naif ve kıymetli... Yaşamın içinde ‘başka ölümler’ bir gereklilikse (ki bence öyle) bir ölüm türü olarak hiç eskimeyeni...
Biliyorum, Baudelaire kişiye asla bir umut ya da mutluluk vaat etmez, ama Vasfi Mahir’in tercümesiyle 1957 senesinde Buluş Yayınevi tarafından yayımlanan Les fleurs Du Mal (Elem Çiçekleri) gerek tercüme üslubuyla, gerek kitap mizanpajıyla kişiye elemle karışık bir mutluluk deneyimi yaşatabilir.

Benim için öyle oldu; yanlış hatırlamıyorsam on sekiz yaşımdaydım, Kadıköy’ün sahaflarını sıklıkla dolaştığım zamanlarda sıkıntımı ve aidiyetsizliğimi paylaşabileceğim bir kitap ararken, yeniden, o zamana kadar ‘Kötülük Çiçekleri’ olarak bildiğim Baudelaire’in başyapıtına rastladım. Tüylerim diken diken olmuş, bir tür esrime durumuna geçmiştim. Ve ellerim o umutsuzluğun dinginliğine ağır ağır yaklaşmıştı: Fiyatı 5 lira, kapağın en üstünde büyük puntolarla yazılmış iki kelime: Elem Çiçekleri. Kapağın tam ortasında Baudelaire; sol kulağına bir şeyler fısıldayan bir şeytan ve sağ omuzundan gözlerine doğru akan bir kadının hiç de masum olmayan bakışları arasında o her zamanki (akşamı okşayan) duruşuyla...

Kitabın kapağını açar açmaz artık tamamen sararmış ilk sayfada okuru, kitabın neden Elem Çiçekleri adıyla tercüme edildiğinin bilgisini veren bir metin karşılıyor. Çünkü Les Flers Du Mal’deki ‘Mal’ kelimesi hem ‘hastalık, ağrı, ıstırap’, hem de ‘kötülük, şer, günah’ manalarını ifade eder. Dilimizde bunu bütün manalarıyla karşılayan tek bir kelime bulunmadığından, eserin, genelde o zamana kadar Kötülük Çiçekleri, Ağrı Çiçekleri ya da Şer Çiçekleri adlarıyla tercüme edilmiş olduğuna işaret ediliyor... Ve daha sonrasında Baudelaire’in hayatı ve sanatına dair 12 sayfalık ayrı bir metin...

Elbette hemen şiirlere ulaşmak istiyor insan: Güzellik İlahisi’ne, Akşamın Ahengi’ne, Güz Sonesi’ne, ve daha nicesine... Öylesine bir aşk gelişiyor ki bu sayfalarda, bir terk edemezlik, ruhtaki fecir’le sürekli bakışıyor. Güneşin süslediği kokulu ülkelerden, tensizleşen beden sürekli bir davet alıyor. Kitabın kokusu şiirlerin kokusuna karıştıkça, işte o zaman hiç geri dönmek istemiyorsunuz kitabın arkasındaki dünyaya. Kitaba rastgele serpiştirilmiş Edouard Chimot’un Les Fleurs Du Mal için yaptığı resimler, Baudelaire şiirinin karanlığını kelimesiz okutuyor öylece... Ve üstadın sevgilisi olan Jeanne Duval yer alıyor sayfalarda...

Yazmak ile Okumak arasında bir seçim yapmak zorunda bırakılsaydım, kesinlikle okumayı seçerdim. Teni belleğe tercih ettiğim için mi? - Bilmiyorum! Bildiğim bir şey varsa o da yazıya dokunamamakla azalttığım duygularımı, yıllardır peşine düştüğüm bir kitaba ulaşmak ve o kitabı okumak keyfiyle ikame etmenin huzurunu, özellikle böylesi kitaplarda yaşıyor olmam. Daima ötekiyle ulaşma arzusu, bazen göğe doğru; Elem Çiçekleri’nin basamaklarını tırmanarak... Evet, her şey değişiyor! Fakat hiçbir şey, bu kitap ve bendeki melankoliyi kımıldatamıyor...

İşte; hiç kuşkusuz iyi bir şiir kitabının parıltısı, o şiirlerin değdiği kâğıdın rengi ve kokusu, kitabın baskı tarihi, zor bulunurluğu ile daha da göz alıcı olabiliyor. Vasfi Mahir’in Elem Çiçekleri de benim için böyle bir kitap. Kitabı yavaşça kapatıyorum. Ozan olarak yazgımı yerine getiriyorum; yaşayacağım kaç ölüm var daha, diye soruyorum kendime. Ve soruyorum Vasfi Mahir’e: Karanlığın kokusu bu kadar mı güzel tercüme edilir? Ve bir kitap, bu kadar mı sadık kalır keder’e?

Elem Çiçekleri’ne ilk dokunduğumdan bu yana yıllar geçti. Biliyorum ki şimdi yüzlerce kitaptan oluşan o Baudelaire kitaplığımın içinde en elemlisi, en vazgeçilmezi bu kitap




SiteMap - İmode - Wap2