Arşiv Anasayfa Kitaplar Hakkında Bilgi ve Özetler
Sayfalar: 1
Kara Kitap'ın Değerlendirmesi By: By.CeZa Date: August 11, 2008, 09:10:14 PM
Ortalıktan kaybolan eşi Rüya'yı arayan Galip, Celal'in köşe yazılarını takip eden sadık okuyucularıyla karşılaşır. Celal siyasi bir gazeteci olmaktan ziyade deneme ve öykü yazarıdır.
Pek çokları onun gizli komünist olduğu görüşündedir; bu da saklanması için yeterli sebeptir. O yılları yaşayanlar bunun doğru olmadığını bilirler; komünistlerin gazetelerde, devletin radyo ve televizyonunda, sokaklarda cirit attıklarına herkes şahittir.

Evet, romancı geleceğe doküman bırakmaktan çok estetiğin peşindedir; fakat gerçeği çarpıtmak konusunda tamamen azade değildir. Bir ülkücünün, bir İslamcının saklanmayıp bir komünistin saklanmak mecburiyeti duymasının pek masum bir yanlışlık olmadığının dünyayı tanıyanlar farkındadır.

Galip, Celal ile Rüya'yı gelmeleri ihtimal dâhilinde olan dairede beklerken onun günlük makalelerini yazmayı üstlenir. Herhalde Celal'i daha iyi taklit edebilmek için yazdıklarının üzerine daha fazla eğilir.

Onun Mevlânâ'nın sadık bir izleyicisi olduğunu tespit eder. Dolayısıyla gündemine Mevlânâ yerleşir; dikkatleri üzerinde yoğunlaşınca, onun önemli bir kişi olmadığını, Batılı okuyucuların ulaşamadığı Arap ve Fars kaynaklarındaki hikâyeleri yenilemekten fazlasını yapmadığını idrak eder.

İşte bu noktada sayın yazara 'dur' demek gerekir; ölümünden sekiz yüz yıl sonra bambaşka kültür ve mantaliteye sahip ABD'de Mesnevi'nin en çok satan kitap olması hepimizi saygıya davet etmektedir. Mevlânâ'nın Şems'i öldürmesi de tamamen yanlıştır; öldürenlerin arasında bulunması ihtimal dâhilinde olduğu için oğlu Alaaddin'e karşı tavrı bilinmektedir.

Romancının hürlüğüne kimsenin diyeceği bir şey yoktur; ama tarihe mal olmuş şahısların hayatıyla oynamaya da hakkı yoktur.
Post modern roman, sembollerle realiteyi aksettirme çabasıdır. Romancı sembolleri seçmekte hürdür; başarısı ise olabiliri aksettirmekte görülür.

Celal'in metresi, Galip'in sesiyle Celal'in sesini nasıl ayırt edemez? Her romancı bir yerlerden esinlenir; ama yeri gelince esin kaynağına atıfta bulunur. Kimlik konusunda mazinin önemi denince akla Aytmatov'un 'Mankurt'u gelir. Pamuk'un bir yerde onu hatırlatmasını gönül isterdi.

Romancının bazı kesimlerle hesaplaşmayı görev kabul ettiği şu olaydan da bellidir. Hiç gereği yokken, şunları yazıyor: "Galip sokağa girince dikkatlice baktı. Karşı kaldırımda, bir zamanlar imam hatip liseli gençlerin dine küfrediyorlar diye Celal'in yazısıyla birlikte bütün sayfayı yırttıkları köşede, bir portakalcıyla kabak kafalı bir adam boş boş dikiliyorlardı." (s.107)

Romanın ikinci bölümü; İbn-i Zerkavi'den, "Hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz. Yazı hariç" alıntısıyla başlıyor. Fakat bu bölümde İbn-i Zerkavi'yi çağrıştıracak herhangi bir şey yok.

Yalnız yedinci bölümde şöyle bir atıf var: "Hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz, dedi gururla Saim, bu şaşkınlık ve sessizlik anında; yazı hariç". Bu cümle ile de romanı bitiriyor.

Bu sözle veya birkaç yerde tekrar ederek Sayın Pamuk, İbni Zerkavi'yle romanını zenginleştirmiş mi oluyor? Galip ile Şeyh Galip'i, Celal ile Celaleddin Rumi'yi çağrıştırmaya kalkışması da aynı şekilde.

Peki, niçin tarihe mal olmuş mutasavvıfları, bilgeleri, şairleri romanına katıyor? Cevabını Mark Kirchner'den öğreniyoruz: "Orhan Pamuk bir söyleşide Doğu edebiyatındaki tasavvufi düşüncelerin kendisini edebi açıdan ilgilendirdiğini, ancak bunlara inanmadığını belirtir.

" II. Dünya Savaşı metafiziği Batılıların ikliminden çıkarmış, hayatlarını mutfak, tuvalet, yatak odası arasına sıkıştırmıştır. Zekâ kırıntısı dahi taşıyanları bu hayat tatmin etmemektedir.

Tasavvufun hayatımıza uçsuz bucaksız derinlik kattığını Batı'daki ciddi aydınlar bilmektedir. Bunun için tasavvufla zenginleştirilen bir hayat onlara cazip gelmektedir. Fakat buna inanmaması Pamuk'un İslami bir kimliğe bürünmesine mâni olacak, onu ilgi alanlarının dışına çıkarmayacaktır.
İnanmadığı bir âlemin kendisini ilgilendirmesinin mantığı olabilir mi? Burada bir samimiyetsizlik var; oysa edebiyat samimiyetle başlar.
Üslubundaki sakillik ise post modern romancılığın örtemeyeceği kadar sırıtıyor.

"Gazetenin uykulu kelimelerini okuyup başka şeyler düşündü." (s.21)

Diğer bir yerde şöyle diyor: "Ağzından çıkan buhar bulutlarını üfleye üfleye..." (s.22)

Edebi bir eserde şöyle tasnif bulunabilir mi?:

"Akciğer rengindeki boynu kaz boynu gibi birden uzadı." (s.40)

Şu benzetmeye ne demeli?: "Diş macunu gülümseyişleri sürekli değişen." (s.66)

Daha pek çok eksikliklere ve sevimsiz tasvirlere rağmen "Kara Kitap"ı okunmaya değer eserler arasında saymak mümkündür.


Mehmed NİYAZİ / ZAMAN


SiteMap - İmode - Wap2