Arşiv Anasayfa Kitaplar Hakkında Bilgi ve Özetler
Sayfalar: 1
Babil Kulesi'ne Doğru By: By.CeZa Date: August 07, 2008, 06:49:41 PM
Pascal Mercier'nin Lizbon'a Gece Treni adlı romanı, 57 yaşında yaşamına yeni bir yol çizmek isteyen Antik diller hocasının arayışlarını anlatıyor.

Kimi zaman insanların gözünde değerli olmak için dış görünüş, iyi bir eğitim, köklü bir geçmiş ve para yeterliymiş gibi görünür. İnsanlar böyle birine yaşamı hak etmiş biri gözüyle bakarlar. Yine kimi zaman kendi eksiklerini giderecek bir umut ışığı olarak, yalnızca izlerken bile mutluluk duydukları, bir taşıyıcı, bir yük arabası, hediye getiren bir ulak olarak görürler. Ama bu insanların yaşamın çift yönlü bir hazine olduğunu bilmedikleri açıktır. Yaşam, insanın görünen yüzüne cömertçe davranırken, iç yüzüne o kadar da cömert davranmaz, hatta bu cömertliği ve çabayı karşı taraftan bekler. Pascal Mercier'in ince bir duyuşla ele aldığı romanı Lizbon'a Gece Treni, kendini dil nehirlerine kaptırmış, yalnızca kendi dünyasının derinliklerinde, madenlerinde çalışmayı seçen, bu yüzden yaşamındaki pek çok şeyi kontrol edemeyen Antik diller öğretmeni Raimund Gregorius'un hikâyesini anlatıyor. Kendi dünyasında rahatsız edilmeden dışarıdan gelen bütün soruların yanıtlarını bulduğu bir hazineye sahiptir, Gregorius. Ancak yaşamının dönüşeceği bir alınyazısı gibi kesinleşmiştir.

DİL YAZGIYI BELİRLİR
Dillerin arasında yok olup gitmek ya da onlardan sonsuzluğa uzanan Babil Kuleleri kurmak, bu kahramanların yazgısı. Canetti'nin 'Profesör Kien' adlı kahramanını anımsayalım. Edebiyattaki bu türün ilk ve en tekinsiz örneklerinden biriydi Kien. Zayıf ve dikkat çekecek kadar uzun boylu bu adamın tek dünyası olan kitaplar, onu basit gündelik yaşam gerçeklerinden alıkoyuyorlardı. Sanki kitaplardan örülü bir duvarın arkasında yaşıyor, okudukları gördükleriyle asla örtüşmüyordu. Dünyanın en ünlü sinologunun peşine takılan okur, umutsuz bir uçurumdan aşağı itiliyordu. Modern zamanlarda ise benzer bir hikâye Macaristan'dan gelmişti. Ferenc Karinthy'nin Epepe'si, dünyanın tüm dillerini bilen Budai adlı profesörün dilini bilmediği bir ülkede yaşadığı karabasanı anlatıyordu. Dil gerçekten üzerinde toplumsal bir uzlaşım sağlanmış kodlardan, simgelerden oluşuyorsa nasıl oluyor da insanın yazgısını belirleyen bir etkene dönüşüyordu? Sanırım Mercier'nin dil ve insanlar üzerine kurduğu bu romanda aradığı yanıtlar, bizleri yeterince tatmin edecektir. Çünkü Mercier, bir insanı başka bir insanla, bir yaşamı başka bir yaşamla, bir düşünceyi başka bir düşünceyle açıklamanın serüvenini yazıyor. Tıpkı Kant gibi 57 yaşında ilk eserini vermek üzere Lizbon'a doğru yola çıkıyor, Gregorius. Yaşamını değiştiren o sabah boyunca bir uyanışın, belki varoluşunun ona dayattığı o hava almaz sıkıcılığın anahtar sözcüğünü bir kadın veriyor ona: Portugues. Yani Portekizce. Bu sıradışı olayın ardından yine soluğu kitapçıda alıyor kahramanımız ve Amadeu Prodo'nun anılarıyla orada karşılaşıyor. Portekiz'de dikta dönemi sırasında doktorluk yapan Amadeu'nun yazdıkları, dünyayı kavrayışı ve varoluşundaki derinlik, politik baskı altındaki bir toplumda koca bir yaşamın dışavurumuna dönüşüyor. İşte böylece başlıyor Gregorius'un yolculuğu ve Amadeu'nun ölümünden 30 yıl sonra yeniden doğumu. Gregorius, elindeki anı defteriyle Lizbon'da geçirdiği günler boyunca pek çok insanla tanışıyor. Amadeu'nun yakın arkadaşlarıyla, öğretmeniyle, kız kardeşiyle yaptığı konuşmalar hem bir portreyi açığa çıkarıyor hem de oluşmakta olan bir özbilincin yükselişlerini duyuruyor. Pascal Mercier'nin asıl kimliğini gizleyerek yayımladığı bu yapıtta, yolculuğun kendisi bir yaşam deneyimine dönüştüğü için bir romandan daha fazlasını bulduğumu söylemek anlamsız olmayacak. Eğer edebiyat ağacı içinde bir yere konacaksa, Musil'in Niteliksiz Adam'ı ve Hermann Broch'un Uyurgezerler'iyle aynı dalda durduğunu söylemem gerek. Okurlar bir romandan daha fazlasını bulacak bu kitapta, çünkü düşüncenin ve denemin ruhu italik harflerle geziniyor olacak. Ancak salt bir roman okumak isteyenlerse biraz hayal kırıklığına uğrayacak. Çünkü "Roman okuduğumuz şey değildir, okuduğumuzu hayal ettiğimiz şeydir," diye yazmıştı Prado.


SiteMap - İmode - Wap2