Arşiv Anasayfa Kitaplar Hakkında Bilgi ve Özetler
Sayfalar: 1
Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler - Rasim Özdenören By: By.CeZa Date: July 23, 2008, 12:28:28 PM

müslümanca düşünme üzerine denemeler

Gündemimizin geri planına sıkıştırdığımız ve yüzleşmekten kaçındığımız sorunlara, toplumsal bağlamda Müslümanların çürük bir zemine oturttuğu bilincin yerine Asr-ı Saadetin “ teslimiyetçi” ruhuyla bezenmiş kalbî, zihnî ve fiilî bir yapılanmanın şemasını çizen Rasim Özdenören, eserinde problemleri netleştirici ve çözümleyici bir yönteme başvurmuştur.

İslam geniş ve kapsamlı bir din olması hasebiyle Müslümanlık da büyük ve özel bir mesuliyeti barındıran iddialı bir seçimdir. Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler; bir “ Müslüman” olarak dünyevi ve uhrevi bakış açılarımızı sorgulamamız babında gerçekçi hatırlatmalarda bulunan bir eserdir.



İnsanı kendisine “ecnebî” kılan, “ben” ‘i dürtükleyip “acziyet” şuurundan koparan, insanın “kendisine tapmak” şiddetinde bataklaştığı bir devri soluyoruz. Hele ki Müslümanın böyle bir dönemde bilime, sanata ve hayatın her kademesine yaklaşımındaki niyetlerini sık sık sigaya çekmesi gerekmektedir.

Rasim Özdenören eserinde bilhassa kavramlar kargaşasına dikkat çekiyor. Mesela “ … kaypak zemin üzerinde herkesin rahatlıkla kullanabildiği bazı ortak kelimeler var: Milliyetçilik, hürriyet, demokrasi vs…” ( syf.16)



“Şifreli” diye nitelediği bu kavramların herkes için apayrı anlamlar barındırdığının altını çiziyor. Fakat bu kaypaklığın sadece kelimelere mahsus bir oyun olmadığına tanıklık etmekteyiz. Bir hareketin farklı mecralara çekilebileceği, kişilerarası farklı anlamlara ve niyetlere bağlanabileceği tespitine varmak yerindedir. En sağlıklısı müslümanın damağını bozacak bu tür kavramlardan kaçınmasıdır.

Müslüman’ın ziyana uğradığı bir diğer durum da “din dışı” tasavvuru kendine özgü kılması, İslam’ın mümessili olma hissiyatını temkinli bir şekilde taşıyamaması veyahut İslam kisvesi altında gittikçe ( batı zihniyetiyle) üryanlaşması…

Tesettürlü bir bayanın gayri meşru bir hayat yaşaması, namaz kılan veya hacca gitmiş birinin faizli sistemin ekmeğine yağ sürmesi ve bunun benzeri örneklerde görüldüğü gibi bir taraftan İslam’ı temsil eden müslümanın ferdî mesuliyetlerinin ehemmiyetini tam algılayamamış oluşunu ifşa edebiliriz. Yani şekle indirgenmiş bir İslam algısından öteye geçmeyen bir Müslümanlık… Diğer taraftan da bu gayri ciddi hal “İslam’a bakışı” tırmalamakta, sarsıntıya uğratmaktadır. Mamafih; Özdenören bir nevi bu bozulmalara işaret ederek “Şimdi, çağımız Müslümanlarında da, İslam’a Müslümanca bakış yerine bir müsteşrikin profan bakışı yerleşmektedir.” ( syf.23) vurgulamasını yapıyor.



Yazar “Dini görev, dini ibadet vs…” ayrımına da yerli yerinde bir çözüm getiriyor:

“Bilime, fenne, ahlaka her şeye dinin bize kazandırdığı zihniyetle bakmak ve bu bakışı hâkim kılmak başlıca görevimiz sayılmalı.” ( syf.33)



“İnsancıl” kavramı kof mesajların sıkıştırıldığı bir teorik hastalıktır. Bu kavram bırakın belli çevrelerin entelektüellerini, müslüman aydın kesiminde dahi kronikleşmiştir. İslam insanı üstün kılan, insana “halife” olduğunu vurgulayan bir din… Bu bağlamda hiçbir müslümanın “hümanist” taklidine ihtiyacı yoktur.

Ayrıca İslam’ın öngördüğü insan-tabiat ilişkisinde dahi eşsiz hassasiyetler mevcuttur: “Her şeyin insan için yaratılmış olduğu anlayışı, İslam’da tabiatın himayesine, insanın tabiatla ahenkli bir ortamda yaşamasına yol açarken; Batıda, hemen hemen aynı kelimelerle dile getirilen bu anlayış, ilkin faydacılığa (J.S.Mill), sonra pragmacılığa( W. James) ve giderek tabiatın tahribini sonuçlandıran günümüzün teknolojisi ile ilgili genel bir dünya görüşünün gündelik hayatta yaşanmasına yol açmıştır.” ( syf.142)



Yazar; kitabında kapitalist sistemi tafsilatıyla tanımlayıp İslamî seçeneğin bu yapıyı reddettiğine dair belirtmelerde bulunmuştur. Fakat müsteşrik oyununa karşın, sorunların takdimi dışında müslümanın tavrı biraz muğlak bırakılmış, “Düzeni nasıl değiştirmeli?” sorusuna etkin, somut bir çözüm sunamamıştır. Okuyucu olarak tatminkâr bir perspektifle karşılaşamadığımızı ifade edebiliriz.



Esas problemlerin menşei hayatı “teslimiyetsizce” teneffüs edişimizdir. Yazarın da belirttiği üzere “Ebu Talipvari” bir yürüyüş sergilemekteyiz.

İşittiğimiz ve tasdik ettiğimiz hükümleri uygulamakla mükellef iken, rızık kaygısından tutun, zahirî ve batınî israflara kadar sakat anlayışları besliyoruz kursağımızda. Tabi “teslimiyet” formülü verilip uygulanan bir deney de değil. Teslim olmayı deneyemeyişimizin bilinçaltında “dünyacılığımız” var. Müslüman olarak; küresel değişimlere ve modernleşmeye rağmen korunamıyorsak, sağlıklı çözümler bulamıyorsak; sonuç olarak biz başından beri sahte bir İslam dini yaratmışız kendi atmosferimizde…

Hz. Ömer (r.a) yüzyıllar öncesinde dememiş miydi: İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.



Gözden kaçırdığımız bir diğer husus da şudur: “Dindar”, “Muhafazakâr” , “İslamcı” etiketlerinin üremesi ve belli kitlelere yapıştırılması… Bu belli kitlelerin içlerinde bu ithamları büyük bir onur duyarmışçasına kucaklayanlar (sözüm ona müslümanlar) korkunç bir oltaya takılmış vaziyettedirler.

Rasim Özdenören için bu tür virüs kelimeler yaygınlaşmış durumda. Bizi birbirimizleyken parçalamaya kalkışan bir amaç güdülüyor oysa.

Biz ne dindarız, ne muhafazakâr, ne de İslamcı… “Müminler bir vücut gibidir” hadisi kafi gelmelidir bize.

“Müslümanım” itirafının yerine “özgürlükçüyüm, demokratiğim, çağdaşım, dinciyim, sağcıyım, solcu müslümanım(!)” gibi kimi sloganik, kimi içi boşaltılmış söylemleri neden tercih ederiz acaba! Hatta kendimize bu yakıştırmaları hangi amaçla yaptığımızı sorgulamadan, kimliğimize damgaladığımız kavramın manasını bilmeden neden aynı söylemleri geveleyip dururuz! Heyhat!

Kavramlarla etkileşimin elbette bir tarihi süreci de vardır. Peygamberi dost edinenler için birilerinin “yemi” değil, daima birilerinin “hidayeti/dirilişi/uyanışı” olmaya yönelme ve istikametten ayrılmama mantığı özümsenmiştir.



Müslümanca düşünmek, Müslümanca yürümek ve Müslümanca dirilmek temennisiyle…





Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!

Heybem hayat dolu, deste ve yumak,

Sen, bütün kolların birleştiği kök;

Biricik meselem, Sonsuza varmak!



( Necip Fazıl Kısakürek – Çile)


SiteMap - İmode - Wap2