Arşiv Anasayfa Tarih
Sayfalar: 1
Osmanlıda İyilik Ve İnsaniyet By: Mesut19o7 Date: July 12, 2008, 12:11:24 AM
Rahmetli S. Ahmet Arvasi Bey, ziyaretine gittiğimizde, kendisi seyyid, yani peygamber torunu olduğu halde hep, Türklerin Allah rızası için gösterdikleri gayretlerden, hizmetlerden bahsederdi. “İslamı yaşamada, İslama hizmette, Eshab-ı kiramdan sonra ikincilik Osmanlılara nasip olmuştur” derdi.


Gerçekten de, Osmanlılar, gönüllerini süsleyen İslam ahlakının zarafet ve nezaket numuneleriyle dolu bir hayat yaşamışlardır. Dolayısıyla Avrupa’da insanlar adeta idarecilerinin eli altında esir muamelesine tâbi tutularak çok ağır şartlarda yaşarken, Osmanlılarda Müslüman olmayan halk bile, gayet huzur ve rahat içinde ömür sürmekteydi.


Nitekim bu hâli müşahede edebilen pek çok memleket ve şehir halkının Osmanlıyı “Gelin bizleri de sizler idare edin!” diye davet eylediği tarihi bir gerçektir.


Zira, o sıralarda Batı’da Galile gibi bir ilim adamı, İslam kaynaklarından mülhem olarak, “Dünya dönüyor!” dediği için idama mahkum edilmiştir. Yine batılıların psikiyatrik hastalar hakkında, “Bunların içine cin girmiş!” deyip de onları ateşe atmaları, ne büyük bir cehalet ve cinayettir.


Osmanlı’nın bu kadar merhametli, şefkatli olmasının esas kaynağı İslamiyet’ti. Herkese karşı gösterdiği iyilik ve insaniyeti, gayri müslimler, kendi dindaşlarından bile göremezlerdi. Osmanlıların bu hâllerini Hıristiyan araştırmacı seyyahlardan dinleyelim:


L. H. Delamarre:
“İstanbul civarındaki gezintilerimde ben hep bu milletin lütufkârlığı ile misafirperverlik aşkına şahit oldum. Rast geldiğim hangi Türk’e yol sorsam, hemen bana rehberlikte bulunuyor, yiyecek ve içecek şeyler hususunda elinden geleni esirgemiyordu. Onların bütün davranışlarında mükemmel bir insaniyet ve kibarlık göze çarpıyordu.”


Dr. A. Brayer:
“Osmanlılarda öyle bir ruh vardır ki, bu sayede onlar, her misafire mukaddes bir nimet nazarıyla bakarlar. Ev sahibi, misafirine evinin en güzel odasını tahsis ederek her hizmetini canla başla yapar. Hatta misafiri hastalandığı zaman hekime götürür parasını dahi verir. Zira misafire masraf yaptırmayı ayıp saymaktadırlar. Misafir, evden ayrılırken de orada kalmak suretiyle gösterdiği lütufkârlığın bir minnet ve şükran hatırası olarak ev sahibinden kendisine birkaç hediye de takdim edilir.”


Osmanlılar, koğuculuk, iftira, kötüleme, küfür, kin, garaz, kumar, intihar, düello ve cinayet gibi her türlü fenalıklardan son derece kaçınıp korunmaya çalışmalardır. Öyle ki dıştan bakanlar, onların bu fenalıkları adeta bilmediklerine hükmetmişlerdir.

Bu hâli Du Loir şöyle ifade eder:
“Türkler herhangi bir intikam hissi beslemekten son derece çekinirler: Dinlerinin bu hususa ait bir hükmü mucibince, Cuma namazına başlamadan önce düşmanlarını af ettiklerini adeta ilan etmek durumundadırlar. Aksi halde, namazlarının kabul edilmeyeceğine inanırlar. Ayrıca her bayramın birinci günü de onlar için umumi bir barış günüdür. Birbirlerine rastladıklarında müsafeha ederler ve küçükler büyüğünün eline öptükten sonra ellerini başlarına götürüp “Bayramın mübarek olsun!” derler.


Küfürbazlık, öfke ve intikam hissinin müşterek mahsulü olduğu gibi, kumarbazlığın da tabii bir neticesidir. Bu, Hıristiyan memleketlerinde pek yaygın bir şekilde ve tamamıyla mevcuttur. Ancak Osmanlıların sokaklarında da evlerinde de hiçbir küfür sözü işitilmez. Bunun yüzümüzü kızartacak ve bizi hayrete düşürecek tarafı da, Osmanlıların yalnız ağızlarında değil, lisanlarında da küfür kelimelerinin bulunmayışıdır.”


SiteMap - İmode - Wap2