Arşiv Anasayfa Masal ve Hikayeler
Sayfalar: 1
Tolstoy, Cehennem Adası By: Kirli Beyaz Date: February 01, 2015, 04:53:36 AM
I

Bu öykü, İsa'nın, Allah'ın dinini insanlara tebliğ ettiği sıralarda geçmiştir.

İsa'nın tebliğ ettiği bu din, öyle açık, uygulanması öyle kolay bir dindi ki; geniş kitlelere yayılmasına hiçbir şey engel olamıyordu. Bu din insanları kötülükten öyle kesin bir şekilde alıkoyuyordu ki onu kabul etmemek elden gelmiyordu.

İşte bu yüzden, tüm şeytanların reisi olan Velzevul büyük bir endişe içindeydi. Eğer İsa, bu dini tebliğden vazgeçmezse, insanlar üzerindeki otoritesini bir daha geri gelmemesi şartıyla kaybedeceğini açıkça görüyordu. Evet kaygı içindeydi ama asla ümitsizliğe düşmedi. İsa'yı mümkün olduğunca yıpratmak için, kendi yolunda giden sapık softaları ve bilginleri ona karşı kışkırtıyor; havarilere de onu tek başına bırakmaları için telkinlerde bulunuyordu. İsa'nın, yapılan işkenceler, sövülüp sayılmalar karşısında fazla dayanamayacağını, bir de bunlara tüm havarilerinin kendisini terk etmesi ve öldürülme korkusu eklenince dinini inkâr edeceğini umuyordu. Böylece bu dinin tüm gücünü yok etmeyi tasarlıyordu.

İsa çarmıha gerilirken, "Allah'ım! Niçin beni bıraktın," deyince Velzevul sevinçten kabına sığamadı. Fakat bir müddet sonra İsa çarmıhta, "Allah'ım onları affet. Onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar," diyerek son nefesini verince, Velzevul bundan böyle yapabilecek bir şey kalmadığını, kendisi için her şeyin bittiğini anladı. Kendi elleriyle ayaklarına geçirdiği zincirleri çıkarıp kaçmak istedi ama zincirler ayaklarını bırakmıyordu. Kanatlarına dayanarak ayağa kalkmak istedi ama bir türlü kanatlarını açamadı. Bir süre sonra İsa'nın nur saçarak, cehennemin kapıları önünde durduğunu gördü. Tüm günahkârlar cehennemden çıkıyor, şeytanlar oraya buraya kaçışıyorlardı. Sonra, cehennemin duvarları büyük bir gürültü çıkararak çöktü. Velzevul'un yüreği bu manzara karşısında daha fazla dayanamadı ve Velzevul korkunç bir çığlık atarak, yarılan toprantan Araf'a yuvarlandı.

II

Aradan üç asıra yakın bir zaman geçti. Velzevul'un her yanını bir ölü sessizliği kaplamıştı. Zifiri karanlıkta hiç kımıldamadan yatıyor, olup bitenleri aklına getirmemek için kendini zorluyordu. Fakat kendi felaketine sebep olan İsa'ya diş bilemekten de kendini alamıyordu. Bir gün, aşağıdan ayak seslerine, bağırıp çağırmalara, inleyişlere ve diş gıcırtılarına benzer sesler geldiğini duydu. Başını kaldırıp, gelen seslere kulak kabarttı. İsa'nın zaferinden sonra cehennemin yeniden kurulacağı aklının köşesinden geçmiyordu. Olur şey değildi bu. Fakat bu arada patırtılar, inleyişler, diş gıcırtıları gittikçe artıyordu.

Velzevul o anda biraz doğrulup, prangalı ayaklarını kendine doğru çekti. O sırada prangalar kendiliğinden açılmıştı. Velzevul bu işe çok şaşırdı. Kanatlarını çırpıp, eskiden olduğu gibi ıslığını çalarak yardımcılarını yanına çağırdı. Henüz bir saniye bile geçmemişti ki yukarıdan açılan delikten bir sürü şeytan inip, Velzevul'un etrafını leş kargaları gibi sarıverdi. Bu şeytanların kimisi iri, kimisi ufak, kimisi şişman, kimisi de zayıftı. Kısacası kısa kuyrukludan, eğri boyunluya varıncaya dek her çeşit şeytan vardı.

O sırada küçük pelerinli, siyah tenli, yuvarlak yüzlü, sakal ve bıyığı olmayan, kocaman göbekli, çırılçıplak bir şeytan, dizlerini büküp Velzevul'un tam karşısına oturmuş, ateş gibi gözlerini kâh açıyor, kâh kapıyor, uzun ve ince kuyruğunu sağa sola sallayarak, durmadan Velzevul'a sırıtıyordu.

III

Velzevul yukarıya doğru bakarak:

"Bu gürültü de ne? Ne oluyor orada?" dedi.

Küçük pelerinli şeytan cevap verdi:

"Değişen bir şey yok, eski tas, eski hamam."

"Demek yine günah işleyenler var?"

"Hem de bir sürü."

"Peki, adını ağzıma almak istemediğim o adamın dini ne durumda?"

Bu soru üzerine küçük pelerinli şeytan öyle bir sırıttı ki sivri dişleri göründü. Diğer şeytanlar da kıs kıs gülmeye başladılar.

Küçük pelerinli şeytan:

"Bu din bize hiç engel olmuyor. Çünkü onlar gerçekte bu dine inanmıyorlar," dedi.

Velzevul:

"Canım, bu din, onları bizim şerrimizden korumuyor muydu? Hem o, kendini kurban ederek bu dini sağlamlaştırmamış mıydı?" diye sordu.

Küçük pelerinli şeytan kuyruğunu hızla döşemeye vurarak:

"Ben bu dini yeni baştan işledim," dedi.

"Nasıl işledin?"

"Öyle bir hale getirdim ki, insanlar onun dinine değil, benimkine inanıyor ama onun adıyla anıyorlar."

"Nasıl yaptın bunu?"

"Aslında kendiliğinden böyle oldu. Ben yalnızca destekledim o kadar."

Velzevul:

"Kısaca anlat," dedi.

Küçük pelerinli şeytan başını öne eğip düşünüyormuş gibi yaparak, anlatmaya başladı.

"O korkunç olay, yani cehennemin yıkılışı başımıza gelip de sen bizi yalnız bıraktığın zaman, ben, neredeyse hepimizin kökünü kazıyacak olan bu dinin yayıldığı yerlere gittim. Bu dine mensup insanların yaşantılarını görmek istedim ve gördüm ki; bu din doğrultusunda yaşayan insanlar tam anlamıyla mutlu, bizim bu insanlara yaklaşmamız mümkün değil... Bunlar birbirine darılıp küsmüyor, kadınların cazibesine kapılmıyor, ya hiç evlenmiyor ya da tek bir kadın alıyor, üstlerine saldıranlara karşı kendilerini savunmuyor, kötülüğe iyilikle karşılık veriyorlardı. Öyle güzel yaşıyorlardı ki bu yaşayış diğer insanları onlara yaklaştırıyordu. Bu hali görünce ben, her şeyden ümidimi kestim ve oradan uzaklaşmayı düşünmeye başladım. Tam o sırada önemsiz gibi görünen bir şey oldu ve ben kalmaya karar verdim. Olay şuydu: Orada bulunan insanların bir kısmı sünnet olmanın zorunlu olmadığını, bir kısmı da sünnet olmanın şart olduğunu ve putlar için kesilen kurbanların yenilemeyeceğini söylüyordu. Ben her iki tarafa da bu meselenin çok önemli olduğunu, Allah'a kulluk ile alakalı olduğu için davalarını sonuna kadar savunmaları gerektiğini fitlemeye başladım. Onlar da bana kandı ve tartışma büyüdükçe büyüdü. İki taraf da birbirine kızmaya başladı. O zaman onlara, davalarının doğruluklarını ispatlayabileceklerini telkin etmeye başladım. Gerçi hiçbir zaman mucizelerle bir davanın doğruluğu ispat edilemezdi. Fakat onlar, birbirlerine karşı haklı çıkmaya çalıştıkları için bana inandılar. Kimileri kendilerine ilahî haberler geldiğini, kimileri de İsa'yı gördüklerini söylüyordu. Hiç durmadan buna benzer birçok şey uyduruyor farkına varmadan İsa'ya iftira ediyorlar, bu işi bizden daha iyi beceriyorlardı. Sürekli olarak birbirlerini yalanlıyorlardı."

"İşler yolundaydı. Fakat bu müthiş aldatmacanın farkına varırlar diye ödüm kopuyordu. O zaman "kilise" diye bir şey uydurmak aklıma geldi. Onlar, ona inanınca rahatladım. Böylece cehennemin yeniden kurulduğunu ve bizlerin de kurtulduğunu anladım."

Yardımcılarının kendinden daha akıllı olduğuna inanmak istemeyen Velzevul, sert sert:

"O 'kilise' dediğinde ne biçim şey?" diye sordu.

"Kilise, yalanları Allah'a doğrulatan kurumun adıdır. Bu işi Allah'a dayanarak ve: "Vallahi bu şey doğrudur' diyerek yapar. Kilisenin en büyük özelliği, yanılmaz olarak kabul edilmesidir. Kiliseye mensup insanlar da kendilerini yanılmaz gördüğü için ne kadar hata ederse etsin, bunda diretirler. Kilise, Allah'ın kitabını doğru olarak anlamanın, Allah'ın seçtiği insanların söylediklerine uymakla mümkün olacağı düşüncesinden doğmuştur. Seçkin olduğunu iddia eden bu grup, zamanla yetkilerini başka bir gruba devrederler. Böylece bu grup da seçkin olmuş olur. Allah'ın kitabını güya sadece bu insanlar doğru anlar. Bunun böyle olduğuna hem kendileri hem de başkaları inanır. Bu işi Allah'tan devraldıklarını söylerler. Böylece, kiliseye mensup olan şahıslar Allah'ın talebeleri sayılırlar. Bu mantığın bizim açımızdan faydası şudur. Kilise kendini bu şekilde tarif ettiği için söyledikleri şeyler ne kadar saçma olursa olsun, bunu savunmak zorunda kalıyorlar."

Velzevul bunun üzerine:

"Peki, kilise bu dini niçin bizim lehimize yorumluyor?" dedi.

Küçük pelerinli şeytan devam etti:

"Çünkü onlar, kendilerini Allah kitabının biricik yorumlayıcıları görüyor, insanları da buna inandırıyor, böylece insanların kaderini belirleyen en yüce kurum oluyorlar. Bunun neticesinde havalara giriyor ve yoldan çıkıyorlar. Bunu gören insanlar onlara kızıp, düşman kesiliyorlar. Kilise düşmanlarına karşı zor kullanıyor, onları afaroz ediyor, ölüm cezasına çarptırıyor, diri diri yakıyor. İşte bu duruma düştükleri için dini, kendilerini haklı gösterecek şekilde yorumlamak zorunda kalıyorlar. Böylece de bizim menfaatimize çalışmış oluyorlar.

IV
(...)

Upcoming.




SiteMap - İmode - Wap2