Arşiv Anasayfa Edebiyat
Sayfalar: 1
Coşku Ve Heyecan Dile Getiren Metinler ( Şiir ) [ 9. Sınıf Ünite 2 ] By: ÇIĞLIK Date: December 24, 2014, 03:30:34 AM
1. ŞİİR İNCELEME YÖNTEMİ

A. ŞİİR VE ZİHNİYET

 Zihniyet, bir dönemdeki sosyal, siyasî, idarî, adlî, dinî, ticarî hayatın birlikte oluşturduğu ortamdır. Yani devrin kabul edilmiş sanat zevki ve hâkim anlayışıdır.
Bir eser hangi dönemde verilmişse, o dönemden izler taşır. Şairlerin şiirleri de yaşadıkları dönemden izler taşır. Şairlerin şiirlerinde de yaşadıkları dönemin sosyal ve siyasal olaylarını, kültürünü, ilişkilerini, inançlarını, sanat zevkini görebiliriz. Dolayısıyla bir şiiri incelerken, o şiirin yazıldığı dönemin ve şairin özelliklerini göz önüne almalıyız.

B. ŞİİRDE AHENK (SES VE RİTİM)

Ahenk

Ahenk kelimesi uyum anlamına gelmektedir. Edebiyatta ise kelimelerin birbiriyle ses ve anlam bakımından etkileyici bir bütün olması anlamındadır.
Şiirde ahenk; ustaca kullanılan ses akışı, söyleyiş, ritim, ölçü ve her türlü ses benzerliğiyle sağlanır. Şiirde ahengi sağlamak için ölçü, uyak, vurgu, tonlama gibi değişik unsurlar kullanılır.
Şiirde ahengi sağlayan unsurları şöyle sıralayabiliriz:

Vurgu

Bir kelimede hecelerden birinin diğerlerine göre daha baskılı, daha kuvvetli söylenmesidir. Vurgu hem kelimenin anlamını güçlendiren hem de şiiri ahenkli kılan bir unsurdur. Vurgulama ve tonlama şiirin ahengini ve etki gücünü bir kat daha artırır.

Örnek:

Gök sarı toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı
Arkada zincirlenen Toros Dağları


Tonlama

Anlatılmak istenen duygu veya düşüncenin daha etkili ifade edilebilmesi için ses tonunu değiştirerek okumaya tonlama denir. Böylece acıma, üzüntü, özlem, hayranlık, sevgi gibi duygular belirginlik kazanır.

Örnek:

Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan,
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.


Ölçü

Ahengi sağlamak şiire belli bir düzen vermek için şiirlerde çeşitli ölçüler kullanılır. Türk edebiyatında hece ve aruz ölçüsü olmak üzere iki çeşit ölçü kullanılmıştır.

a. Hece ölçüsü

Şiirdeki tüm dizelerin hecelerinin sayısının eşit olması esasına dayanır.

- Hece ölçüsü Türklerin bulduğu bir ölçüdür.
- Bilinen en eski Türk şiirlerinde de bu ölçü kullanılmıştır.
- 7’li, 8’li, 11’li hece ölçüsü kalıpları en çok kullanılan kalıplardır.

Durak: Ölçü kalıpları içerisindeki durma yeridir. Hece ölçü-sünde duraklar sözcükleri bölmez.

b. Aruz ölçüsü

Dizelerdeki hecelerin açıklık kapalılık esasına bağlı olan bir ölçü sistemidir. Sonu ünlü ile biten heceler ‘’açık’’, sonu ünsüzle biten heceler de ‘’kapalı’’ hece olarak adlandırılır. Ayrıca uzun ünlülü heceler ile dize sonundaki heceler daima kapalı kabul edilir. Aruz ölçüsünde duraklar sözcükleri bölebilir.

O be nim mil / le ti min yıl / dı zı dır par / la ya cak
.   .     -     -        .   .     -     -       .   .    -     -      .    .     -
Fe i   la    tün   Fe i   la  tün    Fe  i  la  tün    Fe i  tün

Aruz vezninde hecelerin kısalığı ve uzunluğu esas olduğu için bazı Türkçe kelimeler kısa olduğu halde vezin gereği uzun okunur; buna imale denir. İmale kısa heceyi uzun yapar. Arapça ve Farsça kelimelerdeki bazı uzun seslerin vezin gereği kısa okunmasına da zihaf denir. Sessiz bir harfle biten kelime vezin gereği açık olması gerekirse, kendinden sonra sesli ile başlayan bir hece varsa birinci kelimenin sonundaki harf, ikinci kelimenin ilk hecesine ulanır. Buna ulama denir. Ulama kapalı heceyi açık yapar.

c. Serbest Ölçü

Herhangi bir sisteme bağlı olmayan ölçüdür.19.yüzyıl sonlarından itibaren edebiyatımıza girmiştir.

Uyak (Kafiye) ve Redif:

Redif: Mısra sonlarında bulunan aynı görevdeki ses, ek ve kelime tekrarlarıdır.

Her yalana kanmışım
Her söze inanmışım     
Ben artık sevgiden de
Bıkmışım, usanmışım


kafiye:’’an’’
redif: ‘’mışım’’

Uyak: Dize sonlarında bulunan ve görevleri farklı olan ses veya ek benzerlikleridir.

Uyak Çeşitleri

a. Yarım Uyak: Sadece bir ünsüzün benzeşmesiyle oluşan kafiyeye yarım uyak denir.

Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara selam olsun


b. Tam Uyak: Biri ünlü biri ünsüz olmak üzere iki sesin benzerliğiyle oluşan uyağa tam uyak denir.

Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin;
İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler
Tak, tak ayak sesimi aç köpekler işitsin
Yolumda bir tak olsun zulmetten taş kemerler


c. Zengin Uyak: En az üç sesin benzerliğiyle oluşan uyağa zengin uyak denir.

Bir idamlık Ali vardı, asıldı
Kaydını düştüler, mühür basıldı
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.


d. Cinaslı Uyak: Aynı seslerden oluşan; fakat farklı anlamla-rı karşılayan kelimelerle yapılan uyağa cinaslı uyak denir. Cinas bir kelimenin tekrarı değildir. Aynı kelimenin aynı anlamla tekrar etmesine redif denir.

Kalem böyle çalınmıştır yazıma
Yazım kışa uymaz kışım yazıma


Bu beyitteki ‘’yazıma’’ sözcüklerinin yazımı aynıdır; ancak birinci dizede kaderime anlamında ikinci dizede ise yaz mevsimi anlamında kullanıldığından cinaslı uyaktır.

NOT: Yazımları ve anlamları aynı olan iki sözcük redif; yazımları aynı ancak anlamları farklı olan iki sözcük cinaslı kafiye oluşturur.

NOT: Uzun okunan ünlüler iki ses değerinde kabul edilir.

Uyak Düzeni (Şeması) ve Çeşitleri

Şiirler uyaklanış bakımından dörde ayrılır:

a. Düz uyak: Uyaklı kelimeler aaxa veya aaab şeklinde sıralanmışsa buna düz uyak denir.

Hiç anılmaz olmuş atalar adı
Beşikte bırakmış ana evladı
Kırılmış yetimin kolu kanadı
Zulüm pençesinden aman kalmamış


b. Çapraz uyak:Uyaklı kelimeler abab şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.

Sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında
Yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum
Yolumun karanlığa saplanan noktasında
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum
                                            Necip Fazıl Kısakürek


c. Sarma uyak: Uyaklı kelimeler abba şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.

En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü
Titrek elleriyle gererken yayı
Her yandan bir merak sardı alayı
Ok uçtu, hedefin kalbine düştü


d. Mani tipi uyak: Mani tipindeki şiirlerde kullanılan uyak türüdür. aaxa şeklinde uyaklanır. Tek dörtlük için geçerlidir.

Dağlarda kar kalmadı
Gözlerde fer kalmadı
Daha yazacak idim
Kâğıtta yer kalmadı


Aliterasyon ve Asonans:

Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünsüzün tekrarlanmasından oluşan ahenge aliterasyon denir.

Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünlünün tekrarlanmasıyla oluşan ahenge asonans denir.

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği

“ü harfi ile asonans, s harfi ile aliterasyon yapılmıştır.”

C. ŞİİR DİLİ

Şiir insanın değişen duygu, coşku, özlem ve hayallerini kendine özgü bir dille ifade eder. Dili daha canlı, daha güzel ve daha tesirli hale getirerek ona bir üst kimlik kazandırır. Şair günlük dildeki sözcükleri özenle seçer. Onlara yepyeni anlamlar kazandırır. Kullanılan dile yeni değerler ve anlamlar kazandırır. Benzetmelere değişmecelere (mecaz) yer verir. Somut varlıkları soyutlaştırır, soyutları da somutlaştırır. Böylece duygu ve düşüncelerine bir anlam derinliği kazandırır.

Söz Sanatları

Teşbih (Benzetme):

Anlama güç katmak için, aralarında gerçek ya da mecaz, çeşitli yönlerden ilgi, benzerlik bulunan en az iki varlıktan zayıf olanı nitelik bakımından güçlü olana benzetme sanatıdır. Teşbih sanatında en az iki, en fazla dört öge bulunur. Ögeleri şunlardır:

Benzeyen: Birbirine benzetilen şeylerden nitelik bakımından güçsüz olanıdır.

Kendisine Benzetilen: Birbirlerine benzetilen şeylerden nitelik bakımından daha üstün ve güçlü olanıdır.

Benzetme Yönü: Benzeyen ve kendisine benzetilen arasındaki ortak noktadır. Zaten benzetme bu ortak noktayı belirtmek için yapılır.

Benzetme Edatı: Benzeyen ve kendisine benzetilen arasında benzetme ilgisi kuran kelime veya ektir.

Örnek:

Bu sesler dokunuyor en ağrıyan yerime,
Bir eski çıban gibi işliyor içerime.
                        (Ayak Sesleri/Necip Fazıl Kısakürek)


Benzeyen: Sesler
Kendisine benzetilen unsur: Eski çıban
Benzetme yönü: Batmak, işlemek
Benzetme edatı: Gibi

İstiare (İğretileme):
Sadece benzeyen ya da benzetilenle yapılan teşbihe istiare denir. Açık istiare ve kapalı istiare olmak üzere ikiye ayrılır.

a. Açık istiare:
Benzetme öğelerinden sadece kendisine benzetilenin bulunduğu benzeyenin bulunmadığı istiaredir.

Örnek:

Yüce dağ başında siyah tül vardır.

Benzeyen: bulut(söylenmemiş)
Benzetilen: siyah tül (söylenmiş)

Örnek:

Havada bir dost eli okşuyor derimizi

Benzeyen: Rüzgâr(söylenmemiş)
Benzetilen: dost eli(söylenmiş)

b. Kapalı istiare:
Benzetme öğelerinden sadece benzeyenle yapılan istiaredir. Kapalı istiarede kendisine benzetilen yer almaz.

Örnek:

Yüce dağların başında
Salkım salkım olan bulut.


Benzeyen: Bulut (var)
Kendisine benzetilen: üzüm (yok)

Örnek:

Bir arslan miyav dedi
Minik fare kükredi
Fareden korktu kedi
Kedi pır uçuverdi


Dörtlükte ‘’aslan’’ , ‘’miyav’’ sözcüğüyle kediye; fare, kükredi sözcüğüyle aslana; ‘’kedi’’ ‘’uçuverdi’’ sözcüğüyle kuşa benzetilmiştir. Ancak dörtlükte benzetilene yer verilmemiştir.

Teşhis (Kişileştirme):

İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklara insana özgü bir özellik verme sanatına teşhis denir.

Örnek:

Ağlama karanfil beni de ağlatma
Sil gözyaşlarını


İntak (Konuşturma):

İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkların konuşturulması sanatıdır. Konuşturma kişileştirmeden sonra gelir. Varlıklar önce kişileştirilir sonra gerekirse konuşturulur. Her intakta bir kişileştirme vardır ama her kişileştirmede bir intak yoktur. Fabllar bu sanata örnektir.

Örnek:

Mor menekşe: “Bana dokunma!’’diye bağırdı.

Tezat (Karşıtlık):

Aynı varlığın, olayın, durumun birbirine karşıt iki yönünü bir arada belirtmeye ya da birbirine karşıt kavramlar arasında ilgi kurmaya tezat denir.

Ömrümde zararsız günümü bilmem
Her senede yüz milyonluk kârım var.
(Huzuri)

Aşk derdiyle hoşem el çok ilâcımdan tabip
Kılma derman kim helakim zehr-i dermânındadır
(Fuzuli) [/i

Mübalağa (Abartma):

Bir sözün etkisini arttırmak amacıyla bir şeyi olduğundan çok göstermek ya da olmayacak biçimde anlatma sanatıdır.

Örnek:

Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ

                           ***

 Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın.


Telmih (Hatırlatma):

Söz arasında herkesin bildiği bir olaya ya da kişiye işaret etme sanatıdır.

Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu,
Kerem’in sazına cevap veren bu.

                        ***

Gökyüzünde İsa ile,
Tur dağında Musa ile,
Elindeki asa ile,
Çağırayım Mevlam seni.
                      Yunus Emre


Tecahül-i Arif (Bilmezlikten Gelme):

Anlam inceliği oluşturmak için herkesçe bilinen bir gerçeği bilmez görünerek anlatma sanatıdır.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
                      Cahit Sıtkı Tarancı


Hüsn-i Talil (Güzel Bir Nedene Bağlama):

Sebebi bilinen bir olayın meydana gelişini, gerçek sebebinin dışında başka, güzel bir nedene bağlamadır.

Senin o gül yüzünü görmek için
Sana güneş bakmak için doğuyor.


Tenasüp (Uygunluk) :

Anlam yönünden birbiriyle ilgili sözcükleri bir arada kullanmaktır.

Örnek:

Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabip
Kılma derman kim helakim zehr-i dermendadır.


Bu dizelerde ‘’dert, derman, ilaç, tabip’’ birbiriyle ilgili sözcükler olarak kullanılmıştır.

Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması):

Bir sözün benzetme amacı güdülmeden başka bir sözcük yerine gerçek anlamı dışında kullanılması sanatıdır.

Örnek:

Ankara bu olaya tepki gösterdi.

Burada tepki gösteren şehir değil. Ankara da bulunan hükümettir. Mecaz-ı mürsel yapılmış. Şehir söylenmiş hükümet kastedilmiştir.

D. ŞİİRDE YAPI

Şiirin yapısı anlam ve ses kaynaşmasından oluşur. Anlam ve ses kaynaşmasından oluşan nazım birimlerine beyit, kıt’a, bent, mısra gibi isimler verilir. Dize, beyit, dörtlük gibi birimlerle ölçü, kafiye düzeni, tema ve imgeler belli bir bütün oluşturarak şiirde yapıyı meydana getirir.

Nazım biçimi: Bir şiirde dizelerin kümelenişinden, uyakların sıralanış düzeninden ve ölçü özelliklerinden doğan örgüye denir. Nazım biçimlerini belirlemede en temel ölçüt nazım birimidir.

Nazım türü: Bir şiirin konusuna göre aldığı addır.

Nazım birimi: Bir manzumede anlam bütünlüğü taşıyan en küçük parçaya nazım birimi denir. Nazım birimi en az iki dizeden oluşmak üzere üç, dört, beş veya daha fazla dizeden oluşabilir.

Mısra (Dize): Bir şiirin her bir satırına dize denir.

Beyit: İki dizeden oluşan nazım birimine beyit denir.

Örnek:

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
                                     Kanuni Sultan Süleyman


Kıt’a (Dörtlük): Sözlük anlamıyla “parça” demek olan Kıt’a, nazım terimi olarak iki ya da daha çok, 9-10 beyte kadar olan nazım biçimine Kıt'a denir.

Örnek:

Dün elin yumuş dilerdi kim rakîb
Yaş eliyle duta zülfün dilberin
Âh edip eydür uzaktan Hâtifî
Dutma bir zaman kurusun ellerin
Hâtifi

Bent: İkilik ve dörtlük dışında kalan 3, 5, 7 veya daha fazla eşit sayıdaki dizelerden oluşan nazım birimine bent denir.

Örnek:

Bugün Cuma
Büyük annemi hatırlıyorum
Dolayısıyla çocukluğumu
Uzun olsaydı o günler!
Yere düşen ekmek parçasını
Öpüp başıma götürdüğüm günler!


Konu: Üzerinde söz söylenen herhangi bir olay, düşünce veya duruma konu denir. Bir şiir birden fazla konuya değinebilir.

Tema: Şiirin bütününe hâkim olan duygu veya hayale tema denir.

Şiirin yapısını oluşturan tüm bu ögeler gerek Divan edebiyatımızda gerekse Halk edebiyatında gelenek çerçevesi içeri-sinde çeşitli nazım şekilleri ve türleri oluşturmak amacıyla belli ölçülerde kullanılmıştır. Oluşan bu nazım şekilleri ve türleri Halk edebiyatı ve Divan edebiyatı nazım şekilleri ve türleri başlıkları altında ele alınırlar.

TÜRK EDEBİYATINDA KULLANILAN NAZIM BİÇİMLERİ

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI

- M.S. VIII. yüzyıla gelinceye kadar Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları dönemdeki edebiyattır.
- Bu dönem edebiyatı, sözlü olarak üretilmiş ve kulaktan kulağa yayılarak varlığını sürdürmüştür.
- Bu dönem edebiyatı müzik eşliğinde (“kopuz” adı verilen sazla) dile getirilmiştir.
- Ölçü, ulusal ölçümüz olan “hece” ölçüsüdür.
- Nazım birimi “dörtlük”tür.
- Dönemine göre arı(sade) bir dili vardır.
- Dizelere genel olarak yarım uyak hâkimdir.
- Daha çok doğa, aşk ve ölüm konuları işlenmiştir.
- Bu döneme yönelik elimizdeki en önemli ve eski kaynak Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat-it Türk” adlı eseridir.

Kullanılan Nazım Biçimleri:

Koşuk

- “Sığır” denilen sürek avları sırasında söylenen şiirlerdir.
- Konusu daha çok doğa, aşk, savaş ve yiğitliktir.
- Bu tür daha sonra Halk edebiyatında “Koşma” adıyla anılmıştır

Sagu

- Yuğ” adı verilen ölüm törenlerinde, ölen kişilerin erdemlerini ve duyulan acıları dile getiren şiirlerdir.
- Divan edebiyatında “mersiye”;halk edebiyatında “ağıt” ismini almıştır.

Sav

- Dönemin özlü sözleridir.
- Bugünkü atasözlerinin ilk biçimi niteliğindedir.

Destan

Toplumu derinden etkileyen olaylar sonunda halk arasında kendiliğinden oluşan uzun nazım türüdür.

Destanın Özellikleri

- Toplumun ortak görüşlerini yansıtması
- Olağanüstü özellikler taşıması
- Kişilerinin seçkin olması (Kral, Han, Hakan... vb.)
- Ait oldukları milletten izler taşıması
- Oldukça uzun olması
- Konuları bakımından savaş, deprem, yangın şeklinde sıralanabilmesi

Türk Destanları

Destanlarımız yazıya geçirilmedikleri için bugün bunların ancak konularını bilmekteyiz. Bunları da İran, Çin ve Arap kaynaklarından öğreniyoruz.

A. SAKA DEVRİ DESTANLARI

1. Alp Er Tunga Destanı: Türk-İran savaşlarında Alp Er Tunga’nın yiğitliklerini ve bu savaşları anlatır.

2. Şu Destanı: İskender’le Türkler arasındaki savaşı ve Türk hakanı Şu’nun kahramanlıklarını anlatır.

B. HUN DEVRİ DESTANI

Oğuz Kağan Destanı: Hun hükümdarı Mete’yi ve onun yaşamını anlatır.

C. GÖKTÜRK DEVRİ DESTANLARI

1. Bozkurt Destanı: Göktürklerin dişi bir kurttan türeyişini anlatır.

2. Ergenekon Destanı: Bir savaşta yenilen ve Ergenekon’a açılan Türklerin orada bir demir dağı eritip intikamlarını almalarını anlatır.

D. UYGUR DEVRİ DESTANLARI

1. Türeyiş Destanı: Uygurların bir erkek kurttan türeyişi anlatılır.

2. Göç Destanı: Uygur Türklerinin anayurtlarından göçünü anlatır.

Destanlar oluşumları bakımından iki grupta incelenebilir:

a. Doğal Destanlar: Halk arasında ortaya çıkan anonim ürünlerdir. Bunlar genellikle daha sonra bir şair tarafından derlenip düzenlenmiştir. Bu türe örnek olarak şu destanları sıralayabiliriz.

İliada, Odysseia                Yunanlıların (Homeros)
Kalevala                           Finlilerin
Nibelungen                      Almanların
Ramayana, Mahabarata    Hintlilerin
Cid                                   İspanyolların
Chanson de Roland           Fransızların
Gılgamış                           Sümerlerin
Şehnâme                          İranlıların (Firdevsi)

b. Yapma (Suni) Destanlar: Bir olayın doğal destana benzetilerek bir şairce destanlaştırılmasıdır. Yapma destan örneği olarak şunları sıralayabiliriz:

Virgilius                             Aeneit
Dante                               İlahi Komedi
Tasso                                Kurtarılmış Kudüs
Milton                               Kaybolmuş Cennet
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA      Üç Şehitler Destanı

İSLAMİ DEVİR TÜRK EDEBİYATI

1. TÜRK HALK EDEBİYATI

- İslamiyet öncesinden günümüze kadar kesintisiz gelen bir edebiyattır.
- Halk içinde yetişmiş ozanların icra ettiği bir edebiyattır.
- Temelinde sözlü bir gelenek vardır.
- Dili sadedir.
- Dörtlük ve yarım kafiye esaslıdır.
- Hece ölçüsü kullanılmıştır.
- Halkın dertlerini, sevinçlerini, her türlü duygularını işlemektedir.
- Koşma, destan, semai, varsağı, mani, ağıt, türkü, bilmece, atasözü, devriye, şathiye, ilahi, deme gibi çeşitli nazım şekilleri vardır.

Kendi arasında:
a) Âşık Tarzı Halk Edebiyatı
b) Anonim Halk Edebiyatı
c) Dini-Tasavvufi Halk Edebiyatı olmak üzere 3’e ayrılır.

a. Âşık Tarzı Halk Edebiyatı:

- İslamiyet'ten önce başlamıştır.
- Bu edebiyatı genellikle “aşık” adı verilen sazlarıyla yazdıklarını besteleyip köy köy dolaşan ozanlar icra etmiştir.
- Hece ölçüsü kullanılmıştır.
- Dili sadedir.
- Nazım birimi dörtlüktür, yarım kafiye kullanılmıştır.
- Son dörtlükte şairin mahlası(adı) kullanılır.
- Aşk, ölüm, gurbet, ayrılık konuları sıklıkla işlenmiştir.
- Coşkulu, lirik bir söylenişi vardır.

Kullanılan Nazım Biçimleri:

Koşma

- Aşk, ayrılık, gurbet, sevgi, doğa, yiğitlik gibi geniş çerçeveli konuların işlendiği bir nazım şeklidir.
- 11’li hece ölçüsüyle yazılır.
- 3 ile 6 dörtlükten oluşur.
- Dili sadedir.
- Kafiye düzeni “abab, cccb, dddb…” şeklindedir.
- Son dörtlükte şairin mahlası bulunur.
- Koşmanın konularına göre “güzelleme, koçaklama, ağıt, taşlama” adlı türleri vardır.

Güzelleme: İnsan ve doğa sevgisinin lirik bir edayla işlendiği koşmalara denir. (Karacaoğlan)

Koçaklama: Savaş, yiğitlik, kahramanlık gibi konuları işleyen koşmalara denir. (Dadaloğlu ve Köroğlu)

Ağıt: Ölen kişinin arkasından duyulan acının ve onun iyiliklerinin işlendiği koşmadır.

Taşlama: Toplumun veya bireylerin aksayan yönlerini eleştiren koşmalara denir. (Seyrani)

Not: Güzelleme, koçaklama, ağıt, taşlama birer nazım türüdür.

Varsağı

- Toros Dağları ve Adana civarında yaşayan “Varsak” boylarının söyledikleri türkülere denir.
- Kafiye düzeni koşma gibidir.
- 4+4 şeklinde 8’li ölçüyle söylenir.
- “bre, behey, hey” nidaları sıklıkla kullanılmıştır.
- En az 3 en fazla 5 dörtlüktür.
- Konu olarak hayattan ve talihten şikâyet gibi konular işlenir.

Semai

- Koşma ile aynı konular işlenir.
- Kafiye düzeni koşma ile aynıdır.
- 4 + 4 =8 ‘li ölçüyle yazılır.
- 3–5 dörtlükten oluşur.
- Koşmadan ezgisi, dörtlük sayısı ve ölçüsü bakımından ayrılır.

Destan

- 6+5 ‘li hece ölçüsüyle söylenir.
- Halk edebiyatının en uzun nazım biçimidir.
- Kendine özgü bir söylenişi vardır.
- Kafiye düzeni koşma ile aynıdır.
- Ayaklanma, kıtlık, savaş, hastalık gibi toplumsal konular işlendiği gibi bireysel konuların işlendiği destanlar da vardır.
- Dörtlük sayısında sınırlama yoktur.

b. Anonim Halk Edebiyatı:

- Belli bir sahibi yoktur. Halkın ortak malı olan ürünlerden oluşur.
- Dili sade, akıcı bir halk Türkçesidir.
- Şiirlerde hece ölçüsünün 7’li, 8’li, 11’li kalıpları ağırlıklı olarak kullanılır.
- Şiirlerinin nazım birimi dörtlüktür.
- En çok yarım kafiye kullanılmıştır.. Bazı manilerde cinaslı kafiye görülür.
- Ölüm, aşk, tabiat sevgisi, ayrılık acısı, özlem, yiğitlik, toplumsal aksaklıklar gibi konular işlenir.
- Sözlü geleneğe dayanır.

Kullanılan Nazım Biçimleri:

Türkü

- Kendine özgü bir ezgi ile söylenen nazım biçimidir.
- Genellikle anonimdir, yazarı bilinenleri de zamanla halka mal olmuştur.
- Aşk, tabiat, ayrılık, hasret, gurbet, sevgi, güzellik gibi konular işlenir
- Türküler 8’li (4+4) veya 11’li (4+4+3) hece ölçüsüyle söylenir..
- Türküler iki bölümden oluşur.

Bent: Türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bölümdür.

Kavuştak: Her bendin sonunda tekrarlanan bölümdür. Nakarat ya da bağlama adı da verilir.

Mani

- Hecenin 7’li kalıbıyla söylenirler.
- Bir dörtlükten oluşur.
- Uyak düzeni aaxa şeklindedir.
- İlk iki dize doldurmadır. Asıl konu son iki dizededir.
- Konu sınırlaması yoktur.
- Düz mani, kesik mani, yedekli mani ve cinaslı mani gibi türleri vardır.

Ninni

- Annelerin çocukları uyutmak için belli bir ezgiyle söylediği sözlü edebiyat ürünleridir.
- 7’li, 8’li ve 9’lu hece ölçüsüyle söylenir.
- Genellikle dörtlüklerden oluşur.

c. Dinî Tasavvufî Halk Edebiyatı (Tekke Edebiyatı):

- Hece ölçüsü ağırlıklıdır, az da olsa aruz ölçüsü kullanılmıştır.
- Yarım uyak ve redif sık kullanılmıştır.
- Tasavvuf terimlerinin dışında dil, halkın anlayabileceği nitelikte ve sadedir.
- Saz eşliğinde söylenenler de vardır.
- Allah sevgisi, nefsin öldürülmesi, insan sevgisi, ölüm, Allah’a varış yolları, tasavvuf ilkeleri temel konularıdır.
- Coşkuludur, genellikle didaktik şiirlerden oluşur.
- Nazım birimi dörtlüktür ancak beyitle oluşturulmuş türler de vardır.

Kullanılan Nazım Türleri:

İlahi

- Tekke edebiyatının ana nazım türüdür.
- 8’li hece ölçüsüyle söylenir, 7 ve 11’li de olabilir.
- Fanilik, Allah sevgisi, nefsin öldürülmesi temel konusudur.
- Bu türün en büyük ustası Yunus Emre’dir.

Nefes

- 8’li hece ölçüsüyle söylenir.
- İlahilerin konularının Bektaşilerce söylenmesi sonucu ortaya çıkmış türdür.

Deme (Deyiş)

- 8’li hece ölçüsüyle söylenir
- Saz eşliğinde kendine özgü bir makamla söylenir.

Nutuk

Tekke Edebiyatı’nda Pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren müritleri bilgilendirmek tarikat derecelerini ve tarikat adabını öğretmek amacıyla söylenen didaktik şiirlerdir.

Devriye

Evrendeki canlı cansız her şey Allah'tan gelmiştir, yine Allah'a dönecektir. Bu felsefeyi yansıtan şiirlere Tekke edebiyatında devriye denilmiştir.

Şathiye

- Dini ve tasavvufi halk şiirinde genel olarak mizahi manzumelere şathiye adı verilir.
- İnançlardan alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir.
- Görünüşte saçma sanılan bu sözlerin, yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü kavramlara değindiği anlaşılır.
- Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi şairlerinde rastlanır.
- Bu türün en tanınmış şairi Kaygusuz Abdal’dır.

Not: Yukarıdaki türler koşma nazım biçimiyle yazıldığı için birer nazım biçimi değil birer nazım türüdür.

2. DİVAN EDEBİYATI (KLASİK EDEBİYAT)

Şairler şiirlerini “DİVAN” adını verdikleri bir kitapta topladıkları için bu edebiyatına “Divan Edebiyatı” denilmiştir. Ayrıca “klasik - eski - zümre edebiyatı” da denilir.
İslamiyet’in kabulünden sonra Türkler yaşamın her alanında Araplardan, Farslardan etkilenmişlerdir. Bu etkileşimin en belirgin olduğu alanların başında edebiyat göze çarpmaktadır. 13.yy’dan itibaren şair ve yazarlar Fars-Arap etkisine girmeye başlamıştır.

Özellikleri:

- Dili Arapça, Farsça, Türkçe karışımı olan Osmanlıcadır.
- Ölçü olarak “aruz ölçüsü”, nazım birimi genellikle beyittir.
- Şiirlerde tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
- Anlatılan şey değil, anlatış biçimi ön plandadır.
- Çoğunlukla aşk, şarap, kadın övgü, din, ahlak, tasavvuf konuları işlenmiştir.
- 13.yüzyılda gelişmeye başlamış 16. ve 17. yüzyıllarda en olgun dönemini yaşamış, 19.yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür.
- Belli kalıpları olan bir edebiyattır. Duygu ve düşünceler mazmun denilen kavramlarla anlatılır.
- Soyut bir edebiyattır ve toplumsal konulara değinmemiştir.

Kullanılan Nazım Biçimleri:

Dörtlüklerle Yazılanlar: Rubai, Şarkı Tuyuğ, Murabba

Bentlerle Yazılanlar: Terkib-i Bent, Terci-i Bent

Beyitlerle Yazılanlar: Gazel, Kaside, Mesnevi, Müstezat

Gazel

- Güzellik, aşk, kadın, şarap gibi konuları işleyen nazım biçimidir.
- Araplarda Farslara onlardan da Türklere geçmiştir.
- Gazelin ilk beytine “matla” son beytine “makta” denir.
- Makta beytinde şairin mahlası(takma adı) kullanılır.
- En güzel beytine “beyt’ül gazel ya da şah beyit” denir.
- Gazelin bütün beyitlerinde aynı konu işleniyorsa buna yek-ahenk gazel denir.
- Bütün beyitler aynı söyleyiş güzelliğine sahip ise buna yek-âvâz gazel denir.
- Kafiye şeması: “aa,ba, ca da...” şeklindedir.
- En az beş en fazla on beş beyitten oluşur.
- Konu birliği yoktur. Her beyit başka bir konudan bahsedebilir.
- Türk edebiyatında Fuzûli, Bâki, Nedim en tanınmış gazel şairleridir.

Kaside

- Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan şiirlere denir.
- En az 33 en fazla 99 beyitten oluşur.
- Kafiye düzeni gazelle aynıdır.
- İlk beytine matla, son beytine makta, şairin adının bulunduğu beyte taç beyit,en güzel beytine beyt”ül kasid adı verilir.
- Nesip, girizgâh, methiye, tegazzül, fahriye, dua bölümlerinden oluşur.

Nesib: Kasidenin giriş bölümüdür.
Girizgâh: Konuya giriş niteliğinde olan bölümdür.
Methiye: Övülecek olan kişinin yüceliklerinin sıralandığı bölümdür.
Fahriye: Şairin kendini övdüğü kısımdır.
Tegazzül: Şair bu bölümde bir gazele yer verir.
Dua: Övülen kişinin başarısı için Allah’a dua edilir.

Konularına Göre Kasideler

Tevhit: Allah’ın birliğini anlatan kasidelere denir.
Münacat: Allah’a dua etmek ve yalvarmak için yazılanlara denir.
Methiye: Herhangi bir şahsı övmek için yazılanlar denir.
Naat: Peygamberleri övmek için yazılanlara denir.
Hicviye: Birini eleştirmek için yazılanlara denir.
Mersiye: Ölen birinin arkasından yazılanlara denir.

Edebiyatımızda kaside türünün en güzel örneklerini Nef’i vermiştir. Onun “Siham-ı Kaza” adlı eseri bu türün en meşhur örneğidir.

Mesnevi

- Beyit sayısı sınırsızdır.
- Konu sınırlaması yoktur. Genellikle savaş, aşk, tarihi olaylar, dinî olaylar gibi konular işlenir.
- Mesneviler o dönemde roman ve hikâye türünün yerini tutuyordu.
- Her beyit kendi arasında kafiyelidir.
- Uyak düzeni aa, bb,cc,dd,ee,… şeklinde devam eder.
- Beş mesneviden oluşan eserlere “hamse” denir.
- Bir şehrin güzelliğini anlatan mesnevilere şehrengiz denir.
- Türk edebiyatındaki ünlü mesneviler şunlardır:

Kutadgu Bilig                                (İlk mesnevi - Öğüt)
Fuzuli-Leyla ile Mecnun                 (Aşk)
Şeyh Galip-Hüsn ü Aşk                  (Aşk)
Şeyhi-Harname                             (Eleştiri)
Ahmedi-İskendername                  (Tarih)
Nabi-Hayrabat                               (Öğüt)
Süleyman Çelebi-Vesiletü’n- Necat (Mevlid) (Dini)
Mevlana-Mesnevi                           (Öğüt)

Müstezat

- Gazelin özel bir biçimine denir.
- Uzun dizelere kısa bir dize eklenerek yazılır.
- Uzun ve kısa dizeler gazel gibi kendi aralarında uyaklanırlar. Kısa dizelere “ziyade” adı verilir.

Rubai

- Kafiyelenişi aaxa şeklindedir. Tek dörtlükten oluşur.
- Aruzun belli kalıplarıyla yazılır.
- Hayatın anlamı ve hayat felsefesi, dünyanın nimetlerin-den yararlanma ve ölüm gibi konular işlenmiştir.
- İran edebiyatına ait olan bu türün en büyük şairi Ömer Hayyam’dır.
- Türkçe rubailerin en güzel örneklerini Yahya Kemal vermiştir.

Tuyuğ

- Divan edebiyatına Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir.
- Yak düzeni rubai gibidir. Tek dörtlükten oluşur.
- Felsefi konular işlenmektedir.
- Kadı Burhanettin’in tuyuğları meşhurdur.

Şarkı

- Besteyle okunmak için yazılan ve dörtlüklerden oluşan nazım biçimidir.
- Dörtlük sayısı 3 ile 5 arasında değişir.
- Birinci dörtlükte 2. ve 4. dizeler diğer dörtlüklerde 4. dizeler aynen tekrarlanır. Buna nakarat denir.
- Türklerin divan edebiyatına kazandırdığı bir türdür.
- Aşk, sevgi, günlük hayat gibi konular işlenir.
- Halk deyişlerine ve söyleyişlerine yer verilir.
- Şarkı türünün ilk kullanıcısı ve en önemli temsilcisi Nedim’dir.

Murabba

- Dört dizelik kıtalardan oluşur.
- Bent sayısı 3-7 arasında değişir.
- Her konuda yazılır.

Terkib-i Bent

- Bentlerle kurulmuş olan bir nazım şeklidir.
- Her bent 7 ile 10 beyitten oluşur.
- Bent sayısı 5 ile 15 arasındadır.
- Bentleri birbirine bağlayan beyitlere vasıta beyti denir.
- Şairin toplumsal ve felsefi konulardaki düşünceleri konu olarak işlenir.
- Terkib-i Bent türünün en önemli ismi Bağdatlı Ruhi’dir.
- Türk edebiyatında bu türün en önemli ismi Ziya Paşa’dır.

Terci-i Bent

- Terkib-i bente benzer. Yalnız burada bentler arasındaki vasıta beyti aynen tekrarlanır.
- Konu olarak daha çok Allah’ın kudreti, kâinatın sırları ve kâinatın zıtlıkları gibi konulara yer verilir.
- Bu türün de Türk edebiyatındaki en önemli temsilcisi Ziya Paşa'dır.

BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI

1. Tanzimat Edebiyatı
2. Servet-i Fünun Edebiyatı
3. Fecr-i Ati Edebiyatı
4. Milli Edebiyat
5. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı

Kullanılan Nazım Biçimleri:

Sone

- İlkin İtalyan edebiyatında görülen, Türk şiirinde az görü-len, iki dört dizeli ve iki üç dizeli bölüm olmak üzere 14 dizeden oluşan nazım biçimidir.
- Uyak örgüsü şöyledir: abba ccd ede.
- Sone nazım şeklini Türk edebiyatında ilk olarak Servet-i Fünun şairleri kullanmıştır.

Terza-Rima

- Üç dizelik bentlerle kurulu İtalyan nazım biçimidir.
- Dize kümelenişi ve kafiye düzeni şöyledir: aba bcb cçc ded... e
- Dante’nin “İlahi Komedya”sının bu biçimle yazılmış olması, terza – rima’nın yaygınlık kazanmasını sağlamıştır.
- Terza-rima, Türk edebiyatında ilkin Servet-i Fünun döneminde bir tek şiirde (Tevfik Fikret’in Şehrâyîn) denenmiş (1899); İkinci Meşrutiyet’ten (1908) sonra zaman zaman kullanılmışsa da, yaygınlık kazanmamıştır.

Serbest Müstezat

- 19. Yüzyıl sonlarında özellikle Servet-i Fünuncuların geliştirdikleri bir nazım biçimidir.
- Divan şiirindeki müstezattan farklı özellikleri vardır.
- Klasik nazım biçimlerinden ve tek ölçünün bir örnekliliğinden kurtuluş yeni biçimler ve ahenkler yaratmak düşüncesiyle oluşturulan bu biçim, serbest nazıma geçişte bir aşama olmuştur.

Mensur Şiir

- 19. yüzyılın yarısında Fransa’da doğmuştur. Şinasi’nin Fransız edebiyatından yaptığı çeviriler, mensur şiirin ilk örnekleridir.
- Mehmet Rauf’un “Siyah İnciler”i, Yakup Kadri’nin Okun Ucundan, Erenlerin Bağından” adlı yapıtları mensur şiir türünden ürünlerdir.
- Ölçü ve uyağa başvurulmaz.
- Duygu ve hayallerin düzyazı biçimiyle şiirsel anlatılmasıdır.
- Bu yazılarda iç ahenk önemlidir. Servet-i Fünuncular tarafından kullanılmış, fazla yaygınlaşmamıştır.

Serbest Nazım (Şiir)

- Ölçüsüz ve uyaksız yazılan, belli kurallara bağlı olmayan şiirlerdir.
- Türk edebiyatında serbest nazım, cumhuriyetten sonra gelişmiştir.
- Serbest nazmın ilk örneklerini Nazım Hikmet vermiştir.

NOT: Bu nazım biçimleri dışında “balat” adı verilen bir nazım biçiminin de kullanıldığı belirtilmektedir. Çok az tercih edildiği düşünülen bu nazım biçiminin özelliği 3 uzun 1 kısa bentten oluşmasıdır.

E. ŞİİRDE TEMA

Konu: Üzerinde söz söylenilen, fikir yürütülen, yazı yazılan herhangi bir olay, düşünce veya duruma konu denir.

Tema: Şiirde dile getirilen duygu, düşünce ve hayale tema denir.

Şiir bir düşünce yazısı olmadığı için “tema” sözcüğünden daha çok esrede dile getirilen duygu ve hayali anlamalıyız.

Şiirde tema kimi zaman bir aşk, ayrılık acısı, ölüm korkusu gibi bireysel duygular kimi zaman da başka insanlar için üzüntülerin yer aldığı toplumsal konuları da içerebilir.

F. ŞİİRDE GERÇEKLİK VE ANLAM

“Sanat ya da edebiyat, bir nevi gerçeğin yorumlanarak anlatılmasıdır.” ifadesinden hareketle şiirde de gerçeğin değiştiğini söyleyebiliriz.
Şiirdeki gerçeklik, somut bir anlayışla sınırlı değildir. Bu gerçeklik, insanın sadece yaşadıklarıyla değil; sezgileri, tasarıları ve izlenimleriyle de ilgilidir.
Şair, şiirinin her okuyanda farklı duygular uyandırmasını amaçlar. Bu nedenle kelimelere yeni anlamlar yükler. Bu anlamları okuyucu kendisi hisseder. Bu şekilde şiirde farklı bir gerçeklik ortaya çıkar.

G. ŞİİR VE GELENEK

Şiir geleneği daha önce yaşamış şairlerin eserleriyle oluşmuştur. Geleneği oluşturan şairler arasında sanat anlayışı bakımından ilişki vardır. Halk ve aydın, tarihi akış içerisinde kendi dilleriyle kendi şiir geleneklerini oluşturmuşlardır.

Bir toplumda kuşaktan kuşağa iletilen kültürel değerlere, alışkanlıklara bilgi, töre ve davranışlara gelenek denir. Düğün geleneği, mevlid geleneği, bayram geleneği… gibi.

Şiir geleneği daha önce yaşamış şairlerin eserleriyle oluşmuştur. Geleneği oluşturan şairler arasında sanat anlayışı bakımından ilişki vardır. Halk ve aydın, tarihi akış içerisinde kendi dilleriyle kendi şiir geleneklerini oluşturmuşlardır.

Örneğin Murat Çobanoğlu, geleneği Türk edebiyatının başlangıç tarihine dayanan halk edebiyatının bir temsilcisidir. O, dörtlüklerle ve hece vezniyle şiir kozasını oluştururken içinde yaşadığı kültürel ortamın etkisiyle farklı kavramlara ve kelimelere yer vererek geleneğin içinde özgünleşmiştir.

Türk edebiyatında üç şiir geleneği vardır:

1. Halk Şiiri Geleneği ve Özellikleri

- Halkın içinden yetişmiş ve çoğu okur-yazar olmayan sanatçılar tarafından oluşturulmuştur.
- Şiirler, sade bir halk Türkçesiyle söylenmiştir.
- Nazım birimi olarak dörtlük kullanılmıştır.
- Hece vezni kullanılmıştır.
- Kafiyeye önem verilmiştir.
- Aşk, tabiat, tasavvuf, yiğitlik gibi konular işlenmiştir.
- Şiirler hazırlıksız olarak söylenmiştir.
- Genellikle yarım kafiye kullanılmıştır.
- Gelenek usta-çırak ilişkisiyle bugüne kadar gelmiştir.
- Koşma, semai, varsağı, destan, ilahi, nefes, mani, türkü gibi nazım şekilleri vardır.
- Halk şiiri geleneğinin en güçlü temsilcileri Karacaoğlan, Âşık Seyrani, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Erzurumlu Emrah ve Gevheri’dir.
- Bu geleneğin son dönem temsilcileri arasında Âşık Veysel, Murat Çobanoğlu, Âşık Reyhani, Âşık Şeref Taşlıova ve Âşık Mahzuni’nin önemli bir yeri vardır.

Örnek:

Avşar Elleri
Kalktı göç eyledi avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eyler ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir
Belimizde kılıcımız kirmani
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda Devlet Vermiş Fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir
Dadaloğlum yarın kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice koç yiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir
                               Dadaloğlu


2. Divan Şiiri Geleneği ve Özellikleri

- Divan edebiyatı, saray ve çevresinde gelişen ve aydın zümreye hitap eden bir edebiyattır. “Klasik Türk Edebiyatı” ismiyle de anılır.
- Bu döneme ait şairlerin, şiirlerini topladıkları “divan” adı verilen birer defterleri vardır. Her şairin bir divanı olduğu için, divan edebiyatı ifadesi daha yaygındır.
- Divan şiirinin dilinde Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar sıkça görülür. Bu dönemin Türkçesine “Osmanlı Türkçesi” denir.
- Nazım birimi beyittir.
- Aruz vezni kullanılmıştır.
- Şiirlerde aşk, tabiat, din, tasavvuf gibi genellikle ferdi konular işlenmiştir.
- Şiirlerde konu bütünlüğüne ve bütün güzelliğine değil, beyit güzelliğine yer verilmiştir. Yani en güzel şiiri yaz-mak değil, en güzel beyti yazmak amaçlanmıştır
- Kaside, gazel, mesnevi, murabba, terkib-i bend, rubai, şarkı gibi nazım şekilleri vardır.

Örnek:

Gazel
Tahammül mülkünü yıktın Hulagu Han mısın kâfir
Aman dünyayı yaktın ateş-i sıızan mısın kâfir
Nedir bu gizli gizli ahlar çak-i giribanlar
Aceb bir şuha sende âşık-ı nalan mısın kâfir
Sana kimisi canım kimi cananım deyü söyler
Nesin sen doğru söyle can mısın canan mısın kâfir
Niçin sık sık bakarsın öyle mirat-ı mücellaya
Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kâfir
Nedim-i zarı bir kâfir esir etmiş işitmiştim
Sen ol cellad-ı din ol düşmeni iman mısın kâfir
                                        Nedim


3. Modern Şiir Geleneği ve Özellikleri

- Bu şiir geleneğinde şiirde ölçünün, nazım biriminin ve kafiyenin şart olmadığı savunulmuş ve ölçüsüz ve kafiyesiz şiirlerin örnekleri verilmiştir.
- Sanatlı söyleyişin yerine yalın ve tabii söyleyiş benimsenmiştir.
- Her türlü konu işlenmiştir.
- Nazım birimi kullanılmamıştır.
- Serbest şiir tarzı benimsenmiştir.
- Şiirlerde sözcük dizilişi ve iç ahenk ön plandadır.

Örnek:

Anlatamıyorum
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
                           Orhan Veli KANIK


H. ŞİİR VE YORUM

Okuyucun metni kendi birikimlerine, özelliklerine, kültürüne, zevkine ve hayal gücüne göre anlamlandırmasına “yorum” denir. Güzel bir yorum için:


I. METİN VE ŞAİR

Şairin hayatı ve sanat anlayışı hakkında bilgi sahibi olmamız bize o şiiri yorumlamada bir fayda sağlayabilir ama şiirin her mısrasında hayatıyla bağlantı kurmaya çalışmak o şiirden sanat zevki almamızı engeller.
Bütün güzel sanat eserleri gibi şiir de bir sanatçının ürünüdür. Her eserle onun mimarı arasında az ya da çok bir ilişki olabilir. Bir şairin mizacı, tecrübeleri, kültürel birikimi, sanat zevki ve dünya görüşü eserine yansıyabilir.
Sanatçının yaşadığı dönem şiirin dil zevkine, temasına, yapısına, anlatım biçimine yansır. Şiir sanatçının hayatının ve ruh halinin yansıması olmamakla birlikte bunların değiştirilip dönüşmesiyle oluşan, dille ifade edilen bir güzel sanat etkinliğidir.
Bir şiir, onu kaleme olan şairin izlerini taşır. Şairin kişiliği, kültür birikimi, dünya görüşü, sanat ve hayat anlayışı şiirin oluşumunda etkilidir. Şairle ilgili bu özellikleri bilmek, şiiri yorumlamamıza yardımcı olur. Bir şiir bire bir şairin hayatını anlatmaz, bu yüzden bir belge değildir.

2. MANZUME VE ŞİİR

Dilde biri nazım diğeri nesir olmak üzere iki anlatım biçimi vardır. Nazım, ölçülü ve uyaklı anlatım biçimidir.

Manzume: Ölçü ve kafiye gözetilerek, nazım biçiminde yani dizeler halinde yazılan metinlere ”manzume” denir. Manzumelerin sanat değeri taşıyanlarına da “şiir” denir.

Manzume ve şiir arasındaki farklar:

- Manzumede anlatılanlar düz yazıyla ifade edilebilirken şiirde anlatılanlar düz yazıyla ifade edilemez.
- Manzumelerde bir olay örgüsü varken şiirlerde olay örgüsü yoktur.
- Manzumelerde sözcükler genelde gerçek anlamda kullanılırken şiirde çok anlamlılık vardır.
- Şiirler manzumelere göre çağrışım yönünden daha zengindir.

Manzum hikâye:

- Nazmın nesre yaklaştırılmasıyla ortaya çıkan bir türdür.
- Önemli özelliklerinden birisi metinde karşılıklı konuşmaların yer almasıdır.
- Bu tarzı edebiyatımızda ilk kez Servet-i Fununcular denemiştir. Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy bu türde başarılı örnekler vermişlerdir.

Şiir Türleri

1. Lirik Şiir

- Aşk, ayrılık, hasret ve özlem gibi konuları duygusal bir dille anlatan şiire lirik şiir denir.
- Eski Yunan edebiyatında şairler şiirlerini Lyra (lir) deni-len bir sazla söyledikleri için bu tür şiirlere lirik denilmiştir.
- Gazel, şarkı koşma, semai lirik şiire örnektir.

2. Pastoral Şiir

- Doğa güzelliklerini, kır ve doğa sevgisini, orman, yayla, dağ, köy ve çoban yaşamını, bunlara karşı duyulan özlemleri anlatan şiir türüdür.
- Şair doğa karşısındaki duygularını anlatıyorsa "idil", bir çobanla karşılıklı konuşuyormuş gibi anlatıyorsa "eglog" adını alır.

3. Epik Şiir

- Yiğitlik, kahramanlık, savaş temalarını işleyen şiirlerdir.
- Destansı özellikler gösteren şiirlerdir.
- Okuyanda coşku ve yiğitlik duygusu uyandırır.
- Epik sözcüğü, Yunancada destan anlamındaki epope’den gelmektedir.

4. Didaktik Şiir

- Bilgi vermek, öğretmek, öğüt vermek gibi öğretici amaç taşıyan şiirlerdir.
- Manzum hikâyeler ve fabllar da bu gruba girer.

5. Satirik Şiir

- Toplumdaki çeşitli düzensizlik ve bozuklukları iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştiren şiirlerdir.
- Halk edebiyatında "taşlama", Divan edebiyatında "hiciv" denir.

6. Dramatik Şiir

- Tiyatroda kullanılan şiir türüdür.
- Eski Yunan edebiyatında oyuncuların sahnede söyleyecekleri sözler şiir haline getirilir ve onlara ezberletilirdi. Bu şekilde sözler şiir şeklinde söylenirdi.
- Dramatik şiir, karşılıklı konuşma şeklinde yazılan manzumelerdir.
- Bizde birkaç sanatçı dışında pek kullanılmamıştır.

Alıntıdır.
Ynt: Coşku Ve Heyecan Dile Getiren Metinler ( Şiir ) [ 9. Sınıf Ünite 2 ] By: teokrasi Date: December 26, 2014, 09:10:51 PM
ellerrine sağlık
Ynt: Coşku Ve Heyecan Dile Getiren Metinler ( Şiir ) [ 9. Sınıf Ünite 2 ] By: ÇIĞLIK Date: December 26, 2014, 09:12:35 PM
Rica ederim. Göz Kırp.

SiteMap - İmode - Wap2