Arşiv Anasayfa Genel Kültür.
Sayfalar: 1
Büyük Istanbul Yangını 27 Eylül 1755 By: imge34 Date: October 12, 2014, 01:59:09 PM


İstanbul’un her yönden rüzgar alabilen konumu çoğu zaman yangınların kontrol edilmesini neredeyse imkansız hale getiriyor, tarif edilmesi güç zararlara yol açıyordu.

Baron De Tott’un Gözünden ‘’Büyük İstanbul Yangını’’


İstanbul tarih boyunca sık sık büyük ve dehşetli yangınlara sahne olmuştur. Osmanlı Devleti zamanında çıkan büyük yangınlar tarihçilerin eserlerinde ayrıntısı ile yer almaktadır. Yangınların bu kadar büyük olmasının en büyük nedeni tabi ki binaların ahşap ve birbirine çok yakın olması idi. İstanbul’un her yönden rüzgar alabilen konumu çoğu zaman yangınların kontrol edilmesini neredeyse imkansız hale getiriyor, tarif edilmesi güç zararlara yol açıyordu.

İşte bu büyük yangınlardan bir tanesi de ‘’Büyük İstanbul Yangını’’olarak anılan 27 Eylül 1755 tarihinde yaşanmış yangındır. Bu yangın Sirkeci, Hocapaşa çevresinde gece başlamış, Divanyolu istikametinde ilerlemişti. Rüzgarında etkisi ile çok geniş bir bölgeye yayılan yangın otuz altı saat sürmüştü. Yangında bir çok resmi dairenin yanında Babıali’de yanmış ve bir çok resmi evrak yok olmuştu. Bu yangında neredeyse İstanbul’un üçte ikisinin hasar gördüğünden ya da yok olduğundan bahsedilmektedir.
O tarihlerde İstanbul’da bulunan Baron De Tott(1) hatıralarında bu yangını ve yaşanan dehşet saatlerini ayrıntılı bir şekilde şöyle anlatır:‘’İlk ateş limana ve sarayın duvarlarına yakın bir evden çıktı. Kuzeyden esen rüzgar,yangının sarayın duvarlarını yalayarak yokuşun ortasındaki sadrazamın sarayına doğru yayılmasına neden oldu. Padişah (III.Osman)hemen olay yerine gitti; ancak ne buyrukları, ne de bu şahane yapıyı kurtarmak için yapılan çabalar yangının iyice yayılmasına engel olamadı. Üstelik yanan sarayın oluşturduğu iri alevler bir de rüzgarın etkisiyle daha süratle ilerlemeye başladı. Alevler Ayasofya’ya ulaştığında bu taş yığını üzerinde duracağı sanılıyordu. Bütün söndürme tedbirleri hep o yöne kaydırılmıştı. Herkes alevlerin durdurulacağını ümit ederken, sıcağın etkisi ile eriyen kurşun kubbe toplanan muhafızları ve tulumbacıları dağıttı, yangının işini büsbütün kolaylaştırdı.
O andan itibaren artık yangının söndürülmesi ile değil, rüzgar yönündeki alanın tahrip edilerek kontrol altına alınması ile meşgul olundu. Dehşet havası herkesi kaplamış olmasına rağmen yıkılan alana gelen alevlerin nihayet söneceği ümidiyle halk seviniyordu ki birden doğuya dönen şiddetli rüzgar yangının diğer yönde en az altı yüz metrelik bir cephe halinde yayılmasına neden oldu. Şehrin merkezine doğru ilerleyen alevler on üç kola ayrıldı. Bir süre sonra bu alevlerin kökleri birleşti ve İstanbul bir alev denizine döndü.

O ana kadar yapılan kurtarma çalışmaları felaketin dehşetini arttırmaktan başka işe yaramadı. Yangın kollarından biri önünde evleri yıkmaya çalışan bir yeniçeri bölüğü, yanlardan gelen iki ayrı alev kolu içinde kaldı. Alev girdapları içerisinde kalan bu talihsizlerle aynı kadere maruz kalan kadınların ve çocukların çığlıkları, yıkılan binaların, yanan tahtaların gürültüsüne, feci bir sefaletin pençesine düşmemek için mallarını kurtarmaya çalışan halkın haykırışlarına karışıyor, hepsi birden tasvir edilmesi imkansız bir dehşet meydana getiriyordu.’’(2)
Baron De Tott bu konunun devamında İstanbul yangınlarının genel bir değerlendirmesini yapmaktadır. Yangın nedenleri, alınan önlemler, halkın düştüğü durum, yağmacılık, devletin güvenlik önlemlerini gibi konularda izlenimlerini aktarır ve eleştirel bir değerlendirme yapar. Ancak eleştirilerinin dozu oldukça ileridir. Zaten Baron De Tott bu eserinde genel olarak Türk Milletine ve Osmanlı Devletine ağır eleştiriler yöneltmektedir.


SiteMap - İmode - Wap2