Arşiv Anasayfa Türk Kültürü
Sayfalar: 1
Atatürk Ve Kadınlarımız By: imge34 Date: October 08, 2014, 09:43:15 PM


Sabiha Gökçen'in Anılarından, BULUTLARLA YARIŞAN KADIN, ATATÜRK’Ü HİÇ ŞAŞIRTMAYAN SONUÇ, KAHRAMAN TÜRK KADINI ( Adile Çavuş ), SATI KADIN.., Atatürk ve Kadınlarımız...

Gazi ,çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladı.

Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu.

- Merhaba nine... Kadın Ata’nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;

- Merhaba dedi.

- Nereden gelip nereye gidiyorsun ?

Kadın söyle bir duralayıp;

-Neden sordun ki , dedi. Buraların sahibi misin ? Yoksa bekçisi mi ?

Paşa gülümsedi.

- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk Milletinin malıdır. Buranın bekçisi de Türk Milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin ?

Kadın başını salladı. -Tabii söyleyeceğim, ben Sincan’ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetiştiği, kavruk köylerinden birindeyim. Bizim muhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara’ya geldim.

-Muhtar niçin Ankara’ya gönderdi seni?

-Gazi Paşamızı görmem için . Başını pek ağrıttım da.. Benim iki oğlum gâvur harbinde şehir düştü. Memleketi gâvurdan gurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim, durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Ben de gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet aliverip saldı Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağsamdan belli kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.

- Senin Gazi Paşa’dan başka isteğin var mı ? Kadının birden yüzü sertleşti.

- Tövbe de bey,töbe de ‘ Daha ne isteyebilirim ki.. O bizim vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden gurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ki ondan ? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoz. Şunun bunun gâvur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek.. Sen Efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım yeri deyiver.

Atatürk’ün gözleri dolu dolu olmuştu, Çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek ; -Görüyorsun ya Gökçen , işte bu bizim insanımızdır…Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu.. Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum anacığım dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk karşında duruyor.



Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp Atatürk’ün ellerine sarıldı.Görülecek bir manzaraydı bu. İkiside ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı.Yaşlı kadın belki on defa öptü Ata’nın ellerini. Ata da onu ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı.Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk’e uzattı.

- Tek ineğimin sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa,bunu sana hediye getirdim.Seversen gene yapıp getiririm. Paşa hemen orda bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte köşke kadar gittik.Oradakilere şu emri verdi. -Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun. Bu yazıyı okurken duygulanan veya ağlayanlar varsa, hala umut var demektir….

SATI KADIN..

Ankara’da yakıcı bir yaz günü idi. Atatürk beraberindeki arkadaşları ve yaverleri olduğu halde Kızılcahamam’a giderken Kazan Köyü yakınlarında durmuş ve otomobilinden inmişti.Köyün kadını, genci, yaşlısı ,ihtiyarı ,köyleri içinden geçen,köşede duran bu yabancı konukları görünce hep beraber koşuştular.Kimi su getirdi, kimi ayran. Bunlardan biri güğümünden aktardığı soğuk ayranı Ata’ya uzattı. -Bir soğuk ayran içer misiniz ? dedi. Bu; çorak iklimin kavurduğu ,yüzünde bronzlaşmış Türk kadınının en bariz ifadelerini taşıyan,bir Türk anası idi. Böğrüne sıkıştırdığı kundağı biraz daha bastırdıktan sonra,sağ elindeki ayran bardağını uzattı,bekledi. Atası,ayranı kana kana içmiş ve bir an durakladıktan sonra ona , -Senin kocan kim ? diye sormuştu.



Köylü kadını,yüzü tunçlaşmış,elleri nasırlı bir Türk anası idi. Ankara’nın kendine has şivesi ile kocasının Sakarya Harbinde boğazından yaralanmış bir cengaver olduğunu söyledi. Ata bir soru daha sordu ; -Ne zaman doğdun ? -1919’da Atatürk Samsun’a çıktığı zaman doğdum. Ata bir an düşündü. Yıl 1934 idi.Kadının bu ifadesine göre 15 yaşında olması lazım gelirdi.Halbuki karşısındaki kadın 25 yaşlarında görünüyordu.Tekrar sordu; -Nasıl olur ? Evet nasıl olurdu ? Bu Satı Kadın hiç tereddütsüz, o her zamanki nüktedan haliyle ve memleketin işgal altında geçirdiği acı yılları ima ederek; -Evet Paşam,ondan evvel yaşamıyordum ki ! Bu espiri Ata’yı bir hayli düşündürdü..Ayrılırken yaverine kadının ismini ve adresini not ettirdi. Daha sonra biz ,Satı Kadını Türkiye Büyük Millet Meclisine giren ilk kadın milletvekili ( Satı Çırpan ) olarak görmekteyiz.

KAHRAMAN TÜRK KADINI ( Adile Çavuş )




01 Mart 1923 Tarsus. Mustafa Kemal İstasyon’dan şehre doğru,bir süre yaya olarak yürür. O’nu görmek için sabahtan itibaren yolları dolduran Tarsusluların arasından neşe ile selamlar vererek ilerler. O sırada ansızın ! bir olayla karşılaşır. Milli mücadeledeki çete giysili bir kadın , Atatürk’ün yolunu keserek ayagına kapanır.Gözyaşlarıyla şöyle seslenir. -Bastığın toprağa kurban olayım Paşam !! Mustafa Kemal O’nu yerden kaldırmak için eğilirken kulağına bu kadının Kurtuluş Savaşında Cephelerde çarpışmış ( Adile Çavuş ) olduğunu fısıldarlar. Gözlerinden iki damla yaş düşen Mustafa Kemal bu güneşten yüzü yanmış kadının elinden tutup ayağa kaldırır ve O’na şöyle seslenir; -‘’Kahraman Türk Kadını ‘’ ! Sen yerlerde sürünmeye değil,omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın.

ATATÜRK’Ü HİÇ ŞAŞIRTMAYAN SONUÇ

Keriman Halis’in, Belçika'da Dünya Güzeli seçilmesi, Türkiye'de büyük etki yaratır. Keriman Hanım'a, üç gün içinde tam 30 bin tebrik telgrafı gelir. Atatürk ise bu konuyla ilk açıklamasını 3 Ağustos 1932'de yapar.. Atamız'ın sözleri şöyledir. "Türk ırkının dünyanın en güzel ırkı olduğunu bildiğimden, Türk kızlarından birinin Dünya Güzeli seçilmesini tabii buldum"



Atamız bir başka açıklamasında da “Türk ırkının soylu güzelliğinin daima korunduğunu gösteren dünya hakemlerinin bu Türk çocuğu üzerindeki hükümlerinden memnunuz. Türk milleti, bu güzel çocuğunu şüphesiz samimiyetle tebrik eder. İftihar ettiğimiz tabii güzelliğinizi, fenni tarzda muhafaza etmesini biliniz ve bu yolda uyanık bir olgunlaşmanın gerçekleşmesini ihmal etmeyiniz. Bununla beraber asıl uğraşmaya mecbur olduğunuz şey analarınızın ve atalarınızın oldukları gibi yüksek kültürde, yüksek fazilette birinciliği tutmaktır” demiştir.

Atatürk, Türkiye'ye döndükten sonra, Keriman Halis'i Ankara'ya çağırmış ve "kraliçe" anlamına gelen "Ece soyadını vermiştir. Bu arada dönemin güzellik yarışmalarının değişmez jüri üyelerinden olan ünlü yazar Peyami Safa ise ;Cumhuriyet Gazetesi'ndeki köşesinde şunları yazar: "Keriman Halis'in tüm dünyaya ispat ettiği şey, yalnız ferdi bir güzellikten ibaret değildir. O, düne kadar kafes arkasında yalnız 'insan yumurtlamaya' yarar, acayip bir kümes hayvanı zannedilen Türk kadını ile bugünün beynelmilel hareketlerine karışan, zeki ve cevval bakışlı Türk kızının farkını meydana çıkardı.

BULUTLARLA YARIŞAN KADIN..

Sabiha Gökçen, 1935'te Türkkuşu'nun açılış töreninde yapılan planör gösterilerinden etkilenerek havacılığa ilgi duyar. Atatürk’ün de destek vermesi ile 1935'te Türk Hava Kurumu'nun Türk Kuşu Sivil Havacılık Okulu'na girer, Ankara'da da yüksek planörcülük brövelerini alır. Gökçen, yedi erkek öğrenciyle birlikte Kırım'a gönderilerek altı aylık yüksek planörcülük eğitimini Koktebel Yüksek Planör Okulu'nda tamamlar. Moskova'ya motorlu uçak okuluna gitmeyi planlar ancak manevi kız kardeşi Zehra'nın ölüm haberini alınca bu düşünceden vazgeçerek ülkesine döner. Bir süre dünyaya küsen Sabiha, Atatürk'ün ısrarları ile yeniden çalışmalara başlar ve Eskişehir Havacılık Okulu’nda Sami Uçan ve Muhittin Bey’den özel uçuş eğitimleri alır. 25 Şubat 1936'da ilk defa motorlu uçak ile uçmaya başlar.



Gökçen'in, uçuş eğitimde gösterdiği başarılardan dolayı, Atatürk kendisine şunları söyler: “Beni çok mutlu ettin… Şimdi artık senin için planladığım şeyi açıklayabilirim… Belki de dünyada ilk askerî kadın pilot olacaksın… Bir Türk kızının dünyadaki ilk askerî kadın pilot olması ne iftihar edici bir olaydır, tahmin edersin değil mi? Şimdi derhal harekete geçerek seni Eskişehir’deki Tayyare Mektebi’ne göndereceğim. Orada özel bir eğitim göreceksin ”

O yıllarda kızlar askerî okullara alınmadığı için özel bir üniforma giydirilerek Eskişehir Uçuş Okulu’nda, 1936-1937 döneminde 11 ay boyunca özel eğitim alır. Bu eğitim sırasında kendisine ilkokul öğretmeni Nüveyre Uyguç eşlik eder. Gökçen, brövesini aldıktan sonra Eskişehir’deki 1. Hava Alayı’nda altı ay görev yapar, bu sırada Trakya ve Ege manevralarına katılır. 1937 yılında Tunceli'de çıkan ayaklanmayı bastırmak için başlatılan Dersim Harekâtı'nın hava saldırısı safhasında yer alarak dünyanın ilk kadın savaş pilotu olur. Bu harekâtta gösterdiği üstün başarı sebebi ile, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nın da katıldığı bir törenle kendisine Türk Hava Kurumu Murassa (İftihar) Madalyası verilir. 30 Ağustos 1937'de askerî uçuş brövesi alır.

1937'de Fransa'nın, Hatay'ı Suriye'ye devretmeye hazırlandığı yolundaki haberler, Ankara'da sert tepkiyle karşılanır. Atatürk'ün emriyle üniformasını giyen Sabiha Gökçen, Fransız elçisinin önünde havaya üç el ateş eder ve "Hatay'ın vatana katılması için gerekirse silahlanırız"der. Olay sonunda yine Atatürk'ün emriyle tutuklanan ve mahkemeye çıkan ve yasa gereği bir gün hapis yatan Sabiha Gökçen'in çıkışı sayesinde Atatürkün planı tutmuş ve Fransızlara gözdağı verilmiş, kararlılık gösterilmiştir. 1938'de uçağıyla beş gün süren bir Balkan Turu yapan Gökçen’in ünü bu turla dünyaya yayılır. Ankara'da bulunan Balkan Paktı heyeti üyelerinin Sabiha Gökçen ile tanıştıktan sonra kendisine uçakla başkentlerine gelmeyi önermeleri üzerine bu tur fikri doğar. Gökçen, Atatürk'ün arzusu üzerine bu turu yanına bir makinist dahi almadan, tek başına gerçekleştirir.

Vultee tipi bir uçakla İstanbul'dan havalandıktan sonra Atina'ya ,ardından Sofya ve Belgrad'a gider.. Kendisine Yugoslav Genel Kurmay Başkanı tarafından "Beyaz Kartal" nişanı verilir. İstek üzerine Bükreş'te bir gösteri uçuşu yaptıktan sonra 6. gün olan 22 Haziran'daİstanbul'a döner. Bu Balkan turu, basının büyük ilgisini uyandırmış, her yerde göklerin kızı olarak anılmasına neden olmuştur. Manevi babası Atatürk öldükten sonra hayatını yeniden düzene sokan Gökçen, kadınların orduda görev yapmasına ilişkin yasa çıkmadığı için ordudan ayrılır ve Türkkuşu Uçuş Okulu'na başöğretmen tayin edilir. 1955'e kadar bu görevini başarıyla sürdürür. Türk Hava Kurumu yönetim kurulu üyesi olur. Hayatı boyunca toplam 22 değişik hafif bombardıman ve akrobatik uçakla uçuş yapar.

Vultee tipi bir uçakla İstanbul'dan havalandıktan sonra Atina'ya ,ardından Sofya ve Belgrad'a gider.. Kendisine Yugoslav Genel Kurmay Başkanı tarafından "Beyaz Kartal" nişanı verilir. İstek üzerine Bükreş'te bir gösteri uçuşu yaptıktan sonra 6. gün olan 22 Haziran'daİstanbul'a döner. Bu Balkan turu, basının büyük ilgisini uyandırmış, her yerde göklerin kızı olarak anılmasına neden olmuştur. Manevi babası Atatürk öldükten sonra hayatını yeniden düzene sokan Gökçen, kadınların orduda görev yapmasına ilişkin yasa çıkmadığı için ordudan ayrılır ve Türkkuşu Uçuş Okulu'na başöğretmen tayin edilir. 1955'e kadar bu görevini başarıyla sürdürür. Türk Hava Kurumu yönetim kurulu üyesi olur. Hayatı boyunca toplam 22 değişik hafif bombardıman ve akrobatik uçakla uçuş yapar.

Gökçen, 1940 yılında Hava Okulu’nda askerî coğrafya ve topoğrafya öğretmeni Üsteğmen Kemal Esiner ile evlenir ve eşine kendi soyadını verir; ancak üç yıl sonra, 12 Ocak 1943'te eşini kaybeder. 1953 ve 1959'da davet edildiği ABD'ye Türk toplumu ve Türk kadınını tanıtmak amacıyla giden Gökçen için büyük bir Amerika turu düzenlenir. Son uçuşunu 1996'da 83 yaşında iken Fransız pilot Daniel Acton eşliğinde Falcon 2000 uçağıyla yapar. 1996'da havacılık kariyerinin en büyük ödülünü alır. Amerikan Hava Kurmay Koleji'nin mezuniyet töreni için düzenlenen Kartallar Toplantısının onur konuğu olarak katıldığı Maxwell Hava Üssü'ndeki törende "dünya tarihine adını yazdıran 20 havacıdan biri" seçilir. Bu ödüle layık görülen ilk ve tek kadın havacı olur.

ATATÜRK’ÜN KADIN ÜZERİNE SÖZLERİ...

- Kadınlarımız erkeklerden daha çok aydın,daha çok verimli,daha çok bilgili olmaya mecburdurlar..

-Şuna kani olmak lazımdır ki dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.

- Kadının en büyük vazifesi analıktır ! İlk terbiye verilen yerin Ana Kucağı olduğu düşünülürse,bu vazifenin ehemmiyeti layıkıyla anlaşılır.

- Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir.Allah’ın emrettiği şey Erkek ve Kadın Müslümanların ilim ve İrfan edinmeleridir.Kadın ve Erkek bu ilim ve irfanı aramak ve nerede bulursa oraya gitmek mecburiyetindedir.

- Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun, bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse, o sosyal toplum felçlidir.

- Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim, diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakar, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.

- Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başında bir bez, peştemal veya buna benzer birşeyler asararak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı arkasını çevirir veya yere oturarak yumulur. Bu tavrın manası neye delalet eder? Medeni bir millet anası, bir millet kızı için bu garip şekiller, bu vahşi vaziyet nedir? Bu hal milleti çok gülünç gösterir ve derhal düzeltilmesi lazımdır.

Tarihimize şöyle bir dönüp baktığımızda Türk Kadınının çok önemli ve saygın bir yeri olduğunu görüyoruz. Erkeklerle eşit haklara sahip kadınlar,sonraki yüzyıllarda adeta ikinci sınıf insan muamelesi görmüştür.Tarih boyunca hür yaşayan Türk Kadını bu durumda fazla kalamazdı. Mustafa Kemal ‘’ Ey Kahraman Türk Kadını ‘’ Sen yerde sürünmeye değil,omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın diyerek,Türk Kadınını yeniden ayağa kaldırmıştır.

Ynt: Atatürk Ve Kadınlarımız By: maraz1141 Date: October 19, 2014, 01:55:36 PM
teşekkürler
Ynt: Atatürk Ve Kadınlarımız By: yaz kızım karar Date: November 16, 2014, 09:32:48 AM
Paylaşım için teşekkürler
Ynt: Atatürk Ve Kadınlarımız By: anyela Date: December 15, 2014, 06:28:54 PM
çok güzel bunları bu aralar daha çok anlatmalıyız

SiteMap - İmode - Wap2