Arşiv Anasayfa Atatürk Köşesi
Sayfalar: 1
Atatürk'ün Sofrası By: femox Date: May 09, 2008, 08:01:56 PM
Çankaya Köşkü’nün önünden her geçişimde durup bakar ve bir bağ kulübesini saray kılan bu alçak gönüllülük sultanını rahmetle anarım.

Karanlığa koşanlar, Atatürk’ün aydınlığını söndürmenin telaşı içinde her güzel şeye saldırmışlardır.

Gazinin sofrası da bunlardan biridir.

Neydi bu sofra?

Bir içki masası mı, yoksa bir akademi mi?

Türk’ün varlığını dünyaya kabul ettirmenin savaşını veren Gazi, aynı zamanda bir ulus yapmanın heyecanıyla yaşamıştır.

Sofra bu iki amaca da hizmet etmiştir.

Ulusal kültürümüzü çağın uygarlık düzeyine çıkarmadan saygın bir devlet olunamayacağını bilen büyük kurtarıcı bununla ilgili ne varsa halkıyla paylaşmıştır. Bu nedenledir ki sofra halka hizmetle ilgili fikirlerin tartışıldığı bir forumdur. Kısacası sofra bir içki sofrası değildir. Sofra bir akademidir.

Eleştiri vardır. Ödüllendir- me vardır.

Konuşmalar zerafetin ve nezaketin süzgeçlerinden geçerek fikirlerin hazinelerine dökülürdü. Ne yalakalık itibar görürdü ne de sahtekarlık... Hakaretten uzak, çirkinlikten soyutlanmış, güzelin, yararlının nakış nakış dokunduğu gecelerdi.

Kılıç Ali anılarında sağından soluna bugün de çekiştirilen akşam yemeklerini “Bir lokma ekmek ve bunu birkaç arkadaşı ile oturup beraberce yemek içmekten ibaret bir sofra” diye tanımlar.

Dehâların değeri zaman zaman bilinmez. Biz de ulus olarak bu şanssızlığı yaşamışızdır.

Bugün de hâlâ kimi çevreler 20’nci yüzyılın en büyük dehâsı olarak tanımlanan Atatürk’e dil uzatmanın yüz kızartıcı yarışmasındadırlar. Çabaları da telaşları da boşunadır. Bilinen bir gerçektir ki güneş balçıkla sıvanmaz.

Sofraya gelecek olanları kendisi belirler ve sofranın düzgünlüğü ile bizzat kendisi ilgilenirdi. Hükümet sorunları konuşulmazdı. Sofranın karşısında bir kara tahta, tebeşir ve silgidir görünen...



Bu tablonun yüceliği içinde yapılanlar ise kuruluş ve kurtuluşun temellerini belirlemek ve hataya düşmeden halkın gönlünde ve kafasında var etmek...

Ümmetten ulusa, şer’i hükümlerden Batı’nın modern hukukuna gidilen yolda aklı ve bilimi egemen kılmak... Biçimiyle, içeriğiyle modernleşmenin alfabesini belirlemek... Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu ve Türkoloji Enstitüsü’nün hazırlıklarını tamamlamak...

Atatürk’ün dille ve tarihle uğraştığını gören kimi kısa düşünceliler “Paşanın işi yok dille, tarihle uğraşmaya başladı sözleri üzerine Gazi, kimi kısa düşüncelilere şu yanıtı vermiştir:

“Yağma yok. Benim işim başımdan aşkın... Ben bugün ileri bir Türkiye’yi kurmaya ne kadar çalışıyorsam, yarının Türkiye’sinin temellerini atmaya da o kadar dikkat ediyorum. Bu yaptıklarımız hiçbir millete düşmanlık değildir. Barıştan yanayız. Barıştan yana kalacağız. Ama durmadan değişen dünyada yarının muhtemel dengeleri için hazır olacağız.”

Böylesine yüce fikirlerin sahibi olan Ata’nın sofrasında kimler olabilirdi ki?.. Şairler, edebiyatçılar, sosyologlar, sanatkârlar, düşünürler, tarihçiler ve arkadaşları sofranın davetlileriydiler.

Dedikodusuz bir ortam... İlkellikten ve bayağılıktan soyutlanmış bir muhabbet bahçesi... Ve Türk müziğinden süzülüp gelen nağmeler... Sofra her haliyle seviyeli tartışmaların akademisidir. Soylu duygu ve düşüncelerle donatılmış geceler...

Başbakan İnönü, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın dışında hiç kimse izinsiz ve davetsiz olarak sofraya oturamazdı.

Sofranın başlangıç saati 20:30-21:00 arasındadır. Bitiş saati yoktur. Sabaha değin süren geceler çoktur.

Bu gecelerin birinde, sofradan henüz kalkmış ve yatağına henüz gitmemiş olan Gazi Mustafa Kemal, kendini Ankara’nın rüzgarına bırakmış “Yarap ne eksilirdi deryayı izzetinden / Peymanei Vücude zehri ab katmasaydın / Azade ser olurdum esip derdi gamdan / Ya dehre gelmeseydim ya aklım olmasaydı” dörtlüğünü söyleyerek yatak odasına yönelmiştir.

Gerçekte Gazi tüm kahramanlarda görülen yalnızlığın adamıdır. Herkesi affetmesini seven, mahcup, kişisel hiçbir sorunu olmamış, kırdıklarının gönüllerini kısa bir sürede almasını bilmiş bir candan kişi...



Tek kaygısı ülkesidir, ulusudur. Modern, zengin ve uygar bir Türkiye’yi yaratmada kararlı olan Atatürk, yaşamının bütününü bilimle donatmış ve ülke gerçeklerini hiçbir ideolojiye ve bağnazlığa feda etmemiş bir liderdir.

Kayıtsız, protokolsüz ve içten geldiği gibi yaşamak en sevdiği şeydi ve bunu da en çok sofrasında bulurdu.

Sofranın en değerli yiyeceği kavrulmuş leblebiydi Gazi için... Patlıcan karnıyarık, omlet ve kuru fasulye sevdiği yemeklerden olmasına karşın onlara dönüp bakmazdı.



Onun bu haline üzülen Latife Hanım’a, “Latife, biz en az yirmi yıldan beri bu çocuklarla birlikteyiz. Biz çadırlarda, kışlalarda, karakollarda aynı kaderi paylaştık. Ayrıca ben birçok meseleyi senin karşı çıktığın o sofralarda çözüyorum” demiştir.

Tarih sayfalarında boğulmaya ve Anadolu’dan silinip atılmaya çalışan Türk’ün tarihini, kültürünü dünyaya ilan etmenin savaşını onurla veren Atatürk, korkunç bir irade gücüne sahip olup içkiyi iradesinin zayıflığından değil, keyif aldığı için içerdi.

Yetişecek yeni kuşakların “geçmişi unutacak kadar hafızasız, geleceği tasavvur edemeyecek kadar hayalsiz” olamayacaklarını ısrarla vurgulamış ve “Eğer cumhurbaşkanı olmasaydım milli eğitim bakanı olurdum” sözlerini her yerde olduğu gibi sofrasında da dile getirmiştir.

Bundan doğal bir şey olamazdı. Çünkü orası milletin sofrasıdır. Ve orada arkadaşlarını görmek istediği zaman “Bizimkiler nerde?” diye sorar ve Salih Bozok, Kılıç Ali, Nuri Conker ve Recep Zühtü sofraya çağırılırlardı. Dostlarını unutmayan bir vefalıdır Gazi...

Arada sırada köşkten kaçar ve nedenini de “Kendimi kapatılmış ve hapsedilmiş gibi hissediyorum” diyerek açıklardı.

“Ne mübarek millet, bu millet” sözünü hiç eksik etmeyen Gazi için bugün de sürdürülen yıpratma politikasının zarardan başka hiçbir getirisi yoktur.

“Biz cumhuriyeti süs olsun diye yapmadık. Halktan yana bir idare kurmak için yaptık” sözleri, bu masadan halka uzatılan bir el değil midir?

Erdemliğin simgesi olan cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sofrası da faziletin, asaletin ve soylu düşüncelerin sofrasıdır..



Ynt: Atatürk'ün Sofrası By: Musty-mLk Date: May 19, 2008, 01:18:43 PM
bilgiler için saol
Ynt: Atatürk'ün Sofrası By: mesut1997 Date: May 20, 2008, 12:10:39 AM
PayLaşım İçin SaoL .
Ynt: Atatürk'ün Sofrası By: TigER Date: November 06, 2008, 05:34:15 PM
Emeye Saygı

SiteMap - İmode - Wap2