Arşiv Anasayfa Kariyer ve Kişisel Gelişim
Sayfalar: 1
Egoyu Kitapla Beslemeyin By: Mavi_Kiyamet Date: September 24, 2013, 09:28:01 PM


ego hakkında yazılar - ego nedir - egoyu nasıl yükseltiriz



Günümüzde insanlar, her türlü iletişim kanalı ile adeta en güzel, en başarılı, en beğenilen, bir bakıma her şeyi en iyi bilen olmaya zorlanıyor. Kişisel gelişim kitapları da bu yolda büyük işleve sahip.

 "Sen her şeyin üstesinden gelirsin.”, “Bunun için yeterli donanıma sahipsin.”, “Yeter ki içine dön, kendi gücünün farkına var.”, “Benliğinin sahip olduğu kudreti açığa çıkar.”… Kişisel gelişim kitaplarında bunlara benzer daha pek çok cümle var. Vurgulanan şey ise çok açık: “İnsanın yaşadığı bir sorunun üstesinden yine kendi benliği gelir. Son tahlilde insan, sadece kendine muhtaçtır!” ‘Egoyu yücelten ve insanı bir nevi putlaştıran bu kitaplar, uzun bir süre boyunca çok satanlar listesinde yer aldı, almaya da devam ediyor. Eminiz söz konusu kitapları okurken çoğumuzun aklına şu soru takılıyor: “İnsanoğlu gerçekten de kendi kendine yeter mi?”

Günümüzde tüketimi arttırmak amacıyla insanlar belli kimlik nitelikleri taşıyarak yaşamaya ve her alanda ‘en’ olmaya özendiriliyor. Beşer, her türlü iletişim kanalı ile adeta en güzel, en başarılı, en beğenilen, bir bakıma her şeyi en iyi bilen olmaya zorlanıyor. Medya kanalıyla pompalanan bu nitelikleri ne yazık ki içselleştirebiliyoruz. Haberimizin girişinde de örnek verdiğimiz gibi kişisel gelişim kitaplarına bu çerçeveden baktığımızda insanların ‘en iyi’ ya da ‘üstün’ olmaya teşvik edildiğini görüyoruz. Haliyle bireyler çocukluktan yetişkinliğe tüm hayatı boyunca başkalarını geçmeyi hedefliyor. Fakat gariptir ki herkesi geçip ‘en’ olduğunda da fert huzur bulamıyor. Çünkü ‘en iyi’ olmak her an kaybedilebilecek bir özellik. Celal Bayar Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erol Özmen’le sürekli başarı hedeflenmesinin doğru olup olmadığını konuştuk.

 Özmen, bu yönlendirmelerin ne yazık ki insanların kendilerini ve kimliklerini özgürce yaşamalarını, psikolojik ve sosyal huzuru bulmalarını engellediğini düşünüyor. Özmen analizine şöyle devam ediyor: “Hazır reçeteler verilerek ‘başarılı’ olmak o kadar kolay ulaşılacak bir şey gibi gösterilir ki kitabı okuyunca birçok insan, yaşamının bambaşka olacağı hayaline kapılır. ‘En’ olamamak başarısızlık gibi sunulduğundan insanı mutsuz eden bir kısır döngü başlar. İnsanlar kitaplarda sunulan hazır reçeteleri sorgulamak yerine kendilerini sorgulamaya ve kendisinin başaramadığını düşünmeye başlar.”

Kişisel gelişim kitaplarının önemli bir kısmı bireyin gelişimini öne çıkarırken, kişinin içinde yaşadığı toplumu adeta yok sayıyor. Sadece kendi gelişimini düşünen kişiler, toplumdaki problemlere kayıtsız kalıyor. İhtiyaç sahiplerini görmezden gelebiliyor. Oysa içinde yaşanılan toplumda yardımlaşma, uyum ve huzur yoksa o toplumu oluşturan bireylerin mutlu olması mümkün değil. Ayrıca insanların kişisel gelişime olan ilgi ve merakı kötüye de kullanılabiliyor. Piyasada yalnız ticarî kaygılarla çıkarılan ve çeşitli kampanyalarla ciddi satış rakamlarına ulaşan çok sayıda kişisel gelişim kitabı bulunuyor.

İnsanoğlu, Rabb’ine karşı acziyetinin farkına varmalı

Günümüzde fertlerin zihin ve his dünyasında benlik ve enaniyet hâkim. Çünkü insanlar başta kişisel gelişim kitapları olmak üzere kitle iletişim araçları eliyle bencilliğe yönlendiriliyor. Kendileri için tüketen, kendileri için yaşayan bireyler haline geldik çoğumuz. Dolayısıyla hayatın değişik kademelerinde belli bir konuma sahip kişiler, kendilerini diğer insanlardan daha farklı ve üstün görerek, çevresindeki insanlara karşı muamele ve tavrını da bu anlayışa göre şekillendiriyor. Hâlbuki makbul olan, hayatın yüksek bir gayeye, o gayenin de Allah’ın rızasına bağlanması. Modern dünyada uçsuz bucaksız egolara sahip insanların bunu unuttuğu aşikâr. Hatta arada o kadar ince bir çizgi var ki, kendisinin muhtaç olduğunu unutan birey, o çizgiyi geçtiğinde şirke kadar varabilmekte.

İnsanın; ihtiyacı olan herhangi bir şeyi elde etmeye istekli olmasına rağmen ona ulaşmada âciz, güçsüz ve yetersiz olduğunu, Rabb’inin duasını işiteceğini ve isterse ihtiyacını gidereceğini bilmesi lazım. Çünkü kul; fâni, sınırlı, zayıf, arzu ve ihtiyaçlarla kuşatılmış bir varlık olarak yaratılmıştır. Dua gibi bir ibadetin olması boşuna değil. Dua, büyük-küçük, güçlü-güçsüz tüm müminlerin Yaradan’a niyazda bulunması, acziyetini ifade etmesi anlamına geliyor. Şu ayet bu durumu en güzel şekilde gözler önüne seriyor aslında: “Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan ise yalnızca O’dur.” (Fâtır, 35/15)

 Tekkelerde üzerinde “Hiç” yazan levhalar bulunur ki bu, insana, enâniyetten vazgeçip acziyetini idrâk etmeyi hatırlatmak içindir. Bütün mesele kulluğumuzun farkında olmak. Elbette ki insanın toplumsal yaşam içerisinde hayatını idame ettirebilmesi için bir özgüvene sahip olması gerekiyor. Fakat bunun sürekli şişen bir ego şeklini alması, insanın kul olduğunu unutup bu bilinçten uzaklaşmasına kapı aralayabiliyor. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin analizinde olduğu gibi: “Günümüzde, özgüven mülâhazasıyla benlik, enaniyet ve ego öne çıkarılmış ve bu durum sâri ve öldürücü bir hastalık gibi yayılmıştır. Umum varlık ve genel nizama arkasını dönüp egonun karanlık labirentlerinde ömürlerini geçirenlerin kurtuluşa erdikleri görülmemiştir. Geleceğe yürümeyi plânlayanlar, egoizmayı bırakıp mutlaka herkesle ve her şeyle el ele olmalıdırlar. İradeler ve idealler; hakiki mânâda bütünleşmiş heyetlerin, kenetlenmiş azimlerin ve kolektif şuurların desteğini aldığı ölçüde gerçek değerini bulacaktır.”
 


SiteMap - İmode - Wap2