Arşiv Anasayfa Kariyer ve Kişisel Gelişim
Sayfalar: 1
Öfkemiz Ve Biz By: Asortik Hatun Date: July 27, 2013, 05:10:59 PM
Doksanlı yıllarda, Cezayir’den Fransa’ya uçak kaçıran korsanlar, ilk kurbanlarını kolayca öldürdükleri halde, daha sonra insanları öldürmeye çalışırken zorlanmaya başladılar. Uçağın yardımcı pilotu bu durumu şöyle açıklıyor. Korsanlarla aramızda bir ilişki kurulmuştu…

Hayvanlarla ilgili belgeselleri seyredenler bilirler, eğer anlatılan bir zebranın öyküsüyse onun yırtıcılardan kurtulmasını isteriz, ama anlatılan bir aslanın öyküsüyse bu defa aslanın zebrayı avlamasını isteriz. Çünkü izlediğimiz öyküdeki karakter bizim de bir parçamız haline gelmiştir.

Evimize yabancılar geldiği zaman değişik şekillerde tepki gösterebiliyoruz.
Örneğin bu yıl 29 Mayısta Avrupa Şampiyonlar Ligi’nin finalinde karşılaşacak

İngiltere’nin Liverpool ve İtalya’nın AC Milan takımları, İstanbul’a geldi. Her iki takımın taraftarları da İstanbul’a akın ettiler.

Taraftarlar İstanbul’da renkli görüntüler oluşturdular. İstanbullular onlara sevgi gösterilerinde bulundu.

Ama İstanbul a gelen bütün yabancılar böyle sevgi gösterileri ile karşılanmıyor. Hatta Türk oldukları halde şehre dışardan gelenler, hatta İstanbul’da yaşadıkları halde bazı insanlar diğerleri tarafından hoş karşılanmıyor …

“Ev içinde” çeşitli şekillere giren bir öfkemiz var. Annemize
“yavrum başına bir şey gelir” diye aşırı endişelendiği için, bundan dolayı hayatımıza fütursuzca müdahale ettiği için öfkeleniyoruz. Babamıza hayatımızı zorlaştırdığı kendi saçma kurallarını bize dayattığı için öfkeleniyoruz. Kardeşlerimize bizim hakkımız olanı adaletsiz bir şekilde aldığı için. Çocuğumuza aşırı istismarcı olduğu ve bizim de bir hayatımız olduğunu düşünmediği için …

Yakınlarımıza yönelik öfke, içinde dengeleyici sevgiyi de barındırdığı için “saçmalık” noktasına kolay kolay varmıyor.

Yani kardeşimize, çocuğumuza, dayımıza, amcamıza vs yönelik öfkemiz sürekli bir karalama kampanyasına sadistik yıkıcı bir enerjiye kolay kolay dönüşmüyor.
Ama söz konusu olan “yabancılarsa” ? Veya popülerleşmiş tabirle “öteki” ise?

Trafikte insanlar bir sosyal ortam oluşturuyorlar. Parkta veya kafede de bir sosyal ortam oluşuyor. Ama trafikteki sosyal ortam kafedekine, parktakine vs göre insanların birbirlerine karşı daha sert ve saldırgan davrandıkları bir ortam oluyor. Neden?
Bunun önemli bir nedeni dengeleyici kuvvetlerin (sevgi, ayıplama vs) olmamasıdır.
Araba denilen metal kutunun içinde, bir astronotun bize çok yabancı olan uzaydan soyutlandığı gibi, veya bir derin dalgıcın dipteki yaşam tanımayan sulardan soyutlandığı gibi, çevremizden soyutlanıyoruz. Metal kutu bizi farklı bir gerçeklik algısının içine sokuyor. İçimizdeki yarışma hırsı, haksızlığa uğradığımız düşüncesi, kuralların saçma olduğu düşüncesi, bizim diğerlerinden daha değerli olduğumuz düşüncesi vs vs gibi birçok düşünce, duygu ve ruhsal güç bu ortamda rahatça ortaya çıkıveriyor.

Bir taksi şoförünün bana nazikçe cevaplar vermeye çalışırken son derece saldırgan ve kural tanımaz bir şekilde araba kullanması ilginç bir gözlem olmuştu benim için. Kişiliğinin bir bölümü kar amaçlı davranışlarına uyum sağlamış, kural tanımaz bir şekilde davranırken, kişiliğinin diğer bölümü ile benimle konuşuyor “hepimiz” gibi sıcak ve nazik bir şekilde bir şeyler anlatıyordu ..

Arabanın koltuğuna oturunca, gayri insanı birtakım güçlere sahip olabiliyoruz. Yani hızla gidebilme bir yayanın karşısında çok daha güçlü bir konumda olma vs gibi. Bu durum kişiliğimizin aşırı güce sahip olmak isteyen yanını doyuruyor (omnipotent, tüm-güçlülük) . Bu yüzden sürekli daha güçlü, güvenli ve yetenekli arabalar üretiliyor.
Ama tüm-güçlülük bizim ilkel yanımızdır. Bu ilkel yandan enerjisini alan kuvvetler, öfke duygumuzla birleşince ortaya saldırgan (agresif) yaşantılar çıkıveriyor.
Kendimizi diğerlerine uzak hissetmemiz, ötekinin bizimle alakası olmadığını düşünmeye başlamamız bölerek bir savunma hattı oluşturmamız anlamına geliyor.
Bölme hem psikolojide hem de tarih de ilkel bir savunma mekanizması.

Antik kentler bölerek kendilerini korumaya çalıştılar. İngiltere’yi bölen Roma duvarı, Çin Seddi, Atina surları..
Barbar kavramı da bu mimari yapılanmanın içinde ortaya çıktı.
Barbarlar duvarın dışında kalanlardı.
Dış dünyadaki bu uzun duvarları biz kişiliğimizin içinde de oluşturabiliyoruz. Böylece içimizdeki istemediğimiz hoş olmayan yaşantıları günlük yaşamımızdan belirli bir sürede olsa uzakta tutabiliyoruz…
Avrupalıları İstanbul da sevgi gösterileri ile karşıladık. Çünkü onlar içimizde idealize ettiğimiz bir benlik bölümü ile veya benlik ideali ile uyum içinde olan bir dünyayı yansıtıyorlardı.
Ama içimizdeki duvarlarla böldüğümüz küçümsediğimiz, kendimizde olmasını istemediğimiz değerleri temsil eden insanları ötekiler, kötü olanlar, karanlık bir dünya gibi algılama eğilimindeyiz…


SiteMap - İmode - Wap2