Arşiv Anasayfa Kariyer ve Kişisel Gelişim
Sayfalar: 1
Yaratıcılık Stratejileri By: Asortik Hatun Date: July 25, 2013, 07:47:12 PM
“Yavru ördekler hayatta kalmayı annelerini taklit ederek öğrenirler. Taklit yoluyla ya da modelleme yoluyla öğrenme insanlar da dahil birçok canlı için esastır.”

Aslında her birimiz kendi içimizde çok büyük bir yaratıcılık potansiyelini barındırıyoruz. Ancak çoğu zaman bunun farkında olmadığımızdan ya da yaratıcı olduğumuza inanmadığımız için bu potansiyeli açığa çıkarmakta zorlanıyoruz. Yaşamımızda büyük bir zorlukla karşılaştığımızda ya da mecbur kaldığımızda hepimiz çok yaratıcı işler yaptığımıza tanık olmuşuzdur. Ancak bu yaratıcı potansiyelden yararlanmak için böyle bir zamanı beklememiz gerekmiyor. Evet bazı insanlar gerçekten belli konularda oldukça sivrilmiş bir yaratıcılık yeteneği sergileyebiliyor. Ancak bu aslında belli uygulamalarla herkesin geliştirebileceği bir yetenek. Tek yapılması gereken buna inanmak ve zihnimizi bu yönde harekete geçirmek. Elbette bu konuda herkesin kendine göre uygulayabileceği çeşitli stratejiler de var. Burada bu stratejilere kısaca değinmek ve yaratıcılığı ortaya çıkarmak için kullanılabilecek bazı yöntemler üzerinde durmak istiyorum. Konuya girmeden önce “strateji” sözüyle ne anlatmak istediğimi biraz açıklamam gerekiyor. Her birimiz her gün yüzlerce eylem yapıyoruz. Sabah kalktığımız andan itibaren bir hareket başlıyor. Giyiniyoruz, günlük işlerimizi yapıyoruz, işe veya okula gidiyoruz, ev işleri yapıyoruz, kitap okuyoruz, düşünüyoruz, hayal kuruyoruz vs. vs. vs. Yaptığımız eylemler ister harekete yönelik, isterse zihinsel eylemler olsun, hepsinde mutlaka zihnimizde bir şeyler yapmak zorundayız. Yani her eylemin beynimizde bir karşılığı var ve beynimizde herhangi bir eylemi başlatmaksızın hiçbir şey yapmamız mümkün değil. Diğer bir deyişle zihnimizde imgelemeksizin parmağımızı bile kıpırdatmamız mümkün değil. Kısacası tüm eylemler beynimizin kontrolü altında sinir sistemimiz aracılığıyla gerçekleşiyor. Farkında olalım ya da olmayalım bu böyle çalışmakta. Şimdi bu durumda her ne yapıyorsak yapalım zihnimizde birtakım programları çalıştırıyoruz demektir.

Bu programlar genellikle bilinçdışı olarak çalışmaktadır. Yani biz yaptığımız işlerin %99´unu ne yaptığımızı bilmeden yaparız. Çünkü yapmakta olduğumuz şeylerin büyük bir bölümü çok küçük yaşlarda öğrenilmiştir ve tamamen bilinçdışı alışkanlık haline gelmiştir..
Ancak bunun böyle olması yani bilinçli olarak ne yaptığımızın farkında olmamamız yaptığımız eylemlerin bir yapısı olmadığını göstermez. Her eylem için beynimizde yaptığımız bir şeyler vardır. Örneğin sabah kalktınız ve çay yapmak istiyorsunuz. Öncelikle zihninizde bunu imgelersiniz (farkında olmadan). Belki kendi kendinize içinizden “kalkayım bir çay koyayım” dersiniz. Mutfağa gidersiniz ve belki de mutfağa doğru yürürken aklınıza bir gün önceden çaydanlığın içerisinde kalan çaylar aklınıza gelir ve “şu çaydanlığı dökmekten nefret ediyorum” diye zihninizde söylenirsiniz. Neyse çaydanlığın altına suyu üstüne de çayı koyarsınız. Çayı demlemek için önce alttaki suyun kaynamasını beklersiniz. Su kaynayınca çayı demlersiniz bu arada alttaki su azalmışsa biraz su eklersiniz.

Şimdi bütün bu işlemler yaşamınızın belli bir döneminde öğrendiğiniz şeylerdir. Ancak bunları yaparken belli bir sıraya göre yaparsınız. Ve bu eylemleri yaparken sizi yönlendiren şey zihninizde işlemekte olan programlardır. İşte bu programlara “stratejiler” adını veriyoruz. Yaptığımız en basit eylemlerden en karmaşık zihinsel işlemlere dek her şey bir şekilde öğrenilmiştir ve her eylemin ardında bir zihinsel strateji vardır. Kısacası her eylemin bir yapısı vardır. Bu yapı keşfedilebilir, açığa çıkartılabilir, analiz edilebilir ve başkalarına öğretilebilir. Hatta kişi kendi başarılı olduğu alanlarda kullanmış olduğu stratejileri yaşamının başka alanlarına aktarabilir ve bunlardan yararlanabilir. Burada elbette bütün bunlara detaylarıyla değinmemiz mümkün değil. Ancak sizlere yaratıcılığıyla tanınmış ünlü birisinin modellenmesi sonucunda ortaya çıkarılmış bazı temel stratejileri anlatacağım ve yaratıcılığınızı geliştirebilmeniz için bazı ipuçları vereceğim. Ve sizler de daha sonra bunlar üzerinde çalışarak kendinizi geliştirebilir, istediğiniz herhangi bir alanda yaratıcılığınızı artırabilirsiniz. Burada anlatmak istediğim en temel strateji oldukça yaratıcı bir kişinin modellenmesiyle oluşturulmuş bir yaratıcılık stratejisidir. Günümüzde pek çok yaratıcı dahilerin stratejileri modellenmiştir. Ancak bu kişinin yaratıcılık stratejisi bunlar içerisinde hemen her konuya uyarlanabilecek bir esneklik taşımaktadır.

Yaratıcılığın Geliştirilmesi Yaratıcılığın imgeleme ile olan ilişkisini hepimiz biliyoruz. Yaratıcılığı mümkün kılan şey zaten bizim içinde bulunduğumuz zaman ve mekanı aşıp orada olmayan bir şeyleri imgeleyebilmemiz İmgeleme yeteneğimiz çoğunlukla bilinçdışı olarak çalışan bir süreçtir. Yani düşünürken zihnimizde neyi imgelediğimizin çoğunlukla farkında olmayız. Ve zihinsel işlemleri nasıl yaptığımızı bilmeyiz. Örneğin arkadaşınızın telefon numarasını nasıl hatırladığınızı bilmezsiniz. Ya da akşam olunca evinizin yolunu nasıl bulduğunuzu. Bunlar sizin için çok doğal ve alışkanlık haline gelmiş hareketlerdir. Ancak farkında olsanız da olmasanız da bunları yaparken zihinsel olarak kullandığınız bazı stratejiler vardır.

Günlük yaşam içerisinde yaptığımız işlere göre kullandığımız pek çok stratejiler vardır ancak bunlar temel olarak 6 başlık altında toplanabilir. 1. Kaydetme ve Hatırlama Stratejisi: Herkesin deneyimlerini kodlamak ve hatırlamak için kullandığı bir yol vardır. Görsel eğilimli olanlar anılarını görüntü ağırlıklı olarak, işitseller ses ve sözcük ağırlıklı olarak, dokunsallar ise his ağırlıklı kodlayacak ve hatırlarken de genellikle bu yolu kullanacaktır. Örneğin dokunsal ağırlıklı bir kişi bir şeyi hatırlarken ilk önce o olayla ilgili hislere ulaşır ve oradan hareketle görüntüyü bulur. vs.

2. Gerçeklik Stratejisi: Normal insanlar zihinlerinde kurguladıkları imgelerle gerçek olarak yaşadıkları anıları birbirinden ayırt etme stratejisine sahiptirler. Şizofreni gibi vakalarda bu strateji iyi çalışmadığı için kişi gerçek olaylarla hayali imgeleri birbirine karıştırmaya başlar. 3. Karar Verme Stratejisi: Yaşamımızın büyük çoğunluğu verdiğimiz kararlardan ibarettir. Her birimiz kendi zihnimizde oluşmuş bulunan imgesel kriterlere, değerlerimize ve inançlarımıza göre bir karar verme stratejisine sahibiz. En basit konudan en zor kararlara varıncaya kadar birkaç karar verme stratejimiz vardır.

4. Motivasyon Stratejisi: Belli bir işi yapmak üzere harekete geçerken kendi kendimize kullandığımız bir stratejidir. Kişinin zihin yapısına göre çok farklılıklar gösterebilir. 5. Öğrenme Stratejisi: Bu stratejinin içerisinde Kaydetme, Motivasyon ve Karar Verme Stratejileri çalışır.

6. Yaratıcılık Stratejisi: Herhangi bir alanda yenilik yapmak, bir eser yaratmak veya ortaya çıkan problemleri çözmek için kullandığımız stratejiler. Yaratıcılık stratejileri içerisinde diğer ana stratejilerin birkaçı kompleks bir biçimde birlikte çalışırlar. Bunların analizi oldukça karmaşıktır ve ayrı bir kognitif uzmanlık alanıdır.

Bizim için gerekli olan ve yapılması gereken temel eylemler şunlardır: 1. Yaratıcılığa engel olan sınırlayıcı inançların kırılması ve yerine olumlu yönde destekleyici inançların yerleştirilmesi.

2. Yaratıcılığımızı geliştirmek istediğimiz alanı belirlemek. 3. Yaratıcı olmak istediğimiz alanla ilgili imgeleme gücümüzü geliştirmek.

Yaratıcılığımızı Geliştirmek İstediğimiz Alanın Belirlenmesi Her birimizin gerek doğuşumuzla birlikte yanımızda getirdiğimiz, gerek çok küçük yaşlarda geliştirdiğimiz pek çok yeteneklerimiz var. Bunların bazıları yaşam içerisinde gelişme imkanı bulurken bazen çok yetenekli olduğumuz bazı alanlar zaman içerisinde körelmiş olabilir. Aslında yaratıcılığa yönelik olarak yapılan çeşitli uygulama ve egzersizler genel olarak her alanda yaratıcılığımızın gelişmesine yardımcı olur. Ama özellikle yaratıcı olmak istediğimiz alanı keşfedip o alanda çalışmaya karar vermek oldukça önemlidir.

Bunun seçimi herkesin kendi ihtiyaçlarına göre değişebilir. Kimimiz müzik alanındaki yaratıcılığını geliştirmek isteyebilir, kimimiz resim, kimimiz bilimsel alanda, kimimiz iş alanında vs. Her ne olursa olsun başarılı olabilmemiz için yapmak istediğimiz şeyi öncelikle net bir biçimde tanımlamamız gerekir. Çünkü pek çok şeye yeteneğimiz olabilir ama öncelikle hangi yönümüzü geliştirdiğimize karar verip o yönde çalışmazsak hiçbir ilerleme kaydedemeyiz. İşte bu yüzden kendimize net bir hedef koymamız ve ayrıca bu hedefe inanmamız gerekir. Resim ya da müzik kursuna başlayıp bir iki ders sonra sıkılıp bırakmak gibi durumlar bize pek yabancı değildir. Bu yüzden eğer başarılı olmak istiyorsak hedefimizi mümkün olduğunca net bir şekilde belirlemeli ve bu ana hedefi koyduktan sonra bizi bu hedefe ulaştıracak eylemleri adım adım yerine getirmeliyiz. Yaratıcı olmak istediğimiz alanla ilgili imgeleme gücümüzü geliştirmek.

Hedefimizi tespit ettikten sonra seçtiğimiz alanda daha yaratıcı olmak için yapmamız gereken şey o konunun üzerine eğilerek o yöndeki imgeleme gücümüzü geliştirmek için çalışmaktır. Hiçbir şey bedavadan gelmez. Yaratıcılıklarıyla ön plana çıkan insanlar bu alanda o ya da bu şekilde çaba harcamışlardır. Örneğin fizik alanında bazı yaratıcı yenilikler yapmak istiyorsanız öncelikle bu bilim dalı hakkında bir eğitim almış olmanız gerekir. Bu konuya karşı çok yetenekli ve yaratıcı olabilirsiniz ancak konu hakkında herhangi bir eğitim almaksızın bir şey yapamazsınız.

Aynı şey her şey için değilse bile birçok alan için geçerlidir. Örneğin müzik alanında yaratıcılık sergilemek istiyorsanız bir enstruman çalmasanız bile en azından nota bilmeniz gerekir. Üzerinde çalışmak istediğiniz konuyla ilgili bir uzmandan eğitim almasanız bile en azından kendi kendinize bir çalışma yapmanız gerekir. Bunu yapmadığınız sürece yaratıcılığınızı somut bir biçimde ifade edemezsiniz. Kısacası yaratıcı olmak istediğiniz alana ait zihninizde bir veri birikimi olmalıdır. Çünkü hiçbir şeyi yoktan varedemeyeceğinize göre bu veri birikimlerini malzeme olarak kullanmak zorundasınız. Eğer yaratıcı bir resim çalışması yapmak istiyorsanız bu resmi zihninizde oluşturmak için görsel imgeleme gücünüzün gelişmiş olması gerekir.

İşte bunun için yaratıcılığınızı geliştirmek istediğiniz alana ait daha önce yapılmış şeyleri incelemek çok yararlı olacaktır. Bu incelemeler sizin için ilham kaynağı olabilir. Hayatında hiç şiir okumamış birisinden şiir yazmasını bekleyemezsiniz. Aynı şekilde hiç tiyatroya gitmemiş ve oyun izlememiş birisi ne kadar yaratıcı olursa olsun bir tiyatro oyunu yazamaz.

Elbette bunların hepsi için ters yönde çok ekstra yaratıcılık örnekleri bulunabilir. Ancak onlar ayrıcalıklı durumlardır. Şimdi bir parça yön değiştirerek konuyu başka bir yönden ele almak istiyorum. Hepimiz yaşamımızda çok seri bir şekilde yaratıcı çözümler üretmemizi gerektiren zor bir durumda kalmışızdır. Ve o anda göstermiş olduğumuz performans hem çevremizdekileri hem de kendimizi şaşırtmıştır. Burada olan şey nedir? Zor durum sizi sıkıştırır ve o anda mutlaka bir çözüm üretmeniz gerektiğine inanırsınız. Bunun sonucunda da ister istemez bilinçdışına yönelirsiniz çünkü o anda düşünecek fazla zamanınız yoktur ve o da size gereken çözümü sunar.

Peki zorunluluklar bizi bu derece yaratıcı bir hale getirebiliyorsa o zaman niye normal zamanlarda da bu potansiyeli açığa çıkartamıyoruz? Bunun çok farklı sebepleri olabilir ama temel sebep tembelliktir. Kendimize belli bir hedef tespit ettiğimizde ve her şeyi göze alarak o hedef doğrultusunda çalıştığımızda başarılamayacak hemen hemen hiçbir şey yoktur. Bu yaratıcılık için de geçerlidir. Bir insan bir şeyi bir kere yapabiliyorsa her zaman yapabilir. Eğer sıkıştığımızda yaratıcı çözümler üretebiliyorsak o zaman bu, bizim yeteneklerimiz dahilindedir. Bizler millet olarak genellikle uzaklaşmacı motivasyon stratejisine sahibizdir. Yani işleri hep son anda korku motivasyonuyla hallederiz. Bu da bizim yapımız. Az önce yaratıcılığımızı geliştirmek istediğimiz alanla ilgili olarak daha önce yapılmış örnekleri incelemenin öneminden söz etmiştim. Bunun hem bazı avantajları hem de dezavantajları olabilir. Avantajlı tarafı, konu hakkındaki vizyonumuzun ve seçeneklerimizin gelişmesidir. Dezavantajlı tarafı ise orijinalliği engelleyebilmesidir. Özellikle bilim ve teknoloji alanında önemli buluşlar gerçekleştiren kişilerin bazen konuyla ilgili doğru dürüst bir eğitimden geçmemiş kişiler olduğunu biliriz. Mesela dünyanın gelmiş geçmiş en yaratıcı dahilerinden birisi olan Nikola Tesla hiçbir üniversite eğitimi almamıştır.

Sezgisel yaratıcılık farklılıkları ortadan kaldırır; geleneksel öğrenim, IQ ya da diploma, sertifika gibi şeylere de pek kulak asmaz. Yirminci yüzyılda kimyasal maddelerden tutun da bilgisayarlara hatta tükenmez kalemlere değin belli başlı 58 icat analiz edildiğinde bunların 46´sında mucidin sade bir birey, küçük bir firma ya da “yanlış işte çalışan” biri olduğu görülür. Güvenlikli traş bıçağının mucidi olan King Gilette bir şişe mantarı tasarımcısıydı. Fotoğrafçılıkta çığır açan George Eastman bir muhasebeciydi,
Kodachrome´u icat edenler ise birkaç müzisyendi. Havayla şişirilen otomobil lastiğinin mucitlerinden olan John Dunlop bir veterinerdi. Otomatik telefon sistemi bir cenaze evi işletmesici tarafından icat edildi. Sabun imalatçıları deterjanları görmezden geldikleri için bunları kumaş boyası üretenler icat etti. Bir savaş pilotu Vietnamdan döndüğünde zihninde 24 saat içinde teslimat yapacak bir Federal Expres kargo sistemi hazırdı tarihinin en hızlı büyüyen şirketlerinden birini kurarak Amerikan posta idaresini kendi alanında geride bıraktı.

Kısacası diğer insanların göremediklerini görmek, günlük olaylara farklı bir bakış açısıyla bakmak yaratıcı olmanın anahtarıdır. Standart eğitim biçimleri bazen kişi için çok sınırlayıcı olabilmektedir. Çünkü öğretmen kendi inançlarını ve sınırlı vizyonunu öğrencilere aktarır ve öğrenci de öğretmeni bir otorite figürü olarak kabul edip bunları bilinçdışı düzeyde benimserse işte o zaman yaratıcılığı sınırlanmış olur. Bugün pek çok alanda bunun örneklerini görmek mümkündür. Birçok kişi kendisine otorite olarak kabul ettiği kişilerin inançlarını benimser ve kendisini tamamen kısıtlar. Sonra da bunlara zıt bazı durumlarla karşılaştığında hemen savunmaya geçer ve bu şekilde gitgide yaratıcılığı körelir.

İşte bu bakımdan kendimize model olarak seçeceğimiz örnekler bizim ufkumuzu genişletici nitelikte olmalıdır. Aksi halde vizyonlarımızı sınırlayabilir ve dar bir çerçeve içerisinde kalabiliriz. Çevrenizde gerçekten yaratıcılıklarıyla ve orijinal fikirleriyle dikkat çeken insanlar varsa, ki bu işin başını çeken çocuklardır, onların yanında mümkün olduğunca bol vakit geçirin. Bu şekilde onların yaratıcılık stratejileriyle ilgili bir şeyler öğrenebilir ve onları modelleyebilirsiniz. Hatta bazen bir kişinin bir işi yapabildiğini görmek bile sizin zihninizdeki sınırların genişlemesine ve sınırlayıcı inançlarınızın kırılmasına sebep olabilir. Bir zamanlar 1 milin 4 dakikanın altında koşulamayacağına inanılıyordu. Ve bu yüzden kimse 1 mili 4 dakikanın altında koşamıyordu. Ancak çılgının biri ilk kez bu rekoru kırdıktan sonra birçok sporcu bu rekoru kırmayı başardı. İşte burada hem olumlu hem de olumsuz yönde inancın gücünü görüyoruz. Yapılamayacağına inanıldığında yapılamıyor, yapılabileceğine inanıldığında yapılabiliyor. Elbette kuru kuruya inanarak her şeyi yapmanız mümkün değildir, ancak yapamayacağınıza inandığınızda % 50´lik şansınız varsa bunu sıfıra düşürmüş olursunuz.

Evet. İşte şimdi esas konumuza geliyoruz. Ve şu soruyla başlıyoruz: Madem ki hepimizde büyük bir potansiyel var, bu potansiyeli nasıl açığa çıkarabiliriz ve yaratıcılığımızı nasıl geliştirebiliriz? Bunun pek çok yolları var elbette. Ancak en kestirme yollardan bir tanesi yaratıcılıklarıyla ön plana çıkmış kişileri modellemek. Bir kişiyi tüm yönleriyle modelleyebilmek elbette mümkün değil. Ancak yazımın başında bahsettiğim bazı zihinsel stratejileri çıkartmak ve bunları öğrenmek mümkün. Bu çalışmalar zaten yapılmış ve pek çok dahinin yaratıcılık stratejileri çıkartılmış. Benim burada sizlere örnek olarak anlatmak istediğim yaratıcılık stratejisi epey zaman önce ölen ancak ünü hala devam eden bir kişiye ait: Kendisi diyor ki, “Peşlerinden gidecek cesaretiniz varsa, bütün rüyalar gerçek olabilir.” Ve şöyle devam ediyor, “hayal kurabilirsiniz, bu hayali gerçekleştirebilirsiniz. Her şeyin bir fare ile başladığını asla unutmayın.” İmza, Walt Disney.

Mickey Mouse ve pek çok değişik çizgi film karakterine can veren ve insanların hayal dünyasında yarattığı pozitif imgelerle her zaman ününü koruyan Walt Disney. Evet şimdi bakalım Disney yaratıcılığını ortaya koyarken nasıl bir yöntem kullanıyormuş?
Disney´in Yaratıcılık Stratejisi

Disney´in gerçekten kendine özgü ve çok ilginç bir yaratıcılık stratejisi vardı. Bu strateji modellendikten sonra birçok büyük firmalar tarafından başarılı bir biçimde kullanılmıştır. Disney´in kendi döneminde çizgi film yapımı ve üretimi gerçekten çok zor ve zahmetli bir işti. Ancak onun seçtiği bu dal tüm yaratıcı dahilerin ortak özelliğini yansıtıyordu:

İmajinasyonda mevcut bir şeyi alıp onu insanları pozitif yönde direk olarak etkileyen fiziksel bir varlığa dönüştürme yeteneği.

Disney insanları olumlu yönde etkileyen çizgi film karakterleri yaratmasının yanı sıra çizgi film yapımında çok önemli teknik ve organizasyon yeniliklerinin de ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Disney´in dehasının en önemli yönlerinden bir tanesi bir şeyi çeşitli algı pozisyonlarından inceleyebilme yeteneğiydi. İşte Disney´in yaratıcılık stratejisinin anahtar öğesi buydu. Ve bu, onun yanında çalışan animatörlerden birisi tarafından yapılan bir yorumda şu şekilde dile getiriliyordu:

“Üç farklı Walt vardır: Hayalci, gerçekçi ve eleştirmen. Toplantıya hangisinin geleceğini asla bilemezsiniz.” Bu üç özellik yalnızca Disney´in zihin yapısını anlamamıza değil aynı zamanda yaratıcılık sürecinin kendisine de ışık tutmaktadır. Yaratıcılık, tümüyle bu üç alt sürecin koordinasyonuyla mümkündür: hayalci (dreamer), gerçekçi (realist) ve eleştirmen (kritik). Hayalci (realist) gerçekçi olmaksızın fikirleri somut ifadelere dönüştüremez. Bir eleştirmen ve bir hayalci, realist olmaksızın sürekli çatışma halinde takılıp kalacaktır. Bir hayalci ve realist bir şeyler yaratabilir, ancak eleştirmen olmaksızın bunlar eksik kalabilir. Eleştirmen yaratıcılık ürünlerinin değerlendirilmesine ve daha mükemmel bir hale getirilmesine yardımcı olur.

Yaratıcılığın kendisi farklı süreçlerin ya da fazların bir bileşimini içerir. Hayalci yeni fikirler ve hedefler yaratır. Gerçekçi bu fikirlerin somut ifadelere dönüşmesini sağlar. Kritik ise hataları filtre ederek mükemmelliği sağlar. Bu fazların her biri -hayalci, gerçekçi, eleştirmen- kendilerine göre farklı düşünme stratejilerine sahiptirler ve bunlar eğer aynı anda çalıştıralacak olurlarsa birbirleriyle çatışırlar. Bu yüzden bu aşamaların her birisi ayrı ayrı çalıştırılmalı ve biri çalışırken diğeri devreye girmemelidir. Örneğin hayalperest modundayken eleştirmen devreye girecek olursa yaratıcılığı katleder.

Disney´in “hayalci”, “gerçekçi” ve “eleştirmen” aşamalarını birbiriyle bağlantılı olarak nasıl kullandığı konusundaki en kapsamlı tanımı şu ifadelerinde yer alır:
“Kişi, hikayenin içerisindeki her parçanın nasıl yerleştirileceğini net bir şekilde görmek zorundadır (hayalci). Tüm ifadeleri, tüm tepkileri hissetmek zorundadır (gerçekçi). Sonra hikayeden yeterince uzaklaşmalı ve herhangi bir ölü sahne olup olmadığını, filmdeki kişiliklerin izleyiciye ilgi çekici ve hoş gelip gelmeyeceğini görmek için ona ikinci kez bakmalıdır (eleştirmen)…”

İfadelerin ilk kısmı hayalci ve gerçekçi arasındaki etkileşim üzerinde odaklanmaktadır. “İkinci kez bakmak” kısmında ise eleştirmen devreye girmektedir.
Kısacası bu ifadeler üç farklı perspektifi tanımlamaktadır.

1) Hayalci (Dreamer) 2) Gerçekçi (Realist)

3) Eleştirmen (Critic)

Disney´in başarısındaki en önemli sırlardan birisi “realist” aşamasında, hayallerini yönetilebilir parçalara bölerek sıraya sokabilme yeteneğiydi. Disney “storyboarding” yöntemiyle filmin ana sahnelerini tasarlar ve sonra araları doldururdu.
Disney´in kullandığı bu yöntem, yani işi ana parçalara bölüp bunları sıralandırmak yalnızca film yapımı için değil detayları olan herhangi bir işin planlanmasında da başarıyla kullanılabilir. Bir iş projesi, bir kitap, bir bilgisayar programı vs. gibi tasarımlarda bu yöntem başarıyla kullanılmaktadır. Bu yöntemi her gün kullanmak da mümkündür. Sabahla öğlen arasına 4, öğlenle akşamüzeri arasına da 3 ana işi yerleştirmek ve sabah yataktan kalktığınızda bu işleri zihninizde sırasıyla düşünmek gün içinde oldukça faydalı sonuçlar doğurur.

Kısacası Disney´in dehasının ana öğesi bir şeyi farklı algı pozisyonlarından görebilmektir. Hayalci Disney yaratılan görsel imgelerle çalışır. Her şeyin mümkün olduğu inancıyla “büyük resme odaklanır” Disney´in yaratıcı düşünceleri görsel imgeleme üzerinde odaklanır ve aynı zamanda duyuların üst üste binmesini ve bileşimini de içerir.
Disney fantezilerini “gerçek” yapmak için hayali karakterlerin hisleriyle bütünleşir ve onlara hayat vermek için rollerini yaşar. Disney´in hayallerini “realize etme” süreci, hayali karakterlerle fiziksel özdeşleşmesi ve storyboarding yöntemi ile gerçekleşir.

Disney´in eleştirel değerlendirme süreci, kendisini projeden ayırması ve daha uzaktan ikinci kez bakarak izleyicilerin perspektifine geçmesiyle gerçekleşir. “Eleştirmen” izleyici gözüyle eseri inceler ve eksiklikleri tespit eder. Bu aşamada aynı zamanda olası sorunlar ve çözümleri de gözden geçirilir.
Disney bu stratejiyi çizgi film yapımında kullanmış olsa da, bu strateji planlama ve karar vermeyi gerektiren her durum için pratik olarak kullanılabilecek bir yöntemdir. “Hayalci”, “gerçekçi” ve “eleştirmen”e ait temel algı pozisyonlarını ortak bir vizyonun hizmetinde dengelemek hiç şüphesiz tüm dahilerin temel stratejisidir.

Ancak her birimiz bunu öğrenebilir ve yaşamımızın her yönünde seçeneklerimizi artırarak bakış açılarımızı genişletebiliriz. Yaratıcılığın sırrı kendi zihninizde yatıyor: imgeleme gücünüzü belli bir alana kanalize edip özgürce serbest bırakın… sonra onu gerçek dünyaya uyarlamak için yine serbest bırakın… sonra da karşıya geçip olası problemlerin neler olabileceğine bakın ve bunların çözümü için yine yaratıcılığı serbest bırakın. Bu süreçte en çok dikkat edilmesi gereken şey hayalci modundayken eleştirmenin tamamen dışarıda tutulmasıdır.

İmgeleme gücünüzü ve hayallerinizi özgür bırakın. Onları özgürleştirdiğiniz oranda yaratıcı ve üretken olacaklardır. Bilinçdışı zihniniz yaratıcılık için her an hazır bekliyor. Yeter ki onun kapısını aralayın…


SiteMap - İmode - Wap2