Arşiv Anasayfa Kariyer ve Kişisel Gelişim
Sayfalar: 1
Genler Iradeyi Yok Eder Mi ? By: Asortik Hatun Date: July 21, 2013, 05:17:44 PM
Bugün cinayet, hırsızlık ve cinsî sapıklık gibi davranışların ortaya çıkışında irade ve mesuliyeti göz ardı ederek zihinleri karıştıran bir durumla karşı karşıyayız. Medya, moda hâline gelen bazı sapık davranışları müdafaa veya birçok suçu normal göstermek için depresyon geni, suçluluk geni, bağımlılık geni (sigara, alkol, uyuşturucu) cinsel sapıklık geni, hattâ inanç ve âşıklık geni gibi birçok kavramla sanki suçları teşvik eder bir konuma gelmiştir. Bu görüşler, insanın ahlâkî ve müteal (aşkın) boyutunu dikkate almamaktadır. Ahlâk, din, terbiye, içtimaî mesuliyet, vicdan gibi birçok insanî lâtifeyi göz ardı ederek, mesuliyet ve hür iradeyi imha eden bu anlayış; toplumları çürütecek ve imha edecek büyük bir hatadır. İnsan, atomların, moleküllerin, genlerin, hücre ve dokuların toplamından çok daha fazla ve bütüncül bir sistemdir.

İnsanın duygu, düşünce ve davranışlarına değişik derecelerde tesir eden, dolayısıyla insanın irade gücüne ve sorumluluk ehliyetine tesir eden çeşitli faktörler vardır. Yaratılıştan çekirdek mesabesinde verilmiş genetik ve ruhî potansiyel, sosyokültürel yapı ve kişinin gelişme süreci, irade gücünün zeminini oluşturur. Bir başka deyişle kişinin hususi kaderini belirler. Kişi cüz’î iradesini (özgür irade) bu zeminin izin verdiği sınırlar içinde kullanır. Bütün bunların tesirini askıya alabilecek diğer bir faktör ise, Allah’ın meşietinin bir tecellisi olan İlâhî lütuflardır (Atâ kanunu). İrade gücü ve sorumluluk ehliyeti kazanılmasında “zorunluluklar ve şanslar” olarak bilinen bu faktörler, insanın karar almasını ve tercihlerini değişik derecelerde şekillendiren “cebrî ve lütfî” unsurlar olarak da tarif edilmiştir. Fıtrat, sosyokültürel yapı ve kişinin gelişim süreci, irade gücünün şekillenmesine ve sorumluluk ehliyetinin kazanılmasına tesir eder. Çünkü bu faktörler, duygu, düşünce ve davranışlara belirli bir sınır koyduğundan, insanın cüz’î iradesini ve sorumluluk ehliyetini kullanabilme aralığı sınırlıdır. İrade “insanın gelişme, büyüme ve olgunlaşma” sürecinin belirli bir noktasında ortaya çıkar ve kişi sorumluluk ehliyeti kazanır.

Fıtratın inşasında başlangıç faktörü olarak genetik miras
Fıtratın (insan tabiatının) inşasında başlangıç faktörü, ebeveynlerimizin tohumlarının (sperm ve yumurta) birleşmesinden oluşan zigottaki genetik mirastır (çekirdek ve mitokondri genomu1 ve epigenom2). Genetik ve epigenetik miras, canlının inşasında kullanılan ham veya işlenmemiş bilgiyi (enformasyon) ihtiva eder. Canlılığın fizikî temelinde, enformasyon rehberliğinde, enerji kullanılarak yapıtaşlarının dinamik olarak yapım ve yıkımıyla gerçekleştirilen bir organizasyon vardır. Embriyolojik gelişmenin başlangıcından itibaren biyolojik bedenin inşası, bu şekilde yürütülür. belirli bir zaman dilimi sonrasında insana İlâhî ruh üflenir. İnsanı insan yapan birçok özellik, biyolojik bedeni geliştikçe sürece bağlı olarak ortaya çıkar ve aktifleşir. İrade ve tercih yapabilme potansiyeli, insanın genomik mirasında olmasına rağmen, onun aktif kullanımı, normal şartlar altında üçlü yaşlardan sonra başlar, ergenlik dönemi ile netleşir ve insan nesne konumundan özne konumuna yükselir.

“İnsanın düşünce, duygu, davranış ve kabiliyetlerini ne belirler?” sorusunun cevabı, kalıtım (genetik miras) ve çevre gibi iki tercihli değil, çok faktörlü, karmaşık ve hattâ karmaşık ötesi süper bir durum sergiler. “Belirleyici olan genler mi, yoksa çevre mi?” sorusu da bu noktada eksik bir sorudur. En basit şekliyle insanın tutum ve davranışları, normal sağlıklı kişilerde, iç ve dış çevreye ait uyaranların tesiriyle ve iradenin tercihleriyle okunan-okunmayan, aktifleşen pasifleşen, artan ve azalan gen ifadeleriyle belirlenir. İnsan dâhil bütün canlıların en temel fonksiyonel canlılık organizasyonu hücredir. İster tek hücreli olsun isterse çok hücreli olsun, bütün canlıların inşasında ve hayatiyetlerini sürdürmede, çekirdeklerindeki, mitokondri ve kloroplastlarındaki (bitkilerde) genetik enformasyon (malumat) başlangıç faktörüdür. Bu genetik enformasyonun kullanılmasıyla sentezlenen proteinlerin (enzimlerin), organizasyonuyla canlılık devam ettirilir. Bir canlının tohumunda (sperm ve yumurtasında) o canlının geçmişine ait kayıtlar olduğu gibi, geleceğinin potansiyel bilgisi de şifrelenmiştir. Canlının bugününe ait hususiyetler (ekspozom) ise, iç ve dış çevre uyaranlarının epigenetik mekanizmaları ve transkripsiyon (genlerin deşifresinde ilk basamak) faktörlerini aktif/inaktif hâle getirmesiyle belirlenir.

Kendi inanç ve kültürümüzde, genlerin rolünü en iyi ifade eden âlimlerden biri, 13. yüzyılda yaşamış Aziz Nesefi’dir. Onun “Tasavvufta İnsan Meselesi, İnsan-ı Kâmil” isimli eserinin 14. Risalesi’nin başlığı “Küçük âlemin (insanın) Levh-i Mahfuzu”dur. 800 sene önce yazılmış olan eserin bu bölümdeki bazı ifadeler oldukça çarpıcıdır:

“Küçük âlem olan insanın levh-i mahfuzu menidir. Çünkü insanda meydana gelen her şey, onun menisinde yazılmıştır. Saadet, zulüm, dindarlık, emanet, hıyanet, zekilik, ahmaklık, cimrilik, cömertlik, yüce himmet, pintilik, zenginlik ve yoksulluk ve bunun gibi hepsi insan menisi ile beraberdir. İnsanın bunları kendinden uzaklaştırması mümkün değildir. İnsan kendi istidadında (genotipinde) mecbur, kendi söz ve davranışlarında muhtardır. İnsan mahiyetinin kabiliyet ve istidadı vardır. Bu kabiliyet ve istidat umumîdir. Küllî insanın pek çok işe istidadı (yatkınlığı) vardır. Mâhiyet meniye gelince, menideki o umumi istidat, çeşitli zaman aralıklarında hususi oldu. O meni, çocuk olup, anadan doğunca, o çocuktaki hususi istidat, ana, baba ve hem sohbetleri vasıtasıyla hususilik nispetine göre hususileşti. İstidadında var olan şeyler, insanın nasip havuzunu oluşturur. İnsanın menisi (genotipi) insanın levh-i mahfuzu olmasına rağmen, insan davranışlarında serbesttir. İnsan menisinde insanın istidatları yazılmıştır. İnsan, istidatlarının izin verdiği sınırlara uymaya mecburdur. Ancak davranışlarında serbesttir. İnsanın menisinde (genetik programında) bir çocuğun ne kadar ve nasıl ilim öğreneceği, ne kadar mal elde edeceği ve nasıl elde edeceği yazılmamıştır. İnsan menisinde ilim ve hikmet tahsil istidadı, mal ve mevki kazanma istidadı yazılmıştır. İlim ve hikmet tahsili istidadı bu çocuğun menisinde yazılı olunca, ilim ve hikmet bu çocuğun nasibidir. Ama onun çalışıp, çabalamasına bağlıdır. Bu çocukla diğer çocuklar arasındaki fark, ilim ve hikmet tahsili ile mal ve mevki kazanmanın bu çocuğa daha kolay oluşudur. Bu çocuk az bir çaba ile maksat ve muradına ulaşır. Her şeyin ve her insanın bir istidadı vardır. İstidadı yazılmış olan cenine ait menide, yazılı olan şey, çocuğun nasibi olmuştur. O çocuk, onun için yaratılmış olup, ona göre amel etmek de o çocuk için kolaylaştırılmıştır. İşte bu cebr ve kaderin açıklamasıdır.”

Yukarıdaki ifadeler ve modern genetik araştırmaları açıkça göstermektedir ki, insanın yaratılıştan genetik mirasıyla getirdiği enformasyon, onun potansiyel kabiliyetlerini ve eğilimlerini içinde barındırmaktadır. Genom haritaları deşifre edildikçe, genlerin tek başına belirleyiciliğinin olmadığını, epigenetik ve transkripsiyon faktörlerinin, DNA’yı saran ve onu fonksiyonel hâle getiren proteinlerin ve enzimlerin, iç ve dış çevre uyaranlarının birlikte ayrılamaz bir bütün oluşturduğunu daha iyi anlamaktayız. Bu faktörlerden birinin olmaması veya yerinde, vaktinde ve dozunda olmayışı, genetik enformasyonun tesirini engellemektedir.

Fakat medyada, özellikle belirli sapkınlıklarla suçlanmamak ve mesuliyetten kurtulmak için genlerin cebrî şekilde belirleyiciliğinden bahsedilir. Ancak hakikatte genetik belirleyicilik ifadesinden kastedilen sadece genetik yapıdaki yatkınlıktır. Genler şifreledikleri karakteri veya davranışı doğrudan değil, o davranışın çevre faktörleri (aile ortamı, okul, mahalle, terbiye usulleri) ile okunma ve uyarılma eşiklerini veya reaksiyon aralıklarını belirler. Genlerin insan davranışları üzerindeki tesiri, deterministik değil, istatistikî ve ihtimali olup, onlarca faktörün üst üste gelmesine bağlıdır.

Sistem biyolojisi günümüzde bu noktada çok kritik bir biyolojik paradigmadır. Genlerin tesiri, tek başına değil, diğer genlerle birlikte ve iç ve dış çevrenin kontrolü altında ortaya çıkar. Ancak Batı’nın dualist anlayışı ve düz düşünme tarzından dolayı, insanı genleri mi yoksa çevresi ve kültürü mü belirler konusu, hâlâ beyhude yere tartışılmaktadır.

Genler kişinin iradesini yok eder mi?
Son 20–30 yıldır önem kazanan ve dikkat çeken genetik bilimindeki ilerleme ve gelişmeler, hemen hemen her şeyin bir genetik temeli veya bağlantısı olduğunu göstermektedir. Meselâ güncel genetik araştırmalar, şiddet ve antisosyal davranışın genetiği, yeme-içme, bağımlılık gibi davranış genetiği ile algı/idrak oluşumuyla bağlantılı kognitif genetik, duyguların genetiği, suçların genetiği gibi sahalara bölünmüştür. Aslında sorulacak soru şudur: “Herhangi bir fiili veya davranışı işlemeye yatkınlık oluşturan genler, şiddete ve saldırganlığa yatkınlık genleri gibi bulgular, insanın irade/seçme/dileme ve sorumluluk kabiliyetini ne derecede etkilemektedir?” Zîrâ genler sadece hastalıklarda değil, insanların normal davranışlarında, algısal/bilişsel kabiliyetlerinde, potansiyel bir kaynaktır.

İnsanı insan yapan önemli unsurların başında onun cüz’î iradesi gelir. Bu ifadeyle, iradî ve şuurlu tercihler kastedilir. Ancak unutulmaması gereken husus, insanın bu yönünü kullanabilmesinin, belirli bir zeminde ve şartlar altında gerçekleştiğidir. Yaşanan ortamdaki ve münasebet içindeki çevredeki olumsuzluklar (nefis, şeytan, kötü arkadaş, çeldirici ve aldatıcı medyatik teşvikler), kişinin iradesini kullanmasına tesir eder. Ayrıca insanın genetik mirası ve fıtratı, onun irade gücüne ve sorumluluk ehliyetine olumlu veya olumsuz tesir eder. Her ân şuursuz veya şuurlu, otomatik veya iradî olarak tercih eden, karar veren dinamik bir varlık olan insanın özgür iradesi ve sorumluluğu da sınırsız değildir. Bu faktörlerin izin verdiği sınırlar içinde, çocukta potansiyel olarak var olan cüz’î irade ve şuura bağlı olarak 8–10 yaşlarında sorumluluk ehliyeti ortaya çıkmaya başlar. Yirmili yaşlara gelindiğinde, fıtratın aslî unsurları karakter motiflerine dönüşerek insan çeşitleri ortaya çıkar. İnsanın otomatik ve mekanik davranışlarını yönetecek model düşünce kalıpları inşa edilir. İnsanın bu düşünce kalıplarını 25 yaşından sonra değiştirmesi kolay değildir. İnsanoğlu, cüz’î iradesini kullanabilme ve yönlendirebilme hususiyeti terbiyeye ve değişmeye açık iken, genlerini değiştirme hususunda aciz ve yetersizdir. İnsanın inşasında başlangıç faktörü olan ve hayatı boyunca arka plânda aktif kullanılan genetik enformasyonun kullanımı ve kontrolü, hem vahyin, hem de psikolojinin ve beşerî bilimlerin tespitleri ışığında analiz edilmelidir. Genlerin; duygu, düşünce ve davranışların ortaya çıkmasında; yatkınlık seviyelerini, gen ifadesinin reaksiyon aralıklarını, eşik değerlerini belirlemede oynadığı roller hesaba katılarak, kişiye has terbiye ve eğitim metodolojileri geliştirilmelidir.

Dipnotlar
1. Mitokondri genomu: Hücrenin enerji üretim santralleri olan mitokondrinin kendine ait genetik enformasyonudur ve sadece annenin yumurta hücresi tarafından yavruya aktarılır.
2. Epigenom: Genlerde yazılmış olan enformasyonun ne zaman nerede, hangi miktarda okunup okunmayacağına tesir eden ve çevreye ait uyaranlarla (gıda, kültür, psikoloji, değer hükümleri v.s.) tetiklenen mekanizmaların (histon kodu, 5-metil sitozin, kromatin organizasyonunun düzenlenmesi) genel adıdır ve traskripsiyon öncesi okunmaya hazırlar.

SiteMap - İmode - Wap2