Arşiv Anasayfa Kariyer ve Kişisel Gelişim
Sayfalar: 1
Konuşma Ve Dinleme Sanatı By: Asortik Hatun Date: July 20, 2013, 07:37:11 PM
İnsanlar arası ilişkiyi kurup sürdürmenin, iletişim ve etkileşimin temel koşulu konuşmasını ve dinlemesini bilmektir. Konuşmanın hoşgörüyle, önyargı ve artniyetlerden arınmış olarak ilgi ve anlayış içinde yumuşak ve tatlı bir sesle sürdürülmesi, bu tutumun hareketlere yansıması olumlu konuşma biçiminin ilk koşuludur. Bu tutum içinde, açık seçik, belirgin biçimde dile getirilen düşünceler karşı tarafça kolay algılanır ve anlaşılır. Böylece, iletişim ve etkileşim için güven veren bir ortam doğar.

Buna karşılık konuşanın ses tonu, hareketleri, kullandığı sözcükler dinleyicide yargılandığı izlenimini uyandırırsa iletişim bozulur. Dinleyici kendisini savunan bir tutum takınır. Söylenilenleri dinlemeden, benliğini örselemeden kurtaracak düşünceleri toplamaya, hareketleri yapmaya çalışır. Konuşma türlü savunma düzenlerini yansıtan duygu ve düşüncelerle sürdürülür. Benzer durum, konuşma biçiminin ve kullanılan sözcüklerin dinleyicide denetlendiği ya da belirli bir yöne çekildiği kaygısını uyandırdığı zaman da sözkonusudur. Kişiliğin gelişmesinde dilin yeri ve önemi gözününde bulundurulursa, her insanın sözcüklere ilişkin kendisine özgü bir duygusu, düşüncesi, birikimi ve yorumu olabileceği kolayca anlaşılır. Bu nedenle, bir sözcüğe konuşanın verdiği anlamla, dinleyenin verdiği anlamın farklı olması doğaldır. Tepki olarak savunma düzenlerini harekete getiren konuşma biçimi ya da sözcükler insanlar arasındaki ilişkilerde kaygı, kızgınlık ve kuşkudan kaynaklanan öğelerin yer almasına yol açar. Böylece sürtüşme ve çatışmalar artar. Her sürtüşme ve çatışma yeni bir kaygı ve kızgınlığın nedeni olur.
İnsanlar sıklıkla aynı sözcükleri içendi ruhsal yapıları, amaçları ve beklentileri doğrultusunda değişik anlamlarda kullanırlar.

Bektaşiyi şarap içerken yakalayıp kadı'nın karşısına çıkarırlar. Kadı kızgınlıkla, "Sen şarap içmişsin, dogruimu?" diye sorar.

"Asla!"

"And içer misin?"

"Vallahi, billahi içerim."

"Öyleyse bundan sonra içmeyeceğine and iç."

"Vallahi, billahi içmem!"

Sözcüklerin yorumu anlatanın ve dinleyenin verdiği anlama göre değişir.

Adı "Avanta"ya çıkmış olan ufak tefek genç, ayak işlerine koşar, birkaç kuruş kazanıp günlük yaşamını sürdürürdü. Küçük kentte onu tanımayan, iş yaptırmayan yoktu. Bir gün bir dükkân sahibi kendisine seslendi.

"Avanta, al şu iki tavuğu eve götür. Bu otuz lirayı da bildiğin gibi
harca."

Avanta tavukları alıp sevinçle uzaklaştı. Dükkân sahibi bütün gün akşam yiyeceği fırında tavuğu düşünerek işini bitirdi. Dükkânı erkence kapayıp eve koştu. Eve geldiğinde büyük bir düş kırıklığına uğradı. Tavuklar gelmemişti. Dükkâncı şaşkına döndü. Sabahı güç etti. Erken evden çıkıp "Avanta"yı yakaladi ve sordu.

"Avanta, bizim tavuklara ne oldu? Eve götürmemişsin."

"Götürdüm... Bizim çocuklar da yiyip sana dua ettiler."

Dükkâncının şaşkın şaşkın kendisine baktığını gören "Avanta" sözlerini açıklamak gereğini duydu.

"Abi, sen bana, Al şu iki tavuğu eve götür,' demedin mi? Ben de bizim eve götürdüm. Yoksa bir yanlışlık mı yaptım? Tavuklar sizin eve mi gidecekti?"
Kimi kez gerçekleri başka türlü göstererek, başkalarının da böyle gördüğü yanılgısına düşülür.

İki gün işe gelmeyen memura müdür nedenini sordu.

"Sormayın efendim, karım dün gece güç bir doğum yaptı."

Müdür memuru çocuğu için kutlamış ve karısına geçmiş olsun demiş.

Aradan bir hafta, oh gün geçmeden memur yine birkaç gün ortadan kaybolmuş. İşe geldiği gün müdür memuru çağırtıp kızgınlıkla,

"Neredeydin?" diye sormuş.

"Bağışlayın, efendim. Karım güç bir doğum yaptı."

Müdür öfkeyle bağırır.

"Senin karın ha'ftada bir doğum mu yapar!"

Memur şaşkınlıkla kekeleyerek cevap verir.

SiteMap - İmode - Wap2