Arşiv Anasayfa Kariyer ve Kişisel Gelişim
Sayfalar: 1
Ruh Sağlığının Gölgesinde Iş Hayatı By: Asortik Hatun Date: July 20, 2013, 06:19:38 PM
Yaşam keyifli anları içerdiği gibi içinde engelleri de barındırmakta. Kaygı, bunaltı, isteksizlik, içe kapanma gibi bir dizi olumsuz duygular doğal hayatın bir parçasıdır.
Hayatın engelleri ve kayıpları karşısında yaşanılan olumsuz duygularla rahatsızlıkların getirdiği belirtilerin ayırdına varmak ve duruma göre başetme yöntemlerini (eğer doğal olumsuz duygular ise) ya da uygulanacak tedavileri (eğer rahatsızlıksa) belirlemek tecrübe ve klinik sezi gerektiren bir durumdur.

Belirgin psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkardıkları şiddetli ve bâriz sıkıntılı belirtilerden (semptom) ötürü biran evvel uzman yardımı almaya zorlaması özelliği ile paradoksal bir avantaj taşımaktadırlar. Oysa çok şiddetli olmayan psikiyatrik rahatsızlıklar uzun zamana yayılıp, bir profesyonel desteğe gereksinim ortaya çıkarmadan sinsi bir şekil hayatın sevincini ve verimini için için yanan bir yangın gibi alıp gidebilir.
Endüstri toplumunun günümüz kentli insanı üzerinde hissettirdiği ağır sorumluluklar ve sosyal rollerden ötürü psikolojik rahatsızlıkların getirdiği belirtileri mümkün olduğunca gizlemek, dışarıya sıkıntıda olduğunu belli etmemek zorunda hissetmektedir. Stigma olarak tabir edilen damgalanma durumu psikiyatrik rahatsızlıklarda ve tedavi alma sürecinde en önemli engeldir. Rekabete dayalı, acımasız çalışma yaşamı insanların zihnindeki önyargıların etkisinde içine giridiği psikiyatrik rahatsızlıkların insanda ortaya çıkardığı semptomları tedavi edilebilecek, profesyone yardım gerektiren bir durum olarak görmesine mani olur ya da inkâr etmesine zemin hazırlar.

İş ortamında verimlilik ve performans bir çok faktöre bağlıdır. Kişinin üstüne düşen görevlerini yerine getirmiş olması yeterli midir?

Yeteneklerini ve potansiyelini tam mânasıyla hayata çevirememiş olmak insanı derin bir hüzne sevkeder. Kişinin doğasında yaşamını olabildiğince iyi yaşamak arzusu ve telaşı vardır. İnsanın yaşama dair gereksinimleri Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi olarak adlandırılan bir piramit ile çok güzel sembolize edilmiştir.
Piramit’in en üstünde “kendini gerçekleştirmek” diye tabir edilen bir basamak vardır. Bu kavramın içerisinde mutlu olmak, eğlenebilmek, çekici olmak, başarılı ve parlak olmak, doyum verici ilişkileri olmak ve kısaca kendiyle ilgili “iyi hissedebiliyor” olmak gelir. Elbette bu son derece görece bir kavramdır.
İşlerini idare edecek kadar yapıyor olmak, beklenilen rolleri oynayabilmemiz günü kurtarsa bile uzunlamasına dönemde kendini tekrarlamanın getirdiği anlamsızlık ve saçmalık duygusunun boğucu etksinden kurtulmamıza yeterli olmaz. Bu yüzden bu piramitin basamaklarını çıkmak bir doğal insanî beklentidir.

İnsanların görece olarak az bir kısmı “kendini gerçekleştirme” basamağına kadar yükselebilirler. Bu yolda insanın kendisinde gizli yeteneklerinden ve yaşam potansiyelinden tam olarak faydalanmasına engel olan gelişimsel anlamda kendini frenleyen kişilik özellikleriyle ilgili korkuları önemli yer tutar. Başarısız olmaktan, küçük düşmekten korkması bir çok inisiyatifi almasına engel olabilir.
Psikiyatri’de tasnif sisteminde insanın değerlendirilmesi eksenlerle yapılır. Kişilik özellikleri ekseni bizimle uzun zamandır beraber olan, karakterimize sirayet etmiş niteliklerimizdir. Bunların değişmesi yoğun yaşam tecrübelerine, uzun zamana bağlıdır ya da çok yoğun psikoterapiler almakla mümküm olur.

Psikiyatrik rahatsızlıklar ekseni ise dönemsel değişiklikleri ifade eder. Rahatsızlık belirtilerinin başlangıcı ve bitimi olması özelliği ile kişilik özelliklerinden (bazen bozuklukları) ayrılmasına sebep olur. İnsanda ortaya çıkan değişiklikler çevresi ve kendisi tarafından farkedilebilir.
Ancak bazı psikiyatrik rahatsızlıklar 2 özelliği ile tuzak nitelikler taşıyabilir.

-Uzun zamana, bazen yıllara yayılması
-Yoğun şiddette olmaması ile gözden kaçması

Eğer böyle bir durum varsa kişi pekala çok iyi tedavi edilebilecek bir rahatsızlığı değişmesi çok güç olumsuz kişilik özelliği olarak anlayabilir. Kronikleşen bu eşik-altı rahatsızlıklar insanı tabir yerinde ise öldürmeyip süründürebilir. En önemlisi de yukarıda bahsettiğimiz damgalanma kaygısı ve güçlü durma endişesi ile yardım almaktan kaçınmasına yol açabilir. Ve sonuç vasat düzeyde iş ve yaşam performansı, yeteneklerin yaşama çevrilememesi olacaktır. Geçen uzun yıllar sonunda ise derin bir hüzün, hayatınının hakkını veremediği düşüncesi ile anlamsızlık duygusu hakim olur.

Eşik-altı, kronik ve sinsi psikiyatrik rahatsızlıklar arasında sosyal kaygı bozukluğu, distimi ve obsesif kompulsif bozukluklar başı çekmektedir. Biraz bu başlıkları incelemek de fayda var.

Sosyal Kaygı Bozukluğu (sosyal fobi) :

Yabancı insanların arasında, otorite figurleri (işveren, şef, öğretmen vb.) karşısında tutukluk, endişe ve utanma duygusunun etkisinde konuşamama, öncelik alamama ve kendini ortaya koyamama halidir. Sosyo-kültürel arka alan bu rahatsızlık üzerinde oldukça etkilidir. İnsan dikkat çekici olumlu özelliklerini saklamaya çalışır. Kendini azımsar, sahip olduğu değerlerini ortaya çıkaramadığı için iş ortamında hakkettiğ terfileri ya da sosyo-ekonomik düzeyi elde edemez.

Ergenlik dönemlerinde, kişilik özelliklerinin gelişip son şeklini aldığı yıllarda başlayabilir ve bu yüzden •eğer çok şiddetli değilse- çoğu zaman bir rahatsızlıktan çok çekingen, mahçup kişilik olarak birey kendisini yorumlamaya eğilimli hale gelir. Toplantılarda, özel ortamlarda bildikleri konuları, akıllarına gelen çok iyi fikirleri ifade edemezler. Sürekli değişmek ve daha girişken olmak için çaresiz çabalar içine girerler.
Duygusal ortamda beğendikleri insanlara yakınlaşıp, sağlıklı ve mutlu ilişki kuramayabilirler. Klinikte bilişsel-davranışçı psikoterapiler ve ilaçlarla çok iyi sağaltımı olabilen bir tablo olması nedeniyle tedavi olan hastaların uzun yıllar neden tedavi için başvurmadıklarına hayıflanıp alınan olumlu neticeleri şaşkınlıkla karşıladıkları çok olur.

Toplum içinde hafif formları ile yaygınlığının %30’lar düzeyine kadar çıktığı bilimsel çalışmalarda ortaya konmuştur. En yaygın tanınmayan psikiyatrik rahatsılıklar arasındadır.

Distimik Bozukluk:

Depresyon psikiyatrinin başat hastalığıdır. İsteksizlik, yaşamdan zevk alamama, uyku, iştah değişiklikleri, karamsarlık, kararsızlık ve bunaltı gibi yakınmalarla seyreder. Distimi depresyonun en az 2 yıl gibi uzun bir zamana yayılmış, şiddet olarak majör depresyon düzeyine çıkmamış halidir. Başlangıcı depresyon kadar dramatik olmaktan ziyade sinsidir. İnsan bu tabloda temel işlevlerini yerine getirebilir. Enerji eksikliği ve keyifsizlikle gelen isteksizlik hep vardır. Bu özelliklerinden dolayı insan kendini rahatsız olarak görmektense keyifsiz, sıkıntılı ve mutsuz olarak yorumlayabilir.

Kişisel olarak üstüne alınan sosyal roller sosyal ortamlarda insanın rahatsızlığını çok iyi gizlemesini gerektirebilir. Özellikle büyük kurumlarda yönetici olmak, güçlü olmayı sosyo-kültürel olarak zorunlu kılan “erkek” rolü kişinin yüzünde neşeli ve keyifli bir maske ile yaşamasına yol açabilir. Ancak uzun yıllar sürmesi durumunda kişide yetersizlik hissi, yaşam ilgi ve zevklerinden uzaklaşma, sosyal içe çekilme gibi yıkıcı sonuçlar ortaya çıkarabilir. Geçmişteki olumsuz tecrübelere düşünsel olarak gömülüp kalma, tahammülsüzlük ve sinirlilik sıklıkla eşlik eder. Distimik insanların ne yazık ki çok az bir kısmı tedavi için bir uzmana başvururlar. Bu kronik tablonun üzerine şiddetli bir depresyon geliştiği zaman doktor yardımı için harakete geçilir.

İş yaşamında distimi çok ciddi sosyal ve ekonomik kayıplara yol açar. Performansı düşürür ve kişiler arası ilişkileri çok zedeler. Hakedilen ekonomik ve kariyer seviylerine ulaşmayı ve yaşamdan doyum almayı engelleyen çok sinsi ve pek az tanınan bir tablodur. Depresyon gibi kadınlarda daha sık görülmektedir ve toplum içindeki yaygınlığı %20 düzeylerindedir.
Distimi ilaç tedavileri, bilişsel davranışçı ve kişilerarası psikoterapi yöntemleri ile tedavi edilebilen bir durumdur.

Obsesif Kompulsif Bozukluk:

Obsesif kompulsif bozukluk (OKB) inatçı düşünce, dürtü ve imajlar olarak gelen zihinsel olaylar ve bu düşüncelerin etkisinde sıkınıtıyı gidermek için yapılan çoğu kez anlamsız tekrarlayıcı davranışlardan oluşan bir rahatsızlıklıktır.
En yaygın görülen obsesif düşünceler kirlenme, düzen ve simetri ile ilgili olanlar, emin olamama, birilerine zarar vermek düşünceleridir. Bazen insana korku veren cinsel ve dinî zihin uğraşları da olabilir. Buna bağlı en yaygın görülen kompulsif davranışlar ise sürekli ve anlamsız temizlik uğraşları, kontrol etme, aşırı tertip ve düzen ile ilgili uğraşlardır.

İş ortamında obsesif uğraşlar eğer çok belirgin düzeyde değilse titizlik, temizlik ve düzenlilik olarak yanlış bir şekilde olumlu olarak nitelendirilebilir. Çalışma yaşamında çok zaman kaybına yol açması ile kayıplar oluşturur. Kişi bir işe başladığında ayrıntılara çok takıldığı ve kendince bir takım rituellerle uğraştığı için işi sonuçlandıramaz ya da çok uzun zamanda sonuçlandırabilir. İş ortamında defalarca elini yıkamak, el sıkışmaktan kaçınma, ofis eşyalarını sürekli simetrik ve düzenli hale getirmek için çok zaman harcama şeklinde kendini gösterir.
Tamamlanan bir projenin yeteri kadar iyi olup olmadığından bir türlü emin olamadığı için defalarca kontrol edip, yeniden yapmaya kalkışabilir. Aşırı tedbircilik ve lüzumsuz biriktirmeler yine bu rahatsızlıkta sıkça görülen davranış biçimleridir.

Obsesif Kompulsif belirtiler bir rahatsızlık olabildiği gibi bazen bir kişilik özelliği olarak da karşımıza çıkabilir. Toplum içinde “mükemmeliyetçilik” olarak tabir edilen kişilik özellikleri çoğu kez obsesif kişiliklerin bir yansımasıdır. Mükemmeliyetçilik aslında yanlış yapma korkusudur.

Bu rahatsızlık yıllar boyu tanınmadan devam edebileceği gibi kişi kendini diğer insanlardan daha temiz, düzenli ve titiz olarak tarif edip tedaviyi tablo çok ağır duruma gelene kadar reddeder.

Sizlere çalışma ortamında etkili, sinsi ve tanınmayan yaygın psikiyatrik rahatsızlıklardan en çok görülen 3 tanesinden bahsettik.
Bununla beraber hemen her psikiyatrik rahatsızlık gizli ve hafif şekilde yıllarca insan üzerinde yıkıcı etkiler oluşturabilir ve iş yaşamında kişisel ve toplumsal ciddi kayıplarla sonuçlanabilir. Kaygı bozuklukları, basit fobiler, manik-depresif sendromlar, alkol-madde kullanım bozuklukları gibi bir çok tablo başlangıç dönemlerinde gözden kaçabilir ve bu işlevsel olmayan durumlar yıllar boyu birikerek ciddi kayıplar oluşturabilir.

İnsan uzun süren olumsuzluklara uyum geliştirebilir. Kendini gerçekleştirmesine ve doyumlu bir yaşam sürmesine engel olan bu uyuma “İşlevsel olmayan uyum” denir. (Dysfunctioanal adaptation) Kişi özetle makus talihine razı olur. Ya bunun tedavi edilebilecek bir rahatsızlık olduğunun farkında değildir, ya da psikiyatrik yardım almanın damgalayıcı ön yargılarının etkisinde kaçınır.
Öte yandan tedavi edilmemiş psikiyatrik rahatsızlıkların ciddi tıbbi rahatsızlıklara sebep olduğu giderek artan bir şekilde bilimsel çalışmalarla ortaya konmaktadır. Bir çok psikosomatik rahatsızlık işte verim kaybının önemli sebepleri arasındadır.

Sıkıntı, mutsuzluk, titizlik, çekingenlik, kararsızlık olarak nitelediğimiz, kaderimiz olarak gördüğümüz bir çok psikolojik engel ile yaşamaya alışmış olabiliriz. Yaşamın temel görevlerini yerine de getirebiliyor olabiliriz.. Ancak hakettiğimiz bu mu? Daha doyumlu ve verimli bir yaşam için yıllar boyu büyük özverilerle eğitim ve çalışmalarla yatırım yaptığımız kariyerimiz önündeki pekala düzelebilecek psikolojik engellerimizi bir de bu gözle değerlendirsek? Gerektiğinde bir uzman yardımı insanın zaten içinde olan çok güzel bir yaşam sürmesinin önündeki bariyerleri kaldırabilir.

SiteMap - İmode - Wap2