Arşiv Anasayfa Kariyer ve Kişisel Gelişim
Sayfalar: 1
Eklektik Ruh Halleri By: Asortik Hatun Date: June 20, 2013, 12:34:24 AM
kişisel gelişim makaleleri - kimliklerin katagorize edilmesi - melezleşme - melez kimlikler
İnsanın giyim kuşamı, saçının şekli, kullandığı aksesuarlar onun kimliğini yansıtır. Aynı zamanda hangi müzikten hoşlandığı, zevkleri, nasıl bir dünya görüşüne sahip olduğu da kimliğinin bir parçasıdır.

Hepimiz kendi kimliklerimizi oluşturmaktan sorumluyuz. Kimliklerimizi oluştururken yaşadığımız kültürden, ailemizden, yakın çevremizden etkileniriz. Bu süreç ergenlik yıllarında sancılı bir şekilde başlar: giysiler, saç modeli, kullanılacağı dil, davranış kalıpları, takınacağı tavır... Karar vermesi gereken çok değişken vardır. Bunlar onu bunaltır; ama önünde sonunda herkes gibi o da bir kimlik sahibi olur, zamanla kimliğini gözden geçirir, bazı aşırılıklarını budar ve kendine özgü bir yol bulur.

Ait olduğumuz yer bizim kimliğimizi belirler. Doğduğumuz şehir, tuttuğumuz takım, üyesi olduğumuz siyasi parti bizim kimliğimizi oluşturur.

1970’li yıllarda bir kimlik sahibi olmak bugüne kıyasla çok daha kolaydı. O zamanlar dünya iki kutupluydu. Gençler, aile ve yakın çevrenin etkisiyle bir kampı ya da diğerini seçerek kimlik konusuna toptan bir çözüm buluyorlardı.

İnsan bu seçimi yaptığında kendisine hemen kullanmaya başlayacağı bir kimlik sunuluyordu. Saç şekli, dünya görüşü, okuması gereken gazete, kadın erkek ilişkilerine bakış, ekonomik ve siyasi konularda görüşler de dahil hemen her konuda yapması gerekenler belliydi. Bütün bunlar başkaları tarafından düşünülmüş tasarlanmıştı. Rol modeller ve simgeler çok netti, insanın kimlik oluşturmak için sadece başlangıçta tek bir tercih yapması yetiyordu, gerisi kolaydı.

O yıllarda solcular dini ve manevi konulara uzak; sağcılar ise toplumsal adalet ve eşitlik konularına soğuktu. Bunlar iki farklı dünyanın tekelindeki konulardı sanki.

Fakat bugün öyle bir çağda yaşıyoruz ki, hiçbir şey kimsenin “tekelinde” değil. Artık insanların seçebilecekleri bir “prototip” yok önlerinde. Bugünün toplumunda herkes kendi kimliğini ve hayatına yükleyeceği anlamı kendisi belirlemek zorunda.

Bu sene internette örgütlenen ve kendilerini "Antikapitalist Müslüman Gençler" olarak adlandıran bir grup 1 Mayıs gösterilerine damgasını vurdu. 1 Mayıs’ta Fatih’ten Taksim’e yürüyerek “Kapitalizmle Mücadele Kortejine” katılan bu grup eskilerin sosyalistlerine pek benzemiyordu. “İşçinin, emekçinin, işsizin, yoksulun hakkı için... Emeği, ekmeği ve alın terini müdafaa etmek İçin... Zincirleri kırmak için... Adalet, özgürlük ve eşitlik için..." gibi Marksist sloganların yanı sıra “Kuran’dan ayetler” de okuyorlardı. Bu gençlerin profili gerçekten kendilerine özgüydü.

Sadece Antikapitalist Müslümanlar değil, bugün en ideolojisiz görünen gençlerin de kendilerine özgü bir ideolojileri var. Farklı ideolojilerden “desenler” alarak elde ettikleri bu kimlik, Nilüfer Göle’nin tarif ettiği gibi “Melez Desenlerden” oluşuyor.

İçinde yaşadığımız zaman, kimseyi “kategorize edemeyeceğimiz”, sınırları tanımlı dünya görüşlerinin kaybolduğu, tüketicilerin “patchwork” (toplama) kimliklerini kendilerinin tasarladıkları bir zaman.

Bir üst düzey kadın yöneticinin gündüz döpiyes, gece geç saatlerde ise dünyayı umursamayan bir “punk” kılığında dolaştığı yeni bir zamanın ruhunu yaşıyoruz. Bu çağın insanı “ya o ya bu” yerine “hem o hem bu” olma özgürlüğüne sahip. Ama bu özgürlüğü taşımak ve gereklerini yapmak eskiye kıyasla çok daha zor. Eskiden bizim için iyi, doğru, güzel olanlar (hayata yükleyeceğimiz “anlam”) bize ideolojiler tarafından sunuluyordu. Hepimiz bize sunulan "doğrulara" uygun olacak seçimleri hiç irdeleme gereği duymadan yapıyorduk.

Fakat eskinin hazır reçeteleri yok artık. Bugünün çok kutuplu dünyasında herkes kendi kimliğini kendisi oluşturmak zorunda. Ama bu çok daha zor ve zahmetli bir dönem; çünkü herkesin kendi doğrularını kendisi bulması gerekiyor. İyiyi, doğruyu, güzeli, yakışanı ve genel olarak hayatın anlamını ararken eskiye kıyasla kuşkusuz daha yalnız.

"Melezleşme" iki ayrı türün birleşip yeni bir tür ortaya çıkarmasıdır: "Körili cips", "füzyon mutfaklar" ya da "Flemenko rock" melez tarzın örnekleridir. Sanayi döneminin bitişini simgeleyen 1989 Berlin Duvarı yıkılışından sonra “melez kimliklerin” oluşması için son derece uygun bir ortam oluştu. İdeolojilerin bıraktığı boşluğu kişisel arayışlar doldurmaya başladı. (Ebru sever misiniz?)

Bugün internet sayesinde dünyanın en ücra köşesindeki bir toplum kendi dışındaki dünyanın üretim, tüketim, giyim kuşam tarzından ve genel olarak kültüründen haberdar oluyor. Zamanla farklı “türler” arasındaki bu etkileşim toplumları dönüştürüyor. Her kültürde "melezleşme" ve “eklektik kimliklerin” oluşması hızlanıyor. (Eklektik sözcüğü Latince’de "seçmek" anlamına gelen "eligere" kökeninden gelir. Eklektik demek, yeni bir tarz oluşturmak için çeşitli tarzların beğenilen taraflarını seçip toplayıp bunları başka bir bakışla birleştirmek demektir.)

Bugünün ruhu, içinde farklı kültürlerin bilgi, görgü ve deneyimlerini barındıran “melez kimliklerin”, “eklektik tarzların” ruhudur.

Bugünün tüketicileri sadece kimlikleriyle değil, aynı zamanda tüketim davranışlarıyla da “melez” bir yapı sergiliyorlar. Eski ve yeniyi bir araya getirerek var olan alışkanlıklarından bazılarını korurken tamamen yeni alışkanlıklar da ediniyorlar. Kim olduklarını artık tek bir kimlikle tanımlayamıyorlar. Basmakalıp kimliklerden güç alamadıkları için dünya görüşlerini, giyim kuşamlarını, ilişki kurma yöntemlerini kendilerine özgü bir tarzda oluşturuyorlar.

Markaların bu melez kimlikleri çok iyi anlamaları ve tüketicilerin melez kimlikler oluşturma çabalarını destekleyecek iş anlayışları geliştirmeleri gerekiyor. Bugün yan yana durmaz gibi düşünülen unsurlardan son derece yenilikçi teklifler oluşturmak mümkün. H&M gibi kitlesel bir hazır giyim markasının Karl Lagerfeld, Lanvin, Marni ünlü tasarımcılara koleksiyon hazırlatması bu yaklaşımın en iyi örneklerinden biridir.

Yapılabileceklerin sınırı yok. Ancak her işte olduğu gibi burada da ön koşul hayatın nabzını iyi tutup tüketicilerin kimlik arayışına uygun tarzlar sunabilmektir.

İçinde yaşadığımız dönem, hem tüketicilere hem de şirketlere yeni yükler, sorumluluklar, zorluklar ama beraberinde de hiçbir dönemde olmayan yeni fırsatlar, şanslar da getiriyor.

Her zaman dile getirdiğim gibi markalar aslında birer anlam platformlarıdır. Tüketiciler bu markaları tüketirken anlam üretirler. Her markanın, tüketicilerin bu anlam arayışlarına ve kendi kimliklerini inşa çabalarına destek verecek uygulamalar yapması gerekiyor. Markalarını bu anlayışla yönetmeleri gerekiyor.

SiteMap - İmode - Wap2