Arşiv Anasayfa Evlilik ve Aile
Sayfalar: 1
Eşler Arası Sevgi Bağımlılığı By: Asortik Hatun Date: April 21, 2013, 08:29:11 PM
sevmek - sevgi - ailede sevgi - sevmeyi aşılamak


SEVGİYİ ŞİMDİKİ ZAMANA GETİRMEK

"Böyle söyledi Zerdüşt"
Friedrich Nietzsche

(çev; Mustafa Tüzel- İş Kültür Yayınları- 2003 1.basım)

eserinin, kadınlar ile ilgili bölümünde sayfa 76; "Kadınlara mı gidiyorsun? Kırbacı unutma!" diyor Nietzsche ("Kadın can yakar" anlamında). Bugün bile dünyada yaşayan insanların çok büyük bir bölümü tarafından anlaşılmış bir mesele değil bu durum.

Yaşama olanaklarına sahip oluş açısından kadınla erkeğin arasındaki eşitlik binlerce yıl önce bozulduğundan, kadınlar erki erkekten beklerken can yakıyorlar. Kendi erkine ihanet bu aynı zamanda. Kadın, kendi yaşamı hakkında özgür iradesine sahip olmadığından hınçlı. Ve bu durum karşılıklı olarak dengesizliğin devamına hizmet ediyor.

Sayfa 78; Çocuk ve Evlilik üzerine; "Bir çocuk istemeye layık biri misin?" diye soruyor.
Gerçekte her insan kendi gücüne özgürce sahip olmak ister. Yaşamın olanaklarına ulaşma eşitliğinden nasiplenebilmek için gereken ÖZ-ERK-lik bir yetiştiriliş meselesidir. Bu anlamda kadın aktarımlı aslında... Bir erkeğin de bir kadın tarafından doğurulup yetiştirildiğini düşünerek bu durumu daha iyi kavrayabiliriz.

sayfa 79; "Ah, bu iki kişilik gönül yoksulluğu! Ah, bu iki kişilik gönül kirliliği! Ah, bu iki kişilik sefil huzur! Evlilik diyorlar tüm bunlara; ve cennette kıyıldığını söylüyorlar, nikahların."

Tüm kitap iyice sindirerek okunmalı, üzerine uzun uzun düşünüp tartışılmalı.
Ancak böyle bu olumsuz döngüyü yeniden doğal duruma getirebilmek nasıl mümkün olur bulabiliriz.

Birbirini severek mi dediniz? İyi ama nasıl?

Varlığını tehdit eden birini sevmek olası mıdır?

Yaşam haklarını gasp eden, taciz eden birini sevmek olası mıdır?

Kızlar fiziksel ve duygusal açılardan şiddet uygulanarak, yoksun bırakılarak, aşağılanarak mazoşist, yani kendini aşağılayan birine yapışan( ona aşık olduğuna inanarak, ondan vazgeçemeyeceğini düşünen) kadınlar halinde yetişiyorlar. Böylece de bu sevgisiz insanlık durumu devam ediyor.

Sevmenin zıddı nefret değildir… Nietzsche'de dip okuduğumuz nefretin kaynağı sevgidir... Sapmış olan sevgi.

Oysa sevginin zıddı kayıtsızlıktır. Uyuşmuşluk, karanlık bir uzaklaş-ıl-mışlık hali. En soğuk donmuşluk, ki içinde duy-g-usal olandan kalmamış olan.
Kendilik sevgimiz yakın ilişkilerimizden aktarımdır. Egoist olmakla yol alınır mı bu durumda?

Tabii ego ne bilmiyoruz. Öğretilmeden de bilemeyiz. Herhangi bir iç organımızı bilmemek gibi.

Bu durumda benim önerim;ilk okuldan itibaren "hayat bilgisi" gibi "insan bilgisi" dersi okutulması.

Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nda ilkokul öğrencilerine "düşünce oyunları " diye bir derse giriyordum. (Umarım hala vardır)

Duygusal kavramları oyun ile öğrendiğimiz enfes eğlenceli bir dersti. Çocuklar sınıftan çıkmak istemiyorlardı. Öyle iyi geliyordu bu ders onlara. Duygularını ifade etmenin, üstelik duygudaşları olduğunu bilmenin mutluluğu ile kikir kikir saatler paylaşıyorduk birlikte.

Kendi gücünden yoksun olma, gücünü bir anlamda inkar etme, kendini sevmeme halidir. Kendini bile sevemeyen bir başkasını sevebilir mi? Kendini sevmek için kendini keşfetmek, kabul etmek, kendi gücüne sahip çıkmak gerekir. Doğuştan öğretilmediyse de sonradan öğrenmek mümkün.

Üzüntü çekmeyi bir ömür kabul etmek insanın kendisine uyguladığı şiddettir. Depresyon kişinin kendine verdiği cezadır. Bu cezaya artık bir son verelim!

Eğitim öğretim kurumlarına sosyal sorumluluk projelerine Düşünce Oyunları"nı katalım. Duyguları ve duyguların insandan insana nasıl geçtiklerini bulaştıklarını anlayıp anlatalım. Altı ay bir güz gidelim. Sevgiyi şimdiki zamana getirelim. Yaşamlarımız iyi yaşamaya hizmet etsin.

Var mısınız?


SiteMap - İmode - Wap2