Arşiv Anasayfa Evlilik ve Aile
Sayfalar: 1
Ailede Saygı Ve Çocuklar By: Asortik Hatun Date: April 18, 2013, 12:57:44 AM
çocuğa öf demek - anne babaya öf demek - ailede şükretmenin önemi - çocuk öf demeyi kimden öğrenir - ailede yozlaşma
Ailenin çocuğunun sınırlarını zorlaması ve fazla beklentide olması, çocukları isyan noktasına getirebiliyor. Kur’an ‘öf’ dahi denilmemesi gereken anne-baba, kimi zaman evladını buna sürükleyebiliyor.

Kültürel değerlerin büyük ölçüde yitirildiği günümüzde anne-baba da bu yozlaşmalardan nasibini alabiliyor. İnsanın en başta hürmet etmesi gereken iki kutsî varlık, bazı durumlarda yaşları ilerledikçe çocukları tarafından ailede bir fazlalık gibi algılanmaya başlayabiliyor.

Esasında çocuklar kendilerini baba ve dedelerine nispet ederek iftihar duyuyor. Kişisel itibarını, insan olma şerefini ebeveynleriyle artırıyor. Ancak anne-babanın omuzlarında dolaşarak, onların kucaklarında gelişip büyüyen evlatların büyüyüp geliştikçe ailesine saygısı zedelenebiliyor.

Çocuklarını nice zorlukla büyüten ataya hürmet zamanla azalıyor. Oysa anne-babalar, şefkatlerinden dolayı yavrularını asla yük olarak görmüyor. Allahu Teâlâ’dan mukaddes birer emanetmiş gibi bakıyorlar onlara.

Bu yüzden onların hayat boyu devam eden fedakârlıkları karşısında çocukların da ebeveynlerine sevgi ve hürmetle muamele etmeleri gerektiği Kur’an-ı Kerim’de, “Rabb’in kendisinden başkasına kulluk etmemenizi ve ana-babaya ihsanı emretti.Eğer onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa erişirlerse, onlara ‘öf’ bile deme. Onları azarlama ve onlara çok nazik söz söyle.” (İsrâ, 23) şeklinde buyruluyor.

Ayette Allah’a şirk koşmanın yasaklanmasından sonra ikinci emir olarak anne-babaya ‘öf’ bile denilmemesinin istenmesi dikkat çekici.

Cenâb-ı Hakk’ı görüyormuşçasına ibadet etmek anlamını taşıyan ihsan kelimesi bu ayetle güzel davranış, ahlâk manalarına bürünüyor. İlahî Dergâh, anne-babaya davranış biçimimize örnek verirken nezaket ve kibarlığımızın bir ‘öf’ü bile kaldıramayacağını ifade ediyor.

Bu, ebeveyne karşı yüksek derecede saygıyı içeriyor. Ayetin devamında ise “Onlara acıyarak alçakgönüllülük kanatlarını ger ve Rabb’im, küçükken beni yetiştirdikleri gibi Sen de onlara merhamet et.” (İsrâ, 24) denilerek, anne ve babamız için nasıl dua etmemiz gerektiği öğretiliyor.

‘ÖNCE BANA, SONRA ANA-BABANA ŞÜKRET’

Peki neden anne-babaya ‘öf’ bile denilmemeli? “Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşıdı. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur.(İşte bunun için) önce bana, sonra da ana-babana şükret, dönüş ancak banadır.” (Lokmân, 24) ayet-i kerimesi, ışığında anne-babanın çocukları üzerindeki haklarının, çocuklarının onların üzerindeki haklarıyla kıyaslanmayacak ölçüde büyük olduğu anlaşılıyor.

Nitekim annenin çektiği güçlükler daha doğum öncesinde başlıyor. Doğumdan sonra da gece-gündüz yavrusuyla meşgul olan anne, tüm bunları şefkat, merhamet ve büyük bir fedakârlıkla yapıyor.

Ebeveynin, yavrusuna karşı maddî-manevî ilgisi hayatları boyunca devam ediyor. İki Cihan Serveri (sallallahu aleyhi ve sellem) “Cennet annenin ayakları altındadır.” diyerek annenin kutsiyetini en güzel şekilde dile getiriyor.

Bu hadis, dünyada cennetteki gibi bir toplumu oluşturmanın, anne-babaya bağlı olduğunu da ortaya koyuyor.

İyi nesillerin yetişmesi için ilk adım yuvada atılıyor. Eşler, uyumlu, anlayışlı ve özverili olursa haneleri cennet köşesine dönüşebiliyor. Evlilik her ne kadar aklî-mantıkî esaslar üzerine kurulmuş olsa da karı-kocanın asıl vazifesi çocuk sahibi olduktan sonra başlıyor.

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç Dr. Musa Kazım Gülçür, eşlere düşen vazifelerin çocuğun dünyaya gelmesiyle başladığını, çocuğun gençlik döneminin nihayetine kadar da devam ettiğine dikkat çekiyor.

Burada ebeveynlerin evlatları için yapacağı din ve ahlâk eğitimi rehberliği oldukça önem taşıyor. Zira aile rehberliği, çocuğun hem bireysel hem de sosyal açıdan gelişimini sağlıyor. Dolayısıyla çocukların da anne-babaları üzerinde hakları bulunuyor.

Fakat kimi zaman ebeveyn, evladının özellikle eğitim, meslek ve eş seçiminde kendi çizdiği kurallardan çıkamayıp ondan fıtratına uygun olmayan birtakım taleplerde bulunabiliyor. Bu durum ileride çocuğu isyana götürüp büyüklerine karşı gelmesine yol açabiliyor.

Örneğin aile, avukat olmak isteyen çocuğuna ille de “Doktor olacaksın!” diyebiliyor. Ya da her türlü şartı haiz olmasına rağmen sırf kendileri seçmediler diye evlenmek istediği kız/erkekle yuva kurmasına sudan sebeplerle mani olabiliyor.

Üstelik bunu yaparken “Sütümü, analım-babalık hakkımı helâl etmem!” diyerek ayet-i kerimede bahsedilen hassasiyet, yanlı bir şekilde suiistimal edilmiş oluyor. Zedelenen aile içi iletişim, yuvanın zarar görmesine kapı aralıyor.

SINIRLARI ZORLANAN ÇOCUK ‘ÖF’ DEMEYE BAŞLIYOR

Psikolog Belkıs Ertürk’e göre çocuklara yönelik sert ve katı tutumlar, ilk etapta onların anne-babasına boyun eğmesini sağlasa da bir süre sonra aileden kaçış başlıyor.

Zamanla çocuklar aileden iyice soğuyabiliyor. Bu tarz durumlar, çocuğu anne-babasına karşı ‘öf’le başlayan isyan sürecine sürükleyebiliyor.

Ertürk, aile tarafından çocuğun sınırları zorlandığında bireyin öf demeye başlayacağını ve bunun iki sebebi olduğunu açıklıyor: “Birincisi ebeveynin çocuğundan sınırını zorlayan davranışlar içine girmesini beklemesi.

İkincisi ise ebeveynin çocuğun her istediğini yapması.” Nitekim birey, küçük yaştan itibaren özellikle 0-6 yaş arasında her istediğinin yapılmasına alıştıysa ve ‘hayır’ cevabını öğrenmediyse büyüdüğünde, hoşuna gitmeyen en ufak bir şey istediklerinde anne-babasına karşı gelebiliyor.

Esasında çocuğun isyankâr tavırlar göstermesi, sadece onun kişiliğinden kaynaklanmıyor. Ailenin ona karşı tutumu da isyankâr tutumları tetikleyebiliyor. Bu sebeple ebeveynin çocuğunu tanıması ve onu yapısını zorlamayacak şekilde eğitmesi hayatî önem taşıyor.

Çocukların da anne-babasına saygı ve hürmetle yaklaşması elzem. Evladına karşı müsamahalı, ailesine karşı saygılı çocuklarla daha sağlıklı nesillerin yetişeceği aşikâr.
Aile toplantıları denge sağlıyor

Psikolog Belkıs Ertürk, ailelere çocuklarını isyan derecesine getirmemeleri için tavsiyelerde bulunuyor:

Anne-baba,dünyada çocuklarıyla imtihan edilebildikleri gerçeğini kabul etmeli. Bu imtihan sürecinde ailenin “Bu çocuk benim.” dediği andan itibaren çocuk, daha fazla isyana sürüklenebiliyor. Bu sebeple ebeveynler, çocukların kendilerine Allah’ın emaneti olduğunu unutmamalı.

Kul olma bilinci,en iyi ailede kazanılıyor. Bu noktada anne-baba, “Çocuğuma ne yaptırabilirim?” değil, “Ona eğitimi için ne verebilirim?” demeli.

Aile çocuğun bireysellini kabul etmeli. Çocuk, aile içerisinde fikrini beyan edebilmeli.

Anne-baba,küçük yaştan itibaren evladının olumsuz davranışlarına hayır demeli, olumlu davranışlarını ise desteklemeli (ödüllendirmeli).

Anne-babave çocuk, belirli aralıklarla aile toplantıları yapmalı. Bu sayede ebeveyn ve çocuklar arasında denge ve sağlıklı iletişim kuruluyor. Aile bireyleri birbirlerini daha iyi tanıyor. Birtakım görevler alan çocuğun, sorumluluk bilinci gelişiyor.

SiteMap - İmode - Wap2