Arşiv Anasayfa Hayata Dair.
Sayfalar: 1
Yaşamın Yumuşak Karnı By: Asortik Hatun Date: October 23, 2012, 10:52:40 AM
Genç kadın sebebi bilinmez bir hastalıkla yatmakta. Tedavisini üstlenmiş olan doktorlar zamana karşı bir yarış içinde hastalığın ne olduğunu çözmeye çalışıyorlar. Karaciğerin bu kadar hızlı çürümesine bir anlam veremiyorlar. Hasta dört saat içinde ölecek. Acilen bir karaciğer nakli yapılması gerekiyor. Ama nakil yapılması durumunda da eğer yanlış teşhiş konmuş ise ciğerin çürümesi ve hastanın ölme tehlikesi var, üstelik 36 saat içinde.

Yani yapılabilecek bir nakil ya hastayı kurtaracak ya da ölümünü sadece 32 saat kadar geciktirebilecek.

Üstelik kim sağlıklı bir ciğerin yarısını böyle bir durumda bağışlar ki?

***

Yatakta umutsuzca yatan genç kadının sevgilisi bir diğer genç kadın ise onu yaşatmak için her şeyi yapmaya hazır.

Saatlerdir uykusuz kaldığı sevgilisinin başından ayrılıp kahve almak için dışarı çıktığında, yataktaki sevgili bıkkınlıkla “Bu ilişki çoktan bitmeliydi. Araya hastalık girdi ve ayrılmak istediğimi söyleyemedim bir türlü” derse ne olur peki?

Yatakta yatmakta olan hasta kadının mutsuzluğunu dinleyen doktor dışarı çıktığında karaciğerin bulunduğunu ve üstelik terk edilmek üzere olan sevgilinin karaciğerinin yarısını bağışladığını öğrenirse ne olur?

Hekimler ameliyata hazırlanırken bu durum kendi aralarında tartışmalarına sebep olur.

Bütün konuşmalara şahit olan doktor karaciğerini bağışlayacak olan sevgilinin gerçeği bilmesi gerektiğini düşünmektedir.

Karaciğerini bağışlamadan önce terk edilmek üzere olduğunu bilmelidir.

Ameliyatı gerçekleştirecek olan doktor ise oldukça sert ve rasyonel yaklaşır duruma: Hasta ne olursa olsun kurtarılmalıdır! Bu tür “etik” zırvalıklar zaman kaybından başka bir şey değildir.

Hastaya karaciğerin bulunduğunu, sevgilisinin karaciğerinin yarısını bağışladığını, ölüm riskini anlattıkan sonra ameliyata girmeden önce ayrılma kararını açıklaması gerektiğini söyler vicdanlı doktor. Hasta bu davranışı etik bulur.

***

Ameliyata yanyana sedyelerde götürülürken kendisine karaciğerini bağışlayacak olan sevgiliye “Sana söylemek istediğim bir şey vardı” der hasta kadın.

“Biliyorum” diyerek elini tutar sevgilisi “Biliyorum ben de seni seviyorum.”

Ayrılmak istediğini söyleyemeden narkozun etkisine girer hasta kadın.

Ameliyat başarıyla sonuçlanır; teşhis doğrudur. Tedavi başarıyla yol alır.

Ameliyattan sonra sevgilisine karaciğerini bağışayan sevgilinin odasına girer doktor. “Sen ona karaciğerini bağışladın ama o seni terk edecekti” der...

Sevgilisine karaciğerinin yarısını vermiş olan gururlu genç kadın gülümser..

“Biliyordum... Beni terk edecekti... Ama artık hiçbir zaman terk edemeyecek...” (Dizimax-Dr. House)

***

Kim gerçek kötü bu hikâyede?

Dürüst davranmak gerek diyen doktor mu,

Doktorla aynı fikirde olan sevgili mi,

Hastasını kurtarmak için her yolu mübah sayan cerrah mı,

Yoksa sırf kendi isteği doğrultusunda kendinden bir parçayı verebilecek kadar hesaplı olabilen sevgili mi?

***

Aslında nereden baktığımıza bağlı bir yandan da...

Aşkta da her yol mübah tıpkı savaşta olduğu gibi diyebilirsiniz.

Ama “Ben sana kendimden bir parça verdim beni terk edemezsin. Beni benim seni sevdiğim gibi sevmek zorundasın” diyen mi haklı yani?

“Mazlum” olarak yaşamayı tercih etmenin İKİ YÜZLÜ TOPLUMSAL KOLAYCILIĞI MI İYİLİK HALİ YANİ?

Sevdiğinin üzerine bıraktığı sevme yükünü ömür boyu bir diyet olarak sorgulayarak sevilebileceğine inanmak mı normal ya da?

“Sana saçımı süpürge ettim, sana ben gençliğimi verdim” diyene “e vermeseydin” derlerse “vermeseydin” diyen mi haksızdır, bahşettiği “iyiliğin” diyetini durmaksızın soran kasap mı?

“Al bu kolum, al bu ciğerim, al bu diyetim” diyen mi ahlaksızdır yani?

Ne tuhaf yaşamın şu yumuşak karnı...

Bazen yumruk atmaya kalktın mı elin kalıverir içinde ...


SiteMap - İmode - Wap2