Arşiv Anasayfa Felsefe
Sayfalar: 1
Felsefe Ve Güven By: Liza Date: July 17, 2012, 07:47:19 PM
FELSEFE VE GÜVEN

Güven felsefe açısından, insanın varlıkla yüzleşmesini hiçlikle karşılaşabilmesini olanaklı kılan temel bir haldir (Stimmung!). Kendini güvenceye alma gereksinimiyle güveni unutması, bu hali yaşayamamasına yol açıyor. Bir ölçüde Heidegger felsefesi ufkunda söylediğim bu sözler, güven haline güvenemeyen insanın, karşı karşıya olduğu hiçliği ve varlığı anlayamayacağı sonucuna götürüyor beni. Heidegger’in has (eigentlich, authentic) insanı, Angst yaşantısıyla sarsılan biriydi. Angst bana, güveni tersine çevirme olarak görünüyor, bir açıdan. Angst, can sıkıntısı, kaygı, bunaltı gibi kavramlar, güven zemininin “eksikliği”, sağlıksızlığı ile ilgili. İnsan belki de güveni Angst’sız anlamayacaktı. Güvenin “görüntülerinden” biridir, Angst. İnsan, unuttuğu güveni Angst’la yakalamaya çalıştı. Angst’ın bile yaşanması için temel güven zeminine gerek vardır. İnsanın kendisini uzak, yabancı yurtsuz (unheimlich!) duyması, çağındaki güvene güvenmemesidir ki, bu onu yeni güven arayışlarının ufkuna itebilir. Yurt özlemi, güven özlemidir ki, “insanca, çok insanca”dır. Güvenin güvencesi olmadığı için, bulunduğu sanılan yurtların hepsi geçicidir, şimdiliktir, “muvakkat”tır (insanın zamansallık-zeitlichkeit-özelliği!). Novalis’in felsefeyi yurt özlemi, sıla özlemi (heimweh) olarak görmesi, güven özleminden öte bir şey değildir. Güven sürdüğü sürece güven, yol yüründüğü, yürünebildiği sürece yoldur. Özlem, kavuşması olmayan özlem, özlem olarak kalacak özlemdir.
Varlıkla hale girip, onunla dönüşerek, olarak, oluşarak, varlığın anlaşılmasında kaçınılmaz önemi olan güvenin temel bir hal olarak keşfine çalışılması, yeni güven ufuklarının aranması, gelecekteki düşüncenin temel sorunları arasında yer alıyor.
Felsefe taze güven arayışıdır. Bu anlamıyla güven sağlığı etkinliklerinden birisidir. Sorgulama duyarlılığı, kokuşmuş güveni duydukça gelişir. Sokrates, yaşadığı toplumun değerlerine elbette saygılıydı. O değerle yaratılan güven düzeninden rahatsızdı. En azından iki durumdan : Aşırı güvenin sağladığı, tembellikten doğan bilgi sanılarından ve belli bir düzene oturtulamamış karmaşık ve kargaşık düşünme ve yaşama biçimlerinden. Çağının güven yaşantısından rahatsızdı.
Felsefede kuşku, güvensizlikten, çekingenlikten, kararsızlıktan, korkaklıktan kaynaklanmıyor. Descartes, Husseil örneğinde gördüğümüz günlük yaşamın güvenine güvenmemekten, güveni diğer alanlarda, doğrusu, farklı güven alanlarında arama çabasından ortaya çıkıyor. “Çağımın güvenine güven duymuyorum. Yeni güven alanları arıyorum. Bu arayışımda gördüklerim bunlardır” diyor, felsefeci.
Elbette çağımın felsefesi, akademik sıkıştırılmışlığın, daraltılmışlığın sonucunda büyük ölçüde güven arayışını unutmuş; güveni bir takım "“ussal” (akli) kurallarla sağlayabileceğini düşünerek, güven sağlığını bozan bir yola girmiştir. Felsefenin akademik yapılanmada bir meslek haline gelmesi sonucu, felsefe-ci, öğrendiği alışkanlıklarla sorgulama, düşünme taklidi yapar olmuştur. Dayandığı güven zemini, güven katmanları onu ilgilendirmemektedir. Güvenle bir alışveriş kalmamıştır.
Bilimi izleyerek, güveni oradan alarak, dilsel, mantıksal çözümlemeler ışığında otorite olarak gördüğü düşünürlere muhakkak göndermeler yaparak ya da kendini felsefenin geçmişine gömerek soluk almaya çalışmaktadır.
Elbette felsefeyi, çağımda büyük ölçüde yaşanan biçimiyle, bir kalemde silip atmak değil amacım. Abartılarımın ayırdındayım.
Varoluşçu düşüncenin, Doğu Bilgeliği ile ilişkiye girmeye çalışan atılımların güven araştırmaları dikkat çekici, umut verici. Felsefenin bir uygulama alanına sokulup, danışmanlık göreviyle görevlendirilmesi güven ahlakını ve sağlığını göz önüne almadığımız sürece yozlaşmayı önleyemeyecektir.
Taze güven arayışlarının eksilmeyeceği umuduyla, felsefeye kokuşmamış bir güvenle bakabilmenin yollarını bulabileceğimize güveniyorum.


SiteMap - İmode - Wap2