Insanın Gurbetleri Içinde By: Liza Date: June 21, 2012, 06:36:32 PM Gecesel bir yer altı sesiydi kehanet fısıldaşmasındaydı kökler, kemikler; açıkta lüfercilerin parıldayan lüks'leri. Av vakti, o tedirgin kaşılıklı bekleyiş; gövdemdi sanki oltadan ışığın yalımına kapılan.
Yanılsamalar ve aldanışlar. Beklediğim inmedi trenden bir söylen olacaktı dönüşü; kara büyülere çarpılmaya hazırdım dönsündü yeter ki. Oysa kıpırtısızdı istasyon; öyleyse kırmızı bir mendille kimdi el sallayan geçen akşam?
İnsanın gurbetleri içinde; sürgün yeri bu yüzden tanıdık ayrıldığı günkü gibi dönüyor kişi. Gide gide, yata yata bitmeyen yol değil, zindan değil; bedenin ve kırılgan sözlerin bahçıvanın budadığı dalın suladığı fidanın içinden geçen o karanlık menzil.
Ezberimde tüm zulümler belleği öyle beslemez çünkü aşklar.
Sevgililer! Bazılarınızı unuttum burnumda tütüyor bazınızın kokusu. Terk edilmenin acısı dinliyor, aldatılış gülümsetiyor: parmakların arasında buruşturduğum hercai menekşenin o tuhaf hışırtısı.
Vahşet vahşetle açıklanmalı. Tazeyken yanık et kokusu kılınabilir mi beş vakit namaz? Hangi kösnü, hangi düş, hangi dua unutturabilir toplu mezarları?
Kardeşler! Çoktan verdim vereceğim filizi. Gittim gideceğim yerlere; döneceğim yerlerden döndüm. Yol alırken değiştirdi görüntüleri, biçimleri, çelik keskisi zamanın ve güzergâhın.
Kazınıyor anılar, bir gül sesiyle birbirinin üstüne; son eskinin, artık unutulmuşun bir yorumu en yakın katmandaki yara gibi taze anı.
Anımsadıkça bilecek insan neyi unutmaması gerektiğini.