Arşiv Anasayfa Dini Hikayeler
Sayfalar: 1
Yazıklar Olsun Sana Ey Nefsim By: Mavi_Kiyamet Date: March 23, 2012, 05:50:40 AM
 Nefsin saadete kavuşmasına mani olan en büyük perde gafleti cehâletidir. Gafletten uyandırılır saadetinin nelerde olduğu gösterilirse kabûl eder. Bunun içindir ki Allahü teâlâ Zâriyât sûresinde meâlen (Onlara nasihat et! Nasihat müminlere elbette fayda verir) buyurdu. Senin nefsin de herkesin nefsi gibidir. Nasihat ona te'sîr eder. O hâlde önce kendi nefsine nasihat et ve onu azarla! Hattâ onu azarlamaktan hiç geri kalma! Ona de ki:

Yazıklar Olsun Sana Ey Nefsim

Ey nefsim! Akıllı olduğunu iddiâ ediyorsun ve sana ahmak diyenlere kızıyorsun. Hâlbuki senden daha ahmak kim var ki ömrünü boşşeylerle gülüp eğlenmekle geçiriyorsun. Senin hâlin şu kâtile benzer ki polislerin kendisini aradıklarını ve yakalayınca idam edeceklerini bildiği hâlde zamanını eğlence ile geçiriyor. Bundan daha ahmak kimse olur mu? Ey nefsim! Ecel sana yaklaşmakta Cennet ve Cehennemden biri seni beklemektedir. Ecelinin bugün gelmiyeceği ne mâlûm? Bugün gelmezse bir gün elbette gelecek. Başına gelecek şeyi geldi bil! Çünkü ölüm kimseye vakit tâyîn etmemiş ve gece veya gündüz çabuk veya geç yazın veya kışın gelirim dememiştir. Herkese ânsızın gelir ve hiç ummadığı zamanda gelir. İşte ona hazırlanmadın ise bundan daha büyük ahmaklık olur mu? O hâlde yazıklar olsun sana ey nefsim!

Günahlara dalmışsın. Allahü teâlâ bu hâlini görmüyor sanıyorsan kâfirsin! Eğer gördüğüne inanıyorsan çok cüretkâr ve hayâsızsın ki Onun görmesine önem vermiyorsun! O hâlde yazıklar olsun sana ey nefsim!

Hizmetçin sana itaat etmezse ona nasıl kızarsın! O hâlde Allahü teâlânın sana kızmıyacağından nasıl emîn oluyorsun! Eğer Onun azâbını hafîf görüyorsan parmağını aleve tut! Yâhut kızgın güneş altında bir saat otur! Yâhut da hamam halvetinde fazlaca kal da zavallılığını dayanamıyacağını anla! Yok eğer dünyada yaptıklarına cezâ vermiyecek sanıyorsan Kur'an-ı kerime ve yüzyirmidörtbinden ziyâde Peygambere inanmamış oluyorsun ve hepsini yalancı yapmış oluyorsun. Çünkü Allahü teâlâ Nisâ sûresinin yüzyirmiikinci âyetinde meâlen (Günah işliyen cezâsını çekecektir) buyuruyor. Kötülük eden kötülük görür. O hâlde yazıklar olsun sana ey nefsim!

Günah işleyince O kerimdir rahîmdir beni affeder diyorsan dünyada yüzbinlerce kişiye niçin zahmet açlık ve hastalık çektiriyor ve tarlasını ekmiyenlere mahsûlünü vermiyor! Şehvetlerine kavuşmak için her hîleye baş vuruyorsun ve o vakit Allahü teâlâ kerimdir rahîmdir istediklerimi zahmetsiz bana gönderir demiyorsun. O hâlde yazıklar olsun sana ey nefsim!

Belki inandığını fakat sıkıntıya gelemiyeceğini söyliyeceksin. Fazla sıkıntıya dayanamıyanların az bir zahmet ile bu sıkıntıyı önlemeleri lâzım olduğunu Cehennem azâbından kurtulmak için dünyada zahmete katlanmanın farz olduğunu demek ki bilmiyorsun. Bugün dünyanın bir miktâr zahmetine dayanamazsan yarın Cehennem azâbına ve âhıretteki zillet ve alçaklığa ve tard olmaya kovulmaya nasıl dayanacaksın? O hâlde yazıklar olsun sana ey nefsim!

Para kazanmak için çok zahmet ve aşağılıklara katlanıyor ve hastalıktan kurtulmak için bir yahudi doktorun sözü ile bütün şehvetlerinden vazgeçiyorsun da Cehennem azâbının hastalıktan ve fakirlikten daha acı olduğunu ve âhıretin dünyadan çok uzun olduğunu bilmiyorsun. O hâlde yazıklar olsun sana ey nefsim!

Sonra tevbe ederim ve iyi şeyler yaparım diyorsan ölüm daha önce gelebilir pişman olup kalırsın. Yarın tevbe etmeği bugün etmekten kolay sanıyorsan aldanıyorsun. Çünkü tevbe geciktikçe zorlaşır ve ölüm yaklaşınca hayvana yokuş önünde yem vermeye benzer ki faydası olmaz. Senin bu hâlin şu talebeye benzer ki dersine çalışmayıp imtihan günü hepsini öğrenirim sanır ve ilim öğrenmek için uzun zaman lâzım olduğunu bilemez. Bunun gibi pis nefsi temizlemek için de uzun zaman mücâhede etmek lâzımdır. Ömür boşuna geçince bir ânda bunu nasıl yapabilirsin? İhtiyârlamadan önce gençliğin hasta olmadan önce sıhhatin ve sıkıntı çekmeden önce rahatlığın ve ölmeden önce hayatın kıymetini niçin bilmiyorsun? O hâlde yazıklar olsun sana ey nefsim!

Kışın muhtaç olacağın şeylerin hepsini niçin yazdan hazırlayıp hiç geciktirmiyorsun ve bunları elde etmek için Allahü teâlânın merhametine ihsânına güvenmiyorsun? Hâlbuki Cehennemin zemherîri kışın soğuğundan az değildir ve ateşinin sıcaklığı temmuz güneşinden aşağı değildir. Bunların hazırlığında hiç kusur etmiyorsun da âhıret işlerinde gevşek davranıyorsun. Bunun sebebi nedir? Yoksa âhıret ve kıyâmet gününe inanmıyor musun ve kalbindeki bu küfrü kendinden de mi saklıyorsun? Bu ise ebedî felaketine sebebdir. O hâlde yazıklar olsun sana ey nefsim!

Marifet nûrunun himâyesine sığınmayıp da öldükten sonra şehvet ateşinin cânını yakmasından Allahü teâlânın lütfü ve merhameti ile kurtulacağını sanan bir kimse kalın elbisesinin himâyesine girmeden kışın soğuğunun Allahü teâlânın lütfü ile kendisini üşütmiyeceğini sanan kimseye benzer. Bu kimse bilemiyor ki Allahü teâlâ birçok faydaları sağlamak için kışı yaratmış ise de lutf ve merhamet ederek elbise yapılacak şeyleri de yaratmış ve insanlara elbise yapmak için akıl ve düşünce vermiştir. Yâni Onun ihsânı elbise te'mînini kolaylaştırmakta olup elbisesiz üşümemek şeklinde değildir. O hâlde yazıklar olsun sana ey nefsim!

Günahların Allahü teâlâyı kızdırdığı için azâb çekeceğini zannetme ve günahlarımın Ona ne zararı var ki bana kızıyor deme! Zannettiğin gibi değil. Seni yakacak olan Cehennem azâbı senin içinde ve şehvetlerinden meydana gelmektedir. Nitekim insanın hastalığı yidiği zehirden ve içine giren zararlışeylerden meydana gelmekte olup tabîbin sözlerini dinlemediği için onun kızmasından hâsıl olmuyor. O hâlde yazıklar olsun sana ey nefsim!

Ey nefsim! Anladım ki dünyanın nîmetlerine ve lezzetlerine alışmışsın ve kendini onlara kaptırmışsın! Cennete ve Cehenneme inanmıyorsan bâri ölümü inkâr etme! Bu nîmet ve lezzetlerin hepsini senden alacaklar ve bunların ayrılık ateşi ile yanacaksın! Bunları istediğin kadar sev istediğin kadar sıkı sarıl ki ayrılık ateşi sevgin kadar çok olur. O hâlde yazıklar olsun sana ey nefsim!

Dünyaya niye sarılıyorsun? Bütün dünya senin olsa ve dünyadaki insanların hepsi sana secde etse az zaman sonra sen de onlar da toprak olacaksınız! İsmleriniz unutulacak hâtırlardan silinecek. Geçmiş pâdişâhları hâtırlayan var mı? Hâlbuki sana dünyadan az birşey vermişler. O da bozulmakta değişmektedir. Bunlar için sonsuz Cennet nîmetlerini feda ediyorsun. O hâlde yazıklar olsun sana ey nefsim!

Bir kimse kıymetli ve sonsuz dayanıklı bir mücevheri verip bununla kırık bir saksı satın alırsa ona nasıl gülersin? İşte dünya alınan saksı gibidir. Onu kırıldı bil ve ebedî cevheri elinden çıktı bil ve sana pişmanlık ve azâb kaldı bil!

Bunlar ile ve bunlar gibi sözlerle herkes nefsini azarlıyarak kendi hakkını ödemeli ve nasihate önce kendinden başlamalıdır! Allahü teâlâ doğru yolda gidenlere selâmet ihsân buyursun! Âmîn.

SiteMap - İmode - Wap2