Arşiv Anasayfa Masal ve Hikayeler
Sayfalar: 1
Tek Başına Düşmanı Topraklarından Kovan Nine By: Cem0zeR Date: March 16, 2012, 04:52:58 AM

Kaç yaşındasın nine?
 -71…
 -Demek İstiklal Savaşı’nda 20-21 yaşlarındaydın…
 -Öyle zahir…
 -O günden beri çıkmadın mı köyünden?
 -Çıkmadım.
 -50 yıldır çıkmadın ha?
 -50 yıldır…
 -O gün, bu gün, dünya çok değişti…
 -Öyleymiş…
 -Bir daha da evlenmedin, öyle mi?
 -Öyle…
 
-Seni, ardı arkası gelmeyen sorularla sıkıyorum değil mi?
 -Estağfurullah…
 -Ne yapayım, sen anlatmıyorsun ki, dinleyeyim… Niçin anlatmayı sevmiyorsun?...
 -Sevmem!
 -Ne seversin?
 -Okumayı…
 -Ne okursun?..
 -Kur’an okurum.
 -Okuman yazman var mı?
 -Yok! Yalnız Kur’an okurum.
 -Kim öğretti sana Kur’an okumayı?
 -Babam…
 -Peki, Kur’an okuyan, eski harflerle başka şeyleri okuyamaz mı?
 -Ben okuyamam. Allah’ın Kelâmı bana kolay gelir. Öbürleri çetin kargacık-burgacıklar…
 
-Baban da kocan gibi zeybek miydi?
 -Babam köy imamıydı. Hem zeybek diye ayrı bir cins yoktu ki… Burada her mert delikanlı bir zeybekti zamanında…
 -Ya şimdi…
 -Şimdi herkes bebek…
 
-Ne oldu, nerede öldü baban?
 -Seferberlikte (I.Dünya Savaşı) Hicaz taraflarına gitti, bir daha dönmedi.
 -Ne kaldı babandan sana?..
 -Şu köşede gördüğün yeşil ipek kaplı Kur’an kaldı. Bir de söz…
 -Nasıl söz?..
 -“Kur’an’dan ayrılma!...”
 
-Sen o zaman 14-15 yaşlarında bir kızdın…
 -Öyleydim…
 -Sonra evlendin…
 -Beni 19 yaşımda, dayımın oğluna verdiler. Evlendim.
 
-Tam da Yunanlıların İzmir’e çıktığı yıl…
 -Çok geçmeden Yunanlı bu tarafa geldi, bir taburuyla bizim köye yerleşti.
 -Anlat, anlat!
 -Ne anlatayım?.. Sen sor, ben söyleyeyim!.. Zaten her şeyi öğrenmişsin dışardan…
 -Evet ama senin ağzından dinlemek istiyorum. Halk bir şeyi renkten renge sokar, gerçek diye bir şey kalmaz ortada…
 -Doğru!.. Kimbilir benim için de neler uydurmuşlardır!
 
-Sen, tek başına, bir tabur Yunan askerini köyden kaçırmışsın!..
 -Yok canım, o benim kuvvetim değil, Kur’an’ın gücü…
 -Kur’an’ın gücü mü?
 -Ne sandın ya; koynumda Kur’an olmasaydı, hiç o işi becerebilir miydim ben?
 -Kur’an’ın, tüfek gibi, top gibi bir gücü olabilir mi?
 -Yüzbin top, O’nun tek harfine denk olamaz!..
 
-Kuzum nine, söyle nasıl oldu?
 -Üç aylık kocamı cami avlusunda kurşuna dizdiler.
 -Sebep?
 -Kızlara saldıran bir Yunanlıyı bıçaklayıp öldürdü diye…
 -Sonra?..
 -Kalktım, Yunan kumandanına gittim. Sırtıma örtümü çektim, koynuma Kur’anımı aldım gittim.
 -Eeee?
 
-Yunan kumandanı, meydan yerindeki eski jandarma karakolunda bir masa başında, çizmeli ayaklarını masanın üzerine uzatmış, oturuyordu. Yanında da İzmir’in yerlisi bir Rum… Tercüman…
 -Nasıl cesaret edebildin aralarına girmeye?
 
-Cesaret Kur’an’ın emri… Kumandan “ne istiyorsun?” diye sordu. “Kocamın kanını dava ediyorum!” dedim.
 -“Kime karşı?” dedi.
 -“Sana karşı!” dedim.
 Kahkahayla güldü. Ayaklarını masadan çekerek doğruldu. Alaycı bir yılışıklıkla “ne yapmamızı emir buyuruyorsunuz?” dedi. Ellerimle, koynumdaki Kur’an’ı sımsıkı kucaklayarak…
 
-Ne cevap verdin?
 -“Hemen taburunuzu alıp, buradan çıkmanızı istiyorum!” dedim.
 -Hayret!..
 -Evet, kumandan hayretinden ne diyeceğini bilemedi.
 
-“Nedir, o koynundaki sımsıkı kavradığın şey?” diye bağırdı. Ben de bağırdım:
 -“Dünyanın en güçlü silahı! Hepinizi tuz-buz etmeye yeter!..”
 
-Müthiş!..
 -Tam o anda tercüman avaz avaz “bomba!” diye bastı çığlığı…
 -Akıl alabilecek gibi değil…
 -Daha neler var bu dünyada aklın alabileceği gibi olmayan…
 -Devam et!
 
-Kumandan dehşetle irkildi, yan yana yürümeye başladı; gözleri bende ve koynumdaki gizli silahta, arkasıyla çıktı, meydan yerindeki askerlerine doğru yürüdü. Tercüman da iki büklüm, ardında…
 -Nasıl oldu da üzerine atlayıp, bomba sandıkları şeyi koynundan almadılar?..
 -Sıkı mı, ya onu yere bırakıp da karakolu havaya uçuracak olursam?..
 
-Sonrası?..
 -Sonrası, kumandan askerlerine Rumca bir takım emirler verir ve onları toplarken, birdenbire müezzinin gür sesi işitildi. Öğle ezanı… Kocamın tabutu da musalla taşında… O anda bir yaylım ateş… Olanları haber alan çeteler, bir tepeciğin üstünden kuru-sıkı ateş ediyor. Yunalı askerler kaynaştı. Ne yapacaklarını bilemediler.
 
Ben, tam o an, kollarım sımsıkı koynumdaki silahı kavramış, kapıdan çıktım, medyam yerinde göründüm. Kumandan haykırdı. Rumca bir kumanda… Yunanlılar köy dışına doğru kaçmaya başladılar. Gidiş o gidiş…
 -Demek Kur’an silahtan üstün geldi İstiklal Savaşı’nda…
 -O savaşı Kur’an’ın gücü kazandı!...
 


SiteMap - İmode - Wap2