Arşiv Anasayfa Hayata Dair.
Sayfalar: 1
“ Acısız Yaşam Sevinçsiz; Hüzünsüz Yaşam Neşesizdir.” By: Mavi_Kiyamet Date: September 21, 2010, 12:52:50 AM
Oruç Aruoba

Çocukların içli ezgiler gibi düşleri yoksul gülüşlerine gömülüdür. Ve her an her saniye dudaklarına sahte gülücükler takanlar bu gülüşlerdeki düşleri duyumsayamazlar bile. Düşlerimi gülüşlerime doldurmuştum. Her geçen gün gülüşlerim daha bir buruk.
İçimde hep bir şeyler eksiliyor durmadan.
Tükenen insandır yalnızlık değil! Dost solukları da artık buz gibi soğuk bakışları yabancı sözleri mesafeli gülüşleri iğreti. Her şey ne çabuk tüketiliyor! Tüketim toplumu olmak demek tükenen toplum olmak demektir. Çok tüketmek çabuk tükendirir Arkadaşım. Tüketim toplumu tükenen toplumdur. Tüketim toplumunda yalnızlık sevgisizlik gibi duyguların yerine ikame edilen bu duyguların tatmini için tüketilen nesneler değil tüketilen insanın kendisidir. Tükenen insandır yalnızlık değil. Marks'ın dediği gibi "insanların dünyasının değersizleşmesi nesnelerin dünyasının değer kazanması ile orantılı olarak artar."
Türk Lirası nasıl her geçen gün Amerikan Doları ya da Euro karşısında değer kaybediyorsa insanlar da nesneler karşısında her geçen gün biraz daha değer kaybediyor.
Hiç böyle duygusuzluğun karanlığında boğulmamıştık.
Tüketim toplumunun tüketiciliğinden korunmak için adeta sığındığım hüzün insanlığın ve insanallığın en son ve en sağlam kalesidir. Umut da isyan da coşku da mücadele de burada mayalanır. Hüzün bunların yatakçısıdır. Hüzün insanın diğer adıdır. Hüzün demek insan demektir. Hüzün demek sevmek demek sevmekse insanlık demektir.
Üstad Sadi'nin dediği gibi “dünyada kedersiz insan yoktur varsa insan değildir.”
Dünyada insanların sayısı her geçen gün biraz daha azalmıyor mu Arkadaşım?

Gece sessiz ve karanlık bir çığdır düşer üstüme. Düşlerin makyajı silinir ağır ve acı bir hüzün düşer üstüme. Anlamsız gülümsemelerimin altındaki keder bir canavar gibi çıkar ininden dişlerini etime geçirir çıkmazlara sürükler yalnızlık düşer üstüme. Umarsızca sarıldığım yanıtsız telefonlarda umutsuzluk ve pişmanlık düşer üstüme. Gündüzleri yaşadığım ciddi komedi geceleri gülünç trajediye dönüşür. Yüreğimde küçük bir parantez olarak açılan kangrenli ur hayatımın en önemli ve kronik ayrıntısıdır. Suskularda boğulan kalbimdeki ince sızı insancıl duyguların son kırıntısıdır. Gündüzlere tutunamadım siyahî gecelerde yıkıldım. Gökyüzü nasıl da kalabalık yüreğim nasıl da tenha.
Eskidikçe eksilen kimliğimizi kaybettik Arkadaşım!

* * *

Bedenlere değil belki ama beyinlere zulüm çağına postmodern globalizm deniyor. Kültürel küreselleşmeyle yaratılan tek tipleşen fossmodern robotlardır... yalan talan kan ve gardiyan... Fossmodernizmin özeti bu işte. Zamanın zulmünün hoyratça hışmına uğrayan beyinlerin ve belleklerin tozlu arşivlerinin gizil gizli kanayan "çok gizli" belgesiyim. Onura ve insanlığa açtıkları kanlı ve kirli savaşlar şiirlerimin silinemez belleğine kayıtlıdır. Belleğimle bedenimle ve şiirlerimle bu zulüm çağının yaralı tanığıyım. Tarihe kayıt düşüyorum. Ağu dolu kadehlerden kendi kanımı içtim kendi kanımla yeşerdim. Yıldızlar kayıp düşerken kayda düştüler. Bir düşün bir düş’ün kana bulanmış geçmişinden ve şimdiden karartılan/kanatılan geleceğinden yani hüzün dolu yaşlar akan gözlerinden yarım yamalak buruk kırık sözlerinden nice yangınlardan yana yakıla çıkmış ve küller altında hâlâ yanan közlerinden yani kendi kanından kendi canından kendi gözlerinden kendi sözlerinden kendi közlerinden yeniden dirilen bir düş’ü bir düşün.

* * *

Doğumdan ölüme mahkûm olan yaşam süreci doğumumuzdan ölümümüze değin süren bir vahşet arenasıdır. Hayat aslında bize yakışmayan ve hep yüzümüze acımasızca inen o sinsi vahşetin hoyrat kırbaçlarıdır ki her kırbaç darbesinin izleri bedenimizde yüzümüzde hele ki yüreğimizde sızlayıp durur. Hayatın en acı ve acımasız kırbaç darbeleriyle bacaklarım titreyip dizlerimin üstüne düştüğümde bile senden güç aldım. Yangınlar yanılgılar girdabından ölümler uçurumuna düştüm. Bilseydim düşer miydim düşer miydim!
Bir bilsen bize nasıl kan kusturdular sevgili! Kanla kusmuk birbirine karıştı ama bunu bizden başka kimse bilmedi. Sen bile bilmedin sevgili. Yaşamak ki her gün kanamak her gün kusmaktı. Yaşamak ki her gün kan kusmaktı. Şiirlerim hep karamsar hep ağlak... hep böyle derdin sen. Ben ki kendimi senden benden ve hayattan alıp kaçan yaralı bir eşkıyayım. Hayat ki bir utançtır ve yakışmaz ömürlere. Bu hayat ki bize utançtan ve acıdan başka bir şey vermedi. Bizse ağartamadık karanlıkları. Gittikçe azaldık ve yalnız kaldık. Ah ne kadar azız ve yalnızız şimdi. Daha ne olsun!
Gizli gizli kanadıkça gizli gizli yazıyorum. Ve tarihe kayıt düşüyorum. Tarihiniz kanıyor durmadan. Sizin kanadığınızı herkes biliyor. En çok da ben biliyor ben kanıyorum.
Kaç yaradan bir ölüm oluşur bir ölüm kaç yaradan oluşur? Ölüme uzanan ne çok yarayla kanadım. Gizlice kanadım ve gizlice yazdım kanımı kanımla ki yazmanın bir yanı gizli gizli ve yavaş yavaş bir ölüm diğer yanıysa tarihe kanla kayıt düşmek ve azar azar yaşamaktır. Siz içinde kahreden kederler barındıran şen kahkahaları seçip alırken benim payıma ölüme uzanan maskesiz hüzünler kaldı.
Sen siz sizler... kör gözlerinizle kör inatlarınızın kısır sahillerinde kokmuş cesetlere kendinizi sunduğunuz sürece ve bu hayat insana yakışıncaya kadar inatla ısrarla kanla yazacağım. Yazmak da bir karşı duruştur. Yazıp duracağım.

MAHMUT AYAZ
Ynt: “ Acısız Yaşam Sevinçsiz; Hüzünsüz Yaşam Neşesizdir.” By: @sen@ Date: August 05, 2011, 05:19:28 AM
Güzelmiş; teşekkürler.

SiteMap - İmode - Wap2