Arşiv Anasayfa Güncel Sorunlar & Hayat
Sayfalar: 1
Ey Aşk! Sen Kimleri Heder Ettin By: By.TuRuT Date: February 17, 2010, 01:17:21 AM
Bu yazı başlığı, ne zamandır heybemde duruyordu da, bir türlü fırsat olmamıştı açığa çıkarmaya. Bu yazım, yaklaşmakta olan “Sevgililer Günü”ne de kapak olsun!

İşine geldiğinde “emekçi”yi pöhpöhleyip, işine gelmediğinde “mezbelelik” sayan zihniyet, yaşadığımız çağa çok uyan bir fotoğraf karesinde kendine de bir yer bulduğu anda hemen “çağdaşlaşır” ve emekçiyi çağdışı ve “sevgi” kavramını da emekçinin dilinde “fazlalık” ilan eder!

Neyse, biz alıp başımızı bozkırlara gidelim. Hidalgo’yu “hiç durmamanın ağacı”na bağlayıp, “Siyaset”i de işin erbaplarına bırakıp, kürekler “siya siya” bozkıra açılalım küçük bir tekneyle. Tekneyle bozkıra açılmak! Ne yapalım? Bu da bizim keyfimiz. İlla kafayı mı bulmamız gerekiyordu, kanımıza alkol katıp? Esrimekten aciz miyiz yani içmeden?!

“Ey aşk! Sen nelere kadirsin!” diyenler, aşkın içini bir güzel boşaltıp, akşamdan “marine edip”, ertesi günlerde de süsleyip püsleyip diledikleri kişi ya da kişilere bir güzel yutturuyorlar. Tabi, mutfakta olup bitenlerden habersiz aç kişi, çatalı kaşığı da… edebi adabı da bırakıp saldırıyor bu süslü “salata”ya.

Sömürü sistemlerinde iki tür aşk yaşanır.Biri sömürenin aşkı, diğeri de sömürülenin. Sömürenin aşkı, bencildir.Çevresine büyük zararlar verir. O, saltanat içinde yaşamaya aşıktır. En güzel kadın; en güzel ev, en güzel araba ve dünyanın bütün paraları vb. onun olmalıdır. Emekçilerin ve her türlü börtü böceğin, kendine bu saltanatı yaşatmak için var olduklarını düşünür. Onların da böyle düşünmelerini ister. Kendi saltanat içinde giden hayatı söz konusuysa, başka her şey bir ayrıntıdır.

Sömürülenlerin aşkı ise, iki kişilik bir kendi içine kapanma, kendi kabuğuna çekilme, “ne kokar ne bulaşır”ı oynama şeklinde yaşanır. Her aşk, toplumdan iki kişilik bir parça koparır. Bu kez, dışarıdan bencillik gibi görülen şey, emekçinin bitmekte olan gücüdür. Ancak böyle davranırlarsa, kendilerine yeten bir hayatları olabilecektir çünkü.

Sistem içi aşk, bu coğrafyada ve bu çağın.. bu sistemin koşullarında kişi”leri ve onların çevrelerini heder eder. Bu öğretilmiş aşklar, kişilerin toplumdan soyutlanması ve toplum lehine hiçbir olaya katılmamasıdır. Ya da bir kadınla bir erkeğin birbirlerini “kafalayıp” üçüncü kişiler için yok oldukları durum! “Aşık olma” moduna girildi mi, üçüncü kişilerin kayıtsız şartsız bu ilişkilerine saygı duymalarını beklerler. Halbuki yapacakları ilk eylem de birbirlerini antisosyalleştirmeleridir. Artık pek bir şey konuşamazsınız onlarla? Her aşk, toplumu biraz daha güçsüzleştirir.

Böyle sayrılıklı durumları çoğaltmak kapitalizmin işine gelir. Zaten aslında arka plandaki bastırılmış cinselliklerin vitrini olan “aşk”ı iyice vitrine çıkarır. Kırmızı iç çamaşırları, kırmızı kalp yastıklar, kırmızı objeler doldurur ortalığı.

Hep düşünmüşümdür...
Aşkın rengi neden kırmızı olsun ki?
Aşk saydam olmalı, su gibi...
Sonsuzluğun rengidir saydamlık.
Kırmızı ise, al benili bir renk.
Aşkın “almakla”, “vermekle” işi yoktur.
Aşk, yalnızca vardır.
Su gibi...

***

Zelin Artuğ, Şubat 2010, Yeryüzü

SiteMap - İmode - Wap2