Arşiv Anasayfa Merak Edilen Konular
Sayfalar: 1
Kehanet - Kahin By: AkoXenSeM Date: January 28, 2010, 06:43:13 PM
KEHÂNET - KAHİN *

Kâinatta gelecek zamanda vuku bulacak olaylardan haber verme, bazı sırları keşfetme. Bu işle meşgul olan kimselere de Kâhin denir.Çoğulu kühhân yahut kehene, dişili kâhinedir. İslâmdan önce Arapların arasında çok kâhin vardı. Bunlar, bir çok şeyi bildiğini iddia ederlerdi. Bunların bir kısmı emrinde cinler bulunduğunu ve onlar vasıtasıyla bir takım bilgiler edindiklerini, diğer bir kısmı da, kendisinde bulunan bir nevi ilham ve kudret sayesinde bazı şeyleri idrak ettiklerini iddia ederlerdi Kâhinler, menşe itibariyle Şâmânlara, rahiplere ve fetiş rahiplerine ârif bissanam bağlanırlar. Fakat eski Arap hikâyelerinde, hadislerde ve ender olarak İslâmiyetten önceki şiirlerde rastlanan şekli, bunların şâmânizmin en kaba şekillerini bile geri de bırakmış olduğunu göstermektedir.
* Onlar, gayb hakkındaki bilgilerinin vecdten meydana gelen ilhama dayandığını iddia ediyorlardı. Aynı zamanda geceleri, keşif yoluyla diğer insanlara meçhul kalan müstakbelin ve gizli hadiselerin kendilerine zahir olduğunu söylüyorlardı *
İslâmdan önce ve İslâmın ilk dönemlerinde Ukaz Panayırına gelen ve ekseriyetini yahudilerin oluşturduğu kâhinler ve birtakım şarlatanlar, kendi istikballerine dair bir tek şey bilmedikleri halde, diğer insanların gelecekleri hakkında kehânette bulunmak suretiyle geçimlerini sağlarlardı.Kâhinler, secîli, genellikle aynıender olarak değişik kafiyeli, çok kısa cümlelerden oluşan âhenkli bir nesirle konuşurlardı. Bu tür nesir, eskiden beri Arabistanda yüksek ve âdî kehânetler, sihir vb. için kullanılmaktaydı.Yine kâhinler gayet karanlık ve karışık bir dille konuşurlar, sözlerini acayip yeminlerle yer, gök, güneş, ay, yıldızlar, ışık ve karanlık, akşam ve sabah, muhtelif bitki ve hayvan cinsleri üzerine and içerek tekîd ederlerdi.Kâhinler, umûmî hayatta olduğu gibi, özel hayatta da son derece önemli bir rol oynarlardı. Devleti veya kabileyi, genellikle kendilerinin de katıldıkları savaş işlerini, akıncılık vb. alakadar eden bütün meselelerde onlara danışılırdı. Bu sebepten, kadın ve erkek hükümdarların özel kâhinleri olduğu gibi, kabilelerin de şâirleri ve kâhinleri bulunurdu Kâhinler hakemlik ve danışmanlık görevlerinin yanında, rüyaları tabir eder, kaybolan develerin yerini bildirir, zina vakalarını tesbit eder, hırsızlık ve katil gibi suçları da aydınlatırlardı.Ancak İslâmın gelişi ile kâhinler ve kehânet mesleği itibarını kaybetmiştir. Zira kehânet, gaybten bir nevi haber vermektir. Gaybı bilmek de yalnızca Allaha özgüdür. Böyle olunca, kehânet Allaha şirk koşmanın bir nevini teşkil etmiş oluyor. Kurân
* Gaybın anahtarı Onun yanındadır. Ondan başkası onları bilmez *
* Deki, Allahtan başka, yerde ve gökte hiç kimse gaybı bilmez *
Bunun içindir ki, kâhinlerin gaybı bildiklerini iddia etmeleri şirk olduğu gibi, onların bu iddialarını doğrulamak da Allahın indirdiği apaçık âyetleri inkâr olur.Rasûlüllah
* Kim bir kâhine gider de dediklerini tasdik ederse, şüphesiz Muhammede indirilmiş olanı inkar etmiş olur *
Rasûlüllah
* Kahini cennete girmeyecek kişiler arasında saymıştır *
Kâhinlerin ve arrâfların yanına gidip onların söylediklerini tasdik etmek bu derece çirkin ve korkunç olunca, acaba bizzat kâhin ve arrafların durumu nasıl olur?Rasûlüllahin, henüz peygamber olmadan önce bile kâhinlerden nefret ettiğini görüyoruz. Nitekim
* Cibrîl kendisine peygamberlik görevini tebliğ ettiği zaman çok korkmuş eve dönünce, durumu Hz. Haticeye anlatmış ve Nefret ettiğim, şu gâipten haber veren kâhinlerden mi oldum acaba? Bundan korkuyorum. diyerek endişesini dile getirmiştir *
İşte bu sebepten dolayı
* İslâm kehâneti yasaklamış, kâhinlere gidip onların dediklerini tasdik etmeyi şirk kabul etmiş, onlara bunun karşılığında ücret hulvan vermeyi haram saymıştır

SiteMap - İmode - Wap2