Arşiv Anasayfa Felsefe
Sayfalar: 1
19. Yüzyıl Felsefesi By: *-BrujA-* Date: January 04, 2010, 05:38:24 PM
19. YÜZYIL FELSEFESİ

Felsefe tarihçilerinin, geleneksel sınıflamasına göre, 17.yy. da başlayan modern felsefe üç yüzyıllık bir dönemi kapsamaktadır.

Modern felsefe, skolastik düşüncenin, tanrımerkezci ve uslamlamacı çözümlemelerine karşıt savlarla biçimlenmiştir. Modern dönem, ortaçağın aşamalanmış varlık anlayışını yıkan, insana daha merkezi bir rol veren yaklaşımlar ile karakterize edilebilir.

Felsefe tarihini izleyerek, düşünürleri anlamaya çalışanlar için, dönemin fonundaki tarihi süreci göz ardı etmenin, anlama sorunlarını arttıracağını düşünmekteyiz.

Avrupa, 19.yüzyıla Fransız İhtilali sonrası Napolyon savaşları ile girmiştir. Koalisyon savaşları hemen tüm Avrupa’yı yeni düşüncelerle tanıştırmış ve geride kaotik bir ortam bırakmıştır. Avrupa sahnesine yeniden düzen verilmesi çabaları, yüzyılın ilk çeyreğini de belirleyen gelişmelere neden olmuştur.

Çağa damgasını vuran diğer olgu da, İngiltere’nin öncülüğünde başlayan ve diğer Batı Avrupa güçlerine yayılan Sanayi Devrimi’dir. Önceki iki yüzyılda bilimlerdeki ilerleme ivmelenerek teknolojideki gelişmeler ile sürmüştür. Bilimin, yaşama edimsel yansıması olan teknik, hızlı dönüşümlerin dinamik gücünü oluşturmuştur. 19.yy.daki olgucu, sosyalist, liberal, milliyetçi görüşlerin ortaya çıkmasını ancak bu gelişmeleri dikkate alarak anlamlandırabiliriz.

Yüzyılda olup bitenlerin bütüncül çerçevesini verdiğimiz tablo ve kısa açıklamalara, sayfamızdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.

Aşağıda, yüzyıla egemen olan düşünceleri özetleyen alıntı metinleri sunuyoruz.



19.yy.Felsefesi
Başlıca Akımlar

XIX. yüzyılın en belirgin özelliklerinden biri, dizgeler oluşturmaya oldukça güçlü bir eğilim duymuş olmasıdır: Bireşim, çözümlemeye üstün tutulmuştur. Yüzyılın başında, bu eğilim özellikle Alman idealizminde ortaya çıkmaktadır. Kant anlığın yaratı işlevini vurgulamış olduğundan, bu düşünce yayılmış ‘ romantizmin oluş-düşününe katılmıştır. Bundan da, Johann Gottlieb Fichte’ in (1762-1814), Friedrich Wilhelm Joseph Schelling’in(1775-1854) ve özellikle Georg Wilhelm Friedrich Hegel’in (1770-1831) idealist dizgeleri ortaya çıkmıştır. Hegel, gerçekliği, sav ve karşı-sav ile yeni bir bireşime giden saltık usun diyalektik gelişimi olarak tasarımlamaktadır. Hegelci felsefe, bütünsel bir usçuluk olup aynı zamanda hareketli ve evrimci karakteriyle de oldukça romantiktir.

Bilimlerden türemiş olan birçok dizge, kısa bir süre sonra, bu idealizmin yerini almıştır. Öncelikle, Alman maddeciliğiyle birlikte Ludwig Feuerbach’ı (1804-1872), Jakop Moleschott’u (1822-1893), Ludwig Buchner’ı (1824-1872) ve Karl Vogt’u (1817-1895) analım. Bu kişiler, ruhun varlığını bile yadsımakta olup köktenci bir belirlenimciliğin (determinizm) yandaşıydılar.

Bundan başka, Fransa’da August Comte’ca (1798-1857) kurulmuş ve ardıllarının İngiltere’de John Stuart Mill (1806-1873), Almanya’da Ernst Laas (1837-1885) ve Friedrich Jodl’un (1848-1914) başı çektiği olguculuğu anmamız gere gerek. Bu kişilerin tümü için, felsefe, mekanikçi açıdan düşünülen bilimin bir bireşiminden başka bir şey değildir. Bu iki eğilim. Charles Darwin’in (1809-1882) ünlü Türlerin Kökeni (1859) adlı yapıtında ortaya koymuş olduğu ve türlerin evrimini salt mekanikçi bir anlayışla inceleyen öğretiden büyük ölçüde yüreklilik almışlardır. Böylelikle romantik ve Hegelci evrim düşünü bilimsel bir temel kazanmış ama aynı zamanda da mekanikçi bir açıklamaya yönelmiştir. Evrensel bir öğreti olmuş ve tekçi bir evrimciliğe götürmüştür. Temel savunucuları arasına Thomas Henry Huxley’i (1825-1895) ve özellikle de Herbert Spencer’i (1820-1903) katmıştır. Ernest Haeckel ise (1834-1919) en tanınmış vülgarizatörü olarak boy göstermiştir..

1850-1870 yıllarında, mekanikçi evrimcilik ve çoğu kez de maddeci evrimcilik Avrupa’daki baskınlığını koruyacakmış gibi gözüktü. Ancak 1870’lere doğru, önce İngiltere’de Thomas Hill Green (1836-1882) ve Edward Caird (1834-1908) ile, sonra Almanya’da önemli bir okulla, Otto Liebmann’ın (1840 1912), Johannes Volkeltin (1838-1930) ve örgütlü bir öğretim merkezi yaratan Marbourg ve Bade okullarının temsil ettiği yeni-kantçılıkla bir idealizme dönüş başgösterdi. Fransa’daysa Charles Renouvier (1815-1903) yeni-eleştiricilik akımını başlatmaktadır. Bir başka önemli Fransız idealistiyse Octave Hamelin’dir (1856-1907). Ancak bu öğreti, ağırlığını sadece saltık biçimde ortaya koyamamıştır; öyle ki güçlü olgucu ve evrimci eğilimler yüzyılın sonuna dek birlikte ayakta kalabilmişlerdir.

Böylelikle, XIX yüzyıl Avrupa düşüncesinin gelişiminde üç dönem ayırt edilebilir. İdealizm, evrimci bilimcilik, ve bu iki akımın bir arada varolması. Karşıtlıklarına rağmen, her iki akımda da ortak özellikler vardır: dizgeci olma eğilimi, deneysel dünya karşısında kararlı bir usçuluk, fenomenler ötesi dünyaya sızabilmeyi yadsıma ve hatta fenomen dünyasının yadsınması ve son olarak, insan varlığını, saltık ya da evrensel evrim içinde temellendiren tekçi eğilim. Usçuluk, fenomencilik, evrimcilik, tekçi anti-kişiselcilik ve büyük dizgelerin kurulması geniş ölçüde, XIX. yüzyılın çehresini ortaya koyan özellikler olmaktadır..

İkincil Akımlar

Bununla birlikte, idealizmle olgucu evrimcilik, zamanın düşüncesine egemen olan biricik akımlar değillerdir. Bu ,akımlara koşut olan daha az önemli ve görünüşte pek büyük bir etki bırakmamış, ancak etkisinin gerçek önemi yine de az olmayan iki eğilim daha gelişim göstermiştir.

Romantizmden çıkan usdışıcılık, öncelikle, Hegelci usçuluğa karşı cephe almaktadır. Usdışıcı akımın sözcüsü, Arthur Schopenhauer’dir (1788-1860). Schopenhauer’e göre, saltık olan us değil, kör ve usdışı bir istençdir. Schopenhauer yanında yer alan ve bir din düşünürü olan Danimarkalı Sören Kierkegaard. (1813-1855), usçuluğa yöneltilen saldırıyı daha da ötelere götürmektedir. Daha önceleri, Fransa’da, buna benzer ancak daha az belirgin istenç ve usdışıcı bir eğilim, François-Pierre Maine de Biran’ca (1766-1824) savunulmuştur.

Bu yüzyılın daha sonraki bir döneminde, usdışıcılık, bilimci usçuluğa bir saldırı yöneltmiştir; bu saldırısında, Darwinci evrim kuramına dayanmaktadır. Bu akımın peygambersi sözcüsü, yaşam atılımının usa üstünlüğünü ileri süren, tüm değerlerin yeniden gözden geçirilmesini öngören ve bir üst-insan inancı yaratan Friedrich Nietzsche’dir (1844-1900). Wilhelm Dilthey’ın (1833-1912) felsefesi de kaynağını evrimcilikten almaktadır. Dilthey, tarihin öncelliğiyle felsefenin göreceliğini savunmaktadır. Görececilik, özgün bir biçim altında, Georg Simmel’in (1858-1918) kişiliğinde de kendisine bir sözcü bulmuştur.

XIX yüzyılın felsefi düşüncesinin öteki ikincil akımıysa, metafiziktir. Bu okulun filozofları, fenomenlerin ötesinde yer alan bir dünyaya ulaşabileceklerini ileri sürmektedirler. Bunlarda, somut insanın sorunlarının daha geniş şekilde kavranmasına bağlı metafizik çoğulculuk eğilimleri sık sık gözlemlenebilmektedir. Ancak metafizik bu dönemin önemli bir okulu olmamakta, düşünürleri yalıtılmış olarak kalmaktadır.


Ynt: 19. Yüzyıl Felsefesi By: TwiLight Date: June 22, 2010, 05:12:48 PM
Bilgiler İçin Teşekkürler.
Ynt: 19. Yüzyıl Felsefesi By: melek_03 Date: June 22, 2010, 08:37:28 PM
teşekkürler..
Ynt: 19. Yüzyıl Felsefesi By: EternalSilance Date: September 03, 2010, 02:37:15 PM
Teşekkürler

SiteMap - İmode - Wap2