Arşiv Anasayfa Hayata Dair.
Sayfalar: 1
Güney Aslan Adli Yazarin Yazdiklari.. By: Mavi_Kiyamet Date: November 14, 2009, 02:15:12 AM
Sesim karada ölürse, alın denize götürün,
kıyıda öylece bırakın...
Rüzgarda, dalgada ve karada arayın beni….*


Ülkemden kaçmak; kaçıp kurtulmak istiyordum...

Buraya geldiğimde ise biran önce geri dönmek; geride bıraktıklarıma yeniden kavuşmak istiyor, bunun özlemiyle yanıp tutuşuyordum.

Sürgünde olduğumu, buradan başka gidecek bir yerimin olmadığını, bir yere gidemeyeceğim gibi geri de dönemeyeceğimi anladığımda ise çok geç kalmıştım.

İş işten geçmiş, sürgün acısını içime ‘ruhsal arıza’ koduyla yerleştirmiştim.

Ülkesiz ve kimsesiz kalmış,‘göçmen’ damgasını yemiş, dünyanın ’öteki’si, sığındığım ülkenin’zenci’si, yalnızlığımın kölesi haline gelmiştim...

Dayanılmaz bir azabı ve korkunç bir ızdırabı ülkemden kaçmak, kaçarak hayatımı kurtarnak umuduyla ruhuma yüklemiş, ruhumu sürgün yarasının acısıyla lime lime etmiştim.

Özlemle, tepkiyle ve hüzünle geçen yıllarda ülkesiz ve kimsesiz kalmış olmanın yarattığı duygusal ezikliğin altında işte böyle; inim inim inledim.

Birbiri ardına geçen yılların her gününü geri döneceğim günün boş hayaliyle geçirdim.

Ömrümün önemli bir kısmını sadece özleyerek ve hüzünlerek tükettim.

O yıllarda dönüş gününe dair hayallerimi iğne deliğinden geçirir gibi hergün yüreğimin derinliğinden geçiriyor, sihirli bir kolyeye dizer gibi her gece hüzünlü beklentilerime diziyor, başımı yastığa öyle koyuyordum.

Ne var ki ve ne gariptir ki ülke, aile ve çevre hasretini çok yoğun hissetiğim, hayatın kıyısında bir o yana, bir bu yana gidip geldiğim ve döneceğim güne olan inancımı yitirdiğim bir gün sürgünün hayatım için ne kadar önemli olduğunu keşfettim!

Hayatın kıyısındayken ve tam düşmek üzereyken sürgün gerçeğini öğrendim.

Sürgünün hayatıma çok şey katmış olduğunu o kıyıda- şaşkınlıkla- fark ettim.

Herşey tam da Kundera’nın dediği gibiydi; ‘Hayatımın özü sürgündeydi.’’

Çoğu sürgün gibi ben de bu gerçeği yıllarca yaşayarak; ‘sürgünde yıllanarak’ öğrendim.

Böylece sürgün olgusunu geç de olsa kabul ettim.

Şimdi elli yaşıma yaklaşıyorum.

On dört yıla yakın bir zamandır sürgünde yaşıyorum. Aradan geçen bu on dört yılın abartısız on yılını bunalımla, bıkkınlıkla, yakınmayla; yani ruhsal kanamayla geçirdim.

Kendimi köklerinden koparılmış kırık bir dal parçası gibi görüyor, yaşıyor olduğuma dair çok şey hissetmiyor, kendimle yüzleşmekten kaçıyor, sürgün gerçeğini kabul etmeye yanaşmıyor, hayal dünyasından çıkamıyor, ayaklarımı yere basamıyor, durmadan geçmişi özlüyor, sadece geçmişte yaşıyor, geleceğin üzerini geri dönüşün boş hayalleriyle örtüyor, hayatımın elden kaçıyor olmasını bir seyirci gibi uzaktan izliyor, akıp giden zamanın farkına varamıyor,ülkesinden, ailesinden ve çevresinden ayrılmış, eski yurdunu ardında bırakmış, yeni bir yurt bulamamış her sürgün gibi bir mucizenin yaşanmasını bekliyor, yalnızca bekliyordum.

Bir mucize yaşansın, sürgün hiç yaşanmamış sayılsın; her gece hüzünle yumduğum gözlerim bir sabah ülkemde açılsın istiyordum.

Arızalı ruhumla zamanın ardından işte böylesine boş beklentilerle yuvarlanıp gidiyordum.
Sürgünün yazgım olduğunu, hayat hikayemin sürgünle renklendiğini ve ruhumun bu sayede deneyim zenginliği elde ettiğini fark ettiğim o güne kadar böyle yaşadım.

Zaman kaçtı ben özlemle ve hüzünle oyalandım. Yıllarca kendi kendimi kanattım ve aldattım.

Her sürgünün kaçınılmaz olarak yaşadığı o korkunç kırılma anında; o büyük savrulma zamanındaysa bakış açımı değiştirmek zorunda kaldım. ,

Ya değişecek ya da hayatın kıyısından aşağı düşecektim.

Zor olanı seçtim; değişime yöneldim.

Hayatımı ve sorunlarımı sürgünün bir fırsat olduğu bakış açısıyla yeniden ve yeniden gözden geçirdim.

Fark ettim ki sorun olarak gördüğüm birçok şey gerçekte sorun değilmiş. Onları ben üretmiş, ben beslemiş, beni yutacak canavarlar haline ben getirmişim.

Sürekli yakınmış, mız mızlanmış, şikayet etmiş ve böylece kendime sorun üstüne sorun ürretmiştim.

Bu nedenle ilk iş olarak şikayet etmeyi, mız mızlanmayı ve yakınmayı bir kenara ittim.
Sonra da sürgün cezamla yüzleştim. Kendimle konuşmaya, yalnızlığımı kendimle paylaşmaya başladım.

Böylece hayatımı ‘sürgün hayatı’ olmaktan çıkardım. Sürgünü bir ‘ceza’ olarak değil, ‘fırsat’ olarak elime aldım.

Castillo’nun, “beni ben yapan sürgüne olan bağlılığım’’dır sözüne sıkı sıkı sarıldım.Bu sayede ülkesiz ve kimsesiz kalmış hayatıma geç de olsa sahip çıkmaya başladım.

O günden sonra sürgüne farkındalık bilinciyle yaklaştım. O gün bugündür sürgünle barışık yaşadım...

Sürgün cezasının insanlığın tarihi kadar eski olduğu söylenir. İlk sürgünün ilk insanla başladığı rivayet edilir.

Rivayet odur ki Adem’in oğullarından Habil, kardeşi Kabil’i öldürdüğü için sürgün edilmiştir.
İlk insana, daha doğrusu ilk katile verilen sürgün cezası insana makul ve mantıklı gelse de, bu ceza asıl olarak mazlumlara; ‚öteki’lere ve istenmeyen kişilere verilmiştir.

Tarih boyunca egemen olan birileri, güçsüz birilerine sürekli olarak‚ ya sev, ya terk et‘ demiş, boyun eğmeyenleri sürgüne göndermiştir.

Sürgün cezası ezilenlere verilmiştir. Yerleşik sistemin efendileri beğenmediklerini yerlerinden yurtlarından etmiş, uzak diyarlara sürgün etmiştir.

Ancak nereye sürülürse sürülsün, hangi uzak diyara gidersen gitsin, sürgün insanı ülkesini, ailesini ve çevresini içinde götürmüş; geride bıraktıklarını kimselerinin ulaşamayacağı bir yere; yüreğinin derinliğine yerleştimiştir.

Eski ülke, aile ve çevre; tüm sevdikleri sürgünün içinde bir yerdedir.

Ne var ki daha ilk günden başlayarak sürgünün içindeki derinlik büyümeye başlar. Sürgünü daha ilk günden etkisi her geçen gün artacak olan yalnızlık duygusu sarar.

Sürgün yalnızlık duygusunun içinde yıllarca çaresizce kıvranır. Kendini kimseye ve hiçbir yere ait hissetmez.

Kaldı ki o herkes gibi de değildir. Farklı özelliklere sahiptir. Bu yüzden sürgün edilmiştir.
Duyarlıdır, duyguludur, hassas ve alıngandır.

Normal koşullarda tepki vermeyeceği birçok şeye salt sürgünde olduğu için negatif tepki verir. Sürekli derin bir özlemin neden olduğu kederlerle iç içedir.

Hep huzursuzluk, mutsuzluk ve umutsuzluk içindedir. Sürgünde olmayı başına gelmiş en büyük felaket olarak görmekte, gözü geride kalanların dışında hiçbir şey görmemektedir.

Oysa, ‘hiç haberi olmadığı halde’ ülkesinde, ailesinde ve çevresinde çok şey değişmiştir.
Üstelik de Kundera’nın deyimiyle ‘özgürlüğüne kast eden güçler aslında onu özgürleştirmiştir..’’

İşte o kırılma anında sürgün bu gerçeği keşfeder. Ya keşfeder ve sürgünü kabul ederek hayatına bu temelde bir yön verir, ya da çoğunun düştüğü duruma düşer; hayatın kıyısından aşağı yuvarlanır.

Psikolojik dengesi sarsılır. Sonunda da Batı ülkelerinde sayıları her geçen gün artan ‘göçmen çöplükleri’nden birine atılır.

Bugün Avrupa’nın birçok kentinde ülkesinden hayatını kurtarmak amacıyla kaçmış sanatçı, aydın, yazar ve siyasetçilerin atıldığı sayısız ‘göçmen çöplüğü’ vardır.

Bunların çoğu o kırılma anında yenilmiş olanlardır. Birçok ülkeden yazar, sanatçı, siyasetçi ve aydın kırılma anında yenildikleri için buralarda ömür harcamaktadır.

Tek yaptıkları hala hayatı ertelemeye çalışmak, alkole veya bağımlılık yapan başka bir maddeye sığınmaktır.

Tabutta geri dönecek yaşa gelmiş olmasına rağmen bir çoğu hala ‘yakında dönerim’ umudunu taşımakta, yakında(!) döneceği ülkesinde bir ‘kahraman’ (!) gibi karşılanmayı ummaktadır.

Dediğim gibi sürgündeki her hayatın bir kırılma anı vardır.

Ülke, aile ve çevre hasretinin çok yoğun hissedildiği, yalnızlığın yüreği zehirli bir yılın gibi ısırdığı hayatın kıyısındaki o an, bütün duyguların donduğu, çaresizliğin ve umutsuzluğun doruğa ulaştığı andır.

Kırılma anında düşmemek için yapılması gereken tek şeyse içe yönelmektir. Kendimizle yüzleşmektir.

Zira,ihtiyaç duyduğumuz herşey aslında içimizdedir.

Sadece içimizdeki güç sürgünün üstesinden gelebilir.

İçimiz bize bir ülkeden, aileden ve çevreden geliyor olsak da sadece ve sadece kendimize ait olduğumuzu söyleyecektir.

Bunu bilmek bize yetecektir...

Böylece sürgün bir ceza olmaktan çıkıp bir fırsata dönüşecektir...
Ynt: Güney Aslan Adli Yazarin Yazdiklari.. By: honey_face Date: November 14, 2009, 04:14:48 AM
Teşekkürler.
Ynt: Güney Aslan Adli Yazarin Yazdiklari.. By: MaViSh Date: November 14, 2009, 08:06:54 PM
teşekkürler
Ynt: Güney Aslan Adli Yazarin Yazdiklari.. By: PnR_Sz Date: November 14, 2009, 08:09:18 PM
Çok Güzel Yazmış Gülmek :) Teşekkürler.

SiteMap - İmode - Wap2