Arşiv Anasayfa Serbest Kürsü.
Sayfalar: 1
Gadsby’s Oteline Inen Adam By: By.DiéséL* Date: November 07, 2009, 07:01:57 PM
Gadsby’s Oteline İnen Adam
67 yılının kış mevsiminde, şakacı dostum Riley ile Washington’da gazete muhabirliği yaptığımız sırada Pennsyavania avenüsünden doğru geliyorduk. Vakit gece yarısına kayındı. Müthiş bir kar fırtınası etrafı kasıp kavuruyordu. Bir sokak lambasının altına varınca, güçlükle yürüyerek karşı taraftan gelen bir adam gördük. Bu adam birden duruvererek:

Ne talih! Siz mister Riley’siniz, değil mi? Diye haykırdı.

Riley, gayet serbest tavırlı ve Cumhuriyet sınırları içinde sinirlerine herkesten fazla hakim bir adamdı. O da durarak karşısındakini tepeden tırnağa süzdükten sonra:

Evet, ben mister Riley’im. Beni arıyordunuz öyle mi? Diye sordu.

Adam neşeli bir çehre ile:

Evet, sizi aramaktan başka bir şey yapamıyordum. Burada karşılaşmamız havsalaya sığmayacak bir şans benim için. Adım Lykins’tir. San Fransisko ortaokulunun öğretmenlerindenim. Şehrimiz posta şefliğinin münhal olduğunu haber alır almaz bu göreve adaylığımı koymaya karar verdim. İşte, bu sebeple buradayım... dedi.

Riley, alçak sesle cevap verdi:

Evet, mister Lykins, dediğiniz gibi buradasınız. O memuriyeti elde ettiniz mi?

Henüz elde ettim diyemem ama, şimdiden ona yakın bir neticeye yaklaştım sanıyorum. Bir dilekçe yazarak kenarını Eğitim bakanlığı başmüfettişliğine ve sıra ile öteki öğretmen arkadaşlarıma imza ettirdim. Sonra dilekçemin arkasını, faydası olur, diye, San Fransisko’da beni tanıyan iki yüz kadar vatandaşa da imzalattım. Sizin yardımınızı da sağlamayı düşünüyordum. Benimle Pasifik vilayetleri dairesine kadar gelmenizi rica edecektim sizden. Zira bu tayin işini hemen bitirip evime dönmek arzusundayım.

Riley, - onun konuşma tarzına alışmamış bir adam için – hiçbir istihza kokusu sezdirmeyen bir sesle:

İşiniz o kadar acele ise Pasifik dairesine bu geceden gitsek nasıl olur? dedi.

Bu geceden mi? Oh, çok muvafık! Yatağa girmeden önce kat’i bir vakit almak elbette işime gelir. Sağda, solda sürtüp israf edecek vaktim mi var benim! Ben bir düzüye çene çalan soydan değilim. Ben iş başaran soydan bir adamım.

İş başarmak için de tam uygun yerde bulunuyorsunuz, vallahi! Ne vakit geldiniz Washington’a?

Bir saat önce.

Ne vakit bu şehirden ayrılmak niyetindesiniz?

Yarın akşam New York’a dönmek, ertesi sabah da San Fransisco yolunu tutmak kararındayım.

Demek öyle!... Yarın ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Ne yapmayı mı? Ne yapmayı olacak. Pasifik dairesi memurlarından bir heyeti yanıma alıp dilekçemle Cumhurbaşkanını görmeye gideceğim ve kendimi bu münhal memuriyete tayin ettireceğim. En kestirme yol bu değil mi?

Evet, çok doğru... Sonra ne yapacaksınız?

Öğleden sonra, saat ikide senatonun icra kolu toplanıyor. Tayinimi tasdik ettireceğim. Yapılacak işin bundan ibaret olduğu fikrinde değil misiniz?

Riley düşünür gibi bir tavır takınarak:

Evet... Evet... dedi. Yerden göğe kadar hakkınız var. Ondan sonra, akşam trenine atlayarak New York’a hareket edeceksiniz, ertesi sabah da sizi San Fransisco’ya ulaştıracak nehir vapuru için bilet alacaksınız...

Evet, öyle... Tastamam...

Demek, bir veya iki gün daha kalamıyorsunuz burada?

Şaka mı ediyorsunuz, kuzum? Nasıl kalabilirim? Gittiğim yerde bacağımı uzatarak gel keyfim gel kurulup oturmak bana göre değil. Hiç öyle adetlerim yoktur. Etrafta başı boş dolaşmaktan da hoşlanmam. Ben iş başaran soydan olduğumu söylemedim mi size?

Fırtına gittikçe azıtıyordu. Lapa lapa yağan karlar havada şiddetle savrulup duruyordu. Riley, esaslı bir şeyler düşünüyormuş gibi bir iki dakika sustuktan sonra başını kaldırarak:

Vaktiyle Gadsby’s Oteline inen yolcunun hikayesini hiç anlattılar mı size? Diye sordu. Görüyorum ki anlatmamışlar...

Mister Lykins’in sırtını demir parmaklığa dayadı, parmağını düğme iliğine geçirdi, keskin bakışlarıyla da onu bulunduğu yere çiviledikten sonra, fırtınanın bir düzüye bizi tarkatladığı soğuk bir kış gecesinde bulunmuyormuşuz gibi sükunetle hikayesine başladı:

O adamın başına gelenleri anlatayım size. Vaka Jackson zamanında geçiyor. Gadsby’s o devrin en lüks oteli imiş. Bu adam, bir sabah, saat dokuz sularında, zenci bir sürücünün kullandığı dört beygir koşulu muhteşem bir araba ile Tennesee’e çıka geliyor. Yanında pek sevdiği, güzelliği ile koltuklarını kabartan bir de köpek var.

Araba Gadsby’s önünde durunca otel sahibi ve katibi ile bir sürü meraklı koşuşarak kerli ferli yolcuyu büyük saygı ile karşılıyorlar, valizlerini taşımak, beygirleri ahıra çekmek istiyorlar. Fakat, yolcu, “Lüzum yok” diyerek reddediyor, arabacısına beklemesini tembih ediyor. Bir şey yemeye bile vakti yokmuş. Hükümetten alacağı bir para varmış da çabucak Maliye dairesine uğrayıp altınları valizine yerleştirdikten sonra – acele işleri dolayısıyla- hemen Tennesee’ye dönecekmiş. Evet, bunları söylüyor o adam.

O gece ancak saat on bire doğru otele uğrayabiliyor, bir oda kiralıyor, hükümetteki alacağını ancak ertesi sabah kendisine ödeyeceklerinden beygirleri ahıra çekmelerini emrediyor. 1834 yılı ocak ayının üçünde, Çarşamba günü oluyor bu işler...

Adam, şubat ayının beşinde o muhteşem arabayı satarak kullanılmış ucuz bir talika ediniyor. Hükümetten alacağı parayı da bu talika ile de pek ala Tenessee’ye götürebilirmiş. Şatafata da ehemmiyet vermezmiş zaten.

Ağustos’un on birinde o güzel beygirlerin bir çiftini satıyor...

Aralık ayının on üçünde beygirlerden birini daha satıyor...

1835 yılı şubat ayının onyedisinde kullanılmış talikayı satarak “buggy” adını verdikleri iki kişilik külüstür bir yarım araba ediniyor...

Ağustosun birinde buggy’i satarak bir kişilik, hırt lambası çıkmış bir yarış “sulky”si alıyor...

Ağustosun yirmi dokuzunda – bir köle olan – zenci arabacısını satıyor...

On sekiz ay sonra – yani 1837 yılı şubat ayının on beşinde – Sulky’yi satarak bir eğer alıyor...

Nisanın dokuzuncu günü eğeri satıyor...

Haziranın yirmi ikisinde köpeğini satıyor...

Bir duraklama ve sessizlik anı oldu. Her yana saldırırcasına yağan karın rüzgarla karışık uğultusundan başka bir şey işitilmiyordu. Mister Lykins sabırsızlıkla sordu:

Ey, ne olmuş sonra?

Riley:

Bu anlattığım otuz yıl önceye ait bir vaka, dedi.

İyi, güzel, ama ne olmuş ki?

Şimdi saçı sakalı ağarmış bir ihtiyar olan o adamla can ciğer dostum ben. Hemen hemen her akşam bana uğrayarak merhaba der. Bir saat önce kendisine rastladım. Yarın sabah erkenden yine Tennesee’ye hareket edecek. Halbuki hükümetten alacağı parayı gündüz cebine atarak benim gibi gece kuşları yataktan kalkmadan yola düzüleceğini hesaplamıştı. Biçare adam! Eski memleketi olan Tennesee’yi ve dostlarını bir defa daha görebileceğinden dolayı o kadar memnundu ki...

Yeniden bir duraklama oldu. Yabancı sordu:

Hikaye bundan ibaret mi?

Evet, bundan ibaret.

Vakit gece, hem de nasıl bir gece olduğunu göz önünde tutarsak hikayeniz biraz uzun kaçmadı mı? Fakat anlayamıyorum bundan bana ne?

Oh, hususi bir alakanız yok anlattıklarımla şüphesiz...

Öyleyse ne maksatla anlattınız? Bir hedefiniz olmalı bunu bana anlatmakta...

Hiçbir hedefim yok. Yalnız şunu diyeceğim ki mister Lykins, o posta şefliği memuriyetini kopardıktan sonra San Frinsisco’ya hareket için acele etmek mecburiyetinde değilsiniz, şöyle biraz nefes alıncaya kadar Gadsby’s otelinde kalmayı küçümsemeyiniz ve rahatınıza bakınız! Allahaısmarladık! Tanrı yardımcınız olsun!

Riley, bu sözleri söyler söylemez, nazik bir çehre ile topukları üzerinde dönerek afal afal kendisine bakan okul öğretmenini orada kendi halinde bırakıverdi. Şaşkınlıktan donmuş gibi hareketsiz duran, paltosu ve şapkası baştan başa beyaz bir örtü ile kaplı zavallı yabancı, sokak lambasının ışıl ışıl parlattığı cansız bir kardan adama benziyordu.

O posta şefliğini asla elde edemedi.
Ynt: Gadsby’s Oteline Inen Adam By: Mavi_Kiyamet Date: November 12, 2009, 03:14:59 AM
TesekkürLer.

SiteMap - İmode - Wap2