Arşiv Anasayfa Dini Hikayeler
Sayfalar: 1
Herşeyi Bilmek Zorunda Değilsiniz Ama Herşeyi Bilmediğinizi Bilmek Zorundasınız By: Mavi_Kiyamet Date: November 07, 2009, 03:35:30 AM
Hayatta her şeyi bilmek zorunda değilsiniz ama her şeyi bilmediğinizi bilmek zorundasınız. Bilmediğiniz mev-zularda ahkam kesmeyin. Bir in-san her şeyi bilmekle mükellef de-ğildir öğrenmekle mükelleftir. Bilmediğiniz bir mevzuda size bir soru sorulduğu zaman "bilmiyo-rum" demek de bir erdemdir. Ne-zaketle bilmediğinizi söylemek si-zi küçültmez aksine karşınızdaki insanın gözünde daha da büyür-sünüz. İnsanların bir kısmı bilgisiz-dir cahildir bilmez. Ama daha esef verici olan diğer bir kısım ise cahildir lakin cahil olduğunun da cahilidir. Yani bilmez ama bilme-diğinden de habersizdir. İnsanla-rın bir kısmı her konuda kendile-rini bir şeyler söylemek zorunda hissederler. Aslında bu o insanın kendisini isbat çabasından başka bir şey değildir. Kendinizi isbat et-mek için aşırı bir gayret göster-menize gerek yok olduğunuz gibi görünün yeter. "Ayinesi iştir kişi-nin lafa bakılmaz." Sizin yansıma-nız aynanız yaptıklarınızdır lafa bakılmaz. Hz. Ali (r.a.) der ki: "Sözle herkese kılavuzluk etmeye kalkar ama amelde herkesten ge-riye kalır." İnsan susturuluncaya kadar konuşmaktan ziyade adam gibi bir şey konuşuncaya kadar susmasını bilmelidir. Konuşmayı bilip de susmayı bilmeyenler gün olur başkaları tarafından susturu-lurlar.
Herşeyi Bilmek Zorunda Değilsiniz Ama Herşeyi Bilmediğinizi Bilmek Zorundasınız...
Meşhur bir fıkra vardır ko-nuşmayı seven ama dinlemeyi be-ceremeyen "geveze" diye tabir edilen bir zat-ı muhterem bir se-çimde milletvekili seçilir. Fakat daha sonraki dönemde seçimi kaybeder seçilemez. Her toplu-luktaki konuşmalarında mevzu-sunun ana maddesi milletvekili iken yaşadıklarıdır. "Ben milletve-kili iken..." diye başlayan konuş-malardan çevresindekiler bıkıp usanırlar ve konuşturmamaya susturmaya karar verirler. Yine bir gün "Ben milletvekili iken..." diye söze başladığı bir anda çevresindekiler hep birden üze-rine yürüyüp sustururlar. O da şöyle der; "Böyle susturmuşlardı bir gün beni milletvekili iken!"

Hata yapmışsanız ve bunun hata olduğunu anladığınız anda özür dilemekten çekinmeyin.
Küçülmezsiniz bilakis büyür-sünüz.

Her özür dileyiş hayat merdivenlerinde bir basamak daha yükselmektir. "Kişi hatasını bilmek gibi erdem olmaz." demiş büyükler. İnsan hata yapmamalı demiyoruz insan hata yapabilir ama hatasını anladığı zaman bi-lerek veya bilmeyerek kırmış ol-duğu insanlardan özür dileye-bilmelidir. Bu kimseler sizden bü-yük olabildiği gibi yaş makam-mevki ve maddiyat olarak sizden aşağı bir durumda olsalar da özür dilemekten çekinmeyin. İnsanlar-dan özür dileyemeyen bir fert Allah (c.c.)'tan da dileyemez. İn-sanlara karşı hatasını kabul ede-meyenler Allah(c.c.)'a yönel-mekte tövbe ve istiğfar etmekte çok zorlanırlar. Çünkü nefis ok gibi dimdik ayaktadır ve eğilmek istemez.
İnsanlara karşı daima nefsi mücadeleye girip haklı çıkmak için uğraşanlar şeytanın iğvala-rıyla Allah (c.c.)'a karşı da isyan ederek günah işlemekten çe-kinmezler.

Kırgınlık ve dargınlıklarınızda özür dileyen siz olun hiçbir şey kaybetmezsiniz ama çok şey ka-zanırsınız. Peygamber (s.a.v.): "Haklı da olsa (nefsi) münakaşayı bırakanlara cennette bir köşk veri-leceğine ben kefilim." buyurur.
Diğer taraftan hatasını anla-yıp özür dileyenlere karşı hilmle davranın. "...zaten ben haklıy-dım." veya "....sonunda dediğime geldin...." vs. gibi yaklaşımlarla karşınızdakini rencide etmeyin özür dilediğine pişman bir hale getirmeyin.
Size karşı saygılı davrananlara nezaketle davranmak bir hüner değildir. Maharet size kaba dav-rananlara da aynı şekilde neza-ketle davranabilmektir.

Bugün içinde bulunduğumuz toplumda bilhassa gençler patla-maya hazır bir bomba gibidirler. En ufak bir hareket fazlasıyla kar-şılık görecektir. Tv ve gazeteler kendisine yan baktı diye karşısın-dakini bıçaklayanların haberle-riyle dolu. En ufak bir tartışmanın sonu cinayetlere kadar gidebil-mekte. Kanaatımızca bunun birinci sebebi eğitimsizliktir bil-gisizliktir. Allah (c.c.) ve Peygam-ber (s.a.v.)'den uzak bir yaşantı-dır. Allah (c.c.)'ı tanımayan Pey-gamber (s.a.v.)'in ahlak ve yaşan-tısını bilmeyen toplumlarda maa-lesef bunlar kaçınılmazdır. Kız ço-cuklarını diri diri toprağa göme-bilecek kadar kültürsüz ve bedevi bir toplumu karıncayı incitmek-ten imtina eder bir hale getirip onları gökteki yıldızlar gibi yü-celten İslam değil midir?

Diğer taraftan Batı toplu-muna baktığınız zaman insanlar birbirleriyle kavga ederler bağı-rırlar-çağırırlar ama vuruşmazlar. Kavga eden kişiler çok iyi bilirler ki bir yumruk atmak demek üç-dört aylık maaşınızı karşınızda-kine ceza ve acı parası olarak öde-meniz demektir. Allah (c.c.) ve Peygamber (s.a.v.) inancının ol-madığı toplumlar huzuru ve gü-venliği maddî cezalar ve polis zo-ruyla sağlamaya çalışırlar. Fakat bu da bir çözüm değildir. Her in-sanın başına bir polis dikemez-siniz. Yeri gelir huzuru sağlamak için diktiğiniz polisin başına da bir polis koymanız gerekir. Gönülleri İslam şelalesinin o leziz berrak pınarında yıkayamadığınız müd-detçe kesin ve köklü çözümlere ulaşamazsınız. İnsanların kalbine "Her yerde ve her zaman gören bilen işiten bir Allah (c.c.)" inancı yerleştiremediğiniz müddetçe çabalarınız hep yetersiz kala-caktır.

Ömür treni bizi hızla son is-tasyona doğru sürüklerken varı-lacak o "son durağa" günbegün yaklaşırken hayatı kavga gürül-tü kırgınlık ve isyanlarla hem ken-dimize ve hem de çevremizdeki insanlara zehir etmenin mantıklı bir açıklamasını ben bulamıyorum.

Her doğan gün batar ve her yeni eskir. Cıvıl cıvıl gençlik çağı da göz açıp yummadan eldeki bir sabun gibi hiç farkında bile ol-madan kayar gider. Unutmayın ki insana en fazla eyvah dedirtecek olan yıllar gençlik yıllarıdır.
Kim derdi ki; selvi boylu taşı sıksa suyunu çıkartacak kadar güçlü-kuvvetli dağ gibi bir deli-kanlının elden-ayaktan düşüp iki büklüm olup yerinden kımılda-maktan aciz çocukların eline ba-kan bir ihtiyar haline geleceğini!

Ve kim derdi ki cıvıl cıvıl ha-yat dolu bir genç kızın güzelliğin-den eser kalmayıp derisinin çizgi çizgi buruşacağını kimsenin ilgi-lenmediği ve bir köşede oturup nemli gözlerle ufukları seyredip maziye dalan bir ihtiyar nine ola-cağını kim derdi ki kim...


SiteMap - İmode - Wap2