Arşiv Anasayfa Şehitlerimiz
Sayfalar: 1
Yiğitlerimiz Anlatıyor (yazi Dizisi) By: By.TuRuT Date: July 09, 2009, 10:20:25 AM
TARİH 24 Mayıs 1993... Hain teröristler, Bingöl-Elazığ Karayolu’nu kesti. Çoluk, çocuk, yaşlı, bebek demeden katleden bu teröristlerin hedefinde bu kez dağıtıma giden silahsız askerler vardı. Önce sivil araçlardan askerleri indirdiler. Sonra uzun sürecek bir yolculuk başladı. Ve yolun sonunda teröristler savunmasız Mehmetçikler’in üzerine hain mermilerini boşalttı. Türkiye’yi yasa boğan bu kalleş saldırıdan sadece 5 asker kurtuldu. Bunlardan biri de, Denizlili Jandarma Er Erdal Özdemir’di.

Kurşuna dizilen onlarca askerin cesedinin üzerine yıkılması sonucu yaşadığı farkedilmeyen Özdemir, 11 saat baygın kaldıktan sonra kurtarıldı. Bu arada şehit arkadaşından akan kan, ağzına damlayan Özdemir’in vücudu, bu sayede susuzluktan zarar görmedi. Adını bile bilmediği şehit arkadaşı kendisine can vermişti. Olayın üzerinden 14 sene geçti. Özdemir’e o günlere dair ne düşündüğünü soruyoruz. Aldığımız cevap karşısında, “İşte vatansever Türk genci” demekten başka yapacağımız bir şey kalmıyor: “İntikam alamadığımız için üzgünüz.”

Şoförden şüphelendim

Özdemir, Hatay-Serinyol’daki 121’inci Jandarma Alayı’nda acemi eğitimini tamamladı, yeni görev yeri Bingöl’e gitmek için yola çıktı. Aslında Özdemir, otobüsü kullanan şoförden şüphelenmişti. Bingöl’e 10 kilometre kala mola verdiklerinde, kendilerine verilen koruma dahil hepsi silahsızdı. Özdemir devamını şöyle anlatıyor: </B>

“Gözüm hep şoförün üstündeydi. Sanki bize doğru bir kötülük yaklaşıyordu. Telefon edişinden iyice huylanmıştım. Az ilerledikten sonra beyaz renkli bir kargo kamyonuyla yolu kestiler. Başta, elleri silahlı 10-15 kişiydiler. Sayıları giderek artmaya başladı. Araçlarımızdan indirerek tek sıra halinde durmamızı istediler. Daha sonra 5’erli sıra olmamız istendi. Her istediklerini yapıyorduk.”

Sigaramı bile aldılar

PKK’lı teröristlerin kendilerini bir köye götürdüklerini belirten Özdemir, olanları sanki yeniden yaşıyormuşçasına sözlerini sürdürdü

“Köylüler bize gülüyor, bazıları yüzümüze tükürüyordu. Bunlar çok ağrıma gidiyordu. Köy halkı PKK’lıları Kürtçe bir şeyler söyleyerek alkışlıyordu. Teröristler de onlara bir şeyler söylüyor, başarılarını kutluyorlardı. Köyden çıktıktan sonra 3-4 saat daha yürüdük. Sonra 10’arlı sıra oluşturmamızı istediler. Ceplerimizi teker teker boşalttılar. Olanların parmaklarındaki yüzüklerini bile aldılar. Benim de üzerimdeki 2 milyon lirayı, sigaramı, jetonlarımı, spor ayakkabılarımı aldılar. Parmaksız Zeki kod adlı Şemdin Sakık gruba komuta ediyordu.”

Arkadaşları siper oldu

Katliamdan mucize eseri yaralı olarak kurtulan Özdemir’in gözleri konuştukça doluyordu. Anlattıkça, boğazına bir şeyler takılıyordu sanki. Tekerlekli sandalyeye mahkûm olan Erdal, “Ölen arkadaşlarımın intikamını almayı çok istiyordum. Ancak olmadı” diyor ve anlatmaya devam ediyor:

“Yapacak bir şeyimiz kalmamıştı. Silahlar ölüm kusuyordu. Gelişi güzel ateş ediyorlardı. Ben yere düşerken, üzerime kol kola olduğum diğer arkadaşım düştü. Ölmediğini gördükleri askerlerin üzerine tekrar ateş açtılar. Ben de yaralıydım ama altta olduğum için dikkat çekmiyordum. Az sonra büyük bir sessizlik oldu. Sürekli kan kaybediyordum. Uzun bir süre sonra birliklerimiz olay yerine ulaştı. 5 kişi yaralı olarak hastaneye götürüldük.”

Akülü araca bağlı yaşam

Erdal Özdemir bugün 33 yaşında ve felçli. Vücudunun büyük bölümünü kullanamıyor. Devletin 5 yılda bir değiştirdiği akülü araca bağlı yaşıyor, halen düzenli olarak psikolojik tedavi görüyor. Şu an hiçbir iş yapamıyor. Kendisi ve ailesi devletin verdiği gazi maaşı ile geçinmeye çalışıyorlar. Mahallenin çocukları tarafından da çok sevilen Özdemir, en çok resmi dairelerde kendilerine gerekli ilginin gösterilmediğinden yakınıyor.



Gazilerimizle kucaklaşma zamanı

Çevrenizde kaç gazi var biliyor musunuz? Peki bu insanların kaçını tanıyorsunuz? Bu insanlar, Doğu’da Güneydoğu’da, sizler yataklarınızda huzur içinde uyuyun diye kurşunlara hedef olurken, siz şimdi onlar için ne yapıyorsunuz? Kaç gazi derneğini ziyaret edip bu insanların hatırını sordunuz? Kabul edelim ki, onlar için otobüslerin ilk iki koltuğunu bile boşaltmakta nazlanıyoruz. Oysa onlar vatanın bölünmez bütünlüğü, ezanın susmaması için sakat kaldılar. Çoğunun kolu, bacağı yok; bir o kadarı da kafasında veya gövdesinde şarapnel parçasıyla yaşamaya mahkûm. Mahkûm oldukları bir başka konu ise toplumun ilgisizliği. Ülkenin sorunların çok duyarlılar. Örneğin, “Hepimiz Ermeni’yiz” diyenlerden nefret ediyorlar. Şimdi bıraksan koltuk değneğini bir kenara atıp koşarak vatan savunmasına gidecekler. Subayı, astsubayı, uzman jandarması, uzman çavuşu, çavuşu, onbaşısı, eri, yani abartısız hepsi, askerlik görevlerini yarım bırakmanın acısını yaşıyorlar. Bizler onlar yokmuş gibi davransak da onlar her an göreve hazır bekliyorlar. Türk basınında ilk kez Tercüman sayfalarını tam 30 gaziye açtı. Onların dile getirdiği gibi, “Yarım insanların” tam hikâyelerini okuyacaksınız. An gelecek üzülecek ve gözyaşlarına hakim olmayacaksınız. İnşallah bu yazıları okuduktan sonra sizin için kendisini feda eden bu insanlarla kucaklaşır, minnet borcunuzu ödersiniz...




Katil teröristi hastanede yakalattı

Denizli'li Gazi Erdal Özdemir’in adı ilk kez 1997’de “Kendisine kurşun sıkan PKK’lıyı yakalatan gazi” diye tüm Türkiye’de duyuldu. Tekerlekli sandalyeye mahkûm Özdemir, tedavi için Denizli’de askeri hastaneye gidiyordu. Bingöl katliamının üzerinden 4 yıl geçmişti. Ancak Özdemir, kendisine ateş edenlerin yüzünü hiç unutmadı. Yaşadıklarını tüm sıcaklığı ile hatırlayan ve en çok heyecanlandığı günün PKK’lı teröristi gördüğü gün olduğunu vurgulayan Erdal, o günü şöyle anlatıyor:

“Kuzenimle hastane koridorunda doktoru bekliyorduk. O sırada iki asker gördüm. Yüzlerine bakınca birisini hemen tanıdım. Bu, Bingöl’de bize kurşun yağdıran PKK’lılardan birisiydi. Ben dikkatlice yüzüne bakarken, sanki o da beni tanımıştı. İkimiz de heyecanlandık. Orada ‘33 eri vuranlardan birisi burada’ diye bağırmaya başladım. Biraz sonra bu kişiyi yakaladılar. Yanılıp yanılmadığımı anlamak için bana çok değişik teşhis yöntemleri uyguladılar. Hiçbirinde de yanılmadım.



Sevgili Ailem

İlk önce hepinizi çok sevdiğimi söylemek istiyorum. Bu mektup ancak ben öldükten sonra sizin elinize geçecektir.
Beni asla unutmayın. Hep kalbinizin bir köşesinde saklayın. Şunu asla unutmayın, Allah’ın verdiği canı Allah’tan başkası alamaz. Bu yüzden üzülmeyin. Yanlız size söylemek istediğim bir şey var. Ben BURCU’yu çok seviyordum ve bu sevgimi de mezara götürüyorum. Ben burda öldümse Allah yolunda, vatan namus ve millet yolunda öldüm. Benimle aslında gurur duyun ve gülün. Asla ağlamayın. Eğer ağlarsanız ben yattığım yerde rahat edemem. Dedeme de hepinizin selamını söylerim. Kendinize çok iyi bakın. Sizleri çok seviyorum. Hepinizi çok özledim. Oğlunuz. Yazacak bir şey bulamıyorum.

Serhat Gencer Dz.P.Astsb.Çvş.




Polis, sakat arabama ceza yazmaya kalkıştı

GAZİ Erdal Özdemir, yaşadığı sıkıntılarını dile getiriyor:

“Denizli’nin bir köyünde güç şartlarda yaşamaya çalışıyorum. İlaç kesintisi ve sosyal haklarda kısıtlama her geçen gün artarak sürüyor. Resmi dairelerde yeterli ilgiyi görmüyoruz. Trafik polisleri sakat aracımıza bile ceza yazmaya kalkışıyor. Gazi Rehabilitasyon Merkezi’nde kalmamız için bizden ücret istiyorlar. Oysa biz bu ülke için, vatan için savaştık. Emekliliğimiz normal emekliler gibi olmamalı. Çünkü bizim bakımımız çok masraflı.”

--------------------------------------------------------------------------------

Her şey vatan için

Gazi Çetin Ergün, 18 arkadaşının şehit olduğu pusudan sağ kurtulmuştu, ancak 3 ay sonra bir başka çatışmada başından vuruldu. Ergün, “Bugün de göreve hazırım” diyor
DÜZCE’NİN Gölyaka İlçesi Kemeryanı Köyü’nde oturan, Gazi Çetin Ergün, eline aldığı Devlet Övünç Madalyası’nı göstererek,”İşte bizim gurur kaynağımız” diyor. “Aynı yerde, aynı göreve bugün de hazırım” diyen Ergün, gür sesiyle sesleniyor: Her şey vatan için.
3 ay içinde iki büyük çatışmaya girmiş Ergün... İlkinde tam 18 arkadaşı şehadet şerbetini içmiş. O, yara almadan kurtulmuştu. 3 ay sonra ise ölümden kılpayı kurtulmuştu. Çetin Ergün, büyük bir heyecanla anlatmaya başlıyor:
“1994 Haziranıydı. 10 araç ile Hakkari Yüksekova’ya doğru konvoyla yola çıktık. Van’a geldiğimizde arabalar Van Başkale tarafına döndü ve 1 karakolda durduk. Daha sonra yaya devam etmeye başladık. 3 gün sonra aynı güzergâhtan dönüşe geçtik. 3 gün 3 gece teröristler bizi beklemiş. Bir anda roket saldırısına uğradık. İlk yaptığımız başımızı kapatmak oldu. Her taraftan yağmur gibi mermi yağıyordu. Destek istendi ve helikopterler destek amacı ile gelince çatışma bitti. Bu pusuda 18 arkadaşımızı şehit verdik. Bu hain pusudan sağ kurtulmuştum.”

Ateşin içinde kaldık
Hakkari Şemdinli kırsalındaki çatışmaya sıra gelince Gazi Ergün’ün gözleri dolmuştu. “Yaralandığıma yanmıyorum. Görevimi tamamlayamadım, ona yanıyorum” diyordu yaşlı gözlerle. Ve anlatmayı sürdürüyordu.
“Tarih 13 Eylül 1994... Şemdinli kırsalında arazi taramasına çıktık. Bir grup teröristle karşılaştık. Öncü olduğumuz için önce ateşin içinde biz kaldık. Yarım saatlik bir çatışmanın ardından başımdan vuruldum. O gün tam 16 terörist ölü ele geçirilmiş ancak vurulduğum için hiçbir şeyden haberim olmadı. Beni helikopter ile önce Diyarbakır’a götürmüşler. Başımda bulunan mermiyi çıkardıktan sonra Ankara GATA’ya sevk edilmişim. Olan biteni yıllar sonra asker arkadaşım Muammer’den öğrendim. Vurulunca bağırarak yere düşmüşüm. Yardıma gelen sıhhiye onbaşı arkadaşım Aytekin Demirel de isabet almış, belinden aşağısı delik deşik olmuş. GATA’da 2 buçuk ay şuursuz yaşamışım. Sağ tarafım tamamen felçli idi. Konuşamıyordum. 5 sene sonra kendime gelmeye başladım.”

Ne gerekiyorsa yapıldı
Ergün, devletin kendilerine her türlü yardımı yaptığını belirterek, “Allah Devlete Zeval vermesin. Hastanede kaldığım sürece ne gerekiyorsa yaptılar. Küçücük bir parça gerekiyor dediler. O zamanki bedeli 400 milyon olan bu parçayı Amerika’dan getirdiler ve taktılar. O parça sayesinde ben düzelmeye başladım ve bu gün yürüyüp gezebiliyorum” diye konuştu.


Anacağım, Babacağım;
Evvela ellerinizden öper, kucak dolusu sevgi ve selamlarımı iletir, Allahu Teala’dan sıhhat ve afiyet dilerim. Daha ayrılalı çok kısa bir zaman olmasına rağmen ve dört kez telefonla, bir kez de mektupla görüştük. Bu mektubu yazmamdaki gaye bugün-yarın Konur mezrasına gidecek olmamız. Telefonda söyleyemediklerimi mektupta belirtmek istedim.
Allah’ın izni, sizin de dualarınızla inşallah 14 ayda bitirir, normal hayata döneriz. Burası için normal diyemem çünkü siz de biliyorsunuz çok karışık. Anlayacağınız cepheye gidiyoruz. Bu cennet vatan için son sefer, son nefese kadar mücadele vereceğim. Eğer ölürsek siz de taktir edersiniz. En yüksek makama, en büyük mertebeye ve Şehitlik mertebesine ulaşıyoruz.
Ha neyse kafanızı biraz ağrıttım herhalde. Şimdi asıl konuya gelelim.
Coşkun’a ayrıca fiş gönderiyorum 5-6 bin liralık.
Allah’a ısmarladık.
Aşkın Yeldiren J. Astsb. Kd. Çvş.

Komutanım, ne olur bana görev verin!

Yaşını büyüterek asker olan Ali Yavuz, terörist mayınına basarak sağ bacağını kaybetti. GATA’daki tedavisi sırasında komutanlarından yeniden görev istedi
Kayseri'li Gazi Ali Yavuz, bir an önce askerlik görevine başlamak için can atıyordu. Çalıştığı seyahat firmasında, sevke giden askerleri gördükçe, “Ben ne zaman asker olacağım” diye hayıflanıyordu. Daha fazla dayanamadı. 1977 doğumlu olmasına rağmen, mahkemeyle yaşını 2 yaş büyülterek 1975 doğumlularla birlikte askerlik görevine başladı. Şırnak 23. Piyade Tuğayı’nda görevliyken, 29 Eylül 1996’da Silopi Çalışkan Bağdağ Dağı’nda gerçekleştirilen operasyon sırasında, arama-tarama yaparken, patikaya döşenen mayına basmasıyla, sağ ayağını diz altından kaybetti. O, bacağını kaybettiğine değil, çok sevdiği askerlik görevini tamamlayamadığına yanıyor.

Asker sevkinden etkilendim
Evli ve iki çocuk babası Ali Yavuz, askerlik görevine başlamasını şöyle anlattı:
“1995 yılında bir otobüs firmasında muavinlik yaptım. Askere gitmemin asıl nedeni de bu muavinlik sırasında gördüklerim. O gün Gaziantep’ten batı illerine asker sevkıyatı vardı. Bizim otobüs de bu sevkıyatta görev aldı. Batı illerine dağıtımı düşen askerler, gitmemek için komutanlarına yalvarıyor, ağlayarak, ‘Ne olur beni göndermeyin. Daha buradaki görevim bitmedi’ diyordu. Bu olay beni çok etkiledi. O gün asker olmayı kafama koydum. İlk işim 1977 doğumlu olmama karşın yaşımı büyütmek için mahkemeye başvurdum. Doğum tarihimi 1975’e çektirdim. Askerlik şubeme başvurdum. Ve devre kaybı olarak Ankara Etimesgut Tank Taburu’nda askerlik görevine başladım.”
Ali Yavuz, acemi birliğinin ardından Şırnak’a dağıtım olduğunu belirterek, yaralandığı günü, sanki yeniden yaşıyormuşcasına heyecanla anlatmayı sürdürdü:

“Tarih 29 Eylül 1996...
7 aylık askerlik süremde, çok sayıda operasyona katıldım. O gün Silopi Çalışkan Bağdağ Dağı’nda operasyon emri verildi. Gece geç saatlere kadar çatışma sürdü. Bir teröristi ölü ele geçirdik. Sabah güneş doğarken arama-tarama yaptık. Üste dönerken patikaya döşenen mayının patlamasıyla sağ ayağımı kaybettim.”
O an için sadece patlama sesini hatırladığını belirten Ali Yavuz, helikopterle Şırkan Askeri Hastanesi’ne kaldırıldığını, ilk tedavinin ardından da Ankara GATA’ya sevk edildiğini anlattı.
Gazi Yavuz, GATA’da yaşadıklarını da şu şekilde anlattı:
“Vatan hizmeti için koşarak asker olmuştum. Ancak, şimdi tek bacağı olmayan biriydim. Bu bana ağır geliyordu. Askerliğimin kalan kısmını da tamamlamak istiyordum. Komutanlarıma yeniden görev verilmesi için yalvardım ama olmadı.”
Gazi Ali Yavuz, gençlerin gazilik ve şehitlik konusunda bilgisiz ve duyarsız olmasından şikâyetçi. “Gazi olduğumu söylediğimde, ‘Kore gazisi mi, Kıbrıs gazisi mi’ diye soruyorlar. Bu da beni kahrediyor” diyen Yavuz, gazilik ve şehitliğin okullarda daha iyi anlatılması gerektiğini söylüyor. Yavuz, “Toplum, gaziyi görünce acımamalı. Biz bu vatan ve millete görev yaparken, ne madalya için ne de birileri bizi omuzunda taşısın diye ülkeyi savunduk. Tek isteğimiz, toplumun bize gereken ve layık olduğumuz yeri vermesi, bizlere sahip çıkması” diyor.

Bu vatan kolay kazanılmadı
“Bugün iki çocuğum bana ayağımı nasıl kaybettiğimi soruyor. Ben de Çanakkale, Sakarya, Sarıkamış gibi destanları anlatarak örnek veriyorum” diyen Yavuz, bölücü faaliyetlerden duyduğu rahatsızlığı da şöyle dile getiriyor:
“Bu vatan kolay kazanılmadı. Tarihte bu devleti ve milleti bölmek, parçalamak için olmadık oyunlar oynandı. Bugün de bu oyunlar devam ediyor, herkes aklını başına almalı. Çanakkale’de Türk-Kürt ayrımı yapılmadan bir destan yazıldı. Şimdi ise, Türk-Kürt ayırımı yaparak vatanı ve milleti bölmek isteyenler tarihten ders alsınlar. Okul öncesi eğitimler, Çanakkale, Sarıkamış,
Sakarya, Afyon gezileri ile başlamalı.”


Sayın çok değerli büyüklerim;
Baba, mektubuma başlamadan selam eder, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öper, iyi olmanızı tüm kalbimle dilerim. Baba nasılsınız iyi misiniz? Dedem, ninem, annem, ablam, Gülcan iyiler mi? İnşallah iyilerdir. Mektubunuzu aldım. O kadar sevindim ki anlatamam. Selma, Mesude onlar da iyidir. Peki küçük İsmail ne yapıyor? Çok ağlıyor mu? Öyle merak ediyorum ki nasıl diye... Baba sen de iyisindir. İşler nasıl? Değirmen çalışıyor mu? Şimdi sezonu. Bundan sonra azalır. Buralarda kar var. Bizim oralarda yaz havası gelmiştir.Ben çok iyi, çok rahatım. Baba bir gün arkadaşlarla otururken Asteğmen geldi. Oturduk. Muhabbet ettik. Sonra bana dedi ki: “Necdet bana yardımcı olur musun? Posta gibi” Ben de “Siz bilirsiniz” dedim. Beş dakika sonra da yanından ayrıldım. Arkadaşlar “Kabul et” dediler. Çok da iyi biri. O akşam mevziyle çıktım. Gece mevziye geldi. Tekrar söyledi. Ben de dedim ki “Komutanım mevzide yerime insan yok. Burası yalnız kalacak” O da dedi ki “Seni nöbete çıkarmayacağım. Buraya da bir kişi veririz.” Böylece bölüğe çekildim. Yalnız o göreve giderse ben de gidiyorum. Beni hiç düşünmeyin, çok iyiyim. Bütün soranlara, komşulara selam ederim. Mektubuma son verirken dedemin, ninemin iki elinden öperim. Babama, anneme, ablama selam eder ellerinden öperim.
Necdet Ayhan

Arkadaşlarım, hem çatıştı hem de beni sırtta taşıdı
Gazi Komando Halis Şaştım, sınır ötesi harekette mayına basarak bir bacağını kaybetti. Silah arkadaşları, canları pahasına onu ölüme terk etmedi
KAYSERİLİ Halis Şaştım, sınır ötesi operasyonda gazi olan askerlerimizden. 1975 doğumlu Şaştım, Bolu 2. Komando Tuğayı 2 taburda görevli iken 25 Haziran 1996’da Kuzey Irak’ta teröristlere yönelik yapılan sınır ötesi operasyonda, mayına basma sonucu sağ ayak diz altından kaybetti.
Liseyi bitirdikten sonra biran önce askere gidebilme arzusuyla üniversite fikrini de kafasından attığını belirten Şaştım, “Hergün kaldırılan şehit cenazeleri beni çok etkiliyordu. Biran önce ben de vatan görevine başlamalıyım” diyordu.
Şaştım, acemi eğitimini, Isparta Eğirdir Dağ Komando Taburu’nda tamamlamış. Ardından Bolu Komando Tugayı’na dağıtım olmuş. Tugay’dan geçici görevlerle Diyarbakır Devegeçidi, Siirt Komando Birliği bölgesi, Hakkari Yüksekova ve Kuzey Irak operasyonlarına katıldı. Şaştım, ‘Gazilik’le şereflendiği günü şöyle anlatıyor:
“Hakkari Çukurca’da Çayırlı Karakolu’na saldırı oldu. Teröristleri takip ederken kuzey Irak topraklarına girdik. Günlerce uykusuz, yorgun terörist kovaladık. Çoğunu imha ettik. Kaçan teröristler yola mayın döşemişler. Bastığım bir mayın beni 4-5 metre uzağa fırlattı. Gözümü açtığımda operasyon sürüyordu. Arkadaşlarım hem çatışıyor, hem de beni sırtlarında taşıyordu. Bir saat sonra gelen helikopterle Hakkari Askeri Hastanesi’ne götürüldüm. Bilincimi ameliyathaneye giderken kaybetmişim.”
Gazi Şaştım, son günlerdeki milliyetçilik karşıtı gelişmelerden rahatsızlığını da şöyle dile getiriyor:
“Bir ayağımı bu vatan için vermişim çok değil. Çok olan, biz bu vatan topraklarını böyle savunurken, birilerinin kağıt üzerinde toprağımızı, bayrağımızı peşkeş çekmek istemesi kanıma dokunuyor. Uykularımı kaçırıyor. Bayrak olmadan vatan olmaz. Kimse ülkesini satmasın. Gençler bu vatana sahip çıksın. Toplum duyarsızlığını bıraksın. Bir Ermeni gazeteciye gösterdiği tepkiyi, bu topraklar için şehit olan, canını, uzvunu veren insanlara da sahip çıkarak göstersin. Atatürk’ün ‘Hür ve bağımsız yaşamanın mutlak bir bedeli vardır. Bu bedelde çoğu zaman candır’ sözünü kimse unutmasın. Ne mutlu Türküm diyene.


Kıymetli Babacığım,
Satırlarıma başlamadan selam eder ellerinden öperim. İyi olmanızı yüce Allah’tan dilerim. Sizler de beni soracak olursanız hamdolsun iyiyim. Mektup yazmadığım zaman merak etmeyin. Bazen geç yazabilirim. Cahit’i evlendirmişsiniz. Hayırlı uğurlu olsun. Allah’tan mesut olmasını dilerim. Düğünün iyi geçtiğini yazmıştın çok sevindim. Yılmaz’ın sünnet olduğunu yazmıştın. Yılmaz’a geçmiş olsun dileklerimi sunarım. Baba, ne var ne yok? Ne işle meşgul oluyorsunuz? Annem Elazığ’a geldi mi, durumu nasıl? Yeni gelin nasıl iyi mi? Kendisinden memnun musunuz? Elazığ’a çocuklara 20 bin TL gönderdim. Onların durumları nasıl, dersleri iyi mi? Satırlarıma son verirken selam eder senin ve annemin ellerinden öperim. Herkese selam söyleyin.
J. Asb. Çvş. İrfan Çiftçi


Kayserili Gazi İsmail Keleş, Mehmetçik’in iman gücünü anlatıyor: Hepimiz çatışmaya çıkarken asker elbiselerimizle birlikte kefenimizi de giyiyorduk
Terhiste gözyaşı döktüler
İSMAİL Keleş, Güneydoğu’da gazi olan Kayserili Mehmetçikler’den biri. Şırnak İkizce taburu 4.bölükte Jandarma Komando er olarak görev yaparken, 16 Şubat 1991’de Ardıçtepe mevkiinde teröristlerle çıkan çatışma sırasında mayına basarak sol bacağından yaralandı. Keleş, tüm silah arkadaşlarıyla şehit olmaya hazır olduklarını, “Tezkeresini alan, görev yerinden ayrıldığı için gözyaşı döküyordu” sözleriyle açıklıyor.
1970 doğumlu, evli ve iki çocuk babası İsmail Keleş, iki yıl önce askere gitmek istediğini ancak başaramadığını belirterek, “İki yıl sonra 1990’da beni askerlik görevine çağırdıklarında askerlik şubesine sevinçten uçarak gittim” diyor.
Manisa Kırkağaç Jandarma Alayı’nda acemi eğitimini tamamlayan Keleş, Şırnak’a dağıtım olduktan sonra yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“9 aylık askerlik süremde çok sayıda çatışma gördüm, operasyon gördüm ve yaşadım. En son olayda, helikopterden bize Herekol Dağı bölgesinde büyük bir terörist grubunun olduğu bildirildi. Ve operasyona çıktık. Günlerce süren çatışma, kovalamaca sonunda, 70-80 kişilik terörist grubu bizimle baş edemeyeceğini anlayınca mayın döşeyerek kaçmaya başladı. Maalesef o döşenen mayınlardan birine basarak yaralandım. Şehitliğin ne kadar yüce bir duygu olduğunu bildiğim için bir korku yaşamadım. Hatta operasyonlara giderken hepimiz, bu vatan ve millet uğruna askeri elbise ile birlikte şehitlik için kefen giydiğimizi söylüyorduk. İşin doğrusu da buydu. Hiçbirimiz korkmadık, yenilgiyi düşünmedik. Terhis olan arkadaşlarımız bile döndükleri için üzülüyordu. O gün, bir şehit verdik. O arkadaşla gece sakalaşmıştık. Sohbet etmiştik. Sabah operasyonda mayına basarak şehit olunca yaşadığım üzüntüyü anlatamam. Halen o arkadaşımla rüyalarımda aynı sohbetleri yapıyorum.”
Gazi Keleş, toplumun gazilere yeterli ilgiyi göstermediğinden yakınıyor. “Sadece şehit cenazesinde şehitler ve gaziler hatırlanmamalı. Yılda bir kez hatırlanmak istemiyoruz” diyor.


Merhaba Çelik Ailesi,
Nasılsınız iyimisiniz, inşallah iyisinizdir. Bendenizi soracak olursanız Allah’a şükür çok iyiyim. Yalnız buranın şartlarına alışmaya çalışıyorum. Buradan izne gelmek, kullanmak yasak. İmkanlarımız çok kısıtlı. Her tarafımız mayınlarla çevrili, kendimi Kurtuluş Savaşı’nda hissediyorum. Onlar devamla saldırıyorlar, bizler mevzide ve pusuda onları bekliyoruz.. Annem, Firdevs, Esma, Hava, Ziynet nasıl. İnşallah iyidirler. Baba araba nasıl inşallah arıza yapmıyordur. Yeni yıla daha girdik. İnşallah yeni yıl sizlere uğurlu başarılı ve mutluluk dolu geçer. Hoşçakalın sevgilerimle. Sadık Çelik



Gönüllü komando gururlu gazi...
Hataylı Hüseyin Sevik, Almanya’dan gelen iş teklifini reddedip gönüllü askere gitti. Terhisine 3 ay kala çatışmada yaralandı, belden aşağısını kaybetti. ‘Bugün ayağa kalksam, ilk işim askerlikte kalan süremi tamamlamak’ diyor
ADI Hüseyin Sevik... Hataylı... Kahraman Mehmetçiklerden biri... Vatan için teröristlerle çatışırken belden aşağısını kaybetmiş... Ama o gururlu; tekerlekli sandalyeden şöyle sesleniyor: “Vurulduğumda, tezkereme 3 ay 1 hafta kalmıştı. Ayağa kalkarsam, ilk işim o 3 ay 1 haftamı tamamlamaktır...”
Askerlik için Almanya yolundan dönmüş Sevik... İskenderun Demir Çelik Fabrikası’ndaki okulu birincilikle bitirmesiyle Almanya’dan iş teklifi almış. Pasaport için Emniyet’e gittiğinde askerliğinin tecilli olmasından dolayı çıkış yapması durumunda tekrar gelemeyeceği cevabını almış. O da tecilini bozdurarak askere gitmeye karar vermiş. Askerlik işlemleri sırasında “Komando olmak isteyenler ayrılsın” denildiğinde, hemen o da ayrılmış. Yapılan bütün testlerden ve doktor kontrollerinden geçince üç aylık eğitiminin ardından Bolu Komando Tugayı’na gönderilmiş Sevik... 2-3 aylık komando eğitimin ardından da Güneydoğu’ya gönderilmiş pek çok komando gibi. Diyarbakır, Siirt, Şırnak, Van, Mardin, Hakkari ve Kuzey Irak’ta pek çok operasyona katılmış.
“Arkadaşım şehit oldu”
Yıl 1996, aylardan Ağustos. Operasyonun adresi Hakkari. Yaşadıklarını şöyle anlatıyor Hüseyin Sevik:
“Türkiye-İran sınırındaki Tekeli Karakolu’nu 600-700 kişilik bir terörist grup basmış. Biz de Irak’ın kuzeyindeki operasyondan yeni dönmüştük. Yardım istediler. Hemen bölgeye gittik. Teröristler bizi fark edince kaçmışlar. Biz de hemen timler halinde takibe başladık. Sabaha karşı 06.30 gibi bir grupla temas sağladık. Ancak grubun bu kadar kalabalık olduğunu bilmiyorduk. Etrafımızı sardılar. Üç tarafımızda teröristler, bir yanımızda uçurum vardı. İlk hedef seçtikleri kişi ben oldum. Çünkü tim komutanıydım, elimde telsiz ve kanas vardı. İlk ateşte vuruldum. Sağ arka çaprazımdan gelen kurşun omuriliğimi kesmiş. Ardından her taraftan mermi ve roket gelmeye başladı. Beni vurduklarının farkındaydılar. Öldürebilmek için ateş ediyorlardı. Arkadaşıma, ‘Vuruldum. Belden aşağısını hissetmiyorum’ dedim. O da ‘Dalga geçme’ dedi. Elini attı, baktı, kan... ‘Vurulmuşsun Hüseyin’ dedi. Ben vurulduktan sonra oradaki köklerden birinin arkasına geçmeye çalışırken ikinci kurşunu da dalağıma yedim. Roketlerden biri benim çok yakınıma düştü. Elbiselerim, botum falan yandı. Bot, ayağıma yapışmıştı. Çatışma yaklaşık 2-3 saat sürdü. Gelen helikopter, alan açıldıktan sonra inebildi. O gün çatışmada, önümde bulunan arkadaşlarımdan Tahir Özbey de şehit düşmüştü. Onu da helikopterde fark ettim. İki tane yaralımız vardı...”
Sıcak çatışma anlarında her şeyi düşünmüş Hüseyin. O anları sanki tekrar yaşıyor beyninde. Kimi zaman sözcükler düğümleniyor boğazında. Şöyle anlatıyor o anları:
“Hani derler ya; ‘Her şey bir film gibi gözümün önünden geçti’ diye; yaptıklarım, yapmadıklarım birer birer gözümün önünden geçti. Ben, Hakkari’de ameliyata girene kadar bayılmadım, her şeyi görüyordum. Hayatımda doktora gitmemiştim o güne kadar. Ondan sonra da zaten doktordan çıkamadım. Helikopterle bizi hemen Hakkari’ye götürmüşlerdi. Ameliyata alındım. Doktorlar dalağı çıkararak iç kanamayı gidermiş. Sonra da askeri helikopterle Diyarbakır’a göndermişler. Tekrar ameliyata alınmışım. 14 gün de yoğun bakımda kaldım. Kendimde olduğum zamanlarda her şeyi duyuyordum. Bir doktor şunu söylemişti başımda: ‘3 güne kalmaz morga indiririz...’ Ben 14 gün sonra yoğun bakımdan çıkınca doktora söylediğim ilk şey de şu oldu: ‘Ben ölmeyeceğim, yaşayacağım.’ Komutanımız gelip, ‘Niye böyle söyledin’ dedi. Ben de her şeyi duyduğumu anlattım.”
“En büyük travmay”
Sevik, GATA’da 3 ay tedavi görmüş. Belden aşağısıyla birlikte bir kolunu da hissetmiyormuş. Sonra doktorlar elektro şoklarla kolunu kurtarmışlar. Sonrasını şöyle anlatıyor Gazi Sevik:
“3 ay GATA’da kaldıktan sonra beni hava değişimine gönderdiler. Evimiz 4. kattaydı. Asansör de yoktu. Kucakta taşındım sürekli. Yaşadığım en büyük travma o oldu. 22 yaşında sapasağlam bir insandım, kimseye muhtaç değilken, bir anda kucakta taşınmaya başlamıştım. Bir bardak suyu dahi alamıyordum o günler. Bir süre sonra tekrar GATA’ya gittim. Fizik tedavisine ve psikolojik tedaviye başlandı. 3 yıllık psikolojik tedavi sonrası hayata yeniden bağlandım. Spora başladım. İlk zamanlar çok zordu. ‘Vay be! Neydi, ne oldu?’ laflarını çok duydum. Bu da beni yıktı o dönemler.”

Dış ülke desteği

Terörün, dış devletlerin oyunu olduğunu savunan Sevik, “İtalyan yapımı mayınlar, Rus yapımı silahlar, ABD el bombaları nereden geliyor” derken, anlamlı mesajı şu cümlelerle veriyor:
“Biz bu ülkeyi kanla kurduk, hala can veriyoruz. Bu ülkenin bir karış toprağını kimseye vermeye niyetimiz yok. Benim belden aşağım felç. Bana desinler ki bugün, ‘Vatan senden görev bekliyor’; ben seve seve giderim. Benim vurulduğumda 3 ay 1 haftam vardı. Ayağa kalkarsam, benim yapacağım ilk iş de o 3 ay 1 haftamı tamamlamaktır. Bizim Güneydoğu’da askerlerimiz her gün sabaha kadar nöbet tutup, dondurucu soğukta çatışmalara girerken, İstanbul’da, Ankara’da, Antalya’da insanlar diskolarda, barlarda eğleniyor. Eğer askerimiz orada görev yapmasa kim rahat rahat bunları yapabilir?...”


‘Dilenci yerine bile koydular’
HAYATA sporla bağlanan Sevik, okçulukta uluslar arası yarışmalara katılarak dereceler almış. Milli takımın ilk sporcularından biri olmuş. Çeşitli illerde folklor gösterilerine katılmış. “Tekerlekli sandalyede çok şeyle karşılaştım” diyor. Hele bir gün alışveriş merkezinde tekerlekli sandalyesiyle merdivenden çıkmak için ‘Bana yardım eder misiniz’ dediğinde kendisine uzatılan 250 bin lira onu çok üzmüş. “Biz gaziyiz. Bize dilenci gözüyle bakıyor bazıları. Saygı bekliyorum. Planlamalar yapılırken bizleri unutmasınlar. Sinemaya gidince içeri giremiyoruz, alışveriş merkezlerine çıkamıyoruz” diyen Sevik, “Bizi en iyi anlayan askerler. orduevlerinde tekerlekli sandalyeler için gerekli düzenlemeler yapılmış durumda. Ama ne TBMM’ye, ne Başbakanlık’a ne de diğer yerlere gidince giremiyorsunuz. Artık binalara bizlerin de girebileceği asansörlerin yapılması zorunlu olsun. Devlet bana ‘Övünç Madalyası’ verdi. Ben onun gururuyla yaşıyorum. İnsanların da aynı gururu duymasını bekliyorum. Terör bizi yıprattı, bunlar yıpratmasın” ifadesini kullanıyor.


Canımdan çok sevdiğim Ailem,
Satırlarıma başlamadan önce Kurban Bayramınızı kutlarım. Nasılsınız, iyi misiniz? İyi olmanızı Cenab-i Allah’tan dilerim. Beni soracak olursanız yedi gündür Güyyazı’dayım ve bugün bölüklere dağıtım olduk. Gülyazı’da benim üç tane toprağım var. Bunlardan birisi 72/2’de. İkisi de 72/3’te. Burası rahat ama orası daha rahat diyorlar. Dediği gibi siz, içinde olmadan bilemezsiniz. Ama beni seviyorsanız sözüme inanın. Sadece onlar değil kime sorsalar öyle diyor. Hadi bunlar beni tanıyor diyelim assubaylar da öyle diyor. Biz burada beş gün ders gördük. Derste çevreyi tanıtıyorlardı. O zaman söylerim yani beni merak etmeyin. Şurda kalmış 50 günüm desem inanmazsınız 300 günüm var burada ama günler çok çabuk geçiyor. Annem sakın beni düşünüp ağlama. Ben yazdığım gibi çok rahatım. Burası batıdaki askerlikten daha rahat. Burda hiçbir düşüncem yok. Ama siz benim yazdıklarıma inanmayıp üzülürseniz beni de üzersiniz. Anne, hasretle ellerinden öperim. Selamlar. Elvan abi sen iyi misin? İhşallah sen de iyisindir. Selamlar. Sedat abi, sen nasılsın, inşallah çok iyisindir. Sözümü unutmadım, sizi yaşatacağım. Unutuyordum bugün benim doğum günüm. Abi sana da selamlar. Yenge sen nasılsın? İnşallah sen de iyisindir. Dilek yeğenim sen nasılsın? Sözümü unutmadım. Selamlar. Abi, burda mektup 15 günden 15 güne gidiyor. Mektuplar geç ulaşabilir. Geldiğimden beri telefon ediyoruz, düşüremedim. O yüzden haber alamıyoruz diye üzülmeyin ama siz beni mektupsuz bırakmayın. Not: Kestane kebap acele cevap. İbrahim Karakaş

Ynt: Yiğitlerimiz Anlatıyor (yazi Dizisi) By: tatlısı Date: September 20, 2012, 12:33:17 AM
 Ağlamak  öfkelenmek  başka ne yapıyoruz? bu ülkenin hainleri bizi nasılda istediği hale koyuna döndürdü.
Ynt: Yiğitlerimiz Anlatıyor (yazi Dizisi) By: yağmur38 Date: October 28, 2012, 12:58:59 AM
onların hakkını ödeyemeyiz.
Ynt: Yiğitlerimiz Anlatıyor (yazi Dizisi) By: beyza0666 Date: January 23, 2014, 09:23:45 PM
Emeğinize sağlık

SiteMap - İmode - Wap2