Arşiv Anasayfa Fıkıh Hakkında.
Sayfalar: 1
Marifet Veya TasavvÛfÎ Epistemoloji By: [SweeT-WitcH] Date: June 23, 2009, 02:32:37 PM
MARİFET veya TASAVVÛFÎ EPİSTEMOLOJİ



Tasavvufun islâm düşüncesine kattığı canlılık ve zindeliğin temelinde marifet anlayışı bulunmaktadır. Marifet, ilimden tamamen farklı bir şeydir.İLİM, BİLMEK; MARİFET, TANIMAKTIR.

İlim yolunda olanlara âlim, marifet ve irfan yolunda olanlara ise ârif denir.İrfân, keşif, ilham, ilm-i ledün, sezgi gibi daha başka terimlerle de isimlendirilen marifet, kalp kaynaklı vasıtasız bir bilgidir.

Tasavvufun dışındaki islâmî ilimlerde marifet bir bilgi yolu olarak kabul edilmemiştir.Fakat sûfîler "Kalb gözü" tabiri ile bu usûlu geliştirmişler, bu yolla edindikleri irfanla tasavvufa ve islâm düşüncesine geniş ufuklar ve boyutlar kazandırmışlardır.

Marifeti hangi kalb elde edecektir? Sûfîler bunun üzerinde de durmuşlardır.Gazalîye göre "ben" engel ve perdesini eritmeyen kalbin gözü açık sayılmaz.Bu perdeler (hicap) şunlardır:
a.Eksiklik Perdesi: Çocuklarda olduğu gibi.

b.Günah Perdesi: Çünkü günahlar kalbi kirletir, paslandırır, bu haliyle kalp hakikatı alamaz, yansıtamaz.

c.Kalbi Yönlendirememe Perdesi: Kalbin tezkiye ve tasfiye edilmesi yeterli değildir.Bunun hakikat yönüne çevrilmesi de gereklidir.

d.Cehalet Perdesi: Marifeti elde etme yollarının, usûllerinin bilinmesi gerekir.Usûlü bilmeyen vusulû gerçekleştiremez.

e.İlim Perdesi: Peşin fikirler, taklide dayalı bilgilerde kalp gözünün görmemesine sebeptir.

Kısaca marifet, vecd ve ilham yoluyla, Allah, O'nun sıfatları, isimleri ve gayb âlemi hakkında elde edilen bilgilerdir.Ruzbihan-i Baklî'nin ifadesi ile Allah'ı Allah ile tanımaktır.

MARİFETİN DERECELERİ:

1.Muhadara: İlk safhadır.Kalp huzur halindedir.Diğer adı ilme'l-yakîn'dir.Bazen zikir kuvvetinin kalbi istila etmesiyle ortaya çıkar.

2.Mükâşefe: İkinci safhadır.Şüphe söz konusu değildir.Kul ile gayba ait hususlar arasında perde yoktur.Ayne'l-yakîn diye isimlendirilir.

3.Müşahede: Artık bütün perdeler kalkmıştır.Tecelli nurları bol bol kalbe akmaktadır.Benlik yok olur, Hakk var olur.

Ara sıra çakan şimşek muhadaraya, sık sık çakan şimşek, mükâşefeye, geceyi gündüze çevirircesine çakan şimşekler ise müşahedeye benzetilir.



Sûfîlere Göre Marifet

H.Basrî: Marifet, zerre kadar da olsa düşmanlık taşımamaktır.

B.Hâfî: Bir kula verilen şeylerin en iyisi marifet ve yoksullukta sabırdır.

H.Muhasibî: İlmin neticesi Allah korkusu, zühdün neticesi rahatlık, marifetin neticesi bütünüyle Allah'a dönüştür.

C.Bağdadî: Marifet, Allahü Teâlâ ile meşgul olmaktır.

İbn Ata: Marifetin üç rüknû vardır: Heybet, Hayâ, Üns.

Fetih-Feyiz: Sûfîler iç dünyalarından kaynaklanan bilgilere fetih adını da verirler.Çokluğu fütûh ve fütûhattır.

Seyru Sûlük hayatının üçüncü merhalesi olan Seyr alellah safhasında vukuu bulan fetihe "feth-i evvel", dördüncü makamda meydana gelene ise "feth-i sâni" veya "feth-i mübin" adı verilir.

Bursevî (Öl: 1137/1725), feth-i evvel için şöyle diyor: İlk fetih ve kalbin açılışı mürşid-i kâmilin eli altında 10-15 gün sürekli halvet ve zikirle başlar.Bu noktada mürşid çok önemlidir. Çünkü hiç bir kimse kendi kendinin mânevî olarak yükseldiğini veya düştüğünü bilemez.Son fetih ise on seneden daha çok sürebilir.Çünkü; Tevhid, tecrid, tefrid, âfak ve enfüste sıra takip etmek gereklidir.Bu makamlar bir anda aşılamaz.

Ebu Osman Mağrıbî (Öl: 373/983) ise şöyle diyor: Mücadeleye dört elle sarılmadan bu yolda kendisini bir şeyin feth ve keşf olduğunu zanneden kimse hata içindedir.

Nefsin fütuhu keramet, kalbin fütuhu sıfatların nuru, ruhun fütuhu zatı müşahade, sırrın fütuhu tevhid ve marifet nurlarının ortay çıkması, aklın fütuhu ise melekût ve ceberût âleminin keşiflerinin ortaya çıkmasıdır.

Tasavvufî hayatta, beklenmeyen bir anda gelen yiyecek v.s. şeylere füruh adı verilir.Dolup taşmak, yayılmak, gözden yaş akmak, sır tutamamak, çok, bol gibi mânâlara gelen feyz de zaman zaman fetihle eş anlamlı olarak kullanılır.



VARİD


Tasavvufta kulun kalbine kendiliğinden gelen hatır, ilhâm v.s. için kullanılan bir terimdir.Çokluğu varidattır.

Ansızın kalbe gelen neşe veya hüzne sebep olan ilhama "Bevadih" adı verilir.

Tasavvufî hayatın başında olan dervişlerde görülen mahiyetleri itibariyle birbirine yakın üç hâl daha vardır: Levaih, tevali', levami. Bunlar şimşek gibi gönül semâlarında parlar, açılıp kapanan elektrik düğmesi gibi yanar ve sönerler.



KERAMET

Tasavvufî terim olarak kerâmet, sûfîlerin hayatlarında görülen harikulade olay ve davranışlardır.2 çeşit kerâmet vardır:

Kevnî (maddî-mânevi) Keramet: Deniz üzerinde yürümek v.s.

Hakiki (ilmî-mânevî) Keramet: İlim, irfan, ahlâkla ilgili kerametler.Müridlerin hallerini müsbet olarak geliştirmek, hikmet ve bilgisiyle etkili olmak, insanlardaki kötü huyları gidermek.

Sûfîlere göre; kerameti gizlemek esastır.Keramet Allah'ın bir lütfudur.Kâmil insan onunla değil, kulluk vazifeleriyle ilgilenir.

Gerçek sûfîler, keramet vuku bulduğu zaman Allah'ın kendilerini imtihan ettiğini bilirler, endişeli ve hassas davranırlar.

Keramet değil istikamet esastır.Veli, kerameti gaye edinmemelidir.Kâmil mürşidlerin hepsinde keramet zuhur etmez, ama istikamet üzeredirler, dosdoğrudurlar.Keramet kötü huyları yok etmektir.Keramet bir hicaptır...



FENA-BEKA

Fena yok olmak, Beka var olmak mânâsına gelir.Çoğu zaman beraber kullanılan bir tasavvuf ıstılahı olarak Fena billah Beka billah da denir.

Fenâ Hâlleri:

a.fena fi'ş-şeyh: Müridin devamlı olarak şeyhini düşünmesi ve onda yok olması.

b.fena fi'l-pir: Birinci merhaleyi tamamlayan müride, şeyhi fena fi'l-pir'in usûlünü öğretir.Onu pîrin etkisine terkeder.Mürid, şeyhinin yardımıyla pîri düşünmeye başlar, fena fi'l-pir mertebesine ulaşılır.

c.fena fi'r-Resûl: Üçüncü merhalede Resûl'de fani olmak vardır.Düşüncenin bu noktaya teksifi ile mürid, Hz.Peygamberin yolunda ve O'nun tavsiyelerinde yok olur.Bu hâl, bir nevi O'nu sevmekte yok olmaktır.



ŞATHİYE

Yürürken veya konuşurken ölçüyü kaçırmak, dikkatsiz davranmak anlamlarına gelen Şatah ve Şathiye sûfîlerin, sekr ve vecd hâllerinde söyledikleri ve dış görünüşleri itibariyle şeriata ters gibi anlaşılabilen sözlerdir. Tasavvufî muhitlerde şathiye sahipleri genel olarak hoş görülmüştür.Kendilerine o anda sahip olamadıkları için mesul olmadıklarına kani olmuşlardır.


SiteMap - İmode - Wap2