Üşüyorum.. By: labonde Date: June 11, 2009, 03:55:07 PM Vakit gece yarısı Hüzün kar beyaz iniyor gökyüzünden kimsesizLiğimin üstüne İç çekişlerimden buğulanmış gözLerimin ardından insanlar geçiyor,telaşlı…
Ömrümün en derin uçurumunun kıyısındayım bu gece Ve ölüm bir “ayrılık” ötemde Yürüyorum…
Her adımda kentin ayaza durmuş nefesi işliyor içime
Hadi yâr tut gözlerimden…
üşüyorum!
Neredesin?
Gittiğinden beri gelmeyişlerinin kapı eşiklerinde nöbet tutuyor gözlerim
Ve hiç tanımadığım çocukların isimsizliğinde arıyorum seni
Belki hâlâ aynı şehrin sokaklarını tüketmekteyiz Az önce yanımdan geçip gittin belki de! Kim bilir?
Yâhut binlerce kilometre var aramızda Ve bir yerlerde bana benzemeyen birini beklemektesin
Ama sen bil…! “Bülbül gülce,ben sence konuşuyorum nicedir…”
...
Söylesene kandırdın mı beni?
Yüreğinin tüm acılarını içime saldın ve benliğimi çalıp gittin mi benden? Öyleyse sen de yalancı çıktın yâr!
Sen de aşkı “var” zannettirdin bana ve gittin Sonrası hiçlik,sonrası acı,sonrası bir yokluğun başlangıcı…
Yoksun!
...
El ele yürüdüğümüz tüm yokuşları devirdim
dilimin üstüne ve sustum! Sesim yokluğunun ayak izinde gömülü durur şimdi Ve yüzümde kırılgan gülümseyişleri çocukların…
Var mı haberin?
Parmaklarım ellerine dokunamamış olmaktan dargın öylece kayıp giderken Şehirlerarası hüzün taşıyan bir trenin tozlu camında
Yüreğimde müebbete hüküm giydi adın!
Adın ki dilimin ucunda küf tutmuş altı kurşun Adın ki her harfinde uçurumlarından düşüyorum
Ama bil ve unutma! Kan kaybından değil “SEN” KAYBINDAN OLACAK SONUM…!
Vakit yokluğunun ilkbaharı
Umudu sende kalmış yarınlara göçüyorum
Ceplerimde yağmurlarla boyanmış düşlerim var Ve ellerimde yalanlara batırılmış parmaklarının izi…
Bu gece bir “ben” daha tükettim tütünlerin gölgesinde
Ve bir gün daha tükendim gözlerinsiz Tükenmiş zamanların zemherisinde kayıbım şimdi Takvimler benden,ben gözlerinden habersiz…
Kentin üşüyen sokaklarını soluklarımla ısıtarak yürüyorum sensizliğe
Bir çift ayak izinden ibaret yas karası istasyonlara bırakabildiğim Ben zaten hep kendimi uğurluyorum tren garlarının veda sahnelerinde Hep kendimden gidiyorum Ve en çok düşlerimden vuruluyorum İstanbul’un eteklerinde
Kimse bilmiyor; tükeniyorum!
Sen-sizce ölüyorum gözlerimin önünde Ve sessizce karışıyorum aşka boyanmış gül rengince toprağın bedenine Öylece kayıp giderken ellerimden bir adım bile atamıyorum kendime
İçime işleyen sevdanın raylara mimlenmiş intihar eylemlerinden kurtaramıyorum yüreğimi Ve vagonları yokluğunla dolu trenlere ezdiriyorum ben (siz) liğimi Biliyorum çaresi yok bu hastalığın Biliyorum yokluğum yokluğuna vurgun Ve anladım ki alfabesi yok yokluğun
Susuyorum!
Dönmeyeceksen ateşe ver senli düşlerimi Ve ört üstüme geceyi