Arşiv Anasayfa Aşk Mektupları
Sayfalar: 1
Ikimiz Bilelim Diye.. By: exilant Date: April 19, 2009, 06:04:58 PM
Güneşin son kırıntılarını da toplayıp artık çekilmeye başladığı bir akşamüstüydü. Sokaktaki çocukların acımasız afacanlığından çekip almıştım küçücük bedenini... Geniş ovalardan toplanmış, güneşin ve günbatımının bütün renklerini içine sindirmiş bir avuç pamuktun sanki. Dünyanın korkunç kalabalıklığı karşısında yapayalnızdın. Safran rengi gözlerinde korkuyla sevincin yer değiştirdiğini gördüm. Sanırım seni çok seveceğimi anlamıştın ama yine de içini kemiren bir kuşku vardı. Haklıydın, bütün o yaşadıklarından sonra...
Birlikte çok şey paylaştık. Bu şehrin uzun ve karanlık akşamüstlerini, yorgun gecelerini, soğuk sabaha karşılarını... Zaman yavaş yavaş kışa yürüyordu. Ağaçlar -ki bu şehrin azınlıklarıdır onlar- güzü doyasıya yaşayamadan yitirdiler yapraklarını. Toprağın yanık, kavruk kahverengi yüzünde öyle çırılçıplak, kalakaldılar. ''Geliyorum'' diyen kışın dallarına saldığı o müthiş korkuyla nasıl da tirtir titrediklerini birlikte seyrettik pencereden. Senin ise böyle bir korkun yoktu. Birlikte eskittiğimiz zaman, yüreğindeki tüm korkuları yıkamıştı artık. Seni hep sıcacık ve neş'eli hatırlıyorum. Öyle de kalacaksın hatıramda. Bugün; zaman zaman çıkarıp baktığım fotoğraflarında ışıldayan safran rengi gözlerin en karanlık günlerinde bile bu şehre ışık olacak, biliyorum...
Saçlarımı severdin en çok. Geceleri, kitabımı okumak üzere henüz yastığa bıraktığımda başımı, telaşlı sevinçlerle gelir, onların yumuşaklığına kıvrılırdın. Saçlarımın kokusunda ve dokunuşunda Gecenin ilerlemiş bir vaktinde - artık gözlerime uyku yürüdüğünde yani- senin sevincine dokunmadan ışığı söndürür ve evvelini hiç bilmediğim müddet-i ömrünü düşünürdüm. Sıcaklığın bir bulut gibi otururdu başımda. Uyurduk, geceler düşlerimizle sabaha devrilirdi. Seninle olmaktan çok mutluydum. Bu hikaye hep böyle sürecek sanırdım, sadece ikimiz arasında. Olmadı...
Gün bitimlerini seninle sevdim, biliyor musun? Saatler arıkuşları gibi kaçışıp zaman akşama erdiğinde gündüz, buruşturulup atılmış kağıtlarla birlikte doldururdu çöp sepetini. Telefonun üzerinde parmak izleri, kültablalarında yarısı içilmiş sigaralar ... Karanlık nasıl da ansızın kuşatırdı aydınlığın bıraktığı yeri... Günün getirdiği dağınıklığı toparlayıp her şeyi yerine yerleştirmek gerekirdi ve sonra ışığı söndürüp gitmek, ertesi sabaha kadar. Evin karanlık sessizliğinde, yüreğin ağzında beni beklediğini bilirdim.
Yağmuru seyretmeyi ne çok sevdiğini de hatırlıyorum. Açık pencerenin önünde oturur, topraktan yükselen buğuyu derin derin koklardın. Arada bir gök gürlerdi ya; başını çevirip beni arardın hemen. Gözlerinde o ilk zamanki korkuyu okurdum. Yalnızlıktan ölesiye korkardın. Ben de öyle. İşte bu yüzden birbirimize hükümlüydük biz... Oysa sen bir ölümü tamamlamaya gelmiştin, kalıcı değildin. Bunu ne sen, ne de ben biliyorduk o sıralar, acımız da bu yüzden çok yırtıcı oldu ya...
Gecenin sabaha kol uzattığı bir vakitti. Saçlarımın arasında duymaya alıştığım soluğunun yokluğuyla uyandım ansızın, bilinmeyen bir yerde yitik bir saat çalarmışcasına sanki... Gözlerinde ne korku, ne de sevinç yazılıydı bu defa, yosun tutmuş bir acı okunuyordu yalnızca... ''Bağışla beni'' der gibi bakıyordun, davasına ihanet etmiş biri gibi. İlk kez böyle gördüm gözlerini, bütün zamanlarımız boyunca ilkkez... Seni artık geri döndüremeyeceğimi o an anladım. Ellerimin soğuduğunu hatırlıyorum, bütün bedenim sert bir rüzgâra tutulmuşcasına titredi. İşte bu korkunun ta kendisiydi! Seni kollarıma aldım, sanki incelmiş, uzamıştın. Ölüm bedenindeki hayatın son kırıntıları ile yer değiştirirken, yüzün de hızla değişiyordu. Bu yüzünle ilk kez tanışıyordum, şaşkındım... Pencerenin önüne doğru yürüdüm...

Bir yudum su vermeyi bile akıl edemedim sana. Gün doğuyordu. Aralık ağzından kırık bir ses döküldü sabaha, bu son sesindi, biliyordum. Derin bir iç geçirme gibi, sonra gözlerin gözlerimde öylece kaldın ve hafifleyiverdi kollarımda bedenin. Hikayemizin hiç bir yerinde olmadığın kadar soğuktun artık. Katılaşana dek bırakmadım seni, açık kalan gözlerinin ışıltısı yitip, camdan birer bilye gibi donuklaşana dek, hani şu çok oynanmış, örselenmiş bilyeler olur ya... Bırakamadım, belki yeniden ısınıverir bedenin, öylece bekledim. Oysa sen gideli çok olmuştu. En karşı konulmaz gerçeği benden evvel yaşamıştın, ölmüştün!.. Yalnızlık dizlerime dek yükseldi birden...
Güçlük çekiyorum. Uzun süre, hiç ışık yakmadan o korkunç sessizlikte bir başıma oturduğum oluyor. Geceleri çok üşüyorum, yalnızlık ölü bir sevgili gibi sokuluyor koynuma. Bir müebbedi yaşadığımın farkındayım. Beraber yağmuru seyrettiğimiz pencereye koşuyorum gece yarıları, çıplak ağaçlar ''yardım et'' çığlıklarıyla kuru kollarını uzatıyorlar sanki bana, yapamıyorum... Böyle karanlık, buzlu ve korkunç gecelerde kim kime yardım edebilir ki
Bağışla beni. Bana da hikayemizin eksik kalan sayfalarını bulup eski bir hamam külhanında yakmak kalıyor, sadece ikimiz bilelim diye...

Ynt: Ikimiz Bilelim Diye.. By: EyLuLCe Date: May 07, 2009, 06:58:25 PM
güzel yazmıs yzan tşkler..
Ynt: Ikimiz Bilelim Diye.. By: CCaaaDDiiii Date: May 20, 2009, 04:15:03 PM
cnm tşkler paylasımın için yureğine sağlık gercekten çok harıka bi yazı Gülmek :)

SiteMap - İmode - Wap2