0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: Anne Baba Neden Herşeye Karışır ?  (Okunma Sayısı: 1486 Kere Okundu.)
« : Ekim 16, 2009, 07:17:50 ÖS »

Furkan
*
Üye No : 3437
Yaş : 28
Nerden : Tokat
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 6751
Mesaj Sayısı : 10 941
Karizma = 15570


Anne Baba Neden Herşeye Karışır ?

 İnsanlar olarak, kolay elde ettiğimiz, hazır olarak bulduklarımız, gözümüzde kıymetsizdir, değerini bilemeyiz.Gözümüz aşina olduğundan, bakarız ama göremeyiz. Alışkanlık olmuştur artık. Kıymetini ancak, kaybedince anlarız. (Sağlık, zaman, gençlik, para, din, anne, baba, kardeş, aile, evlat, hürriyet, huzur vs. )
Anne ve babasızlığın acısını, en iyi yetimler bilir.Hiçbir şey yapmasalar dahi, bir kenarda otursalar, sadece varlıkları yeterli olur onlar için.
Hangi yaşta olusanız olun,anne ve babanızın gözünde hep çocuksunuzdur. Yaşlandıklarında çocuklaşırlar, çok hassaslaşır, hemen alınırlar. Onları, ancak siz de günün birinde anne veya baba olurduğunuzda anlarsınız.
Peki ne yapalım?
Kanıtlanmış bir kural vardır.Siz evrene ne verirseniz, fazlasıyla geri gelecektir. Etrafa pozitif enerji verirseniz, ayna gibi size yansıyacaktır. Ne paylaşırsanız, o sizde daha da artacaktır. Etrafa sevgiyle davranırsanız, iç huzurunuz artacaktır. Paranızın bir bölümünü, sıkıntısı olanlarla paylaşırsanız, arttığını göeceksiniz. Bilginizi paylaşırsanız, sizde yeni yeni bakış açıları gelişecek, hayata daha güzel bakacaksınız.
� Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayattan lezzet alır. �
� Düşmanını mağlup etmek istersen, onun kötülüğüne karşı iyilikle muamele et. �
� Tatlı dil yılanı deliğinden çıkartır. �
diye boşuna söylememişlerdir.Bize ne anlatmaya çalışıyorlar, bir düşünün.
Yaşadığımız dünyada işleyen bir sistem vardır.Çok hassas dengelere bağlı bu sistemde, herşey kusursuz işlemektedir.
� Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste �
� Eden, bulur. �
�İyilik yap denize at, balık bilmezse Halık bilir. �

Haksızlık yapan insanların mutlu, refah içinde yaşamlarını görüp, yaptıkları yanlarına kar kalıyor zannedebiliriz. Fakat bizim görmediğimiz şekilde, sistem onu cezalandıracaktır. Siz sabredemeyip, öç almaya kalkarsanız, kendi elinizle kendinizi sıkıntıya sokarsınız. İç huzurunuzu kaybedersiniz. Kim ne yaparsa, kendine yapar. Kimseye karşı içinizde kin, nefret, öfke beslemeyin. Kimsenin, sizin huzurunuzu bozmanıza izin vermeyin. Allah� a dua edin. O� ndan yardım dileyin.
Anne veya babanız size kötü davranıyor, her şeyinize karışıyor mu? Hemen karşı çıkmak, tartışmak yerine, belirli yöntemler geliştirerek mutlu ve huzurlu bir ortam oluşturabilirsiniz. Uyanık olun, aklınızı kullanın, pratik çözümler bulun. Onların tecrübelerinde yararlanın, fakat sizi sınırlandırmaya çalıştıklarında buna izin vermeyin. Onları kırmadan, yine siz bildiğinizi okuyun. Rahat ve geniş yürekli olun. Okuyup ,araştırarak kendinizi geliştirin. Çünkü tartışmak, zıtlaşmak çözümsüzlük meydana getirir. Zararı yine size dokunur.
Çocuklarını aşırı seven, aşırı düşkün olan anne babalar da çoktur. İyiliklerini düşündüklerini zannettikleri halde, kendine güvensiz insanlar yetiştirdiklerinin farkında değillerdir. Çoçuklar, fırsat bulduklarında, onlardan ayrılıp, kendi ayaklarının üzerinde durmalarını öğrenmeleri gerekir. Kendi dünyalarını kurmalıdırlar.
Sonuç olarak; sonradan pişman olmamak için, anne babanızın ellerini öpmek için hiçbir fırsatı kaçırmayın.Onlara devamlı iyilik yapın, hizmette kusur etmeyin. Eğer evliyseniz yada ayrı yaşıyorsanız, ara ara ziyaret edin, telefonla dahi olsa hal hatırlarını ve bir ihtiyaçlarının olup olmadığını sorun. Böylece içinizde huzur, hayatınızda bolluk, bereket, olacaktır.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Hürriyet
"İyi veya kötü, itici, harekete sürükleyici kuvvetlerin ferdi harekete geçirmesi anından başlayarak yasak edici frenleyici kuvveti de harekete geçirmesini bilen insan, hürriyetin sırrını yakalamış demektir." şeklinde tanımlıyor hürriyeti Türk Felsefesi�nin unutulmaz simalarından Nurettin Topçu.. ve hürriyeti yok eden illetleri şöyle sıralıyor:
"Hürriyetimizi yok edici düşmanlar, kinlerimiz, korkularımız, fani hesaplarımız ve etrafımızdan gelen sinsi tesirlerdir. Hürriyetini arayan fert, önce bütün bunlardan sıyrılabilmelidir. Her zaman kin ile korku, hakikatten uzaklaştırır. Sefaletimizin idraki nispetinde hür olabiliyoruz. Nelerin esiri olduğunu bilen fert, hangi kuvvetlerin esiri olduğunu idrak eden cemiyet, hürriyetinin eşiğinde demektir, ona pek yaklaşmıştır."
Kin, nefret, düşmanlık ve korku! Hürriyetin düşmanı süfli duygular... Bu duygulara kapılarak bilincimizi gayya kuyularına yuvarlayan korkularımız nelerdir? Nasıl o korkulardan bağımsız olabiliriz?
Sosyologlara göre, birimsel veya topluluklar hâlinde yapılan genel davranışların altında, ''hayatı koruma'' adına bir takım korkular ve yine buna bağlı temel bedensel ihtiyaçları temin etme arzuları yatıyor. Yaşam süreci içinde bir takım olaylara, bireysel ve toplu olarak verilen duygusal tepkiler bu korku ve ihtiyaçlara endeksli gelişen güdülerden kaynaklanıyor. İşte insanın hürriyetini kısıtlayan şey de bu korkulardır. Çoğumuz doğarız, yaşarız ve ölürüz... Bu süreç içinde bizi tüm bu korkulardan azade kılacak hürriyeti deneyimlemediğimiz için, mutluluğu ve huzuru asla yakalayamadan geçip gideriz. Hayatın anlamını, ne için yaratıldığımızı fark edemeden, bedensel temel ihtiyaçlarımızı gerçek ihtiyacımız sanır ve bunları elde etme hırsı ve kaybetme korkuları ile esaret içinde yaşar geçeriz dünyadan... Korkularımız konusuna daha önce de değinmiştik.. Bu sefer ağırlıklı olarak hürriyet konusuna değineceğiz..
Aslında hür olabilmek bir kabiliyettir bana göre... Herhangi bir kişide evrensel anlamda hür olabilme kabiliyeti varsa, o kişi dünyaya geldiği andan itibaren hiç bir şey ile kayda girmez.. Son derece değişkendir. Su gibi her girdiği kabın şeklini alır, ancak hiç bir kapta da durmaz. Korkuları ve bu korkularına endeksli arzuları ve bağımlılıkları (maddi ya da manevi veya pozitif ya da negatif) asgari düzeydedir. Çok küçük gayretle korkularından ve kendini bağlayan her şeyden soyutlanabilir, bunu yaparken zorlanmaz. Dünyevî herhangi bir şeye tamah etmez ya da manevî nimetler için hırslanmaz. Bilir ki yöneldiği, tamah ettiği veya bağlandığı her ne ise, eninde sonunda o şey ona bir pranga vuracaktır. Onu kaybetmekten korktuğu için... Bu sebeple mümkün oldukça az şey edinir. Yaşamsal faaliyetlerini devam ettirecek kadar.. Yani ya hiç edinmez, ya da asgari düzeyde tutmaya çalışır. Verilene razıdır ve kişiliğinde tevazu hakimdir.

Bu en basit anlamda hürriyet tarifi.. Eğer bu mizaç bir de kemâlat ile (ilim ve irfan ile olgunlaşma) bütünleşirse, işte gerçek anlamda hürriyete kavuşmak budur. Artık o kişiye evrensel anlamda hür denebilir.
Mutluluk ve huzur hiç bir zaman sahip olunan dünyevi değerlere endeksli değildir. Çünkü kişi onlara sahip olduğu andan itibaren o değerleri kaybetme korkusuna da sahip olacaktır ister istemez. Çünkü bir şeye sahip olmak, onu korumayı da gerektirir. Sahiplik duygusu girdi mi işin içine korkular da girecektir. Mutluluk akılla veya akılsızlıkla da ilişkilendirilemez. Mutluluk ancak özgürlükle ilişkilendirilebilir. Özgürlük ise tüm bağlandıklarımızdan, sahip olduğumuz her şeyden kolayca soyutlanmaya bağlıdır.
Sözün tam bu noktasında bağımlıklar konusuna da değinmek istiyorum.
Bağımlılık, pozitif ve negatif bağımlılık olarak her iki şekilde de olabilir. Bizler arzuladığımız şeyleri kendimize çekmeye çalışırken, bizde nefret uyandıran şeyleri de kendimizden uzaklaştırmaya çalışırız. Bir şeyi arzulamak kadar bir şeyden nefret etmek de onu bize bağlar. Yani, bizler sevdiğimiz şeylere veya kişilere bağımlı kalabiliriz. Aynı şekilde nefret ettiğimiz şeylere de bağımlı kalırız. Önemli olan, hayatımıza girip çıkan şeylerin zihnimizi bir şekilde işgal etmesi, bu sebeple bizi evrensel gerçekleri düşünmekten alıkoyması ve varlığında veya yokluğunda bize acı ve sıkıntı veriyor olmasıdır. (Hayati fiiller, bağımlılık değildir.)
Zıt kutupların (zevk ve acı, sıcak ve soğuk, kazanma ve kaybetme, zafer ve yenilgi, onurlanma ve utanma, yücelme ve yergi gibi) kişiyi etkilememesi ile tam bağımsızlık (hürriyet-özgürlük) haline kavuşmak, negatif ve pozitif tüm bağımlılıklardan kurtulmakla mümkündür. Bu da hayatımıza girip çıkanlara karşı zihnimizin nötr kalmasıyla mümkündür. Çünkü, aslı olmayan bir hayal evreninde, önceden belirlenmiş bir kaderi yaşayan kişi, gelene sevinmez, gidene üzülmez. Onun gözünde tüm zıtlar, değerler, madde anlamında da mânâ anlamında da her şey BİR'dir. Zihni bunlarla kayda girmez, etkilenmez. Dünya ona değil, o dünyaya hakimdir denilebilir.
Bu sebeple, yaşam sürecinde hayatımıza giren her şeyin, iz bırakmadan (bağımlılık anlamında) zihnimizden akıp gitmesine izin vermemiz ve bu şekilde zihinsel bazda nötr kalmayı öğrenmemiz gerekir.
Bu konu, hayatta verilecek en önemli sınavdır. Mesela, bağlı olmakla bağımlı olmak karıştırıldığı için bir çok hatalar yapılabilir. Bağlılık başka şeydir, bağımlılık başka şey.. Bu anlamda çok dikkatli olmak gerek.. Sevdiğiniz, değer verdiğiniz, minnetin bir ifadesi ile bağlı olduğunuz şeyler, bir zaman sonra hiç farkında olmadan bağımlı olduğunuz şeylere dönüşebilir. Bu ayrımı çok dikkatli yapmak gerekir.
Nötr kalmak ne demektir?
Mesela, paraya karşı nötr kalmak (bağımlı olmamak); parayı kullanmak ama ona bağımlı olmamak; parayı ne sevmek ne de nefret etmek, sadece işimizi görecek bir araç olarak onu görebilmek, yokluğu ve varlığının bizim için bir olması demektir.
Yine önemli bir konu da, bağımlılık ve umursamazlık arasında bir denge kurulmasıdır. Önerilen ise, orta yoldur. Kimse sizden ruhsal yola adım attınız diye marjinal bir hayat yaşamanızı istemez, isteyemez. Bağımlı olmamak demek, hayatı terk etmek değildir. Örneğin; bağımlı olmayalım diye ailemizi, dostlarımızı ve çevremizi bir kenara itmemeliyiz. Ya da işimizde başarılı olma gayretini terk etmemeliyiz veya para kazanmaktan vazgeçmemeliyiz. Ünlü biriysek, her şeyi bir yana bırakıp inzivaya çekilmemiz gerekmez.
Bağımlı olmamaktan kasıt, kişinin kontrolünü kaybetmeden yaşadığı dünya ile etkileşim içinde olabilmesi demektir. Dünyayı ve maddeyi reddetmek, onlarsız yaşamak anlamına gelmemelidir. Olması gereken, dünyada maddeyle birlikte yaşayıp onlara "bağımlı olmamak"tır.

Sri Krişna der ki;
�Dünyayı alt üst etmeyen, dünyanın da onu alt üst edemediği kişi, hikmet sahibidir.�
Bağımlı olduğumuz her ne ise, o şey aynı zamanda putumuz, ilâhımızdır. Açık şirk devri geçtiyse de, kopamadıklarıyla ve bağımlılıklarıyla gizli şirk cehenneminde yaşamaya devam ediyor beşeriyet.. Oysa kopamadıklarımızdır bizi biz yapanlar ve esaretimizin en büyük prangası benliğimiz, egomuzdur. Eğer bir gün bizi biz yapanları terk edebilirsek, varlığı onlara bağlı olan benliğimiz de bizi bırakacaktır. Böylece sınırsız özgürlüğe kavuşabiliriz. Sonsuz bir hayat ve sınırsız bir özgürlük...
Tasavvufta bağımlılıklar için "put" veya "ilâh" tanımlaması yapılır. Gönül (bilinç) aslı itibarıyla sınırsızlık kabiliyetine sahipken, algıladığı süfli alemlerde illüzyona kapılarak gerçekte muhtaç olmadığı, ihtiyacı olmayan şeylere (putlara/ilahlara) bağlanıp esarete düşer. Sözümüzü Azizüddin-i Nesefî (*) ile noktalayalım:
"Hür olanın bütün putları kırıktır. Hepsinden vazgeçmiştir. Allah�ın evi olan gönlünü putlardan temizlemiştir."
@ngelic - Sessiz Sözler
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Baba ve Oğul (Bir Hikaye)
Hali vakti yerinde olan bir adam Allah'tan bir oğul istemiş. Allah duasını kabul edip ona bir oğul vermiş. Adam çok sevinmiş bir oğlu olduğuna... Öyle ki o sevinçle eşine dostuna yemekler vermiş, düğün bayram etmiş. Oğul yavaş yavaş serpilmeye başlamış. Adam oğluna o kadar düşkünmüş ki her istediğini yerine getirmeye başlamış. Derken oğlu büyümüş yağız bir delikanlı olmuş. Adam zamanı geldi diye düşünüp, nüfusunu da kullanarak oğlunu güzelce bir işe sokmuş. Arkasından Allah'ın emri ile şehrin en güzel kızını istemiş oğluna, saray gibi bir ev kurmuş, dillere destan bir düğünle evlendirmiş evladını.. İçi rahatmış artık, oğlu için bir baba olarak elinden geleni yaptığını düşünerek.. Fakat kısa bir süre sonra delikanlının hayatında ufak tefek sorunlar baş göstermeye başlamış. Adam her sorun çıktığında koşup yetişmiş ve maddi ve manevi desteğiyle oğlunun hayatını toparlamış. "Üzülme oğulcuğum!" diyormuş her defasında evladına.. "Üzülme, ben senin babanım ve her zaman yanındayım. Bunu da hallederiz Allah'ın izniyle!"... Fakat çocuğun sorunları bir türlü bitmek bilmiyormuş. Her gün başka bir derde sokuyormuş başını.. Bu sebeple şikayet ve istekleri hiç bitmiyormuş. Adamcağız ne yaptıysa delikanlının hayatına bir çekidüzen verememiş. Böylece günden güne her şey daha da kötüye gitmiş. Derken bir gün oğul işvereni ve iş arkadaşlarıyla geçinemediğini bahane edip işinden de çıkmış. Bu sefer evindeki huzur da bozulmuş. Nihayet huysuzluklarına karısı da dayanamayıp evi terk etmiş ve evi ocağı dağılmış. Böylece delikanlı dönüp gelmiş yine baba evine.. Baba hemen kucak açmış tabii ki biricik oğluna... Yediği önünde yemediği arkasında yine.. Fakat bir yandan da adamı bir tasa almış. "Ya bana bir şey olursa, bu oğulcağızıma ne olur, kim bakar ona, nasıl hayatını devam ettirir?" diye.. Fakat oğlunu üzmek istemediği için bu endişelerinden söz etmemiş hiç.. Böylece bir süre daha geçirmiş delikanlı babasının kanatları altında.. Fakat adam oğluna hissettirmese de her geçen gün endişesi artıyormuş. Bunun böyle devam etmemesi gerektiğini biliyormuş. Sonunda bir gün oğlunu karşısına almış ve "Oğlum, sen benim göz aydınlığımsın. Her başın sıkıştığında sana destek olmaya hazırım. Ama senin de kendine göre bir hayatın, evin barkın ve bir ailen olsun isterim. Hadi gel sana bir iş bulalım ve bozulan düzenini yeniden kurmaya çalışalım" demiş. Baba evinde ekmek elden su gölden yaşayıp rahata alışmış olan delikanlının bu teklif pek hoşuna gitmese de itiraz edememiş. Aramış taramış zar zor bir işe girmiş. Adam oğluna yeniden ev ocak kurmuş. Yine Allah'ın emri ile gidip bir kız istemiş ve oğlunu evlendirmiş ikinci kez... Evladının dağılan düzenini yeniden kurduğunu düşünerek için için sevinmiş. Bu arada elini oğlunun üzerinden yine hiç çekmemiş. Daima her konuda maddi manevi yardımını esirgememiş. Oğluna yeniden kurduğu düzen bozulmasın istiyormuş. Fakat ne yaptıysa fayda etmemiş ve bir süre sonra oğlunun hayatı yine baş aşağı gitmeye başlamış. Sorumsuzluğu ve geçimsizliği sebebiyle işinden de çıkarılmış, parasız pulsuz kalmış. Derken evinde ailesiyle sorunlar başlamış. Bu durumu gören baba bir kez daha oğlunun yardımına koşmuş, maddi manevi ne gerekiyorsa yapmış. Fakat bakmış, ki bir türlü oğlu ıslah olmuyor ve ailesine de çok kötü davranıyor, hiç kimseyle geçinemiyor. Hattâ iş güç derdini de tamamen boşlamış ve yan gelmiş evinde yatıyor. Adam üzülerek yine almış oğlunu karşısına ve "Oğlum bu halin ne olacak senin, neden ailene kötü davranıyorsun? Üstelik hiç bir işte de tutunamıyorsun. Artık çok endişeleniyorum. Bu gidişin sonu pek iyi değil.. Zar zor yeniden kurduğumuz yeni düzenin de bozulmasından korkuyorum" demiş. Oğul babasına şöyle cevap vermiş: "Babacığım neden korkuyorsun, sen varsın ya!" İşte o vakit adam durumu anlamış. Her sıkıntısında oğlunun yardımına koşup, o sıkıntıyı giderirken, ona iyilik yapıyorum zannederken ne kadar büyük kötülük yaptığını fark etmiş. Daha geç olup, iş işten geçmeden bir şeyler yapması gerektiğine karar vermiş. Almış oğlunu karşısına ve demiş ki; "Oğlum, artık beni öldü kabul et ve kendi başının çaresine bak. Bundan sonra seninle baba oğul ilişkimiz bitmiştir. Bir daha sakın benim kapımı çalma. Benim de bir oğlum yok artık." Oğul ne olduğunu anlayamamış ve paniğe kapılıp, "Babacım ben sana ne ettim, ki beni oğulluktan sildin?" demiş. Baba içinden hüzünle; "Sen bana bir şey yapmadın, asıl ben sana kötü bir şey yaptım" demiş. Sonra tereddüt etmeksizin oğluna sırtını dönüp gitmiş. Oğul inanamamış babasının tavrına ve söylediklerine.. Şaka ediyor sanmış önceleri, ama bakmış ki babası arayıp sormayı tamamen kesmiş, o vakit işin vahametini anlamış. Gidip babasının kapısına yalvarıp yakarmış, ağlayıp sızlamış. Fakat babada hiç yumuşama yok, oralı bile değil.. Bunu görünce bu sefer hırçınlaşmış, isyan edip bağırıp çağırmış "Sen ne biçim babasın, ki oğluna sırtını döndün?" diye... Baba ise olan bitene çok üzülmesine rağmen bunu belli etmemiş ve dönüp oğlunun yüzüne hiç bakmamış. Oğlunun kendi sulbünden geldiğini, bu sebeple aslında güçlü melekelere sahip olduğunu, eğer gayret gösterirse ayakları üzerinde durabileceğini biliyormuş. Yoksa babaya dayanıp güvenerek yaşarken potansiyelindeki bu özellikleri asla ortaya koyamayacakmış. Bu sebeple duygularının zaaf oluşturup kararından dönmesine sebep olmaması için azmetmiş. Çünkü o andan itibaren göstereceği en ufak bir zaafın belki de ileride oğlunun hayatına mâl olacağını çok iyi biliyormuş artık. Fakat baba yüreği tabii, uzaktan uzaktan da olsa oğulcağızını izliyormuş. Delikanlı ise bakmış ki babası ciddi ve artık babadan hiç bir yardım göremeyecek, gidip bir işe daha girmiş. Fakat her istediğini elde etmeye alışarak şımarık yetiştiği için geçimsizlik sebebiyle her işten çıkıyormuş. Sonunda ikinci karısının da sabrı taşmış ve genç adamı terk etmiş. Bir süre sonra genç adam babasının aldığı evi de satmış parasızlıktan.. Onu da yemiş bitirmiş ve nihayet düşmüş sonunda sokaklara.. Aç biilaç sokakta yatıp kalkıyormuş artık... Baba ise oğlunun düştüğü durumu uzaktan izliyor ve her gece evinde ağlıyormuş. Ama oğlunun babaya güvenerek yaşamamasını, hayatın gerçeklerini öğrenmesini, olgunlaşmasını ve bir gün babası öldüğünde ayakları üstünde duracak duruma gelmesini arzuluyormuş. Bu sebeple çok üzülmesine rağmen duygularına yenik düşmemiş ve duruma hiç müdahale etmemiş. Sadece ölmemesi için gece oğlu uyurken gizlice bir kaç lokma yemek koyarmış yanı başına, sabah bulup yesin diye... Bir de üşüyüp ölümcül derecede hastalanmasın diye üzerine bir örtü atarmış oğlu uyurken.. Oğul ise içinde bulunduğu durumun sıkıntısından, geceleri gelen bu gizli yardımın babasından geldiğini anlamamış bile.. Gel zaman git zaman oğlanın yavaş yavaş aklı başına gelmeye başlamış. Bakmış ki hiç kimseden fayda yok ve hayatı elden gidiyor, bir gün sokaklarda açlıktan sürünerek ölüp gidecek.. Karar vermiş bir işe girmeye.. Fakat bu perişan haliyle kim onu işe alır? Çaresizlik içinde ne yapacağını bilmez halde kara kara düşünmeye başlamış. Bir gece adam yine gizlice oğlunu izliyormuş. Onun ağlayarak Allah'a dua ettiğini işitmiş ve sonunda evladının aklının başına geldiğini anlamış. Gidip oğlunun eski bir arkadaşından yardım istemiş. "Evladım, sana bir miktar para vereceğim. Oğlum falanca parkta yatıp kalkıyor. Gidip onu tesadüfen görmüş gibi yap. O senden borç isterse, bu parayı kendi paranmış gibi ona ver", demiş. Oğlunun arkadaşı olan biteni pek anlamamış, ama adamın teklifini kabul etmiş. Kalkıp gitmiş o parka.. Aynen adamın dediği gibi eski arkadaşıyla tesadüfen karşılaşmış gibi yapmış. Sonra iki arkadaş konuşup dertleşirlerken, bir işe girmek istediğinden, ama bu halde kimsenin ona iş vermeyeceğinden dert yanmış bizimki... Arkadaşı söz tam istediği yere gelince, "Ben sana borç para verebilirim, sonra paran olunca ödersin" demiş. Oğul bu teklifi hemen kabul etmiş ve teşekkür ederek parayı almış. Sonra gidip temizlenmiş, üst baş almış kendine ve iş aramaya başlamış... Nihayet küçük bir iş bulmuş. Artık şımarıklık ettiğinde işinden olacağını ve tekrar aç açık sokaklara düşeceğini çok iyi biliyormuş. Bu sebeple işinde ustasına itaatkar davranıp, iş arkadaşlarıyla iyi geçinmeye gayret etmiş. Öyle ki çok çalışıp ustasının bir dediğini iki etmeden zamanla en iyi işçisi olmuş. Bu arada evi olmadığı için iş yerinde küçük bir odada kalıyormuş. Eli para görünce bu küçük odada kalmak istememiş ve kendine nohut oda bakla sofa küçük bir ev kiralamış, üç beş eşya düzmüş. Sonra kötü davranarak elinden kaçırdığı ikinci karısı gelmiş aklına.. Çekinerek de olsa gidip özür dilemişi, şimdiki durumunu açıklamış ve yeniden onunla beraber olmak istediğini söylemiş. Karısı bakmış ki genç adamın aklı başına gelmiş, eli ekmek tutup huyu suyu değişmiş, o da unutmuş olanları ve barışmış kocasıyla.. Dönmüş evine ve huzur içinde yaşamaya başlamışlar birlikte.. Bu arada baba gizliden oğlunu takip etmekteymiş yine.. Bir gün ustası almış genç adamı karşısına ve; "Sen benim en iyi ve en çalışkan kalfam oldun. Bir dediğimi iki etmedin, işi çok iyi öğrendin. Bense artık epey yaşlandım. Bu işi devam ettirecek gücüm kalmadı. Bu sebeple işi sana devretmek istiyorum. Sen çalışkan bir genç adamsın. Çalıştıkça zamanla bana borcunu ödersin. Bundan sonra bu iş yeri senin." demiş. Genç adam çok sevinmiş tabii.. Hemen ustasının elini öpmüş ve işi devralmış. Oysa babası oğlanın sıkı çalıştığını ve başarılı olduğunu anlayınca, önceden ustayla görüşüp bu durumu da o ayarlamış meğer. İşyerini satın almış, ama bu senaryoyu usta ile birlikte hazırlamışlar. Böylece genç adam işyeri sahibi olmuş ve başlamış işi devraldığı ustaya borcunu güzelce ödemeye... Güzelce çalıştığı için işi gücü de yaver gitmiş ve hali vakti epeyce yerine gelmiş. Bu esnada bir oğlu olmuş. Artık çok mutlu ve huzurlu bir hayatı varmış. Bir gece oğlunu kucağına alıp onu sevip seyrederken, onunla ve geleceği ile ilgili hayaller kurmuş. Bu arada kendi ve babasıyla geçen hayatı gözlerinin önünden geçmiş. Ve bir anda olanı bitenin hayrını idrak etmiş. Titreyerek utanç içinde ağlamaya başlamış. Babasının her şeyi onun hayrı için yaptığını ancak o zaman fark edebilmiş. Sabahı zor etmiş. Gün doğar doğmaz, almış oğlunu kucağına, takmış karısını koluna ve koşmuş babasının kapısına.. Baba anlamış oğlun neden geldiğini ve açmış kapıyı gözyaşları içinde... Bir şey diyecek olmuş ya, oğul susturmuş babasını elini öperek.. Sonra baba oğul gözyaşlarıyla sarılmışlar birbirlerine.. Geçen zor, ama hayırlı ve bereketli yılların muhasebesini göz göze sessizce yaparak anlaşmışlar.
@ngelic © Sessiz Sözler
Babanızın dua ve öğütlerinden mahrum kalmayın!

A. KADİR SÜPHANDAĞI
Baba, insanın her başarısında mutlaka ilk haber verilen ve yeryüzünde en fazla bu başarıyla mutlu olan, her üzüntüsünü paylaşan, yardım eden, başı sıkıldığında ilk yardım istenen bir kol ve şefkatle gerilen bir kanat. Kol ve kanattan yoksun yaşamaya çalışmak ve bu yaşama alışmak, insanın aradığında bütün sıkıntılarının giderildiği bir telefonun diğer ucundaki sesin yokluğu. Ebedi suskunluk, işte babasızlık.
Her baba gider; ama giderken de arkada oğlunun veya kızının kulağına küpe olacak hakikatleri, tecrübeleri bırakır. Hayatta kim olduğumuzu, nasıl durduğumuzu, nereye ve nasıl baktığımızı tayin ederler. Hayatın kurallarını, beklentilerini, kaçınılmazlıklarını öğretir.
Bunu öğretirken de adına nasihat ya da öğüt dediğimiz metodu kullanır. Bu, bir anlamda eğitimdir. Hz. Adem�den günümüze kadar bütün babalar çocuklarını hayata hazırlama gayretindedir ve onu bir eğitime tabi tutar.
Bu metot fıtrata uygun bir metottur ki Kur�an-ı Kerim�de bazı peygamber babaların ağzından aynı metodu kullanarak bütün bir insanlığa yol gösteriyor. Hiç şüphesiz insanın ve insanlığın ebedi kurtuluşu için gönderilen Yüce Kitab�ımız da hangi üslubun insana daha çok tesir edeceğini bize misalleriyle gösteriyor. Örneğin �İnsanları, Rabb�inin yoluna hikmetle ve güzel öğütlerle davet et.� (Nahl, 125) ayetinden öğrendiğimiz şey �hikmet ve güzel öğüt�tür. Şimdi demek ki sözünün tesir etmesini isteyen her ebeveyn veya nasihatçi bu yolla muhatabına tesir edebilecektir.
Yine bir başka ayette de, �Onlara öğüt ver ve kendilerini ıslâh etmeleri hususunda tesirli bir söz söyle.� (Nisa, 63) buyurulmaktadır.
Kur�an�ın uyguladığı metodun aynısını Kur�an�ı bize getiren şanı yüce Resul�ün eğitim metodunda da görüyoruz. Hayatı boyunca bulunduğu her ortamda �en emin bir eğitimci�, �en güvenilir bir nasihatçi� olarak karşımıza çıkan Efendimiz (sas), bununla da yetinmiyor ve üç kere üst üste dinin bir öğüt olduğunu bizlere hatırlatarak hadisin devamında bize şu öğütte bulunuyor: �Bir kişi din kardeşinden öğüt isterse, ona öğüt versin.� (Müsned, 4:259)
Kur�an-ı Kerim�de ve diğer Allah dostlarının eserlerinde hitap olarak �Ey oğul� ifadesinin seçildiği dikkat çekiyor. Bu hitap tarzı kullanılmış olsa da öğüt ve nasihatlerle verilmek istenen mesaj kız-erkek ayrımı gözetmeden bütün bir nesle yöneliktir.
Peygamberlerimizin öğütleri:
Ey Şit! Dünyaya gönül bağlama
Hz. Adem�den (as) oğlu Hz. Şit�e: �Ey Şit! Dünyaya gönül bağlama. Her işin sonuna bakıp neticesinin nereye varacağını düşün. Bir işe başlayacağın zaman kalbine sıkıntı gelirse o işi bırak yapma ve hayatın boyunca sürekli danışarak iş yap.�
Lokman Hekim:
Yeryüzünde böbürlenerek yürüme
�Ey oğulcuğum! İnsanlara karşı avurdunu şişirme (kibirlenme) ve yeryüzünde çalımla yürüme. Çünkü Allah övünen ve kuruntu edenlerin hiçbirini sevmez. Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt; çünkü seslerin en çirkini elbette merkeplerin sesidir.� (Lokman Sûresi/17-19)
Hz. Muhammed (sas):
Ey kızım, nefsini su ile pâk eyle
�Ey kızım! nefsini su ile pak eyle, lisanınla Rabb�ini zikreyle ki eşin sana baktığı zaman ferahlansın. Gözlerini de sürmele, zira sürme kadınların ziynetidir. Ey Fatıma! Allah katında kabul edilen ibadetler yap. Çünkü kıyamet gününde Ben de seni Allah�ın azabından kurtaramam.�
Hz. Ali:
Cimri ile arkadaş olmaktan sakın
�Ey oğul! Her şeyden önce Allah�tan kork. Bütün emirlerini yerine getir. O�nu anmakla kalbini yaşat. İpine sımsıkı sarıl. Cimri ile arkadaş olmaktan sakın. Çünkü o kendisine en fazla ihtiyaç duyduğun anda senden uzaklaşır. Fasıkla arkadaş olmaktan sakın. Çünkü o, çok değersiz şeye seni satar.�
İmam-ı Gazali:
Ey oğul bildiklerinle amel et
�Ey oğul! Bilmediklerini öğrenmek istiyorsan, ilk önce bildiklerinle amel etmelisin. Allah vergilerinin en hayırlısı akıl ve ilim olduğu gibi, musibetlerin en kötüsü de ahmaklık ve cehalettir.�
Mevlânâ:
Dilden gönüle yol vardır
�Ey oğul! Eğer düşmanını sevmek, düşmanının da seni sevmesini istiyorsan, kırk gün onun iyiliğini ve hayrını söyle. Göreceksin ki o düşman, senin en yakın dostun olacaktır. Çünkü gönülden dile, dilden de gönüle yol vardır.�
İbrahim Edhem:
Gençlik çağını ibadet için harca
�Ey oğul! Vakitlerin en şereflisi olan gençlik çağı, amellerin en faziletlisi olanlar için harcanmalıdır. İş bu ameller mukaddes yüce Hakk�ın ibadet ve taatidir.�
Şeyh Edebali:
Cahiller arasındaki alime acı
�Ey oğul! Caniler arasında alime, zenginken fakir düşene ve hatırlı iken itibarını kaybedene acı!.. Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.�
H. Bayram-ı Velî:
Edebe çok riâyet eyle
�Ey oğul! Bir mecliste bulunduğun zaman az konuş. Sana sorulmayan şeye cevap verme. Bir şey sorulursa cevâbını bilmiyorsan, bilmiyorum de. Bilmediğine, bilmem demek ilmin yarısıdır. Eğer cevâbını biliyorsan, kısa cevap ver. Sözü uzatma. Mecliste bulunanlara imtihân için bir şey sorma. Onlarla münâzara ve münâkaşa etme. Kendini beğenerek en başa, yukarıya oturma. Edebe çok riâyet eyle. Edepsizlik her zaman ve her yerde yasak ve sevimsizdir. Her yerin kendine mahsus bir edebi vardır. Arkadaşlarına cömertlik et ve iyi muâmelede bulun. Dünyâ sevgisini gönülden çıkar. Allahü Teâlâ�nın rızâsı yolunda senin önüne ve yoluna bir şey engel olmasın.
Şeyh Sadi:
Okulda terbiyesizin yanına oturma
�Bu nakışlı mektubu hikmet yazan kalem ile sana yazıyorum.
Şimdi öğütten anlayacak yaşta değilsin, fakat anlayacak çağa geldiğinde kullanırsın.
Yüzünde sakal çıkmadıkça evden dışarıya adımını atma.
Ayağını kendin zincirle, kendi evinde mahpus ol.
Hiçbir zaman ailenin sohbetini bırakıp elin kapısına gitme.
Elle görüşmek hayırlı değildir, özellikle yaşı senden büyük ise.
Seni okula gönderirler, alfabeyi yanı başına koyarlarsa:
Okulda her terbiyesizin yanına oturma.
Saçma fikir yüzünden kalbini kırma, konuşurken �mim� gibi ketum ol.
Her söylenen boş söze kulak asma ki, kulak çekmenin acısını tatmayasın.
Kur�an�a geçtiğin zaman o sofradan her günün rızkını yemelisin.
Kur�an�dan kendi ipine mücevher olarak ne dizersen, dil ile tekrar ederek kendine mâl et. Sen Kur�an�ı koruma hakkını yerine getirirsen, Hakk�ın koruması da içindeki dertleri siler.�
Molla Cami:
İlim, bütün sanatların baş tacıdır
�Her nefes, değeri nitelik ve nicelikten daha çok olan kıymetli bir mücevherdir. Bu mücevheri bedava elden çıkarma, bilhassa alçakları överek.
Kendine bu işin zahmetini çektirme. İlim yolunda çile çekmen daha iyidir.
İlim, bütün sanatların baş tacıdır; ilim, bütün kapıları açar.
İlim yolunda kemerini sıkıca bağla, diğer uğraşılara da fazla eğilme.
Ben sana ilim hakkında daha ne söyleyeyim? Bilgi geldiğinde, sana ne yapacağını söyler. İlim çoktur, fakat ömrün kısadır. Sen gerekli olanı meslek edin. Gerekli olanları öğrendiğin zaman kalbini onarmaya bakman iyi olur.
Kalbin onarımı, kalbi su ve balçığın keşmekeşinden çıkarmandır.
Ayaklarını eteğine, başını yakana çekmen; bedenini şahadete, ruhunu gaibe vermendir.�

-----------------------------------------------------------------------------


Dünyada yeri dolmayacak tek kişi, annenizdir.
Her şeye rağmen sizi affedebilecek insan, annenizdir.
Yetiştiren, koruyan ve besleyen, ana - babanızdır... "O"nu idrâka çalışın!.. Ahmed Hulusi
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: Anne Baba Neden Herşeye Karışır ?
« Posted on: Mart 29, 2024, 01:58:48 ÖS »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? e-book, Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? programı, Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? oyunları, Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? e-kitap, Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? download, Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? hikayeleri, Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? resimleri, Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? haberleri, Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? yükle, Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? videosu, Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? şarkı sözleri, Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? msn, Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? hileleri, Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? scripti, Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? filmi, Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? ödevleri, Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? yemek tarifleri, Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? driverları, Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? smf, Anne Baba Neden Herşeye Karışır ? gsm
Yanıtla #1
« : Ekim 16, 2009, 07:42:16 ÖS »
Avatar Yok

yalnısslık
Üye No : 0
Nerden :
Konu Sayısı : 750
Mesaj Sayısı :
Karizma = 0

Çok uzundu hepsini okuyamadım ama okuduklarım kadarıyla faydalı şeyler var (: Ara ara okur tamamlarım Zuhahaha Nerde kaldığımı da işaretlerim (:
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  


Benzer Konular
Konu Başlığı Başlatan Yanıtlar Görüntü Son Mesaj
Hayki - Herşeye Rağmen ( Mp3 )
Rap Mp3
Mavi_Kiyamet 2 1514 Son Mesaj Ocak 24, 2013, 10:38:28 ÖS
Gönderen : bitkinronin35
Tarkan - Herşeye Rağmen
Karışık Videolar.
-o_o-GökhaNur-o_o- 0 829 Son Mesaj Ocak 08, 2012, 08:45:14 ÖS
Gönderen : -o_o-GökhaNur-o_o-
Aşka Mafya Karışır - Hümeyra Özbek
Kitaplar Hakkında Bilgi ve Özetler
BÖRÜLCE 0 864 Son Mesaj Mayıs 25, 2016, 07:11:35 ÖS
Gönderen : BÖRÜLCE


Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular