0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: Anahatlarıyla Islam Felsefesi  (Okunma Sayısı: 1181 Kere Okundu.)
« : Kasım 06, 2009, 11:52:53 ÖS »

Furkan
*
Üye No : 3437
Yaş : 28
Nerden : Tokat
Cinsiyet : Bay
Konu Sayısı : 6751
Mesaj Sayısı : 10 941
Karizma = 15570


Yazar : Dr. Necip TAYLAN

Yayınevi : Ensar Neşriyat

 

ANAHATLARIYLA İSLAM FELSEFESİ

Yazar, giriş bölümünde felsefenin tanımını ve temel kavramları verdikten sonra, ilk bölümde felsefenin doğuşundan İslam dünyasına geçişe kadar dönemi ve ünlü filozoflarını, ikinci bölümde ise; felsefenin İslam dünyasına geçmesinden itibaren, yetişen filozofları ve ekollerini tanıtır. Kitap, Çok çeşitli kaynaklardan yararlanılarak hazırlanmış, yazar kendi düşüncelerine pek yer vermemiş. Yazarın katkısı sadece bu fikirleri bağlamak olmuş. Daha çok bir araştırma tezi gibi.

 

FELSEFENİN METODLARI

Akıl felsefenin temeli değil aleti olmak durumundadır.

“Felsefe sadece akılla ilgilenir” demek konusunu sınırlamaktır. Zira insan ruhu sadece akıldan ibaret değildir.

Çözülmemiş ve çözülememiş problemleri saçma ve lüzumsuz diye konusu dışında bırakmaz.

 

FELSEFENİN TARİFİ

Felsefenin çeşitli tarifleri şöyle yapılmıştır.

Pythagoros “Başlangıcı; ilim sevgisi, ortası; insanın gücü kadarıyla varlıkların mahiyetini bilip tanıması, sonu da ilme uygun bir şekilde konuşup yaşamaktır.”

Platon “ Görülmesi mümkün olmayanın ilmi”

Aristo “İlk prensipler ve son sebepler hakkında bilgi”

Genel tanımı “Evren hakkında tefekküre dair bir bilgi, teemmüllü bir bilgi”, “Mutlak ilim”, “İlimlerin ilmi”, “İlimlerin izahı”

Descartes(1595-1650)”Felsefe sözünden hikmeti (bilgelik) incelemek anlaşılır. Bilgelikten de, insanın bilebildiği kadar, bütün şeylerin tam bilgisi anlaşılır.”

Hegel (1770-1830) “Önce genel olarak düşünce tarafından nesnelerin(eşyanın) derin bir şekilde incelenmesidir.”

İslam filozofları “Felsefe, eşyanın mahiyet ve hakikatını bilmek, varlığın sebebini açıklama gayretidir. İnsanın kendini bilip tanımasıdır.”

İslam filozofu El-Kindi(öl. M.S. 873) “Felsefe insanın kendisini tanımasıdır. Felsefe sanatların sanatı, hikmetlerin hikmetidir. Felsefe, insanın gücü yettiği sürece külli-edebi şeylerin hakikatlarını, mahiyetlerini ve sebeplerini bilmektir.”

Farabi (870-950) “Varolmaları bakımından varlıkların bilinmesi…”

Muyiddin ibn el-Arabi(1165-1240) “Nesnelerin hakikatlerini oldukları gibi bilmek ve onların varoluşları ile hüviyetleri konusunda hüküm vermek suretiyle, insan ruhunun olgunlaşmasıdır.”

 

FELSEFENİN MAHİYETİ

Kimileri felsefeye “Anlaşılmaz” derken, kimileri de insanların ihtiyaç ve davranışlarının esaslarını pozitif ilimlerin çözeceğini ileri sürerek felsefeyi lüzumsuz saymışlardır. Ayrıca filozofların karşılıklı mütalaa edip, sonuca varamamaları da buna ilave edilince; felsefe üzerindeki olumsuz düşüncelerin tarihin her döneminde olduğunu kabul etmek gerekir. Bu olumsuzluklara rağmen felsefenin öneminin ve devamlığının sebepleri;

Düşünme yoluyla, varlık ve olayların(alemin) derinliklerine nüfuz etme arzusu

Bilgili ve şuurlu bir hayata ulaşmak düşüncesi

Şu bilinmelidir ki; evrenin mahiyeti ve manası hakkında din, siyasi veya sosyal bir dünya ve hayat görüşüne sahip olmak herkes için mümkün olduğu halde, felsefe yapmak, felsefi problemlerle yakından ilgilenmek herkesin işi değildir. Çünkü; felsefe bir dünya görüşünden ibaret bulunmamaktadır. Felsefe, alem ve olaylar karşısında alınan belli bir tavrın ifadesi olan fikirler arasındaki münasebettir.

Felsefe çok geniş bir sahayı kuşatır. İnsanın tecrübe sahasına giren şeyler içinde, hatta bunun da dışında kalan bütün objeler, düşünceler ve kavramlar felsefeyi ilgilendirir.

Felsefenin basitten karmaşığa doğru mertebelendirilmiş bir öğrenimi bulunmadığından felsefe güç ve karışık bir saha denilebilir. Felsefenin her noktasında, her kavramında daima birçok problem ve girift fikirler vardır. Aslında çok zor görülen bu bilmeceden çıkma anahtarı meraktır.

 

FELSEFE İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

Felsefe: Yunanca Phılosophıa kelimesinin Arapça’da aldığı şeklidir. Filo: Sevgi, Sofia da Hikmet anlamındadır. Böylece felsefe, “Hikmet Sevgisi” anlamındadır.

Filozof: “Hikmeti Seven” manasına gelen filozof ilimlerin sahalarını aşan problemler hakkında umumi görüşler ileri süren ve böylece bir sisteme ulaşan kimsedir.

Hakim: Sofia’nın karşılığı olan “hikmet”e sahip olana denir.

Bilme: Bilme ve Bilgi felsefenin Gnosenoloji veya Epistomoloji adı altında ele aldığı bir problemdir. Bilgi problemiyle yalnız felsefe uğraşır. Felsefi araştırmalar bilme ile başlar ve ilerler. Fakat, bilmenin sınırları ne kadar geniş tutulursa tutulsun, bilinen yapısı içinde insanın önündeki bütün problemleri çözmeye yetmeyeceği de bir gerçektir.

Düşünmek: Bilmenin verilerinden başlayıp, onu bilinmesi mümkün olabilen çok geniş bir sahaya yaymak demektir. Bilmenin bittiği noktadan itibaren harekete geçip ilerler. Bu ifadeye göre, düşüncenin sınırları idrakten daha geniştir. Gerçek veya gerçek dışı, sahalara ulaşabilir.

Zeka: Eğer düşünme, yeni bir durumu hemen kavrarsa, onun bu görünüşüne “zeka” denir.

Akıl: Düşünme belli bir problemi tasarlar, onları açık kavramlarla ifade eder ve bu problemler hakkında teemmüle(reflexion) dayalı açıklamalarda bulunursa, buna akıl denir.

Anlama: Düşünmenin idrak sahasına ait olan bir şeyi doğrudan kavramasıdır.

Sezgi: Düşünme, bir şeyi ya da içinde bulunulan bir durumu doğrudan yani, bir takım kavramlara ihtiyaç duymadan his ederse, onun bu şekline “Sezgi” denir.

Hayal: Hiç bir kayıt ve şarta bağlı bulunmadan ortaya çıkan düşünme şeklidir.

İnanma: İnsanın bilme ve düşünme güçlerinin yanında fakat, onların uzanabildiği sahayı da aşan bir başka gücüdür. Düşüncenin tamamen kuşatamadığı konularla temas kurar. Mesela, Mutlak Varlık sahası düşünmeden çok inanmanın kapsamı içindedir. Hrıstiyan ve İslam Dünyasındaki kelam münakaşalarında gördüğümüz şekliyle Yüce Varlık’a imandan başka bir yol ile ulaşılamayacağı fikri ağırlık taşımaktadır.

*** Dinin, sistemli ilimlerden en büyük üstünlüğü; sistemli ilimlerden alamayacağımız bazı problemlerin cevaplarını iman ile temin etmesidir.

 

FELSEFENİN PROBLEMLERİ

Çeşitli ve birbirleriyle alakasız gibi görünen ilimlerin ortak yönlerinin olup olmadığını araştırmak felsefenin sahasına girer, “Bilgi Meselesi”felsefenin belli başlı problemlerinden birisidir.

İlimlerin benzerlik ve farklılıkları göz önüne alınarak, onları bir sınıflamaya tabi tutmak, düşünme kanunlarını, düşünceler arasındaki münasebetlerin dayandığı kanunları ve prensipleri tesbit etmek de bilgi probleminin yanında “Mantık Meselesi” olarak karşımıza çıkar.

İlimler değişik varlık sahalarını paylaşıp orada derinleştiği halde, felsefe varlık aleminin tamamı hakkında bir izah vermek, onları bir bütün içinde kavramak üzere ele alır. Bu, evreni tek bir bütün olarak problem edinmektir. “Ontoloji (Varlık Bilimi)” diye ifade edilen bu mesele de felsefenin temel problemlerinden birini teşkil eder.

Madde dünyasının yanında bir de canlılar alemi, organik bir alem mevcutdur. Bu iki alemde cereyan eden kanunlar aynı mıdır? Farklı ise mahiyetleri nelerdir? Bu suallerin cevapları da felsefenin “Tabiat Felsefesi” adı altındaki disiplininden beklenir.

Tabiat Aleminin zıddı Kültür ve Tarihi-Manevi alemdir. Birçok ilimlerin paylaştığı bu sahayı felsefe bir problem olarak “Tarih Felsefesi” adı altında, onun bütününü, prensiplerini, sebeplerini araştırarak tayin etmeye uğraşır.

Sanat eserlerinin insan için taşıdığı değer bunlarla ortaya konmak istenen şey ve bunların ideal değerlerle olan alakası nedir? Bu ve benzeri soruların cevabını da felsefeden “Sanat Felsefesi” (estetik) vermeye çalışır.

İnsanın “ne yapmam lazım?” sorusu altında toplanabilecek diğer bir takım soruları da vardır. Bunların cevabı felsefede “Ethik” (Ahlak) Felsefesinden beklenir.

Felsefenin en mühim problemlerinden bir başkası da “Felsefi Antrolopoloji” (İnsan Felsefesi)dir. İnsanın toplumsal yönünü Sosyoloji, davranışlarını Psikoloji, biyolojik yapısını Biyoloji, sıhhatini Tıp inceler. Ama hiç biri -felsefe hariç- insanı, onun ne olduğunu, evrendeki yerini, diğer canlılarla olan münasebetini ele almamaktadır.

İnsanın ümitleri, beklentileri ve imanlarının neyi ifade ettiği, insan ile Yüce Varlık(Allah C. C.) arasındaki münasebetin mahiyetinin ne olduğu, bu münasebetin tarzları, Allah(c.c.), Evren ne İnsan kavramlarının karşılıklı ilişkileri içinde insanın durumu gibi sorular, dini ilimleri de aşan bir takım problemler sahası teşkil eder. İşte, felsefenin ilkçağlardan beri belki en temelli problemlerinden biri de “Din Felsefesi” dir.

Devletin bir kurum olarak sorumluluğu nedir? Hak, adalet ve vazife prensiplerinin kanunlarla ve başka ahlaki normlarla münasebeti nedir? Hürriyet ve sorumluluğun manası nedir? Gibi soruların cevabı sadece “Devlet ve Hukuk Felsefesi” tarafından verilebilir.

 

FELSEFENİN TARİHÇESİ (İslam Felsefesinin doğuşuna kadar)

Felsefi düşüncenin nerede, ne zaman ve hangi millette ortaya çıktığı tam olarak belirgin değildir. Kabul gören umumi kanaat, felsefenin beşiğinin Ege Denizi sahillerinde M.Ö. VI. yüzyıllarda yaşayan Yunanlılar olduğu doğrultusundadır. Bu, ilkçağ felsefesi diye bilinen devir, dar manada Yunan felsefesi ile, bu felsefeden doğmuş olan Helenizm-Roma felsefesidir. Geniş manası ile de, ilk yazılı belgelerden, yani M.Ö. 4 bin yıldan, M.S. 476 yılında Batı Roma İmparatorluğunun yıkılışına kadar devam eder. Bu uzun zaman içinde birçok kültür ve medeniyet gelip geçmiştir. Hint ve Çin kültürleri bir yana bırakılırsa, sadece Akdeniz çevresinde Mısır, Mezopotamya (Sümer, Akad, Babil, Asur), Hitit, Fenike, Yahudi, Yunan ve Roma kültürleri önemli olanlarıdır.

Bunların içinden Yunanların kültür ve düşüncesiyle başlatılan felsefe tarihinin ilk dönemine Klasik İlkçağ veya Antik Felsefe denir. Bundan da yukarıda işaret edildiği gibi, Yunan Felsefesiyle onun bir devamı olan Helenezm-Roma felsefeleri anlaşılır.

Umumi hatları içinde bu devir, yöneldiği konular ve yetiştirdiği büyük filozoflar ile dört mühim döneme ayrılır.

 

Bütünü ile dış dünyaya, tabiata yönelik bir Tabiat Felsefesi.(Kozmolojik Devir)

Allah(c.c.), insan ve tabiatın bir münasebet içinde ele alındığı ve ağırlığın insan üzerinde toplandığı dönem(Antropolojik Devir)

Felsefenin hemen hemen bütün problemleriyle ele alındığı, ilimlerde ihtisaslaşmanın başladığı ve son döneme geçişi sağlayan devir(Büyük Sistemler Devri)

Sistemci filozofların, düşünce hayatının her sahasına uzanan görüşlerinin tekrarlandığı, felsefenin daha çok dini (Hint - Mısır) unsurlarıyla karıştığı ve pratikleştiği dönem (Helenistik Devir)

 

I- SOKRATES’TEN ÖNCEKİ YUNAN FELSEFESİ

(Kozmolojİk Devir - Presokratik Dönem ve Filozofları)

Felsefe tarihinde Sokrates (469-399) bir dönüm noktası kabul edilir. Ondan önceki felsefi problemlerin ağırlık merkezini Tabiat, diğer bir deyim ile insanın içinde yer almadığı dış dünya teşkil ettiği için, bu döneme Tabiat Felsefesi veya Kozmolojik Devir adı verilir.

Yunan felsefesi önce, bugünkü İzmir yakınlarında bulunan Milet’te ortaya çıktı. Bu okulun temsilcileri olarak Thales, Anaksimandros ve Aneksimenes’i görüyoruz. M.Ö. yüzyılın filozofları, Tabiatın kaynağının ne olduğu sorusunu sorarak, gözleme dayalı cevap aramışlardır. Başlıca meseleler; tabiatın nasıl ortaya çıktığı, Dünyanın şekli ve yapısı, Güneş’in ve Yıldızların mahiyeti, Dünyanın onlarla münasebeti vb.dir. Onlar organik alem ve insan problemiyle pek ilgilenmemişlerdir.

THALES: İlk fizikçi filozof ve felsefenin babası olarak kabul edilen Thales, Arkhe yani ilk temel madde, her şeyin başı, sebebi ve ilkesi olarak Suyu kabul etmiştir. Ona göre herşey sudan çıkmış, yine suya dönecektir.

Anaksimandros: Thales’in talebesi, Milet okulunun da ikinci filozofu Anaksimandros, Arkhe problemi üzerinde durmuş, fakat her şeyin başlangıcında bulunan, her şeyi kuşatan sınırsız şeyin Apeiron olduğunu söylemiştir. O yaratılmamıştır ve belli olamayan bir şeydir. Sonradan zıtlar şeklinde ayrılarak tüm canlılar ortaya çıkmışlardır. Dünya, silindir olup alemin merkezinde hiçbir yere dayanmadan yüzmektedir. Hayatın kaynağı sudur. İnsan dahil tüm canlılar suda yaşayan canlılardan gelişmişlerdir. Canlılar değişirler ve yok olurlar, fakat Aperion yok olmaz, o en yüksek Tanrı’dır.

Anaksimenes: Milet mektebinin üçüncü ve son talebesi olup hayatın esas varlığına Hava demiştir. Ruh düşüncesini felsefeye ilk katan odur.

*** Görüldüğü gibi bu üç filozof çok tanrıcı (politeist) olan Yunan dininin açıklamalarını terk etmişler, tabiat olaylarını ilmi tarzda açıklayıp Ahlak ve Din ile ilgilenmemişlerdir.

 

Herakleitos: İyonya filozoflarından biri olan Herakleitos ana maddenin ateş olduğunu söylemiştir. Her şeyin bir değişime uğradığını savunur.”Aynı nehirde iki defa yıkanılmaz. İkinci yıkanmada artık bu nehir aynı nehir değildir.” der. Alemde tanrısal (ilahi) bir aklın olduğunu kabul eder. Logos adındaki bu “Alem Aklı” ile Tanrı, bir ve aynı şeydir. Böylece Tanrı, alemin içinde, onu düzenleyen ve idare eden prensiptir. İnsan ruhu bir ateştir. Ölümden sonra ruh tekrar bu sonsuz ateşe katılır.

Ksenofanes(569-477): Monoteist bir düşüncesi vardır. Ona göre tek ilah vardır. Ne zekaca, ne de vücutça insanlarla kıyas edilmez. Değişmez ve hareketsizdir. İşlerini düşüncesiyle zahmetsizce yapar. Fizik anlayışına göre görünüşler ve gerçek alem vardır, ana unsur topraktır. Her şey topraktan çıkıp yine toprağa döner. Elea Felsefesi adını taşıyan bir okulun kurucusudur. Parmanides’in hocasıdır.

Parmanides: Ona göre; duyular tarafından bildirilen alem, görünüşler alemi iken, gerçek alem sadece akılla kavranabilir. “Varlık, vardır ve var olmayan şey yoktur.” Felsefesinin özünü teşkil eder. Filozofa göre varlık ve düşünce aynı şeydir. Bu sebeple var olmayan şey düşünülemediği gibi, kavramlarda ifade edilemez. Doğru düşünmek var olanı düşünmek demektir.

Elea’lı Zenon( 490-430) Hocası Parmanides’in doktrinini mantıki delillerle açıklamaya çalışmıştır. Zaman, mekan ve hareketin kabul edilmeyeceğini savunur.

Pyhagoras(580-500) Efsanevi bir şahsiyet, dini bir cemaatin kurucusu ve saf matematiği ortaya koyan bir düşünürdür. Bu cemaat tenasüh(ruh göçü)’ne inanırlar. Ruhun periyodik göçünden kurtulmak için maddi zevklerden uzak dururlar. İktidar olmuşlar, Matematik, Astronomi, Musiki ve Tıp gibi alanlarda söz sahibi olmuşlar, “Her şey sayı” demekle sayıyı ilahlaştırmışlar, Arkhe olarak su veya hava yerine sayı gibi bir kavram koymuş oluyorlardı. İlk defa yerin küre olabileceğini düşünmüşler, Dünyanın Evrenin ortalarında ve Güneşin çevresinde döndüğünü söylemişlerdi.

Empedokles: Tabiatla uğraşmıştır. “Dört Unsur”(Anasır-ı Erbaa) nazariyesini formülize etmiştir. Bunlar; su, hava, ateş ve topraktır. Ay ve Güneş tutulmalarıyla ilgili doğru gözlemler yapmış, ilk defa bitkilerin de hayvanlar gibi organizmalarının bulunduğunu söylemiştir.

Anaksagoras(500-428) Tabiat araştırıcısı olduğu kadar, dini konularda da görüşler sunmuştur. Yunanlıların ilah saydığı Güneş’e ateş topu dediği için hakkında dava açılmıştı. Ona göre; “yok olma” yoktur ve dünyada ne kadar madde varsa o kadar unsur vardır.

Demokritos: Materyalist ve mekanist telakkileri sistemleştirmiştir. Var olan yok olamaz, görünmeyen parçalara(atom) ayrılabilir. Böylece Atom nazariyesini şuurlu ve sistemli bir tarzda duyurmuştur. Filozof, ruhu da atom nazariyesiyle açıklamaya çalışmış, ruh için “En ince, en düzgün ve en hareketli atomlardan meydana gelmiştir” demiştir. Ayrıca, alemin kendiliğinden bir zaruretle ortaya çıktığını savunur, dolayısıyla asrın ateist filozofu olarak tanınır.

Sonuç olarak, felsefe tarihinde Kozmolojik Devir diye nitelenen bu dönemin iki temel problemle uğraştığı görünüyor.

İlk prensip, ana madde yani Arkhe problemi…

Tek bir cevherden varlığın çeşitliğinin nasıl oluştuğu, yani Oluş meselesi…

*** Dikkat edilirse her iki problem de insanın dışındaki dünyaya aittir. Yani Kozmolojik devirin esas özelliği tabiatın incelenmesidir.

 

II- ANTROPOLOJİK DEVİR (İnsan Felsefesi)

Felsefe tarihinde, Tabiat filozofları ile Demokritos arasında yer alan grup, her şeyden önce İnsan ile meşgul olmuşlardı. Bu filozoflar zümresine sofistiler denir. İlk çağda sofistiler denince, genellikle Şair ve Hakim kimseler akla gelirdi. Daha sonra Eflatun’un tesiriyle bu kelime olumsuz bir anlam kazanmış; gerçek olmayan bir ilmi para ile satan, öğretmenlik yaparken sadece kazanç ve çıkarını düşünen kimselere de Sofist denmişti.

Görüldüğü gibi Yunan felsefesi buraya kadar süren gelişmesinde önce tabiatı Arkhe ve Oluş yönünden araştırmış, ikinci olarak Sofistiler duyumlardan ve kesin bilgilerden şüphe ederek, tabiat filozoflarını tenkit etmiş ve birer öğretmen olarak ortaya çıkmışlardı. Artık bunlardan sonra Yunan felsefesi mühim bir devrini başlatacaktır. Bu devrin başında Sokrates bulunur. O, felsefe tarihinde bir sınır taşı kabul edildiği için, antik dönem filozoflarını ve felsefi dönemlerini “Sokrates öncesi” (Presokrat) ve “Sokrates sonrası” diye iki devirde ele almak adet olmuştur.

 

SOKRATES

Felsefesinde temel problem olarak insanı ele alması ve tenkitçi yönü ile Sofistilere benziyorsa da, insanı her şeyin ölçüsü olarak kabul etmekle bir rölativizmi savunan Sofistiler’den, külli bir doğrunun bulunabileceğine inanmakla ayrılır. Ayrıca sofistileri para ile ders vermekten dolayı şiddetli bir şekilde tenkit eder.

O, hiçbirşey bilmiyormuş gibi karşısındakine soru sorup, cevap vermelerini bekler, onları düşünmeye sevk eder. Gerçek bilginin varlığına inanır ve bu bilginin ahlak duygusu ile yakın alakası bulunduğunu savunur. O’na göre “Bu dünya nizamı ancak iyiliği dileyen bir Tanrı’nın varlığı ile izah edilebilir. Ölümsüz olan insan ruhu, gelecekteki hayatta iyi fiillerinden dolayı mükafatlandırılacak, kötü işleri için de ceza görecektir.”

Hayatın mühim anlarında, mesela, bitkinlik ve yeis hallerinde, bir hiç olduğunu ve aczini hissettiği durumlarda daima içten bir sesin kendisine yol gösterdiğini, nasıl hareket etmesi gerektiğini söyler.”Daimonion”um dediği bu ses sayesinde içinde bulunduğu durumdan kurtulur. Sokrat’a göre Allah’ın sesidir.

 

III-FELSEFEDE SİSTEMATİK DÖNEM (Büyük Sistemler Devri)

Platon(Eflatun)(427-347): Sokrates’in talebesidir. 387 yılında Atina’da Felsefenin yanında Matematik ve Musiki derslerinin de verildiği dünyanın ilk üniversitesi Akademia’yı kurmuştur.

Felsefesi:

İdealar nazariyesi ve ontolojisi: Gerçek bilgi her yerde açık-seçik ve şüpheden uzak olan doğru bilgidir. Eflatun’un kendi deyimiyle İdeallerin bilgisidir. Mesela, iyi denilen şey mutlak iyiye az-çok yaklaşan bir objedir. İdealarda ezeli ve ebedi bir nizam vardır. Bu nizama “İdealar Alemi” der. Evrene idealara göre nizam veren, maddeyi idealara göre şekillendiren “Demiurg” dediği alemin bir yapıcısından, bir tanrıdan bahseder. Filozofa göre Demiurg, aynen bir heykeltıraşın bir maddeden şekiller yaptığı gibi, çeşitli varlıkları ideaların modeline göre var etmiştir.

Ruhun ölmezliği fikri: Filozofa göre ruh, daha önce, yani vücuda bağlı olmadan idealar aleminde yaşamış, ideaları görmüştür. Şayet durum böyle ise, biz var olmadan önce ruh mevcut bulundu ise, o zaman onun ölümünden sonra da var olmaya devam edeceği sonucuna varabiliriz. Ayrıca, ruhun önceden yaşamış olduğu ideaları hatırlaması da onun ölümsüzlüğünün bir delilidir.

Devlet hakkındaki düşünceleri: Platon’un devlet hakkındaki görüşlerine göre bazı zümreler vardır.

İşçiler zümresi: Faziletleri; çalışmak ve itaat

Muharipler ve Bekçiler zümresi: Faziletleri; cesaret

İdareciler zümresi: Faziletleri; hikmetdir.

Aristo(M.Ö. 384-322): Platon’un Akademia’sında yetişti. İskender’e öğretmenlik yaptı. Gençliğinde hocasının idealar nazariyesi ve ruhun ölmezliğine inanmaktadır. Hocasının ölümünden sonra kendi sistemini geliştirmeye başladı.

Felsefesi:

Aristo’ya göre tek tek varlıklar ve olgular çok önemlidir. O, eşyayı duygularımıza muhatab oldukları gibi, hakikatleri bulundukları şekliyle kavramak ister. Hocasından aldığı bir prensip -bilgileri bir başlıkta toplama, genelleme- onun için yanlıştır. O, objelerin ferdi alanda külli kavramları taşıdığını düşünür. Bu bağlamda, Aristo idealist değil, realisttir.

 

Mantığı:

Aristo ile felsefe Tabiat ve İnsandan sonra Mantık konusuyla da ilgilenmeye başlar. Aslında, Aristo’ya göre mantık, felsefenin bir bölümü değildir. Mantık, düşünmenin kanunlarını koyan temel bir disiplin, en genel anlamıyla, ilme bir giriş, ilimler için bir alet ve yardımcıdır.

Metafiziği:

Aleme şekil veren, ondaki oluşu ilk önce harekete geçiren kuvvet Alah’tır(cc.). Allah(cc) herşeyin sonunda bulunur. Olayların ve oluşun bir gayeye yönelik oluşları, bütün evrenin tek bir güç tarafından idare edildiğini ifade eder. Evrene şekil kazandıran bu en yüksek illetin kendisi, madde çeşidinden başka birşey değildir. O, maddeden aridir, saf formdur. Evrendeki hareket, imkandan gerçekliğe bir geçiştir. Ancak alemdeki hareketin başı da sonu da yoktur.

 

Dört Sebep Nazariyesi:

Aristo her hadisede, her oluşta birbirleriyle sıkı bir şekilde ilgili olan dört sebep ileri sürer.

Maddi Sebep: Mesela, bitkinin büyümesinde aldığı hava, su vb gibi .

ªekil (Suri) Sebep: Bitkinin tohumunda gizli olan şeydir.

Hareket Sebebi: Gerçek tohumu meydana getiren daha önceki bitkidir.

Gaye Sebebi: Bitkinin alemi daimi bir oluşma ve gelişme halinde kabul etmesidir.

Evrendeki Varlık Tabakaları:

Evren, gayesi olan Allah’a (C.C.) doğru ilerleyip yükselirken bir kaç tabakalara ayrılır. İlk önce “ilk madde” bir tarafa bırakılırsa hava, su gibi inorganik maddeler vardır. Daha sonra organik maddelerden bitkiler ve hayvanlar gelir. “İnsanlık Alemi” ise bu tabakaların en üstündedir.

 

Fizik Görüşü:

Filozof dört unsura (hava, ateş, su, toprak) beşincisini(Aithere=Ether=Esir) de katmış; bu unsurun gök tabakalarını oluşturduğunu söylemiştir. Yani, küreden oluşan tüm gök cisimleri saydamdırlar ve esirden meydana gelmişlerdir. Allah’a (C.C.) en yakın onlardır.

 

İnsan Görüşü:

Aristo’ya göre insan, Allah’a en çok yaklaşmış olan, akıl sahibi ve üstün bilgi elde etme kabiliyetindedir. Dil de insanın ikinci üstün vasfıdır.

 

Ruh Görüşü:

Aristo’ya göre bütün hayati olaylar ruhun idaresinde cereyan ederler. Çünkü, organik hayatı maddi olan tabiattan ayıran esas etken ruhtur. Ruh, “Entellechia” adını alır. Aristo ruhu üçe ayırmış; her tabaka kendinden bir üst tabaka için bir madde durumundadır. En alt kademesi, bitki, hayvan ve insanda bulunan nebati ruhtur; sadece beslenir, büyür ve neslini devam ettirir. İkinci kademesi, hayvani ruhtur; algılar ve harekete geçer. Hayvanlar ve insanlar müşterektir. En yüksek kademeyi insan ruhu teşkil eder. Başlıca özelliği akıldır, davranışlarını belli bir gayeye göre yapma kabiliyetine sahiptir.

 

Ahlak Görüşü:

Filozofa göre, ahlak ifrat ve tefride girmeden akıl ile kazanılmış fazilettir ve nazari olması yetmez. Bu sayede, kemale ulaşılabilinir.

 

Devlet Felsefesi:

Aristo’ya göre üç devlet şekli vardır ve bunların her biri kendi içinde doğrudur.

Monarşi: Tek kişinin hakim olduğu devlette, bu kişi iyi ise idare ve devlette iyi olur.

Aristokrasi: İdare seçkin tabaka, vatandaşların iyiliğini üstün tutarsa, bu devlet tarzı da iyi bir idare olur.

Demokrasi: İyi bir devlet şekli olması iyi eğitim görmüş olan halk meclisine bağlıdır.
« Son Düzenleme: Nisan 27, 2010, 04:40:22 ÖS Gönderen : SmBRN™ »
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: Anahatlarıyla Islam Felsefesi
« Posted on: Mart 19, 2024, 07:26:22 ÖÖ »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: Anahatlarıyla Islam Felsefesi e-book, Anahatlarıyla Islam Felsefesi programı, Anahatlarıyla Islam Felsefesi oyunları, Anahatlarıyla Islam Felsefesi e-kitap, Anahatlarıyla Islam Felsefesi download, Anahatlarıyla Islam Felsefesi hikayeleri, Anahatlarıyla Islam Felsefesi resimleri, Anahatlarıyla Islam Felsefesi haberleri, Anahatlarıyla Islam Felsefesi yükle, Anahatlarıyla Islam Felsefesi videosu, Anahatlarıyla Islam Felsefesi şarkı sözleri, Anahatlarıyla Islam Felsefesi msn, Anahatlarıyla Islam Felsefesi hileleri, Anahatlarıyla Islam Felsefesi scripti, Anahatlarıyla Islam Felsefesi filmi, Anahatlarıyla Islam Felsefesi ödevleri, Anahatlarıyla Islam Felsefesi yemek tarifleri, Anahatlarıyla Islam Felsefesi driverları, Anahatlarıyla Islam Felsefesi smf, Anahatlarıyla Islam Felsefesi gsm
Yanıtla #1
« : Kasım 13, 2009, 05:02:20 ÖS »
Avatar Yok

Salvatore
*
Üye No : 20592
Nerden : Sinop
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 927
Mesaj Sayısı : 12 206
Karizma = 20483


Teşekkürler.
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  



Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular