|
|
|
-Teyze, bu yalnızlıktan sıkılmış… O sözleri mi söyleyecek yoksa, hemen elimle ‘sus’ işareti yaptım. Mehtap lafı değiştirdi. -Ümit’i de köye alın, çalışsın tarlada bahçede akşama kadar. Annem, gülümsedi geçti ama Mehtap’la Nur’un yaramaz gülüşleri yüzümü kızarttı. Mehtap, benim halimden memnun devam etti; -Hem böylece yorulur, düşünüp düşünüp dalacak vakti olmaz. Artık kızmıştım. Seslendim; -Mehtap, ben kızınca ne yaparım biliyor musun? Mehtap sağa-sola baktı, yakınındaki kürek sapı olacak sopayı alıp, kenara sakladı. -Ne yaparsın? Hızla ayağa kalktım, Mehtap kendini anneme doğru saklarken yürüdüm. -Çekeeer giderim. Ben babamla, Cem’in indiği avluya giderken, onlar ardımdan gülüyordu. Kapıdan çıkmadan son defa dönüp baktım, Nur’un yüzünde yine o yaramaz gülüş, benim gönlümde yine o serin rüzğar çıktım dışarı.
Seni bırakıp, Şen gülüşünle loş odalarda İçimde hüzünle, içimde ah’la Alıp yalnızlığı koynuma gidiyorum.
Ne sevdin beni, ne anladın Gülüşünle vurup, yaraladın Üzülüp kendim, kendime Bırakıp seni zalimliğinle gidiyorum.
Cem, arabaya ablalarının çantalarını yerleştiriyordu. İçimdeki hüzünü acıyı, bir kenara bırakıp, gülümseyerek yardım ettim. -Ne kadar çok bu kızlaın çantası yahu… Benden sonra çıkan kızlar da merdiveni iniyordu. Cem; -Hiç sorma, bazen ‘pikniğe gidelim’ diyoruz, bunların çantalarını koyduktan sonra biz dışarda kalıyoruz. Nur; -Cem, bizle uğraşma, Mehtap ablamla bir olursak yere yıkarız seni. -Aaa.. siz burda mıydınız ! Ha.. ne diyorduk. Mehtap ablam, çok düzenlidir ama Nur’un çantaları bir türlü arabaya sığmaz. Cem’in Mehtap’ı yanına çekme girişimi pek fayda etmemişti, ikisi de geçerken Cem’in sırtına vurarak geçti. Arabayı düzenledikten sonra anne-babamın ellerini öpüp arabaya bindik. Arabaya binince, dönüp baktım; annem saklayamadan, son anda gördüm hüzünü. Üzülüyordu bana, anne yüreği içimi ezen bir aşk olduğunu kesin anlamıştı. Fakat bu aşkın sahibinin Nur olduğunu anlamış mıydı, bilemiyorum. **** **** **** **** **** **** **** **** İçimdeki hüznü atamamıştım. Daha fazla belli etmemek için hattı açılan cep telefonumla birilerini arasam, belki neşeli bir şeyler duyarım, diye düşündüm. Kızlar, çevredeki ağaçları, tepeleri seyrederken, köy isimlerini okurken, ben arkadaşım Hüseyin’in numarasını çevirdim. İki kere çaldıktan sonra Hüseyin’in sesi geldi kulağıma… -Aloo… Ağzından hiç kötü söz çıkmadığını bildiğimden, telefonun sesini dışarı vermekte çekinmedim. Sonra sesimi biraz değiştirerek; -Buyrun, kimi aradınız. -Şey..siz aramıştınız. Sesimi gayet ciddi, hafif te öfkeli yaptım; -Kardeşim kayıp mısınız ki sizi arayalım? -Hayır beyefendi öyle arama demedim, telefonla arama… -Burası kayıp arama bürosu beyefendi telefonla arama değil. -Kayıp arama mı? -Evet beyefendi siz bizi aradığınıza göre… -Ben aramadım ama şey, afedersiniz sesiniz… seseiniz…, alo… sen misin Ümit ? -Beyefendi siz bir Ümit mi arıyorsunuz? …soyadı ne? -Yok yok, şeyy.. sesinizi bir arkadaşa benzettim de. -Gelirsem ben sizi benzetecem. Beyefendi, o zaman Ümit değil, canım arkadaşım Ümit’i arıyorum” diyecektiniz. Hüseyin öyle bir ‘ Ümiiiit ! ‘ diye bağırdı ki, sanırım yanında olsam dayağı yemiştim. -Canım arkadaşım, özlemiş beni ismimi sayıklayıp duruyor. -Demek cep telefonu aldın Ümit. -Evet. Kendi kendime “-Canım arkadaşım Hüseyin’i böyle daha çok rahatsız edebilirim.” dedim. -Nasıl olacakmış o? -Geçen sabah altı da gelince kızmıştın ya, ben de sabahın altısında öfkeli oluyorsun diye geceyarısı üçte-dörtte arayacağım. -Seni acemi, geceyarısı cep telefonunu kapatırım. Neyse onu boşver de, sen durup dururken beni aramazsın, hayırdır? -Çok ayıp ettin Hüseyin her zaman aklıma önce sen gelirsin. -Mesela? -Mesela, canım sıkılıp ta kime gıcık bir şaka yapsam desem, önce sen gelirsin aklıma… Arabada Mehtap’la Nur gülmemek için kendilerini tutumaya çalışıyor, Can’da direksiyonda gülümsüyordu. -Başka… -Param kalmayıp ta, kimden borç istesem diye her kara kara düşünüşümde sen gelirsin aklıma. -Hah, o konuyu açtığın iyi oldu, bana verdiğin şiiri saklıyorum. -Canım arkadaşım, benim şiirime önem verip saklıyorsun ha ! -Benim saklama amacım birazcık daha farklı… o şiiri, kağıdıyla beraber sana yutturacağım da… -Aloo… alo… hay Allah, hatlar kesildi görüyon mu! -Bırak numarayı… -Hüseyin, sen beni duyuyorsan kusura bakma hat bozuldu… -Ne o konturun mu çok gitti -Yok ödemeli aradım. -Cepten ödemeli de mi çıktı. -Sesin gelmiyor diyorum, hala soruyorsun. Neyse ödemeli değil de aynı hattan olduğu için ucuz merak etme. -Tüh, ben de Ümit’ten intikam alıyorum diye lafı uzatıyordum. -Neyse canım kardeşim, biraz ciddi ol ya… -İnan ki ciddiyim, o şiiri saklıyorum, ezberledim. "-Üç senedir sevdiğine açılamadı." ha, "-Yazıp,veremediği mektuplar, bir kış yakacak olur." ha, benim o mektuplara ihtiyacım olmayacak, senin şiirleri yakacağım sobada. -Ben de seni çok seviyorum canım kardeşim. -Seni mahfedeceğim. -Ben de yanaklarından öptüm kardeşim. -Doğduğuna pişman edeceğim. -Bilmukabele, muhabbetle.. Bir ara Mehtap dışından güldü. Hüseyin’in sesi değişti; -Yahu dur, nerdesin, kim var yanında, yoksa o hasta kız... Telefonun sesini acele ahizeye aldım ama o kelimeyi Nur duydu mu anlayamadım. Hüseyin devam ediyordu. -…hasta kız mı var yanında? -Evet Hüseyin, Ilgaz’a bir baba dostuna gidiyorum. Yok, yalnız değilim. Yanımda üç değerli arkadaşım var. Bu kaçıncı pot kırışım bilmem. Arabada neşenin, azaldığını farkediyordum. Bir yandan telefona cevap verirken, bir yandan yavaşça arabaya doğru baktım. Cem dikkatini yola vermiş, Mehtap herhalde üzgün, camdan dışarı bakıyordu. Cesaretimi toplayıp, aynadan tam arkamdaki koltukta oturan Nur’a baktım, gülümsedi “-Üzülme, boşver.” Telefonu aceleyle kapatmaya çalıştım; -Tamam Hüseyin, şimdi müsait değilim, sonra ararım seni. -Ne o yoksa konuştuklarımızı mı duydular. Yoksa…yoksa.. sesi dışarımı vermiştin? -Evet… -Brova sana kocaman bir bravo. Aklın sıra benle dalga geçecen, onu da kız arkadaşına duyuracaktın ha… -Hüseyin, sen benim sevdiğim bir arkadaşımsın, seninle şakalaşmayı, sana takılmayı, latife yapmayı hiçbir zaman dalga geçme olarak düşünmedim. Sesimdeki ciddiyeti, hüznü farketmişti. -Anlaşılan durum ciddi…hadi ben susayım da, sen toparla. Tabi, toparlayabilirsen. -Sağooolll !.. canım arkadaşım… Telefonu kapattım, tekrar Nur’a baktım. Nur; -Samimi bir arkadaşın galiba. -Çok sevdiğim bir arkadaşımdır. -Benden mi bahsettin ona? -Yok canım, bunu da nerden çıkardın? -“Hasta kız yanında mı” dedi. -İş yerinde Fener hastası bir kız arkadaş vardı da, onu sandı. -Kötü bir yalan. -İdare et işte, ancak bu yalanı bulabildim. -Nasıl istersen ama üzülme, ben alıştım. -Alıştım dedin de aklıma geldi, bir şiirimi okuyayım. Mehtap; -Hayda, bu da nerden çıktı? -İş yerinde bir şair abimiz var, ismi Ahmet. Ahmet abi, şiir okumak istediği zaman veya konuyu değiştirmek istediğinde, böyle yapardı. Ne söylesek, “-Ha şunu söylediniz de bir şiir aklıma geldi..” der ve acımasızca okurdu. -Sen günün anlam ve önemine dair hangi şiiri okuyacaksın bakalım. -Aslında aklıma bir şiir gelmeden başladım cümleye ama şimdi size hiç de hesapta olmayan bir şiirimi okuyayım;
Hesapta Bu Yoktu Bir kâğıt çekiyor dikkatimi, eski kitaplarımın arasında “Unuttuğum bir şiir mi?” deyip, uzanıyorum merakla. “2 ekmek, 1 limon, 4 yumurta...” Neylersin, her zaman şiir olmuyor hesapta...
-Gündelik hayattan şiirler ha. -Gündelik yaşadığımız küçük ayrıntıları şiirleştirmek de hoş oluyor bazen.
|