0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte. Aşağı İn :)
Sayfa 1
Konu: 2.sınıf Felsefe Ders Notları  (Okunma Sayısı: 1258 Kere Okundu.)
« : Ağustos 05, 2013, 09:01:51 ÖS »

imge34
*
Üye No : 117785
Nerden : İstanbul
Cinsiyet : Bayan
Konu Sayısı : 6024
Mesaj Sayısı : 10 493
Karizma = 36677


Felsefe Genel Notlar

Antik Yunan dünyasinin hukuksal açidan sinifsal yapisi ise söyledir:
a) Toprak (oikos**) sahipligiyle özdes olan Yurttaslar (politai), polisin yerli halkini olusturan ve belli haklara sahip olan özgür kisilerdir. Bu sinif, daha sonralari sosyo-ekonomik farklilasmalar sonucunda kendi içinde bölünmüs ve içinden yönetim mekanizmasini elinde tutan iyi dogmuslar (eupatrid), yani Soylular çikmistir. Sarap ve zeytinyagi üretiminden büyük kazançlar saglayip, Spartalilarin farkli pratiginin de birlesimiyle genis topraklari ellerinde toplayip, polise hükmeden soylu sinifi; iyi dogmuslar (eupatrid), toprak beyleri (geomor), atlilar (hippeis) olarak belirlenmislerdir. Özellikle Aristoteles, ilk oligarsilerin ortaya çikisi ile atlilar sinifi arasindaki iliskiye dikkat çekmistir.
b) Polise disaridan gelip yerlesmis, genellikle zanaat, ticaret isleriyle ugrasan ve varlikli bir kesim olan Yabancilar (metoikos). Toplam nüfusun onda birini olusturan bir kesim olan yabancilar, özgür olmalarina karsin, hiçbir yurttaslik hakkina sahip olmamislardir. Özgürlükleri bagislanan köleler de bu kesimin içinde yer almistir.
c) Üçüncü kesimi, hiçbir hakki ve özgürlügü bulunmayan, üretim araçlarini kullanan, daha dogrusu kendisi üretim araci olan köleler olusturmustur. Bu kesim, özellikle ticaret ve endüstride büyük atilim göstermis Atina gibi polislerde, hizla arttmis, sayilari toplam nüfusun üçte biri kadar olmustur. Üretimin büyük ölçüde köle emegine dayali oldugu Yunan dünyasinda, kölelik siyasal bir olgu olarak degil, dogal bir kurum olarak görülmüstür. Bu nedenle, kölelerin durumunu düzeltmekten yana düsünürler olsa da,onlarin da özgür olmasini savunan düsünürlere rastlanmamaktadir.
Sparta’da ise, Atina’dan daha farkli bir pratik yasanmistir. Çünkü Sparta’da, üretimde çalistirilmak üzere disaridan getirilmis bir köle kesimi bulunmamaktadir. Kölelere ihtiyaç duymayan istilaci Dorlarin yerli halki topraga baglayarak, onlari feodal üretim biçimindeki gibi serfleri andiran bir çesit toprak kölelerine dönüstürmüs olmasi bunun nedenidir. Serfleri andiran bu kesim, topragi islemekle ve ürünlerinin büyük bir bölümünü Spartalilara vermekle yükümlüdürler. Özgür olmayan, yasam hakki da dahil olmak üzere hiçbir hakki bulunmayan bu sinifa helot denmektedir. “Spartalilar, kendilerinden sayica üstün helot’lari boyunduruk altinda tutabilmek için “militarist” bir düzen kurmuslar ve bunlar üzerinde kati bir baski rejimi olusturmuslardir.”(1 )
Bu düzen çesitli sonuçlar dogurmustur. Örnegin kölelik, “çeliskili bir biçimde ilk asamada gelismesine katkida bulundugu endüstriyi daha sonraki evrelerde engellemistir. Bu durum, köleci üretimin yapisindan kaynaklanmaktadir; çünkü, kölelerin ellerine yasamlarini sürdürmeye yetecek olandan öte pek az sey geçmesi ve buna bagli olarak kendi ürettiklerini satin alamamalari, iç pazar olanaklarinin sinirli kalmasina yol açmistir”(2)
Iç pazarin daralmasi, sinifsal dengelerin degismesi, sosyal yapinin farklilasmasinin önünü açan nedenleri olusturur. Çünkü “soylularin kati tutumu, zaman zaman ezilen kesimin baskaldirmalarina ve hatta geçici de olsa iktidari ele geçirmelerine yol açmistir. Örnegin, I. Ö. 640 yilinda Megara’da yoksul köylüler, Theagenes’in yönetiminde ayaklanmis ve kisa zamanda iktidari alarak zengin toprak sahiplerinin mal ve mülklerine elkoymuslardir.”(3) Bu sinifsal çatismalar, tarihin sinif mücadeleleri tarihi oldugu gerçegi, düsünüsü farkli zeminlere tasidigi gibi, yeni sinifsal muhalefet alanlarini da belirlemistir.
Bu anlamda gelisim çizgisi içinde, soylulara karsi önemli bir muhalefeti baslatip sürdürenler, kentte oturan çesitli meslek sahipleri (demiurgoi) olmustur. Daha önce sözünü ettigimiz ekonominin canlanmasiyla birlikte zenginlesip büyüyen orta sinif, özellikle tüccarlarla zanaatkarlardan olusmustur. Topraklari ve atlari olmayan bu sinif, sinifsal savunmasini ancak agir piyade (hoplit) seklinde silahlanarak gerçeklestirmistir. Sayisal üstünlükleri ve falanj*** düzeninde savasmalarindan dolayi süvarilere karsi kendilerini savunabilen bu sinifin, böyle bir gücü örgütleyebilmesi toplumsal prestijinin artmasinda önemli bir rol oynamistir.
Soylular (eupatrid) ile bu orta sinifin (demiurgoi) çikarlarinin birbiriyle uzlasmasina ragmen, bu iki sinifin zaman zaman siyasal ideolojik düzeyde kanli çatismalara varan çeliskileri kaçanilmaz olmustur. Bu çatismalarda orta sinifin (demiurgoi) arkasina kente göçmüs yoksul köylüleri (thetes) ve küçük topraklara sahip olan köylüleri (georgoi) almis olmasi önemli bir tarihsel olgudur.
Geldigimiz noktada Yurttaslarin (politai) kendi aralarinda dört sosyal sinifa ayrildiklarini söylemek mümkün gözüküyor:
a) Büyük toprak sahibi soylular, yani eupatrid’ler.
b) Ticaret ve zanaatlarla zenginlesen kentli orta sinif, yani demiurgoi.
c) Küçük topraklari olan yoksul köylüler, yani georgoi.
d) Topraklari ve belli bir isleri olmayan kentli emekçiler, yani thetes’ler.(4)
Daha sonralarieupatrid’le rin topraklari ellerinde toplamasiyla birlikte bu sinif iktidara agirligini koymustur. Yasanan çag kralliktan azinlik yönetimine geçisin çagidir. Antik Yunan dünyasindaki siyasal gelismelerin ve toplum düzeninin geldigi bu noktalarin içinde Sparta’nin farkliligi yine göze çarpmaktadir. Krallik kurumunu korumus olan Sparta, yeni yasalarla biçimlenmeye baslamistir. Spartalilarin toplumsal ve siyasal kurumlarinin belirginlesmesinde Lykurgos’un payindan sözetmek çok da yanlis olmasa gerek. Çünkü I. Ö. IX. yüzyilda yasa yapici Lykurgos’un, yeni yasalari ortaya koyan düsünür oldugu söylenmektedir. Herodotos’un yazdiklarindan anlasiliyor bu. Herodot Tarihi’ne bakildiginda, Lakiedaimon’lulara göre bu yasayi, yegeni Sparta Krali Leobotes’in valisi olarak bulundugu Girit’ten getirmistir.
Yasal düzenlemelerin belirledigi kurumlar söyledir: Yönetimin en tepesinde basrahiplik ve baskomutanlik yetkilerini esit paylasan iki kral bulunmaktadir; bu iki kral ile birlikte 60 yasini doldurmus 28 soyludan olusan bir danisma meclisi (gerusia) geçmisten kalan soylularin egemenliginin yeni düzene yansimalaridir. Sparta anayasasinin en önemli kurumu, 30 yasini doldurmus her Spartali (yani yurttas) erkegin dogal üyesi oldugu apella adindaki halk meclisidir. Bu meclis geçmisteki savas kurultayinin yeni bir seklidir. Hazirlanan yasa ve karar tasarilarinin, yasallasip yürürlüge girebilmeleri için halk meclisinin (apella) onayini almasi zorunludur. Halk meclisi (apella) ve danisma meclisi (gerusia) birlikte devlet denetçilerini (ephor) seçerler. Bir yargi kurumu olan bu devlet denetçileri (ephor) savas, baris gibi önemli kararlarin alinmasinin belirleyicisidirler. Bes kisiden olusan bu kurul, 1 yilligina seçilir ve krali dava edip tutuklatabilecek kadar yetkilere sahiptir. Yargilama asamasinda ise, devlet denetçilerinin (ephor) oturumuna danisma meclisi de (gerusia) katilir.
Olusturduklari kurum ve kurullarla, yönetimde bir siyasal esitlik arayan Spartalilar, aralarinda saglam bir dayanisma iliskisi kurabilmek için ekonomik esitlik arayisina da girmislerdir. Küçük yaslardan itibaren kislalara alinarak askeri egitiminden geçirilen Spartalilar, yasamlarini bu kislalarda beraber yasayip, beraber yemek yiyerek geçirmektedirler. Helot’lari çalistirarak geçimlerini saglayan bu “asker-yurttaslar”, hiçbir kazanç getirici isle ugrasmadiklari gibi, degerli madenlere sahip olma hakkina da sahip degillerdir. Satilmasi ya da elden çikarilmasi yasaklanmis topraklar, Spartalilar arasinda esit bir biçimde paylastirilmistir. Kapali bir toplumsal yasayis içinde olan Spartalilarin yasami, dis “bozucu” etkilere karsi bir savunma mekanizmasi olarak gelistirdigi, topraklarina giris, çikislarin denetlenmesi de dis ticareti en az düzeye indirmistir. Ayrica, askerlikle bagdasmadigina inandiklari sanat ve entellektüel ugraslari da terketmislerdir.
Kralliktan azinlik yönetimine geçisi bu temeller üstünde kuran Spartalilarin siyasal rejimini “askeri bir aristokrasi”(5) olarak adlandirmak mümkündür. Yönetimi kendi aralarinda genis bir zemine yaysalar da, sonuçta, kendilerinden sayica kat kat üstün olan bir sinif olan perioikos ve helot’lara hükmettikleri de bir gerçektir.
Ancak, Atina ve onun gibi olan diger polislerle karsilastirildiginda , Sparta bu farkli özellikleri nedeniyle, hem üretim biçimi açisindan, hem de siyasal olusumlar açisindan degisik yorumlara konu olabilir. Örnegin M. Ali Agaogullari’nin yaptigi su yorumda oldugu gibi: “Krallik kurumunun var olmasi, krallarin siradan birer devlet görevlisi olmalarindan ötürü, aristokrasiye monarsik ya da daha dogrusu “diarsik” bir özellik kazandirmiyordu. Buna karsilik, Sparta yönetim biçimi, yalnizca yurttaslar açisindan degerlendirildiginde , farkli bir yoruma açik bulunmaktadir. Bütün yurttaslarin apella’nin dogal üyeleri olarak siyasal yasama etkin bir biçimde katilmalari nedeniyle, Sparta’nin demokratik, hatta belli ölçüde dogrudan demokratik bir nitelige sahip oldugu ileri sürülebilir. Ancak bunun, kendi aralarinda ortaklasaci bir yasam süren küçük bir azinligin demokrasisi oldugu gözden irak tutulmamalidir.”(6)
Kralliktan azinlik yönetimine geçisin baslangici, Atina polisinde, I. Ö. VIII. yüzyilin sonlarinda 4 Attika kabilesinin soylularinin, son kral (basileus) Kodros’u devirip aristokratik bir yönetim kurmasiyla olmustur. Bu geçis, hemen kurumlarin degismesiyle kendini gösterir. Önceden kralin danismanligini yapan soylular kurulu (areopagus), artik, yasama ve yargi yetkilerini tümüyle kendinde toplar. Yürütme isleri, 1 yilligina, soylular arasindan seçilen üç devlet görevlisine (arkhon) verilir. Sayilari sonradan 9’a çikarilacak olan ve kendi adlariyla anilan arkhon’larin görevleri söyledir:
a) Arkhon eponimus: Yurttaslar arasindaki hukuk davalarina bakmakla görevlidir.
b) Arkhon polemarkhos: Baskomutan ve askerlik islerinden sorumludur.
c) Arkhon basileus: Din islerine bakmakla görevli olan devlet memuru.
Atina’da oldugu gibi çevresindeki diger polislerde de azinlik yönetimi kendi iktidarini tutabilecek kurumlari olusturmustur. Yunanlilar, bu rejimleri “azinligin ya da küçük sayinin yönetimi” anlamina gelen oligarsi (oligarkhia) olarak tanimladilar. Ancak, servetin yalniz topraktan degil de, tasinabilir mallardan elde edilmeye baslanmasiyla, oligarsiler, zenginligin ya da zenginlerin yönetimi anlamina gelen plutokrasilere dönüsmüslerdir.
Gelinen bu noktada zenginligin ve yönetimin tek elde toplanmasi, haliyle esitsiz gelismenin bir sonucu olarak o oranda yoksullasma yaratmistir. Siyasal mekanizmanin disinda kalan demirgoi’ler de hosnut olmamistir bu durumdan. Çok geçmeden, I. Ö. 632’de yoksul halkin da destegini alarak bir darbe girisiminde bulunan Kylon’un girisimi, soylular tarafindan bastirilmistir.
Sinifsal çatismalarin yogunlasmasi, kendilerini güvence altina almak isteyen soylulari yasal önlemler almaya itmistir. Önceleri polislerde düzeni saglayan yasalar, aristokratik içerikli ve sözlü yasalar olmustur. Tanrilarin koyduguna inandiklari bu yasalara, Yunanlilar thesmoi**** adini vermislerdir. Sinifsal çatismalar karsisinda, yeni sözlü yasalarin çikarilmasi bu tepkileri dindirmemistir. Bu baskilar karsisinda, yargi kararlarinda tutarliligi saglamak amaciyla yazili duruma getirilen yasalar, yine de yoksullarin tepkisini durduramamistir. Yazili yasalarin herkesce bilinebilir olmasi ve soylularin bu yasalari keyiflerince yorumlayamaz hale gelmeleri sonucu degistirmemistir. Hatta soylu aileler arasindaki çatismalara karsi bile yetersiz kalmistir.
Atina’li soylular bu çözümsüzlük karsisinda, çok agir bir ceza yasasi hazirlatma karari alirlar. Bu ceza yasasini hazirlama isi Drakon’a verilir. Böylelikle Tanrisal yasalarin (thesmoi) yerini insan aklinin yapisi olan (nomoi*****) yasalar alacaktir. Bu yasalar, var olan iktidarin sinirlarini belirleyen bir olgu olarak ortaya çikmistir. Toplumdaki özgür sahislar, hukuki açidan var olan iktidarin karsisinda esit kilinmistir. Adalet, iktidarda olan sinifin adaleti olarak, kendi karsisinda belli siniflarin haklarini esit bir sekilde koruyacaktir artik. Böylelikle, devlet otoritesi ile sahislar arasinda dogrudan bir iliski kurulur ve birey, hukuki bir kisilik kazanir.
Drakon’un, sinifsal çatismalarin önüne geçmeyi hedefleyen, ölüm cezalarini ve baskiyi, siddeti yazili, mesru kilan yasalari da sonuç vermemistir. Muhalefet daha da büyümüstür. Ekonomik açidan güçlenen orta sinif, siyasal iktidari paylasmak için, kendi altindaki siniflari da politik bir birlik etrafinda toplayarak hareket ettirebilmektedir. Bu baskiyi gögüslemekte zorluk çeken soylular, böyle bir birligin tehlikesini sezmisler ve çeliskinin derinlesmesinin önünü alabilmek için, bazi ayircaliklarindan vazgeçerek, sinifsal çatismalari yumusatmaya yönelik ödünler verme karari almislardir.
Bu sikisma, yasalar konusunda yeni bir açilimi getirir. O da, insan yapisi (nomoi) ve siniflar üstü olmasi mümkün olmayan bir aklin koydugu yasalarin, Tanrisal yasalara (thesmoi) karsi bir zaferi olur. Ayrica, Yunan dünyasinin yedi bilgesinden biri olan Solon’a hazirlattirilan bu yasalarin, bir insan eli tarafindan hazirlanabilir olmasi, yasanin kutsal, mutlak, degismez, sonsuz olma niteligini de ortadan kaldirmak zorunda kalir. Temelinde bir toplumsal uzlasma ve sözlesmenin ürünü olan bu yasalarin göreliligine isaret eden “Solon, Epimenides’e yazdigi bir mektupta, Atinalilara verdigi yasalarin yetkin olmayip en uygun olduklarini belirtmekte ve yasalari uygulayan yöneticilerin önemine dikkat çekmektedir.”(
Yasalarin dünyevilesmesi, Tanrisal olani yine de barindirir bünyesinde. Çünkü Yunanlilarin gözünde yasalari hazirlayan bilgeler, Tanrisal bir kisilige sahiptirler. Yasa koyucu (nomothet) Solon, ilk olarak, özgür bir babadan olan hiç kimsenin köle durumuna indirgenemeyecegi ilkesini getirir. Böylelikle, borç köleligi kaldirilmis, haksizliga ugrayan kisinin herkesçe korunabilmesine ve her kisinin bir memurun verdigi bir karar karsisinda mahkemeye basvurabilmesine iliskin yasal önlemler alinmis olur. Artik kisilerin güvenligi güvence altina alinmistir.
Ekonomik bakimdan getirilen düzenlemelerde alinan önlemler, kalkinmayi, siyasi istikrari saglamaksizin gerçeklestirilemeyec ek bir gerçek olarak ortaya koymaktadir. Bu temelde yapilan ekonomik reformlarin ilki, topraklarin küçük bir azinlik elinde toplanmasini engellemeye çalisan, kisisel toprak mülkiyetine getirilen sinirlama olmustur. Ayrica, iç pazardaki ürünlerin fiyat artisinin önünün kesilebilmesi için, tahilin dissatimina yasak getirilmistir. Ekonomik canliligi saglayabilmek için, yeni is alanlarinin açilmasini sart kosmus ve zanaatkarlara kolayliklar saglanmis, yabanci zanaatkarlarin gelip Atina’ya yerlesmeleri dogrultusunda yüreklendirici politikalar uygulamaya konulmustur.
Bu reformlar, özellikle yurttaslarin siyasal yasama katilimini saglamistir. Ancak, bu reformlar yurttaslari servet ölçütüne göre kendi aralarinda 4 sinifa ayirmistir. Artik gelir miktarina ve zenginligine göre, toplumsal yasayis içindeki bireyin yeri belirlenmis oluyordu. Çesitli özgürlükler verdigi varsayilan bu yasalar, aslinda, özgürlük söylemi altinda sistemin plutokratik niteligini gizliyordu. “Solon, reformlariyla hiçbir sinifin çikarini gözetmedigini, yalnizca toplumsal uzlasmayi amaçladigini su sözlerle savunuyordu: ‘Halka yetecek kadar hak verdim; ölçüyü ne dar tuttum, ne de bol. Gücü ellerinde tutanlara, zenginlikleri ile göz kamastiranlara yakisigindan çok hiç bir sey almayin dedim. Her iki yani da saglam kalkanla korudum, haksiz olarak hiçbirine ötekini ezdirmedim... Iyi ya da kötü her yurttas için dosdogru bir adalet saglayan yasalar koydum... Ben, dögüsen iki düsman dizisinin arasinda bir sinir tasi gibi dikildim, durdum.’ “(9)
Solon’un kendini siniflar ötesinde tanimlayisi ve tüm siniflara mesafeli durdugunu iddia eden bir akli kendinde sembolize etmesi, belki de gerçekten onu Tanrisal kiliyordu. Ancak, Solon’un bu akli hangi gelir düzeyindeydi ve bu aklin bir servet birikimi yok ise, ne yer, ne içerdi? Her seyin ötesinde tanimladigi reformlarinin sonuçlari belliydi. Soylularin elinde bulunan iktidarin statükosunu korumasinin yaninda kentsoylu zenginlerin hem siyasal yasama etkin bir biçimde katilimini saglamis, hem de ekonomik açidan güçlenmelerine yol açmistir.
Anlasilan o dur ki, Solon’un anayasasi eski kurumlari korudugu gibi, ayni zamanda bu kurumlara ek olarak yeni kurumlar kazandirmistir. Özellikle, ileride netlesecek olan kurumlar, yurttaslari politize eden olusumlardi. Bunlardan ilki, halk meclisiydi (ekklesia). Adindan da anlasilacagi gibi, parçaliligi, farkli sinifsal konumlarin bir birlesimini ifade eden halk meclisi, yurttaslarin 4 sinifinin da katilabildigi, yasama yetkisine ve devlet görevlilerini seçme hakkina sahip olan bir kurultaydi. Teorik açidan güçlü gözüken bu meclis, aslinda, pratikte önemsiz bir kurumdu. Meclisin kalabalikligi ve farkli seslerin bir birlesimi olmasindan dolayi, bütün sorunlarin çözümünün bulunup karara baglanabilmesi mümkün olamamistir.
Halk meclisinin bu sonuçsuzlugunun karsisinda belirleyici olan yine diger kurumlar olmustur. Bunlardan birisi, anayasa mahkemesi niteliginde olan, yasalarin bekçiligini yapan ve daha önce sözünü ettigimiz arkhon’larin ömür boyu üyesi oldugu bir kuruldu. Areopagus diye adlandirilan bu kurul, devlet islerini denetlemekle ve anayasaya karsi suç isleyenleri yargilamakla yükümlüydü. Hatta agir suçlu buldugu sahislari yurttasliktan çikarabilme yetkisine bile sahipti.
Halk meclisinin gündemini, yani görüsecegi yasa ve karar tasarilarini belirlemekle yükümlü olan dörtyüzler meclisi (bule), her 4 Attika kabilesinden ilk 3 sinif üyesi 100’er kisinin seçilmesiyle olusuyordu. Yine soylular bu mecliste agirligi olusturuyorlardi. Çünkü, seçim bölgelerini soylularin etkili olduklari kabilelerin meydana getirmesinin bir sonucuydu bu.
Yüksek yönetici devlet memurlarini, yürütme islerine bakan 9 arkhon, komutanlar (strategos) ve maliye gibi islerle ilgilenenler olusturuyordu. Görevlerinin karsiligi para almayan bu memurlar, genellikle, çalisip para kazanmak zorunda olmayan, yani büyük toprak sahibi soylulardan ve bir ölçüde kentsoylu büyük zenginlerden seçilmesi, niteliginin göstergesidir. Ayrica, anayasada, bu memurlarin 1. sinif yurttaslardan seçilmesi belirtilmistir.
Tümüyle bu yasalarin ve bu yasalari uygulayan kurumlarin bir yansimasi olan, adaleti bu yasalar temelinde uygulayan halk mahkemeleri (heliaia), aristokratik areopagus ile arkhon’larin gücünü yargilama alaninda dengeleyen bir kurumdu. 501’e kadar jüri üye sayisina ulasan bu mahkemelere her yurttas, kura ile 1 yilligina seçilebilmektedir.
Bir nevi toplumsal sözlesme niteligi tasiyan anayasal reformlarin, sinifsal uzlasmayi saglamadigi çok geçmeden ortaya çikmisti. Yasalarin yazili hale getirilmesi, sinifsal çeliskileri ortadan kaldirmadigi gibi, çeliskilerin varligini belgeleyen bir metin olmustu. Çatismalarin tekrardan hizlanmasi, sinifsal yapilarin yeniden örgütlenisine, yani yeni siyasal olusumlarin belirmesine kadar gelmisti. Bu olusumlar, üç tarzi siyasal güç, resmi olmasa da üç “parti” niteligini gösteriyordu. Toplumsal siniflari temsil eden bu olusumlarin her birinin basinda büyük bir aile bulunuyordu.
Ayni zamanda, polisin üç ayri bölgesinin, üç ayri cografyanin örgütlenmesiydi bunlar. Ovada çiftlikleri bulunan ve oligarsiye geri dönmeyi hedefleyen, liderligini Philais ailesinin yaptigi soylulardan olusan örgütlenmeye Pediak’lar deniyordu. Megakles’in önderliginde örgütlenmis olan Parali’ler, deniz kiyisinda oturan orta sinifi temsil ediyorlardi. Daglik bölgede yasayan, yeterli topragi olmayan köylüler ve diger yoksul yurttaslara dayanan Diakri’ler ise, Peisistratos’un önderliginde örgütlenmislerdi. Askeri yetenekleri olan Peisistratos, genis bir tabanin destegini alarak, I. Ö. 560’ta bir darbe ile Atina’da iktidara gelmistir.
Peisistratos’un bu basarisini aristokratik tarih yazimi, tiranlik (zorbalik) rejimi olarak tanimlamistir. Dogu kökenli olan tiran (tirannos) sözcügünün, Yunan diline Lidya dilinden geldigi sanilmaktadir.(10) Oligarsiden demokrasiye geçisi kolaylastiran, halk tarafindan benimsenip halkçi bir politika güden bu tip yöneticileri, soylularin tarih yazicilari tarih sayfalarina zorba, yani tiranlar olarak geçirmeleri büyük bir yanilgi yaratmistir. Yunancadaki basileus sözcügü gibi efendi, kral anlamini tasiyan tiran sözcügü, Batililar tarafindan Dogulu despotlari tanimlamak amaciyla kullanilmistir.
Yöntem açisindan, su süpheyi tasimamizin gerekliligi ortaya çikmaktadir; tarihin ne yazdigindan önce kimlerin yazdigina dikkat etmek! Örnegin “Thukydides, Eski Yunan’da tiranlarin ortaya çikisini zenginligin artmasina baglamaktadir.”(11) Bu yorumun disinda tiranligin çikisini salt iktidar fetisizminin bir ürünü olarak ele almak bilimsel temelleri olan bir açiklama niteligini göstermez. Aksi takdirde Thukydides’in bu çözümlemesinin disindaki herhangi bir tarih yorumunun su açiklamayi yapabilmesi gerekmektedir: Büyük bir serveti elinde toplayan küçük bir azinligin tanimi ne olabilir? Herhalde bu sorunun cevabini da Atina demokrasisi diye vermektedirler.
Peki tiran Peisistratos ne gibi zorbaliklar yapmisti? Ilk olarak Solon anayasasina dokunmayip yönetimini hukuksal bir çerçeveye oturtmustur. Dis politikada barisi kollayan, içeride ekonomik gelismeyi hizlandiran ve alt siniflarin yasam kosullarini yeniden düzenleyen bir siyaset izlemistir. Soylularin büyük çiftliklerine el koyup topraklari yoksul, topraksiz yurttaslara dagitmistir. Her Atinalinin gelirinin onda birini, olusturulan devlet hazinesine birakma zorunlulugu getirilmistir. Bu vergilerden, gümüs madeni gibi zengin madenlerden elde edilen gelirlerle kamusal yapim isleri gerçeklestirilmis ve ileride Atina’nin önemli güç kaynagi olacak olan deniz filosu kurulmustur. Issiz ve topraksiz olan yurttaslara sürekli is ve gelir saglanmistir. Gemilerde tayfa olarak çalistirilan yoksul köylüler, önceleri maddi güçleri olmadigi için kente inemezlerken, bu gelismenin sonucunda gemiler limanda bekledigi sürece Atina’da bulunup siyasal alana dahil olabilmislerdir. Bu sonuçlari degerlendiren Aristoteles bile; “Bütün isleri yasalara uyarak düzenleyen... çok atesli bir halkçi ve herkesin iyiligine çalisan bir adam” olarak tanimlamistir Peisistratos’u.(12)
Peisistratos’un ölümünden sonra yönetim ogullari Hippias ile Hipparkhos’un eline geçmistir. Ogullarinin yönetimi almasiyla bir iktidar ailesi (dynasteia) olusmus ve tiranlik soydan geçen bir tür monarsiye dönüsmüstür. Bu durumu firsat bilen soylular, Hipparkhos’u öldürtürler. Yalniz kalan Hippias’in iktidari ise, baskiya dayali keyfi bir yönetim tarzina evrilmistir.
Iktidarin geldigi bu noktaya karsi, artik halk da tepki göstermeye baslamistir. Soylular, halkin bu tutumunu da göz önüne alarak, I. Ö. 510’da Sparta’nin yardimiyla Hippias’i Atina’dan kovarlar. Atina’da iktidar kavgasi yeniden kizismaya baslar. Çok geçmeden Hippias’in devrilmesinde önemli rol oynayan Alkmeon ogullarindan Kleisthenes, üç yil sonra halkin destegini alarak iktidara gelir. Daha önce sözünü ettigimiz deniz kiyisinda oturanlarin, orta sinifin” partisi” olan Parali’lerin örgütlenmesinde de yine Alkmeon ogullarindan Megakles’in öncülügü dikkate degerdir. Kleisthenes’in de bu aileden olmasi sadece bir tesadüf olmasa gerektir.
Kleisthenest iktidari alir almaz “demokratik reform”larini yürürlüge koyar. Bu reformlarin temelinde, aristokratik örgütlenis biçiminin degistirilmesi vardir. Sinifli toplumun bir gerçegi olan uzlasmaz çeliskilerin uzlastirilmasi sorunu bir kere daha gündeme gelmistir. Sinif çatismalarinin yarattigi istikrarsizligin egemen siniflarin kaçamadiklari bir sorun olarak sürekli önlerine gelmesi, tarihin akisi içinde sinifsal uzlasmanin adi olmus reformlari, dogaya özgü bir toplumsal arinmaya, bir dionysos’cu****** siyasal etkinlige dönüstürmüstür.
Uygulamaya konan reformlarla baslayan yeni arinma döneminde, soylulara etkili bir yer saglayan kabilesel örgütlenme biçimi terkedilmistir. Kleisthenes, soy üzerine kurulu dört kabile yerine bölgesel nitelik tasiyan yeni bir düzenleme ile on kabileye (phyle) ayirma yöntemini getirmistir. Kabileler ise deme ya da demos adi verilen bucaklara ayrilmistir. “Kabileler arasi rekabeti önlemek, özellikle bunlarin sinif çatismalarini bölgesel farkliliklarla besleyip alevlendirmelerine izin vermemek amaciyla, on kabilenin saptanmasinda ilginç bir yöntem uygulandi: Polis, kent (asty) (yani Atina), kiyi (parali) ve iç bölge (mesogeios) olmak üzere üç bölgeye, her bölge “üçte bir” anlaminda trittys denen on bölüme ayrildi. Eldi edilen otuz trittys, üçer üçer, biri kentten, digeri kiyidan ve üçüncüsü iç bölgeden olmak üzere kura çekilerek birlestirildi ve on kabile olusturuldu. Bu düzenleme ile, kabilelerin heterojen (heteros genos yani karisik türden) bir yapiya sahip olmalari, bir baska deyisle farkli bölgelerden ve karsit siniflardan gelen yurttaslarca olusturulmalari saglanmis oluyordu.”(13)
Solon’un getirdigi degisikliklerdeki kabile sistemi, deme örgütleri temel alinarak yeniden düzenlenmistir. Deme’ler içinde örgütlenen yurttaslarin kendi islerine bakan bir meclisi ve bir mahkemesi olmustur. Yurttas listelerini düzenlemek, demarkhos denilen deme baskanlarinin yetkileri içindedir. Anayasanin en önemli organi olarak kabul edilen bule’nin 400’den olusan sandalye sayisi 500’e çikarilmistir. Her kabileye 50 üyelik düsecek sekilde, büyüklüklerine göre deme’ler arasinda paylastirilmistir. 500’ler meclisinin sürekli olmayan toplantilarinin yarattigi yönetim boslugunu giderebilmek için, meclis içinden ondalik sisteme göre olusturulan bir kurul (prytaneia) yönetimi sürdürmüstür.
Siyasal savasima son vermek adina uygulamaya konulan bu sematik toplumsal örgütlenme modeli, sinif çatismasini bölgesel dinamiklere baglamanin bir sonucudur. Ancak, burada unutulan bir nokta vardir ki, o da, siyasal savasimin nedeni özünde bölgesel çatisma degil, sinifsal uzlasmazliktir. Kendi toplumsal yasayislarini yasalarla belirlemelerini diger toplumlara göre bir üstünlük sayan Yunanlilar, tüm Bati tarihinin sekillenmesinde de çok önemli bir temeli temsil ediyorlardi. Bu durumun yüzyillara yansiyan bir ideolojik temel olusturmasi, Yunan polisleri disindaki toplumlarda sinifliligin ve ona bagli olan üretim biçimlerinin kendine özgülügünü de olumsuzlayan bir noktaya gelmistir. Bu olumsuzlama, kendine özgülügü reddeden ve sonuçta Bati eksenli bir gelisme çizgisini mutlak kilan tarih felsefesinin “yansima”sidir.
Genis bir cografyada etkili olan Yunan polisleri, kendi uygarliginin o “etkileyici ve büyülü” dünyasini emegi kölelestirerek kurmustur. “Kölelik icad edilir edilmez, eski toplulugun ilerisinde gelismekte olan halklar arasinda egemen üretim biçimi halini almis, ama bu halklarin sonunda yozlasmasinin da baslica nedenlerinden biri olmustur. Tarimla sanayi arasinda büyük çapta isbölümünü ve böylece antik dünyanin yeserip serpilmesini, yani Helenizm’in dogmasini ilk olarak kölelik saglamistir. Kölelik olmasaydi, Yunan devleti, Yunan sanati ve bilimi de olamazdi; kölelik olmasaydi, Roma Imparatorlugu da olamazdi. Ama temelde Helenizm ve Roma Imparatorlugu olmadikça modern Avrupa da olamazdi. (...)
... insanlar ileriye dogru gitmisler ve yaptiklari ilk iktisadi ilerleme, köle emegi yoluyla üretimlerini arttirmak ve gelistirmek olmustur. Surasi açiktir ki, insan emegi gerekli geçim araçlarindan ancak azicik fazlasini yaratabilecek kadar üretken oldugu sürece, üretici güçlerin artmasi, ticaretin yayginlasmasi, devletin ve hukukun gelismesi, ya da sanatin ve bilimin kurulmasi, ancak daha genis bir is bölümü araciligiyla gerçeklestirilebilec ekti. Bunun gerekli temeliyse, basit el emegine bakan kitleler ile emegi yöneten, ticareti ve kamu islerini yürüten ve daha sonraki bir asamada, sanat ve bilimle ugrasan mutlu azinlik arasindaki genis is bölümüydü. Bu is bölümünün en basit, en dogal biçimi ise kölelikti.”(14)
Büyük bir servet birikimini saglayan o emegin salt Yunan yarim adasina ait bir olgu oldugunu söylemek de safdillik olur herhalde. Genis bir cografyada yasayan halklar içinden Yunan yarimadasina getirilen kölelerin emegi ve buraya yerlesen yabancilarin tasidiklari birikim, emperyalist politikalarin yüzyillar sonrasina (gerek Roma, gerekse Amerika’da oldugu gibi) yayilan açiliminda önemli bir siyasal genetigi olusturmaktadir. Dolayisiyla, emek, bir uygarligin olusumundaki temel kurucu olan degerin nedenidir.
Antik Yunan Dünyasi’nin “demokratik” birikimi de bu nedenler üstüne kuruludur. Sinifli toplumun erken olusumu, çeliskilerin belirginlesmesi ve durmaksizin süren sinif çatismalarinin varligi, demokrasi kavraminin ortaya çikisinda önemli bir etkendir. Demokrasi kavrami zaten sinifli topluma ait bir olgudur.
Ancak Yunan polisleri içinde demokrasinin dozaji yine emperyalist politikalarin uygulanisina göre farkliliklar göstermistir. Kendi içinde çeliskiler yasayan Yunan polisleri, Perslerin saldirilari karsisinda iç çekismelerini birakarak askeri açidan bir dayanisma içine girmislerdir. Ilk Pers saldirisi karsisinda falanj düzeniyle savasan Atina ordusu, saldiriyi geri püskürtür. Bu yenilginin ardindan ikinci bir saldiri için on yil bekleyen Persler, güçlerini toplayip yeniden Yunan yarimadasina ayak basarlar. Thebai polisi teslim alinir. Atinalilar bu akin karsisinda Peloponnesos’a kadar çekilmek zorunda kalirlar. Persler, bu süreçte Atina’yi iki kez altüst ederler. Büyük bir donanma kurmus olan Atinalilar, diger polislerin de yardimiyla Pers donanmasini bozguna ugratirlar. Ardindan, olusturulan Sparta krali Pausanias komutasindaki birlesik Yunan ordusu, Persleri Anadolu içlerine kadar sürerler. Daha sonra tümüyle yok edilen donanmasiyla Persler, Ege’den ve Akdeniz’den sökülerek atilirlar.
O dillere destan olan Atina demokrasisinin yükselis döneminde bu savaslarin çok önemli etkileri vardir. Bir avuç azinligin yönetimde belirleyici olmasi ve alt siniflarin siyasal yasama aktif katilimlari bu süreçte daha da fazla belirginlesmistir. Ayni zamanda bu süreç tüm Yunan polislerinin hiyerarsik siralanisi içinde, Atina polisini emperyalist politikalarin tepesine oturtan ve belirleyici bir rol oynayan konuma getirmistir. Çünkü, I. Ö. 478’de Atina polisinin basi çektigi bir örgütlenmeye giden Yunan polisleri, Pers saldirilari karsisinda, özdes bir askeri birlige gitmisler ve Attik-Delos birligini kurmuslardir. Bu özdes birlige üye olan her Yunan polisi, gücü oraninda, Delos Birligi’ne gemi, asker ve para vermek zorunlulugunda olmustur. Donanmasi, ordusu ve hazinesiyle özdes bir birikime sahip olan bu Birlik, ne kadar Atina polisinin etkisini tasiyor olarak gözükse de, Birlik’e üye polislerin temsilcilerinden olusan bir meclise, karar ve denetim organina sahip olarak yürütülüyordu. Ancak zaman içinde, katilimcisi 300’ü bulan bur Birlik, Atina polisinin egemenligi altina girmekten kurtulamamistir.
“Ilk asamada Delos adasinda bulunan Birlik hazinesini kendi kentlerine tasiyan Atinalilar, ortak parayi, amaci disinda, Atina’nin süslenmesi ve kazançlarinin artirilmasi yolunda kullanmaya basladilar. Ardindan Atina, baglasiklarini, kendi para birimini ve ölçü sistemlerini kullanmaya zorladi ve onlari kendisine haraç ödeyen bagimli polisler durumuna getirdi. Attik-Delos Deniz Birligi’ni saptirarak emperyalist bir politika izlemeye koyulan Atina, ekonomisini büyük ölçüde yüzlerce polisin sömürülmesi üzerine oturttu ve Birlik’ten ayrilmak isteyenlere karsi acimasiz bir siddet kullanmaktan kaçinmadi.”(16) “Böylece Atina “halki”, bir anlamda yalnizca son derece genis ve kendi içinde çesitli bir egemen sinif durumundaydi. Bu ekonomik demokrasi görünümüne, pek öyle üretilen servetin adaletli bir biçimde bölüsülmesi yoluyla degil, sömürüden saglanan kazançlarin bir kisminin Atina halkinin fakir kesimlerini yoksulluktan kurtarmak için harcamasiyla varilmisti.”(17)

imgenin şiddetiyle çoğalır anlam
parçalana parçalana

geçtiğimiz yollardan

onca yaprak düşer
birkaç şiir kalır yalnızca
o derin ağaçlardan

kendi sesimize uyandığımız rüyalarda "Murathan Mungan"
WeBCaNaVaRi Botu

Bu Site Mükemmel :)

*****

Çevrimİçi Çevrimİçi

Mesajlar: 222 194


View Profile
Re: 2.sınıf Felsefe Ders Notları
« Posted on: Nisan 24, 2024, 08:29:58 ÖS »

 
      Üye Olunuz.!
Merhaba Ziyaretçi. Öncelikle Sitemize Hoş Geldiniz. Ben WeBCaNaVaRi Botu Olarak, Siteden Daha Fazla Yararlanmanız İçin Üye Olmanızı ŞİDDETLE Öneririm. Unutmayın ki; Üyelik Ücretsizdir. :)

Giriş Yap.  Kayıt Ol.
Anahtar Kelimeler: 2.sınıf Felsefe Ders Notları e-book, 2.sınıf Felsefe Ders Notları programı, 2.sınıf Felsefe Ders Notları oyunları, 2.sınıf Felsefe Ders Notları e-kitap, 2.sınıf Felsefe Ders Notları download, 2.sınıf Felsefe Ders Notları hikayeleri, 2.sınıf Felsefe Ders Notları resimleri, 2.sınıf Felsefe Ders Notları haberleri, 2.sınıf Felsefe Ders Notları yükle, 2.sınıf Felsefe Ders Notları videosu, 2.sınıf Felsefe Ders Notları şarkı sözleri, 2.sınıf Felsefe Ders Notları msn, 2.sınıf Felsefe Ders Notları hileleri, 2.sınıf Felsefe Ders Notları scripti, 2.sınıf Felsefe Ders Notları filmi, 2.sınıf Felsefe Ders Notları ödevleri, 2.sınıf Felsefe Ders Notları yemek tarifleri, 2.sınıf Felsefe Ders Notları driverları, 2.sınıf Felsefe Ders Notları smf, 2.sınıf Felsefe Ders Notları gsm
Sayfa 1
Yukarı Çık :)
Gitmek istediğiniz yer:  


Benzer Konular
Konu Başlığı Başlatan Yanıtlar Görüntü Son Mesaj
1.sınıf Hukuk Ders Notları 2012
AÖF 1. Sınıf Ders Notları
Asortik Hatun 2 28383 Son Mesaj Haziran 30, 2016, 03:07:45 ÖS
Gönderen : eky
2013 Sosyoloji 1 Sınıf Tüm Dersler Ders Notları -
AÖF 1. Sınıf Ders Notları
Asortik Hatun 0 1585 Son Mesaj Temmuz 31, 2013, 07:20:34 ÖS
Gönderen : Asortik Hatun
Aöf 3. Sınıf Ders Konuları
AÖF 3. Sınıf Ders Notları
Asortik Hatun 0 900 Son Mesaj Ağustos 04, 2013, 02:05:24 ÖS
Gönderen : Asortik Hatun
Aöf 4. Sınıf Ders Konuları
AÖF 4. Sınıf Ders Notları
Asortik Hatun 0 948 Son Mesaj Ağustos 04, 2013, 08:33:40 ÖS
Gönderen : Asortik Hatun
Bakteriler Alemi - Ders Notları 9.sınıf
Biyoloji
bookworm_24 3 1672 Son Mesaj Temmuz 07, 2014, 04:38:48 ÖS
Gönderen : su12


Theme: WeBCaNaVaRi 2011 Copyright 2011 Simple Machines SiteMap | Arsiv | Wap | imode | Konular